Bu sezona damgasını vuracak oyun!

Tiyatro
Abdullah Güner’in röportajı Geçtiğimiz hafta dizi olarak da yayınlanmaya başlayan Huzur Sokağı, bu kez bir tiyatro oyunuyla karşımızda. Şule Yüksel Şenler’in Huzur Sokağı adlı romanın...
EMOJİLE

Abdullah Güner’in röportajı

Geçtiğimiz hafta dizi olarak da yayınlanmaya başlayan Huzur Sokağı, bu kez bir tiyatro oyunuyla karşımızda. Şule Yüksel Şenler’in Huzur Sokağı adlı romanından tiyatroya uyarlanan ve kadrosunda sanatçı Yaşar Alptekin’in de bulunduğu ‘Huzur Sokağı Tiyatro Oyunu’ 6 Ekim’de seyirciyle buluşuyor. Bizde oyun gösterime girmeden Huzur Sokağı tiyatro oyuncularıyla oyun hakkında konuştuk.

 

"HUZUR SOKAĞI KALFALIK DÖNEMİM OLACAK!"

Yaşar Alptekin (Oyuncu)

Huzur Sokağı oyununda yer alma süreciniz nasıl oldu?
Her şeyden önce bu benim ikinci deneyimim. İlk önce Düzceli Mehmet’le başladım tiyatroya. Düzceli Mehmet benim çıraklık, bu da kalfalık dönemim olacak inşallah. O zamanlar kendime güvenim yoktu, ezberim yoktu, ezberime güvenmiyordum. Ama arkadaşlar çok sağ olsunlar beni çok motive ettiler. Ekip olarak çok iyi motive oluyoruz. Çok güzel bir ekip çalışmamız var.

Huzur Sokağı yıllara damgasını vurmuş, 4 kuşak, nerden baksan 5 kuşak gençleri etkilemiş bir eser. Dolayısıyla böyle bir eserde oynamak hem de karakterine uygun bir karakteri canlandırmak tabi işimi biraz daha kolaylaştırıyor. Ama ne kadar kolaylaştırırsa kolaylaştırsın tiyatro zor ve yetenek isteyen bir şey. O konuda eski sinemacı olmamdan kaynaklanan bir background oluşmasından dolayı tiyatroda –bilmiyorum, seyredenler tabi ki buna karar verecek- inşallah güzel bir oyun çıkarmaya çalışıyoruz.

Ekip olarak gerek müzik gerek senaryo gerekse oyuncular ve sahne tasarımı açısından geçen seneye nazaran biraz daha iyiyiz ve iyi hazırlanıyoruz. Hem maddi hem manevi anlamda iyi hazırlanıyoruz. Tabi ki dizinin şu anda çekiliyor olması tamamıyla tevafuk. Biz bir buçuk yıl evvel başladık bu çalışmaya. Dizi daha yeni başladı. Seyirci açısından dizinin  tiyatro kadar keyif vereceğini zannetmiyorum. Tabi yine kararı verecek olan seyircidir ama yine de ben seyircilerin kitabı da okumalarını, tiyatroya da gelmelerini, diziyi de izlemelerini isterim. Aradaki farkı anlasınlar diye.



"KEYİFLİ, EĞLENCELİ BİR OYUN ORTAYA ÇIKARTTIM”

Firuz Erkam (Senarist)

Huzur Sokağı romanını tiyatroya uyarlama, yazma süreci nasıl gerçekleşti?
Huzur Sokağı 1969 yılında ilk baskısını yaptı. O günden bugüne etkisini kaybetmeyen bir kitap oldu ve herkes bir şekilde haberdardı bu kitaptan. Gerçekten çok başarılı bir kitap. Kitapta anlatılan Bilal olsun, Feyza olsun o dönemin isimlerini oluşturan bir kitap. Senaryoyu yazma sürecinde Şule Hanımla sürekli irtibat halindeydik. Ben de İstanbul Temaşa Tiyatrosu’nda senarist olarak bulunuyordum. Bu kitabı tiyatroya benim uyarlamamı rica ettiler. Ben de uyarladım. Mutlu oldum bundan.

