Etyen Mahcupyan’ın Akşam gazetesindeki yazısı…
Kongrenin seçim öncesine alınması AKP içinde bir konsolidasyonun olduğunu göstermekteydi. Eğer bir liderlik mücadelesi yaşanma ihtimali veya Erdoğan’ın zihninde bazı soru işaretleri olsaydı, herhalde kongreyi seçim sonrasına bırakır, oradan çıkan sonuca göre partinin yönetimi konusunda yeni bir karar almayı düşünebilirdi. Ancak öyle olmadı… Erdoğan’ın yönetimde tek alternatifinin Davutoğlu olduğu tescil edildi.
Bu noktada Cumhurbaşkanı için olumlu bir parantez açmak gerekiyor. Çünkü son bir yıl içinde ona yapılan türlü çeşitli telkinlere karşın uzun vade perspektifi ile yaptığı bu rasyonel tercihte ısrar etti. Türkiye’nin iç ve dış koşullarını geleceğe dönük bir bakış içinde ele aldığınızda, AKP’nin temel meselesi ‘yeniden inşa’dır ve bunun demokratik bir hukuk zemini üzerinde yapılması şart. Soru bu misyonun kimin yönetimi altında yüklenilebileceği idi ve Erdoğan doğru bir tercihle Davutoğlu’nu işaret etmişti. Bu kongre söz konusu doğrultunun değişmediğinin altını çizdi.
Ancak AKP’nin bir iç sorunu, on üç yıl kitle partisi olarak sürekli iktidarda kalmış olmanın getirdiği bir ayak bağı vardı. Parti teşkilatı hem ‘şişmiş’ hem de ‘kibir’ kelimesiyle ifade edildiği üzere istenmeyen unsurlara sahip olmuştu. İnşa faaliyeti yeni bir başlangıcı, yeni bir teşkilat ve kadro anlayışını gerektiriyordu ama seçimlere sadece bir buçuk ay kalmışken böyle bir değişimin riski de alınamazdı.
Diğer taraftan Davutoğlu’nun partinin tepe noktasında yerini sağlamlaştırması birçok kişi ve grup için müstakbel bir değişimin çok da uzak olmayabileceğini ima ediyordu. Başbakan’ın bu yönde bir hamle yapması üzerine AKP teşkilatının heterojen yapısını ve kişisel kariyer hesaplarını da kuşatan bir tepki oluştu. Buradaki çekişme Türkiye’nin nasıl daha iyi yönetileceği meselesi gibi gözükmüyor… Mesele AKP’nin ne yöne gideceği ve bunu kimlerle yapacağı sorusu olarak duruyor. Böyle bir ortamda Erdoğan denge unsuru olarak denkleme dâhil oldu ve eklektik bir MKYK üreterek partinin bütünlüğünü garanti altına aldı.
Bu noktada tersten bir akıl yürütme ile zaten Erdoğan’ın tam da bunu istediği, o nedenle herkesi bir başkasıyla dengeleme sayesinde kendi liderliğini tescil ettirdiği de söylenebilir. Ama bunun fazla bir hükmü yok, çünkü Erdoğan zaten tartışılmaz ve rakipsiz bir etki alanına sahip.
AKP’nin sorunu partinin bir bütün olarak yönetilmesinden ziyade, parti içi insicamın sürdürülerek kendi iç değişimini gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği. Ne var ki yüzleşip tamir edilmeyen kopukluklar değişimden ziyade bütünleşme ihtiyacını öne çıkardı ve tercih o yönde yapıldı. Böylece hem iç pazarlıkların yaşandığı bir kongre oldu, hem de muhtemel bir ortak akıl arayışına zemin oluşturdu.