Etyen Mahcupyan Akşam gazetesindeki yazısında, Gülen grubuna yapılan operasyonu ve verilen tepkiyi değerledirerek, alışılmadık şekilde sert eleştirilerde bulunuyor ve“Ahmaklığın bir tercih haline gelip cemaatleştiği noktada, artık bir zihni yozlaşmayla karşı karşıyayız demektir ve bunun kişilikleri etkilememesi düşünülemez.” diyor. İşte o yazı..
Hizmet hareketinin militan kadroları var güçleriyle meseleyi bir basın özgürlüğü ihlali olarak sunmaya çalışıyorlar. Hükümeti her fırsatta vurmayı hedefleyen muhalefet de öyle… Buna Batı’dan da istemediğiniz kadar destek bulmanız mümkün, çünkü orada AKP’nin otoriterleştiği tezi psikolojik ihtiyaçlar nedeniyle artık bir varsayıma dönüşmüş durumda. Ancak bunun toplu bir ahmaklık ritüeli olduğu da biraz sağduyu sahibiyseniz açıkça gözüküyor. Ritüelin içinde salınır, toplu olarak aynı klişeleri tekrarlarken, kendinizi dış gözle görme şansınız azalır. Safların sıklaştığı küçük dünyanızda aldığınız övgü ve destek gönlünüzü rahatlatır. Ama ne yazık ki ortada bir de yaşanmışlık, yani gerçek var ve eninde sonunda bu gerçekle yüzleşmek zorunda kalırsınız.
Tahşiyeciler diye adlandırılan gruba karşı Gülen hareketinin yürüttüğü komplo kurgusu açıkça suç içeriyor. Geçmişe dayanan ama son dönemde zekât toplama gayretlerinin çakışması nedeniyle alevlenen bir karşılıklı husumet yaşanmış ve diğer cemaatin cezası kesilmiş. Gülen’in vaazı ‘örnek’ diye gerçek insanları konu etmiş, Samanyolu’nun dizisi ‘kurmaca’ diye gerçek insanları hedef göstermiş, Zaman gazetesi kara propagandayı gerçek haber olarak sunmuş, Gülen hareketi içindeki polis ve savcılar sahte delil üreterek takibat yapmış ve nihayet uygun bir mahkeme de 38 kişinin 17 aya varan hapsine hüküm vermiş… Kısacası hiçbir suçu olmayan bir grup insanın hayatı tamamen siyasi hedeflerle ve hukuk mekanizması kullanılarak söndürülmek istenmiş. Bu düzeneğin Gülen’in şahsi takibi altında yürütüldüğünü öngörmemek pek mümkün değil. Genelde dizi senaryolarının Gülen’e okunup onay alındığını daha önce sızmış tapelerden biliyorduk. Bu olayla ilgili somut bir onay alma konuşması da var ve inkâr edilmiyor. Nihayet senaryo grubu ilgili sahnelerin kendilerine ‘verildiğini’ söylüyor. Hizmet gazeteleri ise her haberi olmasa bile kritik haberleri tabii ki Gülen’e sormak durumundalar. Çünkü her haberin Gülen tarafından yazdırıldığı yorumunu engellemek mümkün değil ve bu durumda belirli haberlerin Gülen’e bildirilmesi doğal bir tedbir.
Bu olayda her bir kişinin yapılan işin ne denli farkında olduğunu ve bu işe ne kadar destek verdiğini bilemeyiz. Ama ortada apaçık bir suç var… Ve suçun varlığında da haliyle bunu gerçekleştirecek suçlular olmalı. Eğer önce bu durumla yüzleşebilirseniz, sonrasında şu anki soruşturmanın yürütülme biçimine karşı çıkabilir, eleştirebilir ve basın özgürlüğü kaygınızı da inandırıcı biçimde seslendirebilirsiniz. Ama gönüllü cehaleti tercih ediyorsanız, bir süre sonra kendinizi ahmaklık fotoğrafının parçası kılarsınız.
Hizmet hareketinin başarılı olma ihtimali yok. Sadece kendisine yapılanları büyüteç altına sokup, bu yapılanların gerekçelerini gizlemeye çalışıp, üstüne üstlük bizzat kendi yaptıklarıyla yüzleşmekten kaçan bir siyasi hareketin toplumun bilinçli kesimlerine hitap etmesi mümkün değil. ‘Tahşiyeciler’ örneği söz konusu bilincin nerede aranması gerektiğini de gösteriyor. Geçenlerde bir AKP karşıtı bu grubun varlığını yeni öğrendiğini söylüyordu. Sanki kendisi bilmediğine göre konu önemsizmiş gibi… Oysa kendisinin Türkiye’de olan biten birçok şeyi bilmediğini itiraf etmiş oluyordu. Bugün muhafazakâr kesim için Gülen grubunun yaptıkları sayısız örnekle her gün anlatılan bildik bir hikâye. Sınav sonuçlarının satılmasından, bürokrasinin her kademesinde kendi insanlarının istihdamına, oradan sosyal baskı ve şantaj tehditlerine kadar… Anadolu’nun neresine giderseniz gidin somut vakalar önünüze seriliyor. Bunun üzerine binlerce kişinin dinlemeye alınmasını ya da eski HSYK 3. Dairesi’nin hiçbir ‘cemaatçiye’ soruşturma izni vermemesini eklediğinizde, sıradan biri için bile yeterince bilinçli olmayı sağlayacak malzeme mevcut.