Sinema filmi yapmak istiyorum

Tiyatro
Özgenur Reyhan Güler’in röportajı Annesi: İlk Türk primadonnası Suzan Lûtfullah Sururi… Babası: İlk operet kurucularımızdan Lûtfullah Sururi… Amcaları: Yusuf, Celal, Al...
EMOJİLE

Özgenur Reyhan Güler’in röportajı

Annesi: İlk Türk primadonnası Suzan Lûtfullah Sururi…

Babası: İlk operet kurucularımızdan Lûtfullah Sururi…

Amcaları: Yusuf, Celal, Ali Sururi. İlk operet tiyatrosu oyuncu ve yazarları…
 
Önce annesinin karnında sahneye çıktı, sonra Muhsin Ertuğrul’un isteğiyle 12 yaşında Çocuk Tiyatrosu’nda…

Muhsin Ertuğrul, onu yetenekli bulup konservatuara seçti. Orada dönemin önemli hocalarından tiyatro, şan, bale dersleri aldı. Bu arada Şehir Tiyatrosu’nda ufak tefek roller oynamaya başladı.
 
Küçük yaşta hayatını kazanmak zorunda kaldı. Konservatuarı bitiremeden bazı özel topluluklarda kendini başroller oynarken buldu.
 
Büyük ustaların yanında çıraklık etti. Kendisi bu döneme çok değer veriyor, “Tiyatroyu Muhsin Ertuğrul’dan öğrendim, sahne rahatlığını Muammer Karaca’dan, şöhreti Haldun Dormen’de buldum, Engin Cezzar çok yönlü oyunculuğumu ortaya çıkardı, Haldun Taner ve Güngör Dilmen’in seçkin bir oyuncu olmamda rolleri büyük” diyor.

 1962’de eşi Engin Cezzar ile birlikte kurduğu Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’nda dünya tiyatro literatürünün önemli oyunlarına yer verdiği gibi; aralarında “Teneke”, “Kurban”, “Midas’ın Kulakları”, “Zilli Zarife”, “Canlı Maymun Lokantası”, “Ferhat ile Şirin”in de bulunduğu yerli tiyatro eserlerini ilk kez sahneleyerek Türk tiyatro tarihine damgasını vurdu.

Tiyatrodaki ününü “Sokak Kızı İrma”, “Kabare”, “Hair”, “Keşanlı Ali Destanı”, “Kaldırım Serçesi”, “Direklerarası”, kendi yazdığı “Söyleyeceklerim Var” gibi müzikallerle pekiştirdi.

Tiyatroda olduğu kadar, yazdığı kitaplarla da ünlendi. “Kıldan İnce Kılıçtan Keskince” (Anı), “Bir An Gelir” (Anı), “Seni Seviyorum (Roman), “Girmediğim Sokaklarda” (Öykü), “Biz Kadınlar” (Gazete yazıları)adlı kitaplarının yanı sıra, üç yemek kitabı, üç sahnelenmiş oyunu (“Tiyatrocu”, “Söyleyeceklerim Var”, “Ayşe Opereti”), 2008’de yazdığı ve henüz sahnelenmemiş bir müzikali (“Fosforlu Cevriye”) var. 

Kariyeri boyunca aldığı pek çok ödülün yanı sıra, çağdaş Türk tiyatrosuna katkılarından ötürü 16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali Onur Ödülü’ne değer görüldü.

Şahane bir boğaz manzarasına bakan evinde, tüm zarafetiyle Gülriz Sururi beni ağırlıyor. Sıcacık bir tebessümle “Hoş geldin” diyor ve heyecanla başlıyorum konuşmaya…

Haldun Taner, Haldun Dormen, Muhsin Ertuğrul, Muammer Karaca, Güngör Dilmen ve bunun gibi birçok değerli sanat adamlarıyla tanıştınız ve çalıştınız. Sanat hayatınıza nasıl bir katkısı oldu?

Çocuk tiyatrosunda seçilerek, ben istemeden, Muhsin beyin isteğiyle başladım. Babam da tiyatrocu ama tiyatrocu olmamı düşünmüyor tabii. Beni çocuk tiyatrosuna yolladı ve Muhsin Bey beni beğendi ve çocuk tiyatrosunda 3 sene oynadım. Sonra konservatuar a seçildim. Konservatuar da tiyatrocu bir ailenin çocuğu olmama rağmen tiyatroyu Muhsin Bey’den sevdim diyebilirim. Bunları gençler bilmiyor ben öğrencilerime uzun uzun anlatarak aktarıyorum Muhsin Ertuğrul Türk tiyatrosunun kurucusudur ve öğrencilerime onunla ilgili birçok kitap öneriyorum. Türk tiyatrosu neredeyse her şeyi Muhsin Ertuğrul’a borçludur.

