Halk müziği üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan, eski Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürü Bayram Bilge Tokel, ‘Türküler Kalır’ isimli bir kitap yayımladı. Tokel, kitabında, Cumhuriyet öncesinde ‘avama has kaba nağmeler’ olarak nitelendirilen, Cumhuriyet sonrasında ise Batı müziği örnek alınarak, çok sesli bir formata dönüştürülmesine uğraşılan türkülerin kültür dünyamızdaki yerini anlatıyor. Türkülerin kültürel olarak toplumun tarihinden izler taşıdığı savunan Tokel, tüm bunlara rağmen, türkülerin tarihinin hiç bilinmediği inancında. Tokel, son günlerde gündeme gelen, ağıt olmasına rağmen düğünlerde de çalınan Hey Onbeşli türküsü hakkında da, "Bir türkünün niçin söylendiğini bilmiyorsanız, nasıl söylendiğini de bilemezsiniz" diyor. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın "Biz bu türkülerin milletiyiz" sözlerini hatırlatan Tokel, türkülerin sanatsal ve tarihsel arka planlarından haberdar olmayışımızın en büyük nedeninin ‘aydın yabancılaşması’ olduğunu söylüyor. Kapı Yayınları’ndan yayımlanan Türküler Kalır kitabını da, bu nedenle, entelektüel bir tartışma ortamının yaratılması için yazdığını belirtiyor.
SARAY GÖRMEZDEN GELDİ
Bayram Bilge Tokel’e göre, bu bilgi eksikliklerinin nedeni, halk müziğinin Osmanlı’da görmezden gelinmesiydi. Osmanlı Sarayı’nda Sultan III. Ahmet’le başlayan Batı’ya yönelik ilgi ve merakın III. Selim ile daha geniş boyutlu bir hayranlığa dönüştüğünü söyleyen Tokel, II. Mahmud döneminde bu merakın bir ‘taklitçiliğe’ meylettiğini savunuyor. Osmanlı Sarayı’nın ‘avama has kaba nağmeler’ olarak tanımladığı halk müziğine, Cumhuriyeti’nin de sahip çıkmadığını söyleyen Tokel "Devletçi refleksleri çok güçlü olan bir toplumsal yapımız var. Osmanlı’da kendine yer bulamayan Türk Halk Müziği, Cumhuriyet ile birlikte, yerleştirilmek istenen yeni sistem ve rejimin kurbanı oldu. ‘Çok sesli Batı müziğini alırsak daha çabuk batılılaşırız’ düşüncesi hakimdi. Halk müziği de Batı müziğine yaklaştırılırsa, çok seslileştirilirse, daha çok medeni olur anlayışı rağbet gördü. Bu zihniyetin yanlış olduğu sonradan farkedildi ama aradan geçen zamanda çok şey kaybettik. Müzik sistemimiz yanlış bir anlayışın üzerine inşa edildi. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı bile ancak 1976’da kurulabildi" diyor. Bayram Bilge Tokel, Türkiye’de müzik eğitiminin iki büyük sorununun olduğunu söylüyor. Okutulan derslerin müfredatının ciddi olarak gözden geçirilmesi gerektiğini savunan Tokel, "Elbette istisnalar da var," diyerek, bin yıllık geçmişiyle övündüğümüz müzik kültürümüzü hakkıyla öğreten bir eğitim-öğretim kadrosuna da ihtiyacımız olduğunu söylüyor.
Âşık Veysel’in sazını kırdılar!
Bayram Bilge Tokel, Türküler Kalır adlı kitabında Atatürk’e yazdığı şiiri okumak için Sivas’tan Ankara’ya gelen Âşık Veysel’in yaşadıklarını da anlatıyor. Dönemin önemli bürokratlarından Nevzat Tandoğan’ın, kılık kıyafeti ‘düzgün’ olmayan insanları, Ankara’nın ana caddelerine almamak için mücadele ettiğini belirten Tokel, Âşık Veysel’in de ‘köylü’ görüntüsü nedeniyle Ulus’a alınmadığını belirtiyor. Tokel, Âşık Veysel’in sazının da yine bu yıllarda Ankara’nın zabıtaları tarafından kırıldığını hatırlatıyor.
Türkülere ilgi artıyor
1990’lı yıllardan başlayarak, Türk Halk Müziği’ne gösterilen ilgi artmaya başladı. Bayram Bilge Tokel, bunu yaklaşık 15 -20 yıl önce popülerleşen ‘pop’ müziğe bağlıyor: "O yıllardaki pop müzik Batı kaynaklı bir müzik değildi. Geleneksel müziklerimizden beslenen, arabesk müzikle iç içe geçmiş bir poptu. Bu, bir anlamda geleneksel müziklerin keşfedilmesini sağladı." Bu durumun bir örneği de, Âşık Mahsuni Şerif, Neşet Ertaş ve Âşık Veysel gibi sanatçıların albümlerinin tekrar yayınması.
Sabah