İsmail Kılıçarslan’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı…
İlk sezonu dehşetli iyi, ikinci ve üçüncü sezonları da vaziyeti kurtarır bir Amerikan dizisi var. Edgar Allen Poe’ya tutku derecesinde bağlı başarısız bir yazarın nasıl Amerika’nın en dehşet verici eylemlerini yapan cinayet tarikatını kurduğunu anlatıyor. Obsesif polis rolünde Kevin Bacon’ın ve sapık tarikat lideri Joe Carroll rolünde James Purefoy’un döktürdüğü The Following’ten söz ediyorum.
İşbu dizinin ikinci sezonunda köşeye sıkışan Joe Carroll kendisini bir modern cult olan Korban’ın kampına atar. Bu cultın lideri Micah, arınmak için gitmek zorunda oldukları evin Neptün gezegeninin arkasında bir yerlerde olduğuna inanan biridir. Ve bu eve gitmenin yolu kan akıtmaktır. Micah cebinden bir bıçak çıkardığında müritleri ‘beni seç, beni seç’ diyerek adeta birbirlerini ezmekte, Micah bir müridinin bileğini oracıkta kesip ‘seni kutsadım’ dediğinde ise topluca huşu ile kendilerinden geçmektedirler.
‘Aman, altı üstü dizi; olur mu öyle saçma şey’ diyenleriniz olmuştur zannediyorum. Bu tip senaryolara burun kıvıranlar lütfen Charles Manson ya da Jim Jones isimlerini araştırıversinler internette. Son derece gerçek, hatta can sıkacak kadar gerçek durumlarla karşılaşacaklar.
Halihazırda Amerika’da kendilerini ‘yeni din’ ya da ‘cult’ olarak tanımlayan toplulukların sayısı beş binin, bağlıları 10 milyonun üzerinde.
Çok kez söyledim, bir kez daha söyleyeyim. Modern hayat, insanların ellerinden inançlarını aldı, ‘inanma isteklerini’ değil. Ve modern hayatın icat ettiği bu tip yapılar, inancın boşalttığı yeri derhal dolduruveriyorlar.
Dünyanın hemen her yerinde modern cultlar ‘kuzu postuna bürünmüş kurt’ gibi hareket etmek zorundadırlar. Kendilerini ne denli ustalıkla kamufle edebilirlerse ‘kutsal amaçları’na o denli rahat ulaşabileceklerini düşünmektedirler hemen hepsi. Aslında ortada ‘bir kutsal amaç’ falan değil, mutlaka şaşmaz bir menfaat düzeneği, bir ekonomik ilişkiler ağı, bir piramit çeteleşme vardır.
Gelelim Türkiye’ye… ‘Bizim ülkemizde bu dediğin cultlardan yok ki’ diyenler maalesef çok yanılıyor.
Kendisine ‘bir buçuk iskender’ lakabını uygun gördüğüm biri var mesela. Fotoğraf hilesiyle kafasına hale koyan, doğrudan Allah’tan vahiy aldığını söyleyen, hatta bu vahyi canlı yayında ‘download’ eden bu karikatür herifin binlerce ‘inananı’ var.
Mahkemede kendisine ‘niçin kadın-erkek demeden bütün müritlerinin ırzına geçtin’ diye sorulduğunda ‘ben onları badelemesem cezbeden helak olurlardı’ diyen bir müptezele bile ‘inanıp iman eden’ var yahu güzide memleketimizde. Hem de üniversite mezunu falan bir çoğu. Gerisini siz hesap edin.
Bir de tabii, sahibi olduğu televizyonda yarı çıplak kadınları dans ettiren mehdimiz var. Kendisine ‘bu şeytani işleri bırak’ diyen bir yazar ablamızı açtığı dava ile göz altına aldıran bir mehdi hem de. ‘Cezai ehliyeti yoktur’ raporu olan, yani ‘akıl hastalığı’ ile mukayyet bir mehdi hem de. Genellikle gülüp geçiliyor falan ama, adamın mehdi olduğuna inanan, böylelikle ‘kurtulmuş fırka’da olduğunu düşünen bir dünya insan var. İşin daha da kötüsü, bir takım gazetelerimiz ‘parayı peşin veriyor’ diye reklamlarını yayınlıyor sayfa sayfa.
Bunlara gülüp geçiyor, alay edip ardımızda bırakıyoruz. Biz gülüp geçince, alay edip ardımızda bırakınca sanki hiçbir şey olmayacakmış gibi hissediyoruz. Oysa oluyor. ‘Birer menfaat çetesi’ olarak kurgulanan bu modern cultlar, on binlerce, yüz binlerce insanımızın ruhunda onulmaz yaralar açıyorlar.
‘Mehdinin kedicikleri ne acayip oynuyorlardı’ deyip makara yapmak yerine, bu çakma mehdilerin, kendilerine bağlanan insanları ne hale getirdiklerini düşünme, olana bitene sosyolojik olarak müdahale edip itirazlarımızı yükseltme zamanı gelmedi mi?
Yazının devamını okumak için….