Doç. Dr. Fethi Güngör’ün Diriliş Postası’ndaki yazısı…
Eski Türkçe’de ‘bayram’ şeklinde telaffuz edilen Farsça kökenli ‘bezrâm’ kelimesi; neşe, huzur, mutluluk, sükun ve barış anlamlarını ihtiva etmektedir. Hemen bütün din ve kültürlerin çok önemli kabul ettikleri günleri sevinç ve coşkuyla kutladıkları herkesin malumudur. Dinî ya da millî bayram adı verilen bu gibi günlerde insanlar çalışmaz, bu günlerin sevincini birbirini ziyaret ederek, ibadet ederek, istirahat ederek, eğlenerek, özel merasimler düzenleyerek, birbirlerine çeşitli yollarla tebrik mesajları göndererek kutlarlar.
Müslüman toplumların dillerinde yerleşmiş olan ve Arapça’da ‘tekrar dönen sevinç günü, toplanma günü’ anlamlarına gelen ‘îd (ç. a’yâd) kelimesi bayram, bu kökten türetilmiş olan mu’âyede kelimesi bayramlaşma, ‘îdiyye kelimesi de bayramlık ve bayram hediyesi anlamında yaygın olarak kullanılmaktadır. Arapça’da ramazan ya da fıtır bayramına ‘îdu’l-fıtr, kurban ya da hacılar bayramına ‘îdu’l-adhâ denir. Sayıları iki milyara baliğ olan Müslümanların bu ortak dini bayramlarını Türkiye’de şeker ya da et bayramına indirgeme girişimleri toplumda kabul görmemiştir.
Dinî bayramlar
Dinî açıdan ayrı bir öneme sahip olan ve bu nedenle o dinin müntesipleri tarafından şerefli ve uğurlu olduğuna inanılarak hususi bir takım ayinlerle kutlanan özel günler bulunmaktadır. Hemen tüm dinî geleneklerde görülen bu bayramlar; ya önemli bir olay ve dönemin anısına ya da ürün, hasat, sağlık gibi çeşitli nimetlere karşı bir şükran ifadesi olarak kutlanmaktadır. Bu bayramların tarihçesini, menşe, zaman ve önemini araştıran ve ‘heartoloji’ diye isimlendirilen bir bilim dalı da mevcuttur (Gündüz, 1998/61).
Yahudiler ‘pesah’ (fısıh, passover; hamursuz) adıyla her yıl Nisan ayının 15. gününü, İsrailoğulları’nın Mısır topraklarından çıkışının anısına bir çeşit bahar festivali şeklinde kutlamaktadır. Keza Hıristiyanlar ‘easter’ dedikleri paskalya bayramını, ‘İsa Mesih’in dirilişi anısına her yıl Nisan ayında kutlar.
Müslümanlar Kur’an’ın inmeye başladığı ve bu yüzden oruç ibadetiyle ihya ettikleri Ramazan ayının bitişini üç günlük fıtır bayramı ile; hac ve kurban ibadetlerini ifa etmenin şükrünü de dört günlük kurban bayramı ile kutlamaktadır. Ramazan bayramı kamerî takvime göre 10. ay olan Şevval’in ilk üç gününde; kurban bayramı ise 12. ay olan Zilhicce’nin on, on bir, on iki ve on üçüncü günlerinde kutlanır.
Millî bayramlar
Hemen tüm ülkelerde her yıl bir veya bir kaç kez kutlanan; daha ziyade devletlerin kuruluş, kurtuluş, bağımsızlık ilanı ve ihtilal günlerini yâd etme gibi gerekçelerle düzenlenen millî bayramlar, resmî sevinç ve eğlence günleri olarak kutlanır. Yüzyıllar boyunca İran’da kutlanan nevruz ve mihrican, komşuları olan birçok halk tarafından da millî bayram olarak kutlanagelmiştir. Modern dönemde çeşitlenerek yaygınlaşan millî bayramlar halkların yoğun teveccühüne mazhar olamamakta, devlet erkânı ve öğrenci, memur gibi görevlendirilmiş belli kesimler tarafından icra edilen ve resm-i geçitlerin yapıldığı ‘zoraki’ bayramlar görüntüsü vermektedir. Millî bayram günlerinde çoğunlukla toplu dans gösterilerine de rastlanmaktadır.