Tiyatroya uyarlarken bir zorluk çektiniz mi?
Uyarlarken Şule Hanım da işin içine girdiği için çok zorluk çekmedim. Tabi ki romanla tiyatro oyunu farklı oluyor. Romanın tadını çok bozmadan ama tiyatroyu da bilerek, yani komedisi olsun, tiyatro kurgusu olsun onun üzerinde çalıştık ve Şule Hanımla beraber ortak bir tekste karar kıldık.

Huzur Sokağı dizisinin ilk bölümü yayınlandı. Bir yanda dizi diğer tarafta tiyatro oyunu, bu nasıl oldu?
Dizi hakkında hiçbir bilgim yok. Senaryosunu da görmedim ve diziyi de daha izleyemediğim için hiçbir şey söyleyemeyeceğim. İnşallah hayırlısı olur.

Peki, kitabı tiyatroya uyarlama süreci nasıl oldu? Bir bütün olarak mı anlatılacak hikaye yoksa kitaptan seçtiğiniz veya dışarıdan ekleme yaptığınız şeyler oldu mu?
Kitapta anlatılan bütün konulara değinemezsiniz, çünkü değinirseniz ortaya 6-7 saatlik bir oyun çıkarmanız lazım. Ben temasını, ana konusunu bozmadan ufak tefek değişiklikler yaparak ama temaya kesinlikle dokunmadan değişik karakterlerle örerek keyifli, eğlenceli bir oyun ortaya çıkarttım. Kitapta asıl anlatılan karakter Feyza. Feyza ve Bilal aşkı üzerine yoğunlaştık. Bir de Feyza’nın değişim süreci var.

“FEYZA’NIN DÜNYASINA GİRMEKTE ZORLANIYORUM”

Özlem Sarıçamlık (Oyuncu)

Bu oyunla ilgili neler düşünüyor, neler hissediyorsunuz?
Oyunda Feyza karakterini canlandırıyorum. Kitap, benim yıllar öncesinde okuduğum ve çok beğendiğim bir eserdi. Öyle ki yıllar sonra oyuncu bile olmaya hayal bile edemeyeceğim bir romandı. Ama demek ki oluyormuş. Hem de Feyza oldum. Feyza ile ben örtüşen bir karakter değilim. Çok farklı dünyaların insanlarıyız. Bu yüzden onun dünyasına girmekte zorlanıyorum. Ama ben bu projenin iyi olacağına inanıyorum.

Neler hissediyorum? Tabi zorlandığımı hissediyorum. Feyza gibi bakmak, insanları onun gibi değerlendirmek ve muhafazakar dediğimiz, gelenek-göreneklerine düşkün olan insanları küçümsemek benim bakış açımla çok farklı. Ama o duyguya girip onun gibi hissetmek zorundasın. Ama her insan gibi özünde de çok iyi bir kız Feyza. Dadısı var ve dadısı da muhafazakar kesimden, ailesi sosyetik. Feyza’da bu iki kültür arasında kalmış. Yatkınlığı da var aslında ama bunu bastırıyor. Çok hırslı bir kız. Zaten Bilal’e aşık oluyor, Bilal’i elde etmek için yanlış yollar kullanıyor onu kendine döndürmeye çalışıyor, kendi gibi bir insan yapmaya çalışıyor. Ama sonunda kaybediyor. Ve bu kaybediş aslında onun kendisini bulmasına neden oluyor. Bilal’i kaybederken kendi özünü buluyor.

Provalar nasıl geçiyor? 

Oyunun 6 Ekim’de prömiyeri olacak. O zamana kadar oyunun her konuda daha çok oturacağını düşünüyoruz.
 

"İNSANIN KENDİ İÇ ÇATIŞMALARINI BİZE GÖSTERECEK!"

Kaan Basmacıoğlu (Sanat Yönetmeni)

Huzur Sokağı oyununun sizin açınızdan en zor yönü neydi?
Oyun bir romandan uyarlandı sonuçta. Romanla tiyatro oyunu arasındaki fark çok fazla. Romanda, romancı karakteri fazlasıyla rahat bir şekilde -ama tabi herkes değil- iyi bir romancı iyi bir biçimde, kötü bir romancı kötü bir biçimde çok iyi tasvir eder. Şule Hanım da çok iyi tasvirler yapmış bu karakterler üzerine. Şimdi bu çok iyi tasviri yapılmış karakteri yüzünün şeklinden tutun hayat biçimine, davranışına, oturuşuna, kalkışına kadar resmedilmiş bir şeyi bir oyunda canlandırmak hakikaten çok zor. Çünkü tiyatro oyunun başka bir özelliği var. Tiyatro oyunu demek başka şeylere de gereksinim duymak demek.

