“Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler” diyor Ece Ayhan. Ataol Ağabey ise “ölümdür yaşanan tek başına/aşk, iki kişiliktir” diye tamamlıyor. Öyleyse aşkın iki kişilik bir örgütlenme olduğunu söyleyebiliriz.
Suç örgütü için en az üç kişi lazımdır. Yetmez; suç aletleri de hiyerarşi de gerekir.
Örgüte yardım içinse silah ya da lojistik sağlama olmazsa olmazdır.
Hukukun da bir aritmetiği var. İçtihat yapmak, iki kere ikinin beş edeceği anlamına gelmez.
Sanki adalet düzenini terk ettikten sonra bütün ayarlarımızı da kaybettik.
Türkiye’de Emniyet’in en tepesine çıkmış Sabri Uzun’un önceki gün gözaltına alınmasından söz ediyorum. “Cumhurbaşkanına hakaret” artık sıradan vaka haline geldi. Ancak Uzun’u “terör örgütü propagandası ve örgüte yardım” ile suçlamaları sizi de şaşırttı mı? Örgütün FETÖ olduğu da söylendi ya… Peki Uzun, “örgüt işleri”ne nasıl girmiş?
Çok zor değil…
Eline telefonunu almış, Twitter uygulamasını açmış ve mesaj atmıştı. Parmak ucuyla yazdıkları, bir dönem yönettiği Emniyet’in nezarethanesine götürülmesine gerekçe oldu. “Birileri” neredeyse bir yıldır takip ediyordu. Son mesajından sonra “alalım” denildi.
Sahi Sabri Uzun gibi göz önünde, devletin iyi tanıdığı bir isim ifadeye çağrılmak yerine neden gözaltına alınarak günlerce nezarethanede tutulur? Mesele gözdağı mı?
Gizli sanık Sabri Uzun
Sabri Uzun denilince aklıma benim de yargılandığım OdaTV davası geliyor. Zira Uzun, OdaTV davasının “gizli sanığı”ydı. FETÖ operasyonlarını sürdürebilseydi, Uzun da tutuklanacaktı.
Aslında görünen köyü tariften başka bir şey değil.
Malum, 2010 yılının ağustos ayında eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı,“Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabını yayımladı. Kitap, FETÖ’nün poliste örgütlenmesini apaçık şekilde anlatıyordu. Avcı, kısa süre içerisinde alakasız şekilde Devrimci Karargâh örgütü operasyonlarına dahil edilerek tutuklandı. Yetmedi, PKK ve TİKKO propagandasından hakkında soruşturma açıldı. Yetmedi, OdaTV davasında 2011 yılının mart ayında bir kez daha tutuklandı. Hedef, Avcı’nın şahsından çok kitabıydı. FETÖ’cü savcılar kitabı Avcı’nın değil OdaTV davasında yargılanan gazetecilerin hazırladığını iddia ediyordu.
Aynı günlerde gazeteci Saygı Öztürk’ün FETÖ’yü anlattığı “Okyanus Ötesi’ndeki Vaiz” kitabı çıktı. Kitabın içerisinde çok kritik bir ayrıntı vardı: “2001 yılında ‘Emniyet’te Fethullahçı yapılanma yok’ diyen İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun da ‘nasıl yanıldıklarını’ anlatabilmek için, Avcı gibi kitap yazıyor.”
Yeni hedef Sabri Uzun’un kitabı oldu.
OdaTV davasındaki kumpas belgelerinin arasında “Sabri Uzun” isimli bir dosya yer alıyordu. Belgede şunlar yazıyordu: “Sabri’nin kitap konusunda çekincesi var ikna etmeye çalışalım, kitabı seçimden önce yetişmeli. Nedim, Ahmet Şık’la bu konuda görüşsün, Kitaba çalışırken cesur olun.”
Samanyolu TV dizilerini aratmayan ifadeler, Sabri Uzun’un hazırladığı kitabına gölge düşürmeyi amaçlıyordu. Güya Soner Yalçın talimat vermiş, Ahmet Şık ve Nedim Şener de oturup Sabri Uzun’un adıyla kitap yazıyordu. Bu yalan dünyası nedeniyle gazeteciler hapis yattı. Sabri Uzun ise direkten döndü. O gün değil ama FETÖ operasyonları başlayınca, yani Cumhurbaşkanı “İnlerine gireceğiz” dedikten sonra, “İn” adıyla yazdıklarını yayımladı. Sayesinde, Emniyet’i bir dönem yöneten Uzun’un gözünden FETÖ’yü okuduk.