Sevinç, coşku ve nimetin paylaşıldığı günler
Toplumun topyekun iştirak ettiği dinî bayram günlerinde önce bayram namazı kılınır, bayram vaaz ve hutbesi dinlenir, tehlil ve tekbirler getirilir, topluca dualar edilir. Ramazan bayramında bir gün öncesinden fıtır sadakası verilir, kurban bayramında bayram namazının ardından kurban kesilerek etinden yakınlara, komşulara ve muhtaçlara da pay dağıtılır.
Bayram günleri boyunca yakın uzak akrabalar, komşular, dost ve arkadaşlar birbirini ziyaret eder, muhabbet tazeler, ikramlar sunulur, çocuklara, yetim ve yoksullara hediyeler verilir, vefat etmiş yakınlar hatırlanır, mezarlıklar ziyaret edilir, küsler barıştırılır. Bazı yörelerde uygun alan ve meydanlarda yarışma vb. etkinlikler de düzenlenir. Siyasiler ve kanaat önderleri tebrik mesajları yayınlar, yediden yetmişe tüm insanlar çeşitli iletişim araçları kullanarak ya da yüz yüze karşılıklı iyi dilek mesajlarını sunarlar.
Dinî bayram günleri; toplumsal dayanışmanın ve sosyal bütünleşmenin zirveye ulaştığı, yıl boyunca açılan sosyal mesafenin daraltılarak toplumun yekvücut olduğu müstesna günlerdir.
Kur’an’da bayram kelimesi
Bayram kelimesi Kur’an-ı Kerim’de iki yerde sarahaten, ilkinde ‘îd, ikincisinde zîynet kelimeleriyle söz konusu edilmektedir:
“Meryem oğlu İsa şöyle dua etmişti: “Allah’ım! Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki, bizim için, öncekilerimiz ve sonrakilerimiz için bayram ve Sen’den bir nişane/delil olsun. Bize bu rızkı lûtfet, zira rızık verici sadece Sen’sin.” (Mâide 5/114).
“…Musa bu durumu, insanlara hakkı ve tevhidi anlatmak için bir fırsat bildi ve Firavun’un meydan okumasına cevaben ‘peki’ dedi, ‘Herkesin toplandığı bayram gününde bu düelloyu yapalım.’ Bunun üzerine Firavun, ülkedeki en mahir sihirbazları toplayıp onlara çeşitli vaatlerde bulundu ve onları bayram gününde halkın huzurunda Musa’nın karşısına çıkardı…” (Tâhâ 20/59).
Bayram yeri namazgâh
Dinî ve sosyal olmak üzere iki boyutta icra edilen Ramazan ve kurban bayramı kutlamaları; Asr-ı Saâdet’te musallâ (namazgâh) adı verilen geniş bir alanda, kadınların ve genç kızların da katıldıkları bayram namazı ile başlardı. Hz. Peygamber’in, bayramların kalabalıkla ve büyük bir coşku içinde kutlanmasını arzu ettiği, Mescid-i Nebevî’nin toprak zemininde bir grup Habeş’in mızrak ve kalkan kullanarak sergilediği folklorik gösteriye izin verdiği, gösteriyi Hz. Âişe validemiz ile birlikte seyrettiği, bazı sahabilerin gösteriyi durdurma girişimine de “Her milletin bayramı vardır, bu da bizim bayramımız” diyerek mani olduğu hadis kitaplarında rivayet edilmektedir.
Hz. Peygamber’in Ramazan bayramlarında musallâya çıkmadan önce hurma yeme âdeti bir sünnet telakki edilmiş ve bu telakki bayramda tatlı ikramı geleneğini doğurmuştur. Bağdat’ta hicri 380 (m.990) yılında yapılan bir bayram kutlamasında uzunluğu yaklaşık 150 metreye varan sofralarda tatlıların sunulduğu rivayet edilmiştir (Bozkurt, 1992/262).
Asr-ı Saadet’ten bu yana bayram namazları birçok müslüman toplumda geniş alanlarda büyük cemaatler halinde kılınmıştır. Türkiye’de camiler tercih edilmekle birlikte Kafkasya, Rusya ve Balkanlar gibi bir çok bölgede yüzbinlerce insanın büyük meydanlarda, geniş bulvarlarda, stadyumlarda bayram namazlarını olağanüstü bir coşkuyla kıldıklarına şahit olmaktayız.