Yeteneğinizi değerli bir usta keşfetti demek…

Evet, O beni çok yetenekli bulduğu için konservatuara aldı. O konservatuar da çok değerli hocalardan ders aldım. Şan ve bale dersleri şarttı o zamanlar. Müzikal söz konusu değil tiyatrocu olmak için başvurdum ama yine de beden dili için şan ve bale dersleri mecburiydi. Daha sonrasında hayatımı kazanmak durumunda kaldığımdan konservatuarı sonuna kadar bitiremedim.

Ama sonra birdenbire kendimi başroller oynarken buldum. Bir kapanın içinde kaldım hiç seçenek yokmuş gibi. Tabii o zamanda oyuncu çok az şimdi öyle değil seç seçebileceğini gibi bir durum söz konusu.  Sonrasında birçok tiyatroda birçok başrol oynamama rağmen Haldun Dormen Tiyatrosunda oynadığım “Sokak Kızı İrma” yla Türkiye çapında çok ünlendim. O zaman siyah beyaz televizyon var ilk çekimler de İrma ‘dan bir sahneyle yapıldı. Harbiye’de bir stüdyoda. İlk televizyon kayıtları da İrma’nındır. Dormen Tiyatrosundan sonra mesleğimi daha iyi anlayıp kavrayınca benimde söyleyecek sözlerim olduğunu anladım. Yani başkalarının benim için seçtiklerini giyeceğime, kendi tercihlerimi seçtiklerini giyinmeyi tercih ettim. O sırada rastlantı olarak da Engin Cezzar ile evlenmiş oldum. Tarih öyle denk geldi. O da çok büyük bir başarı göstermişti burada Hamlet i oynayarak. Koca bir projeyi Muhsin Ertuğrul un ısrarı üzerine reddederek burada kalmayı tercih etti. Ondan sonra kendi tiyatromuzu kurduk 1962 yılında ve her yerde çok önemli işler yaptık 25 yıl. Ben en son bir müzikal yazdım yeni bitti. Son düzeltmeleri kaldı.

Fosforlu Cevriye müzikali değil mi?

Evet, Fosforlu Cevriye müzikali.

Bir internet siteniz var. Baktığımızda güncel bir site ama yazılarınız uzun süredir yok dikkatimi çekti…

Evet, uzun zamandır elimi sürmedim en son mayısta yazdım ve elimi sürmedim.

Yazarlığınızdan bahsederken sormak istiyorum oyunculuk ve yazarlık nerede kesişti?

Şöyle oldu ben yazabileceğimi bilmiyordum itiraf edeyim. Ama ihtilaller dolayısıyla tiyatroya ara verdiğimiz bir dönemde durdum durunca Lütfü Taner, Milliyet yayınlarının başındaydı o zaman. Dedi ki yaz. Ben yazamam dedim o çok ısrar etti, “hayır yazarsın ben biliyorum” dedi.

Ben yazardım ama bir şeyi protesto etmek ve ya kutlamak için dergide o kadar.  Denemeyi çok zor kabul ettim yani çok tuhaf bir şey bu. Kaderci değilim ama bazı şeylere inanmak lazım. O kadar ısrar etmeseydi ben bu kadar şey yazıyor olmayacaktım.

Anılarınızı yazmak nereden çıktı?

Ondan sonra çok hoşlandım yazmaktan. Anılarımı yazmaya da çok zor karar verdim.  Çünkü çok açık olmak gerekiyor, çok açık yürekli olmak gerekiyor. Çünkü bir anı doğru ve dürüst değilse o anı değildir. O bir hikaye o bir roman olsun. Ama anı biraz açık olmayı gerektiriyor, tabiî ki yazdığın insanları rahatsız etmemek şartıyla kendine ait çırılçıplak durabilmek lazım.

Ben bu gücü kendimde gördüm. İlk başta dedim ki bir deneyeyim sansür koyarım, ondan sonra dedim ki hayır! Ya her şeyi yazarım ya da yırtıp atarım. Fakat yazdıkça müthiş bir şey oldu bende. Bir terapi oldu çocukluğumla, ailemle, yaşantımla…

Geçmişinizle yüzleşme gibi…

Evet, evet bir hesaplaşma, bir bakıyorsun ki çocukluğuna ait bir olayda verdiğin hükümde aslında haksızmışsın gibi şeyler yaşadım. Müthiş duygular içerisindeydim. Hayatım boyunca bir terapiye ihtiyacım olmadı ama bu bana o kadar iyi geldi ki kendi kendine çözülen bir şey olduğunu düşünüyorum. Ondan sonra zaten hep yazdım. 

