Büyüyü Bozan Cesaret ve Bedeli

Yazarlar
Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı… Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında dünyayı ve özellikle de İslâm coğrafyasını iliklerine kadar sömürmekte olan ve o zamanlar “Gün...
EMOJİLE

Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı…

Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında dünyayı ve özellikle de İslâm coğrafyasını iliklerine kadar sömürmekte olan ve o zamanlar “Güneş Batmayan İmparatorluk” diye anılan İngiliz emperyalizmine karşı mücadele eden Cemalleddin Efgani, “İslâm Birliği”ni sağlamak için çalışmış büyük bir fikir ve eylem adamıdır. Müslümanların Batı ve özellikle de İngiliz sömürgesinden kurtulmaları için büyük çaba gösteren, öğrencisi Muhammed Abduh ile birlikte “Urvetü’l-Vusqâ” (Sağlam Kulp) ismiyle bir dergi de çıkaran Efgani, Müslümanların emperyalistlere karşı korkusuzca direnip mücadele etmeleri ve böylece özgürlüklerine kavuşmaları için onları yüreklendirici yazılar yayımlıyordu. Bu amaçla kaleme aldığı yazılarından birine Mevlânâ’nın Mesnevî‘sinden aktardığı bir hikâye ile başlamıştı. ‘Katil Cami’ diye bilinen bu hikâye, doğrusu o günler ve bu günler için oldukça anlamlı mesajlar içeriyordu…

Eskiden şehirlerde yabancıların konaklayacakları otel vb. mekânlar pek bulunmadığı için, şehirde konaklayacak olanlar, en emin yerler olarak camileri görürler ve bir kenarına kıvrılıp yatarlardı… İşte şehirlerin birindeki bir camide geceyi geçiren bir adam, sabahleyin ölü bulundu. O günden sonra o camide gece yatıp uyumaya kimse cesaret edemedi ve caminin adı da “Katil Cami” olarak anılır oldu… 

Yıllar sonra bir gün o şehre bir yabancı geldi ve “Katil Cami”de gecelemek istedi. İnsanlar onu bu camide yatmaması için uyardılar ve daha önce olup bitenleri anlattılar… Ama yabancı adam kimseyi dinlemedi. Bu tür söylentileri ciddiye almadığını söyleyerek camide yatmaya karar verdi… 

Ve gece yarısı, yabancı adam korkunç bir gürültü ile uyandı. Aslanların bile ödünü patlatacak dehşetteki gürültüden korkmayan esrarengiz adam, büyük bir cesaretle sesin geldiği tarafa bağırdı:

-“Ben ölümden de, senden de korkmuyorum! Kimsin ve nesin? Çık ortaya!”

Birden bire gürültülerin hızı kesildi; yumuşak ve şefkatli bir ses haline dönüştü ve şöyle dedi:

-“Ben büyük bir sihir idim. Benim sesimi duyan herkes ölüyor ve öldü. Ancak bu büyü bir cesaretle bozulacaktı. İşte ilk kez bu cesareti sen gösterdin ve senin cesaretin bu büyüyü bozdu.”

Daha sonra birdenbire duvarlar yarıldı ve gizlenmiş olan hazineler ortaya çıkıp döküldü…

Cemaleddin Efgani, yazısında, bu hikâyeyi şu sözlerle tamamlar:

“Ey Müslümanlar! Büyük Britanya İmparatorluğu böyle bir büyüden ibarettir. Ondan korkmayınız! Aksine cesaret gösteriniz. Ta ki, sizin cesaretiniz karşısında bu büyü bozulsun da sizden çaldığı ve biriktirdiği hazineler ayaklarınıza dökülsün, sömürdüğü servetler size geri verilsin.”

Merhum Efgani’nin bu tür çabaları İslâm dünyasında elbette karşılık buldu ama kendisinin daha çok fikir plânında savunduğu İslâm Birliği projesini siyaset planında büyük bir dehâ ile yürütmekte olan Ümmetin Halifesi Sultan II. Abdulhamid‘in çabaları ile aynı vadide buluşmadı, buluşturulmadı…

İslâm dünyası, II. Abdulhamid’in Halifelik kurumunu güçlendirerek fiilen kurmaya çalıştığı İslâm Birliği idealini yaklaşık yüz yıldır hep gönlünde diri tuttu ve bir “cesur yürekli” liderin çıkışını bekledi… 

Bu arada; on dokuzuncu yüzyılın en güçlü sömürgecisi İngiliz İmparatorluğuna, yirminci yüzyılda yeni sömürgeci ortaklar eklendi ve aralarında iki büyük dünya savaşı çıktı. Ve bugün dünyamız, İkinci Dünya Savaşı’nın galipleri olan ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin‘in belirleyici olduğu uluslararası bir kurumun (Birleşmiş Milletler) insafına mahkûm bulunuyor. BM’nin yaptırım gücü olan tek kurumu Güvenlik Konseyi‘nde bir kararın engellenmesi için bu “Beşli Çete”den birinin vetosu yetiyor… 

Evet, sömürgecilerin kendi aralarında dünyayı parselledikleri ve özellikle İngiliz-ABD marifeti ile İsrailterör devletini İslâm coğrafyasının kalbine bir hançer gibi saplayıp tahkim ettikleri son yüzyılda Müslümanlar, içlerinden çıkacak ve bir yandan İslâm ümmetinin birliğini temine çalışırken, diğer yandan da sömürgecilere “Sizden korkmuyorum!” diyecek bir cesur yürekli lideri bekleyip durdular… 

İslâm âleminin özlemle beklediği bu cesur çıkış, 20. yüzyıl biterken, D-8 Projesi‘nin mimarı merhum Necmeddin Erbakan‘dan gelmişti ki, küresel emperyalist güçler ve yerli işbirlikçileri 28 Şubat Darbesi ile onu engellendiler. Ancak, onun öğrencisi Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 21. yüzyılın başlarında gerek Başbakan ve gerekse şimdi “seçilmiş” Cumhurbaşkanı olarak on üç senedir dünyanın ağa babalarına ve onların “şımarık çocuğu” İsrail’e cesaretle kafa tutmaya devam ediyor. “Van minüt” (one minute) çıkışıyla İsrail’e, “Dünya Beş’ten Büyüktür” söylemiyle de emperyalist güç odaklarına haddini bildirip “büyülerini” bozan Erdoğan‘ın ısrarla Filistin davasına ve İslâm dünyasına sahip çıkması, keza “Rabia” simgesiyle Mursi‘ye destek vermesi, dünyanın mevcut çıkar dengesini ciddi biçimde rahatsız etmiştir.

İmdi, biz güncel siyaset yapmıyoruz; ancak İslâm dünyasının “umudu” haline gelmiş bulunan Sayın Erdoğan’ın şahsına yönelik iğrenç yıpratma kampanyasının tek nedeni işbu “cesur duruş”udur! Biline!