Nedret Ersanal’in Yenişafak gazetesindeki yazısı…
Almanya Federal Haberalma Servisi Dış İstihbarat Teşkilatı (BND)’nın Başkanı Bruno Kahl’ın pek nadir görülen biçimde basına (Der Spiegel) konuşarak, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında FETÖ yapılanmasının bulunduğuna ikna olmadıklarını açıklamasında haklılık payı bulunabilir!
Çünkü, “biz varız” diyorlar…
Almanya’nın 15 Temmuz’daki rolünü geriye iten mevcut durum, haklarının teslim edilmediği kıskançlığı yaratmış olabilir!
Şaka bir yana, BND’nin bir numaralı ağzının bu sözleri Ankara’dan gerekli resmi cevapları aldı ve örneğin Savunma Bakanı Fikri Işık’ın “Siz bu işin neresindesiniz” sözleri odur… İstihbarat servisine Savunma Bakanı’ndan cevap!
Artık Berlin-FETÖ ilişkisinin, “onları Almanya’da besleyeceğiz ve Türkiye zahmet edip bizden istemesin” anlamına geldiğini görmek gerekiyor. İtiraf başka nasıl olacak?
Terör örgütleri FETÖ ve PKK’nın “elverişli enstrümanlar” olarak kullanılması az görülür biçimde aleni hale gelmiş bulunuyor.
Hollanda vakasından sonra sıranın Almanya’da olduğu anlaşılıyor. Amsterdam, kendi seçimleri sona erene kadar pisleşti ve Ankara’yla ilişkilerini tehlikeli bir noktaya itekledi. Şimdi Almanya’da seçimler var bunun fitili de en hassas noktadan ateşlendi..
Belli ki, Nazi ithamlarını hazmedemeyen Almanya ve (k)uyrukları, Türkiye’nin iç yarasına parmak sokarak sadece kendi seçimlerine hasat toplamak değil, 16 Nisan’a da dalgası vursun istiyorlar.
İlk kan istihbarat servisleri üzerinden döküldüğünden işin bu kısmındaki gıllıgışlı yakın tarihe bakmak gerekiyor…
Şansölye Merkel’in Amerika ziyaretinde yaşananlar önemli.. Beyaz Saray’ın, Barack Obama’nın GCHQ’yu, (Government Communications Headquarters. İngiltere’yi siber saldırı/tehditlere karşı korumak için kurulan ama belli ki başka dinleme, izleme, siber operasyonlar da yapan istihbarat kuruluşu.) kullanarak Donald Trump’ı dinlettiği iddiası Londra’yı üzmüşse de, Başkan Trump’ın bu konuyu Merkel’le bir aradayken dillendirmesi ilginç.
Merkel 2013’te ‘dostlar arasında birbirini dinlemek olmaz’ demişti. ABD’nin temel istihbarat kuruluşlarından NSA ve Alman BND’nin işbirliğinin kısa süre sonra birbirlerini ve müttefiklerini dinlemeye dönüştüğü biliniyor.
NSA’in, Merkel’in telefonlarını dinlediği artık ağıza alınmıyorsa sebebi sıradan bir bilgi olmasında.
Öyle ki, kavgada yumrukların sayılmadığı bir sırada Washington, “siz Türkleri de dinlediniz” demişti.
Şunun için yazıyorum; Türkiye’nin en mahrem toplantılarının dahi izlendiği zamanlarda, Ankara’ya çöreklenmiş vatan hainleriyle BND arasındaki bağın da somutlaştırılması gerekiyor. Kaldı ki, zamanın Almanya Başbakanlık Müsteşarı Ronald Pofalla da Alman istihbaratının dost ülkelerde faaliyet gösterdiğini söylemişti.
Batılı müttefiklerimizin birbirleriyle-hiç şüpheniz olmasın bizimle de-ilişkisi şöyleydi; “işbirliği” tılsımlı sözü altında diğer müttefikleri dinlemek, birbirlerini dinlemek, hatta birbirlerinin liderlerini dinlemek, hatta hatta beraberce bir başka dost ülkenin istihbarat teşkilatını devreye sokarak, o ülkelerin müstakbel liderlerini (Trump’ı dinlemekteki amaç Obama’nın ardından kurulu düzeni bozmayacak Clinton’a avantaj üretmekti.) dinlemek.
Sandıklardan Trump’ın çıkmasının ardından, “Rusya onu siber saldırı müdahaleleriyle seçtirdi” mealindeki benzersiz suçlamaların nereden beslendiği de hissedilmiyor mu?
‘AVRUPA ATLANTİKÇİLİĞİ’NİN DEĞİŞEN KİMYASI…
Herhalde dikkatinizi çekmiştir.. İngiltere ve ABD’nin her iki tarafı sakinleştirmek için arabuluculuk rolünü fazla, hatta hiç oynamaması elbette manidar, anlamı-amacı var…
Londra şu sıralar kendi dertleriyle uğraşıyor ve bunların başında AB ile yollarını ayıran Brexit’in gereklerini yerine getirmek var…
Mevcut ABD yönetimi ise Avrupa ve Türkiye arasındaki keskin münakaşaya tamamen kayıtsız!
Bu, nedeninin iyi anlaşılması gereken istemli bir politik donma.
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson tüm bu gerilim ağının içinde 30 Mart’ta Ankara’ya ziyaret gerçekleştirecek.
Ziyaretin amacı, ABD’nin DAEŞ’in fiili başkenti Rakka’yı ele geçirmek için yaklaşan operasyonda Türk ordusunun işbirliğini talep etmek ilk sıraya konuyor.
Yanlış değil.. Ancak asıl “Avrupa Atlantikçiliği’nin kimyasındaki değişimi” anlamalıyız.
Batı, daha doğrusu daha çok ABD, Türkiye’nin NATO dışı bir pozisyona geçmesinden hâlâ kaygılı. 16 Nisan sonuçlarının NATO’yu ciddi şekilde zayıflatabilecek kararlara evrilebileceği düşüncesinden kendilerini kurtaramıyorlar.
ABD’nin AB ile ilişkilerini daha mesafeli kurup…
yazının devamını okumak için…