Bayram tebriği
İlk dönem Müslümanların, “Tekabbelallahu minnâ we minkum; Allah bizden de sizden de (oruçlarımızı ve diğer ibadetlerimizi) kabul buyursun” gibi dua cümleleriyle tebrikleştikleri aktarılmaktadır. Arap ve Batı ülkeleri başta olmak üzere bir milyara yakın Müslüman “îd mubarek” ya da “Ramadan mubarek, eid mobarak” diyerek birbirinin bayramını kutlar. Türkçe konuşan 150 milyon müslüman “Ramazan bayramınız mübarek olsun” diyerek tebrikleşir. Uzakdoğu’da Malayca konuşan 300 milyon Müslüman “selamat îdu’l-fitri” diyerek birbirinin bayramını tebrik eder; bu tebriklere Arapça’dan uyarladıkları “mine’l-‘âidîn ve’l-fâizîn” (tekrarını görenlerden ve başaranlardan/ kurtulanlardan olasın) diyerek karşılık verirler. Boşnakça’da “bayram-ı şerif mübarek olsun” tebriği “Allah raziola” şeklinde karşılık bulur. Ümmet-i Muhammed’in Kürt evlatları “cejna ramazane pîroz u mubarek be”, Çerkes evlatları ise “Tham fi nec-nemazxer qabıl yeş” diyerek birbirinin Ramazan/ fıtır bayramını tebrik eder…
Bayram namazları
Güneşin doğması ve bir miktar yükselip kerahet vaktinin çıkmasından sonra cemaatle kılınan bayram namazı zeval vaktinin girmesine kadar eda edilebilir. Mazeretleri sebebiyle ilk gün bayram namazını kılamayanlar Ramazan bayramında ikinci gün, kurban bayramında ikinci ve üçüncü gün de kılabilirler.
Cuma namazı kılması farz olan kişilerin bayram namazı kılmaları Hanbelîlere göre farz-ı kifâye, Hanefîlere göre vâcip, Mâlikîlere göre de sünnet-i müekkededir. Şâfiîlere göre ise üzerine beş vakit namaz farz olan her kadın ve erkeğin bayram namazı kılması sünnettir. Hanefî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre bayram namazının cemaatle kılınması şart, Şâfiîlere göre ise sünnettir. Bu görüş ayrılığı Kevser Sûresi’nin ikinci âyetinin delâleti ve konuyla ilgili hadislerin farklı yorumlanmasından kaynaklanmaktadır. Ezan okunmadan ve kâmet getirilmeden kılınan bayram namazı cuma namazı gibi iki rek‘attır. Fakat diğer namazlardan daha fazla tekbirleri vardır. Bu tekbirlerin yeri ve sayısı mezheplere göre değişmektedir (Bayraktar, 1992/260).
Bayram namazları camide veya musallada cemaat halinde kılınır, tek başına kılınmaz. Diğer namazlardan farklı olarak, birinci rekâtta ‘sübhâneke’ duasından sonra ve Fâtiha’dan önce üç, keza ikinci rekâtta rükudan önce üç olmak üzere fazladan altı tekbir (zevâid tekbirleri) alınarak kılınır. Namazın ardından hatip bayram hutbesini okur. Dua ve tekbirlerle bayram namazı sona erer.
Bayramı insanlık ailemizle idrak edebilmek
Rabbimiz bizleri, hak yolunda yürüyen, kendisine, ailesine, yakın ve uzak sosyal çevresine karşı sorumluluklarını yerine getiren, Allah’ın arı duru mesajıyla buluşmayı bekleyen kardeşlerine tebliğ ve temsil görevini ifa eden salih kulları arasına girmeye muvaffak eylesin.
Savaşların, işgallerin, sürgün ve ilticaların geride bırakıldığı, kardeşçe, medeni bir insanlık hayatını vahyin yol göstericiliğinde birlikte inşa edeceğimiz, insanlık ailesi olarak gerçek bayram günlerini birlikte idrak edeceğimiz bir dönemin umuduyla, ömrünüzün Ramazan, ahiretinizin bayram almasını Yüce Allah’tan niyaz ederim.
Anlayarak okunsa, kalplere iner Kur’an / Hayat olur ramazan, ahiret ise bayram.
Kaynaklar:
*Bayraktar, İbrahim ve Nebi Bozkurt; “Bayram” maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1992, 5/259-263. *Er, İzzet; “Bayram” maddesi, Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Yayınları, İstanbul 1990, c.1, s.161-162.
*Gündüz, Şinasi; “Bayram” maddesi, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları, Ankara 1998, s.61.
*Paçacı, İbrahim; “Bayram” maddesi, Dinî Kavramlar Sözlüğü, DİB Yayınları, Ankara 2010, s.59.