Sevgi Yıldırım’ın ‘’Bir Annenin Günlüğü’’ isimli kitabında anne-çocuk ilişkileri samimi bir dille anlatılmış. Yaşanmışlığın bütün sıcaklığı kitaba satır satır yansımış.
Metinlerin her biri ayrı bir başlık altında birbirinden bağımsız yazılmış, fakat aynı zamanda birbirini tamamlayan bir yapıları var.
İşte kitaptan kısa bir alıntı:
‘’Anneler Neredir?’’ adını taşıyan bölümde yazar şöyle diyor: ‘’Ben Araf’ta olduklarını düşünürüm hep. Araf… Cennetle cehennem arası. Araf… Cennete bakıp umutla dolan, cehenneme bakıp korkuya kapılan insanların yeri. Biz de hep korku ve ümit arasında değil miyiz söz konusu çocuklarımız olduğunda?’’
Yazarın kendi çocuklarıyla olan ilişkilerini ele aldığı kitapta siz, kendinizi bulacaksınız. İlk fırsatta okumanızı öneririz.
Kitaptan kısa bir alıntı:
‘’Çocuk’’ deyip geçtiğimiz varlık aslında küçük bir insan. Ağzına koyduğumuz her lokma vücudunu nasıl besliyorsa her sözümüz, her davranışımız da ruhunu öyle besliyor. Vücudunun her zerresi yediklerinden oluşurken duygu ve düşünceleri de bizden öğrendiklerinden oluşuyor. Hazmedemeyeceği veya bozulmuş bir gıdayı nasıl kusuyorsa karakterine kattığımız her yanlışı da zamanı gelince öyle kusuyor. Bugün ‘’çocuk’’ diye önemsemediğimiz, adam yerine koymadığımız, hatta zaman zaman itip kaktığımız ‘’küçük insan’’ yarın karşımıza bir yetişkin olarak dikiliveriyor. İşte o zaman şaşırıp kalıyoruz. ‘’ (s.12)
‘’ Annelik böyle bir şey. Sınırları yok, kuralları yok, olayları önceden belirleyip, olacakları hesaplayıp ona göre strateji geliştirme imkânı yok. Yaşadığın her yeni olay çocuklarınla gideceğin yolu yeniden belirler. Bu kadar meşakkatli bir yolun gönüllü yolcusu olmak pek akıl kârı görünmüyor değil mi? Olsun! Annelik ‘’akıl işi’’ değil zaten ‘’gönül işi’’.’’ (s.90)
‘’Bakarız bir anne için ne kadar ‘’işe yarar’’ bir kelime. Gün içinde çocukların bitmeyen istekleri karşısında biraz zaman kazanmak istediğimde, sorularının cevaplarını hemen veremediğimde, aslında eninde sonunda ‘’hayır’’ diyeceğim bir konuda ‘’alıştıra alıştıra’’ söylemeye çalıştığımda, Duru’nun ağlayıverip isyan edeceğini bildiğim durumlarda, Yiğit’in bütçemi aşan taleplerini askıya almam gerektiğinde…’’ (s.100)