Nedir bunlar?
O karakterin sadece yüzü, tipi, o an ki yürüyüşü şu su bu su değil! Var olan bütün karakterler arasında, bütün kişiler arasında toplumla onların arasındaki çatışmaların hepsini vermek zorunda. Birçok çatışma var. Mesela örnek vermek gerekirse Feyza’nın kendi dadısıyla olan çatışması var. Özlem Hanımın söylediği gibi dadısıyla kültürel olarak çatışıyor. Kendi ailesiyle de içinde var olduğu kültür içinde yaşadığı yerle de çatışmaları var. Çünkü onu da çok doğru, çok iyi bulmuyor. Aslında bütün bunlar insanın yaşadığı toplumda yaşadığı dünyada hayatını kurmaya çalışırken içine düştüğü bunalımlar. Tiyatro sanatı da zaten insanlara eğitimle alamadığı, herhangi bir şekilde alamadığı, ulaşamadığı şeyleri veriyor. Nedir bu? İnsanın kendi iç çatışmalarını bize göstererek, bu çatışmanın kaynaklarını bize açıklayarak bizi rahatlatıyor bir anlamda. Çok iyi sahnelenmiş bir oyun bize bu karakterlerin niçin bu hatalara düştüğünü, nerelerde bu hatayı yaptığını gösterecek.

Bu oyunda -zaten böyle bir oyunu yönetmek çok önemli bir şey- çünkü romanda da o kadar birbirine ters karakterler var ki!.. Hatta Feyza karakteri başlangıçta çok modern bir dünyanın hayallerini kurarken, kendi hayatını yaşamaya çalışırken süreç içerisinde kendini tanıdıkça o muhafazakar kesimin bazı değerlerine dair bir dönüş yapıyor. Yani kendi iç değerlerinin aslında o olduğunu kavrıyor.

Oyunda daha çok nelere yöneldiniz?
Biz daha çok yaşanan bu çatışmalar üzerine yoğunlaşıyoruz. Oyunun tabi seyredilebilirlik derecesi de önemli. Seyircinin bunları seyredebilmesi için, bütün bunların çok ağır gelmemesi için oyuna birtakım komik karakterler de eklendi. Bunlardan bir tanesi Şener karakteri. Onu Firuz Bey sağ olsunlar Şule Hanımla da oturdular konuştular o karakter üzerine… Ve çok iyi bir çalışmayla yeni bir karakter eklemiş oldular. O gayet komik bir karakter, eğlenceli. Seyirciyi oyuna çekebilecek o ağırlığı, o iç dünyanın fazlaca yansıtılmasından dolayı izleyiciyi sıkmayacak şekilde oyunu kurtaracak birçok açıdan.

“ŞULE HANIMLA ÇALIŞTIĞIM İÇİN ÇOK MUTLUYUM”

Firuz Bey, nasıl bir karakter eklediniz?
Firuz Erkam:
Yazarken Şule Hanımın beni serbest bırakması açıkçası çok iyi oldu. Çünkü başlarken ben baya tedirgindim. Bildiğimiz bir şey vardır; her roman, yazarının çocuğu gibidir ve yazdığı gibi kalmasını ister. Çünkü bu bir risktir. Yani sahneden beğenilmediği zaman otomatikman roman da kötülenir. Şahsım adına böyle bir sorumluluk yüklendiğimi düşündüm.