FETÖ ile karşı karşıya
Sabri Uzun’un FETÖ kumpaslarıyla yüzleşmesinde bu olay ilk değildi.
Örnek mi?
Polis müdürü Recep Güven, 14 Haziran 2001’de Uzun’un masasına ilk kez Ergenekon kumpası şemasını koydu. Sabri Uzun, daha o yıllarda bunu reddetti.
Aynı şema 2006 yılında yine Recep Güven tarafından Uzun’a sunuldu. Sabri Uzun bir kez daha kumpasın parçası olmayı kabul etmedi.
Bir ay sonra adı “Şemdinli Olayları Hakkında Bilgi Notu”na haksız bir şekilde karıştırılarak tasfiye edildi. FETÖ’nün Büyükanıt’ı hedef aldığı not, Uzun’a maledilmişti. Sabri Uzun, uzun süre görevden alınmasının askerlerin işi olduğunu sandı. Üç yıl sonra gazeteci Cüneyt Özdemir’e artık böyle düşünmediğini şöyle anlatıyordu: “Sabri Uzun o yıllarda kendisini görevden alan önemli bir ‘güç’ olduğunu söylüyor, ama artık bunun askerler olduğunu düşünmüyordu! Hatta görevden alınmasında dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın göreve gelmesi sürecinde yaşanan bir komployu ortaya çıkarmasının etkili olduğuna inanıyordu.”
Peki neydi o komplo?
Sabri Uzun’un İçişleri Bakanlığı müfettişlerine 20 Eylül 2010 tarihinde verdiği ifadeden aktaralım: “Ben bu cemaatin (FETÖ kastediliyor) bir komutanla ilgili yaptığı yasadışı işi bizzat tespit edip ilgili bir makama kişiye özel yazıyla bildirdim.”
Yaşar Büyükanıt’ın özel hayatına ilişkin FETÖ merkezli sızıntıları hatırlarsanız Sabri Uzun’un kastettikleri daha iyi anlaşılır.
Sanırım görülüyor…
Sabri Uzun hakkında yapılacak en son suçlama FETÖ olabilir.
AKP’nin “ne istedilerse verdik” dediği dönemde, resmi olarak ise 2001’den itibaren Sabri Uzun ile FETÖ karşı karşıya geldi. Kumpaslara karşı çıktı. Hatta bir kısmını devlete raporladı. Tasfiye edildi. Hapishanenin ucundan döndü. Nihayetinde halihazırda süren FETÖ davalarında tanık oldu.
Başka hesaplar mı var
İlginçtir, 2011 yılında “Sabri Uzun’un kitabını yazacaktı” diye tutuklanan Ahmet Şık, 2016 yılında Erdoğan karşıtı tweetleri bahane edilerek Cumhuriyet davasında tutuklandı. Tıpkı Sabri Uzun’un önceki gün Erdoğan aleyhindeki mesajı bahane edilerek gözaltına alınması gibi.
Cumhurbaşkanına hakaret mesajlarının da, FETÖ iddialarının da, başka hesaplaşmalara perde yapıldığı günlerden geçiyoruz. Öyle ya, boşanma davalarında bile eşler birbirini bu yolla suçlayarak kolay yoldan ayrılabiliyor. Anlaşılıyor ki son dönemde FETÖ ile mücadelede yapılan hataları da, iktidarın politikalarını da eleştiren Sabri Uzun’un başına gelen pek de farklı görünmüyor.
Sakın Sabri Uzun’un bugün ödediği, görünenin çok dışında bir hesap olmasın! Umarım söylendiği gibi bazı hasımlarının “fırsat bu fırsat” dediği durumla karşı karşıya değilizdir! Umarım gözaltının seçim sonrasına gelmesi sadece bir tesadüftür! Umarım yargı mensupları dışında kimse işin içinde değildir!
Bu kez “hata yaptık” demek için yıllarca beklemesinler de!