İbrahim Tenekeci Yenişafak gazetesindeki yazısında: ” Dünya zaten yalandır. Yalana müsait insanlar haline gelmek ne acıdır. Kul hakkını hesaba katmadan yaşamak kimlerin işidir?” diyor. İşte o güzel ve ibret alınası yazı…
Yakın zamanda iki vefat yaşadık. Bir baba ve bir anne.
Kardeşimin babası. Üç gün önce kendisiyle beraberdik. Herhangi bir sağlık sorunu yoktu. Gayet dinçti. Hayalleri vardı, anlattı, dinledim. Bir kısmını birlikte yapacaktık.
Sabahın erken saatlerinde telefon çaldı. Arayan arkadaş, hızlı bir şekilde vefat haberini paylaştı. Belli ki başka yerleri de arayacaktı. “Böyle şaka mı olur” diyecektim, demedim. Olayın ciddiyetini anlamam biraz uzun sürdü. Akşamın ve gecenin bilgisi ulaştı, boşluk tamamlandı: Kalbine yeniliyor.
Mevlânâ: “Biri geldi, Hoca Senâi öldü dedi / Yabana atılır bir er değildi ki omuz silkelim / Saman çöpü değildi ki uçtu diyelim…”
İkindi vakti. Cenaze namazı için camideyiz. Üzüntü büyük.
Dergimizin nisan sayısında Mehmet Dinç’in güzel bir yazısını yayınlamıştık: “Yaşamak bir iyilik yarışında yer almaktır. Ömrümüzü iyilik yarışının mağlupları değil, galipleri olarak bitirelim.”
Hep sonradan ortaya çıktı. Mehmet Koçyiğit amca yardım konusunda tek başına bir cemaat veya kurum gibi çalışmış. Kimseye duyurmadan, sessizce. Allah ondan razı olsun.
***
Kardeşimin annesi. Uzun zamandır amansız hastalığa karşı direniyordu. Artık gücü kalmadı. Yoruldu. Vücudu iyice zayıfladı. Hastanedeyiz. “Eve götürebilirsiniz” diyorlar. Demek ki yapacak pek bir şey kalmamış. Dua.
Ara sıra kendine geliyor. “Masraf olmasın” diyor. Yakın zaman önce şunu yazmıştım. Ambulansın sedyesi kirlenmesin diye çamurlu çizmelerini çıkarmak isteyen yaralı madenciden ilhamla: “Yoksul ve yorgun olanlara bak / Düşerken bile düşünür seni.”
Yine sabah. Telefonumda yeni bir mesaj. Açıyorum. “Annemizi kaybettik.” Daha dün gözümün önündeydi. Karşısındaydım.
Birkaç ay önce taşındığı fakat tam mânasıyla oturamadığı kiralık evinin kapısındayız. Tabut, karşılıklı konulan iki sandalyenin üstünde. Helallik alınıyor. Cenaze köye gidecek.
İç ses: Ben de buranın yabancısıyım.
Köye giden cenaze, ne kadar dokunaklıdır.
****
Henüz hayattayız. Hikâyenin sonunda hepimiz ölüyoruz. Yüz sene sonra, en gencimiz bile burada olmayacak. Hakikat budur. Kimler geldi de geçmedi?
Ölümü kendimize konduramıyoruz. Hastayken bile böyle bir son aklımıza gelmiyor.
Kaç gündür yaşanan tartışmalara, polemik dahi diyemeyeceğiz kavgalara, türlü operasyonlara işte buradan bakıyorum.
Ölüm yokmuş gibi davranıyoruz. Hırsının kölesine dönüşmüş …