Bu eğlenceli karakteri oyuna eklemeyi siz mi düşündünüz?
Evet. Şöyle bir şey var: Özellikle Türkiye’deki sanatseverler tiyatro izleyicisi maalesef sıkılgan bir yapıya sahip. Ve tiyatro koltuğuna oturduğunuz zaman birçok şeyi sizden isterler. Onu hüzünlendireceksin, onu güldüreceksin, ona insanoğlunun yaşayabileceği bütün duyguları iki saatte verebileceksin. Bizim tiyatro izleyicimiz acımasızdır. Biz de öyleyiz ama. Tiyatroya gittiğin zaman devamlı dram gelince “uuuf!” yaparsın. Devamlı komedi olduğunda da “Ahh!” ‘çok bozmuş, yetsin artık bu komedi’ dersin. Her şeyi tadında beklersin. O yüzden de Huzur Sokağı’na değişik karakterler eklememin özellikle komedi unsuru olarak, böyle bir zorunluluğum vardı. Ve bunu da Şule Hanıma aktardığımda hemen kabul etti. Sevindirici tarafı, Şule Hocanın tiyatroyu bilmesiydi. Hani tiyatroyu bildiği için hiç karşı çıkmadı. Yazdım, teksti gönderdim. Teksti okudu, kesinlikle müdahale etmedi bana. Ve en sonunda da bu tekst bu da oyunumuz diye 6 Ekim’de seyircimizin karşısına çıkacağız. Ben senarist olarak Şule Hanımla çalıştığım için çok mutluyum.

Uyarlamalar iki yazarın bir eseri oluyor. Televizyonda da sinemada da bu böyle görünüyor. O yüzden eğer sizi bağlayıcı bir unsur olursa senaristin işi çok zor. Çünkü hem tiyatro öğelerini kullanmak zorundasınız hem oyuncuları düşünerek hem de seyircinin yerine kendinizi koyarak yazmak zorundasınız. Romanda bunu düşünmezsiniz. Hocamın da dediği gibi romanda aça aça gidersiniz. Ama tiyatro da diyaloglara çok önem verirsiniz. Mesela 20 sayfalık diyaloğu iki cümleyle tiyatroda vermek zorundasınız. Bu zorluklar varken bir de baskı gelseydi Şule Hanımdan, çok zorlanırdım açıkçası.

Özlem Sarıçamlık: Araya gireceğim ama tiyatro da oyuncusundan yönetmenine, müziğinden dekorcusuna, kostümcüsüne kadar herkes bir enstrüman. Ve hepsi aynı doğrultuda ve güzel bir şekilde giderse güzel bir orkestra çıkar. Ama bir tanesi bozuk olsa her şey kötüye gidebilir. O yüzden o bütünlük çok önemli. Ve tiyatroda herkesin kendisi bir enstrüman.

Ayrıca oyunumuzun müziğini de Yücel Arzen yapıyor. Şu an yapım aşamasında. Oyunun ruhuna uygun güzel bir müzik ortaya çıkacak. Çok güzel müzikler ve şarkı olacak hatta.

Kaan Basmacıoğlu: Yücel Arzen, Huzur Sokağı’nın anlamını verecek çok güzel bir şarkı yapıyor şu an. Bir de oyunun kendi müzikleri olacak, oyunun geneli içerisine oyunun heyecanını verecek oyun müziğimiz olacak. Altını çok vurguladığımız yerlerde oyuncular konuşurken alttan müzik girecek. O dönüşüm anlarında.

Sahne tasarımıyla ilgili bir çalışma olacak mı?
Kaan Basmacıoğlu:
Onu çok düşünüyoruz. Mesela arkada barkavizyonda bir şeyler olsun istiyoruz. Ama pek düşünemiyoruz. Neden? Barkavizyon olayına girersek birinci bölüm 1969’da başlıyor ve bitişi 1970. İkinci bölüm de tam 20 sene sonrası. 89’da başlıyor ve tam 90’da da nihayetleniyor. Burada özellikle birinci bölümün tarihin çok önemi var. Aradan geçen 20 yıllık süreçte nelerin değişebileceği o yüzden çok önemli. Bu 20 yıl bütün dünya edebiyatında da böyle olmuştur; İlyada ve Odysseia destanında İlyada Savaşı 19 yıl sürer… Yani bu 20 yıllık süreçlerde hayat tamamen değişmiş oluyor. Ülkelerin tarihlerine bakın hep bu 20 yıllık süreçler dünyaya damgasını vurmuştur. İşte bu oyunda 20 yıl sonrasına bir anda geçiyor ve orada da bitiyor. O açıdan da 1960’ları görüntü yerine hem müzikle hem de sesle vermeye çalıştık. Yani görsel olarak Barkavizyon kullanmamayı tercih ettik. Dekorumuz zaten oyunun ruhuna uygun bir şekilde hazırlandı.


"BU SEZONA DAMGASINI VURACAK OYUN!"