Peki yeni kitabınız var mı?

Evet, bir roman var ama onu yarıda bırakıp Fosforlu Cevriye Müzikalini yazdım. Çünkü Liz Behmuaras diye fevkalade değerli bir biyografi yazarı var. Suat Derviş hanımın biyografisini yazmış.

Biyografiyi okuyunca Suat Derviş hanıma olan borcum ortaya çıktı. Çünkü o 40 yıl önce bu oyunu oynamam için bana vermişti. 40 yıl önce bana oynamam için verdiği romanı o zamanlar kimseye yazdıramadık çok garip ama yazılamadı maalesef. O zamanlar yazma yeteneğim olduğunu bilseydim mutlaka soyunurdum bu işe.

Yazmak zor bi iş gerçekten de az ve öz olarak birçok şey anlatmak gerekiyor.

Evet, kesinlikle öyle. Çok farklı bir şey tiyatro zaten. Ne romana ne hikayeye benzemeyen bambaşka bir tür. Ve zannedersem tiyatro yazmak en zorlarından biri.

Ayşe Opereti projeniz vardı, nasıl sonuçlandı?

O çok uzun bir hikaye 2 sene önce. Ben Ayşe operetine annemin karnında çıkmışım. Babam yıllarca bana oynamam gerektiğini söyledi ama ben çok başka işlerle meşguldüm o zaman yani Ayşe opereti o zaman benim için çok gerilerdeydi. Ama Muhlis Sabahattin Bey’in harikulade bir müziği var. Çok etkiler beni. Yıllar sonra düşündüm ki Muhlis Sabahattin Bey’in müziğini ortaya çıkarmak lazım.
Ben Ayşe operetini yapacak olsam, özel bir tiyatronun kaldırabileceği bir şey olurdu. Çok büyük proje olması istendi. Büyük starlar, büyük isimler, büyük danslar, 12 dansçı 12 orkestra, 20 oyuncu böyle büyük bir grup haline geldi.

Ayşe opereti için büyük isimlere teklif götürülmüş. Fosforlu Cevriye Müzikali için de bunu düşünüyor musunuz?

Hayır, bunu daha farklı düşünüyorum. Yazıldı bitti 2 ay önce fakat daha düzeltmeler yapacağım üzerinde. Şimdi oturup kusurlarını görebilirim tekrar. Ben yönetmek istiyorum sadece bu kez prodüktörlüğünü üstlenmek istemiyorum. Onun için şu anda nerede oynanacağını bilmiyorum. Ama şunu söyleyebilirim ki düşündüğüm gibi bir Broadway usulü Fosforlu aramaktayım. Yani kafamdaki Suat Derviş hanımında romanında tarif etmiş olduğu Fosforluyu bulmak istiyorum.
Müzikallerim albümünüzden bahsedelim oyun müzikleri yayınlamak popüler piyasada risk değimli sizce? Emre Altuğ düeti de var… Emre Altuğ fikri kimindi?

Emre ve Dağhan’ın fikriydi. Dağhan yıllar önce Eurovisiona katılmış olan ve Hair müzikaline seçmelerle katılmış bir genç.

Orijinaline uygun mu söylendi peki?

Evet, İstanbul Bilişimle yaptım Garo Mafyan, Atilla Özdemiroğlu gibi isimler… Bir iş yapınca en iyisi olmalı.

Günümüzde müzikal eskiye göre sizce değerini yitirdi mi? Günümüz teknolojisinde maddi zorluklar etkiliyor mu?

Tabii maddiyatın çok etkisi var. Külfetli bir iş müzikal. Bizim dönemimizde imkanları neredeyse biz yaratıyorduk. Ülkemizde kültüre sanata ayrılan bütçe çok komik rakamlar.

Birçok öğrenciniz var. Gençler tiyatroya müzikale nasıl bakıyor?

Onlar çok yakın hissediyorlar kendilerini. Ben çok parlak ve bilinçli görüyorum birçoğunu. İmkan verilirse başarılı olacaklarına gönülden inanıyorum.

Sinema projeniz var mı?

Sinema projem hiç olmadı. Ben çok yoğun çalışıyorum. Aslında hiç teklif almadım ama açıkçası bir sinema filmi yapmak isterdim, hatta hala istiyorum…

on5yirmi5


Notice: ob_end_flush(): failed to send buffer of zlib output compression (0) in /home/on5y/public_html/wp-includes/functions.php on line 5464

Notice: ob_end_flush(): failed to send buffer of zlib output compression (0) in /home/on5y/public_html/wp-content/plugins/really-simple-ssl/class-mixed-content-fixer.php on line 107