Diziyle tiyatro oyunu arasındaki farkı söyler misiniz? Dizi ne götürür, tiyatro ne verir?
Firuz Erkam:
Diziyle oyunun farkını şöyle söyleyeyim: Dizi bugünümüze uyarlanmıştır, tiyatro oyunu o dönemdir. En büyük farkımız biz tamamen o döneme sadık kalarak o dönemi yaşatıyoruz. Dizi günümüze uyarlanmış şekli oluyor. 

Yaşar Alptekin: Tiyatroyla sinema çok farklı. Birisinde alkışları, beğenileri sonra alıyorsunuz bazılarını duymuyorsunuz bile. İnsanlar evinde televizyon seyrederken beğenildiniz mi beğenilmediniz mi eleştirildiniz mi siz bunun farkında değilsiniz. Ama tiyatro da alkışı veya yuhalanmayı anında hissediyorsunuz. Canlı, birebir. Ve sinemada sufle veriliyor, sufleyi takip ediyorsunuz ama o tiyatroda yok. Hata yaptığınızda geri dönüşü yok, geri bir adım yok. Dolayısıyla sıkıntılı, heyecanlı, yetenek isteyen, ezber isteyen çok önemli bir meslek. Ben, biraz da cahil cesareti mi diyeyim artık nasıl bir cesaretle katıldım bilmiyorum. Çünkü ben haddimi bilen bir insanım. Öyle bir backgroundum yok. Evet, sinemayla ilgili backgroundum var 30 küsur senelik, ama tiyatroyla ilgili bir şeyim yok. Allah razı olsun arkadaşlar çok ısrar etti sağ olsunlar. İki üç kere teklif geldi-gitti. Sonra başladık çalışmalara.

Şimdi ben tiyatroya ilk Düzceli Mehmet’le başladım. Orada biraz daha arkadaşlar motive ettiler, ben de kendimi yeterli hissetmeye başladım. Biraz havaya girdim. Şimdi bu benim kalfalık dönemim olacak inşallah, Allah nasip ederse. Bu Düzceli Mehmet’ten daha farklı bir oyun. Bu sezona damgasını vuracak bir oyun.

Diziyle aynı dönemde oyunun sahnelenecek olması sizce Huzur Sokağı oyununu nasıl etkileyecek?
Yaşar Alptekin:
Tamamıyla tevafuk oldu. Bir buçuk sene önce bu projeye başlamıştık. Sonra dizinin olacağını Şule Hanımdan öğrendik. Bu hem devantaj hem de avantaj. Nasıl avantaj? Diziyi seyreden insanlar tiyatroya gelecekler, aradaki farkı görecekler. Daha çok eğlenecekler tiyatroda. Dezavantaj, “insanlar biz diziyi zaten seyrediyoruz, tiyatroya gitmeye ne gerek var” da diyebilirler. Öyle demesinler ama tiyatroya da gelsinler. Birebir aradaki farkı görsünler.

Firuz Erkam: Mutfağından arkadaşların performansına kadar herkes amatör ruhla ama profesyonelce çalışıyor. Amatör ruh dediğimiz şu: İşimizden keyif alıyoruz, eğlenceli bir ekibiz. İş yaparken de tamamen ne istediğimizi bilerek profesyonelce işimizi yapıyoruz. Bu kadar iyi bir ekipten kötü bir sonuç beklemiyoruz açıkçası. İnşallah seyircimiz beğenir.


OYUN PROGRAMI

6 Ekim’de 20.00’da Üsküdar Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde Huzur Sokağı oyununun prömiyeri gerçekleşecek. Buradaki gösterime Şule Hanımın bizzat katılarak oyunu izleyeceğini ve sevenleriyle bir arada olup kitaplarını imzalayacağını şimdiden belirtelim.
17 Ekim’de tekrar Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde ve 13 Ekim’de Fatih Belediyesi’nin sponsorluğunda Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde ücretsiz olarak gösterilecek. Ayrıca yurt içi ve yurt dışı turneleri de gerçekleşecek.

Biletleri mybilet.com’dan temin edebilirsiniz. Ayrıntılı bilgi için İstanbul Temaşa Tiyatrosu resmi web sitesi www.istanbultemasa.net’ten ulaşabilirsiniz.
 

 on5yirmi5.com