Mart ayı yeni çıkan kitaplar açısından bereketli geçti. Yeni kitaplar ve raflardaki yerini alırken, baskısı tükenmiş pek çok eser yeni baskısıyla okuyucuyla buluştu. İşte yeni çıkan kitaplar…
PINAR YAYINLARI
İslamcılığın Arayışı, Abdulaziz Tantik, 216 Sayfa, 12 TL
İslâmcılığı, “İslâmi olanın sürekli bir yorumu” olarak algılamak mümkün. Bu algı İslâmcılığı tekfir hastalığından kurtaracağı gibi, değişen ve gelişen şartları değerlendirerek İslâmcılığı geçici olmaktan kalıcı olmaya taşıyacaktır…
İslâmcılığın Türkiye serüveni, Türkiye’nin gelişim ve değişim dinamiğine bağımlı olarak değişen sürekli bir gelişim dinamiğine sahiptir. İslâmcı grupların da, kendi aralarındaki farklılıklar bir tarafa, bu gelişim ve değişim dinamiklerinden etkilendikleri açıktır. O bakımdan İslâmcılığın bugünün koşulları dikkate alınarak yeniden düşünülmesi ve taşıdığı zaafların doğru tespit edilmesi, çözümler üretilmesi ve bu çözüm sürecinin hangi ilkelerle yürütüleceğinin belirlenmesi bizzat İslâmcılara düşen bir sorumluluktur.
İktidar odaklı, çatışma dilini içselleştirmiş ve modern kültürün oluşturduğu algı ve zihinsel yapı ile malul olan İslâmcılık, yeniden düşünülürken, ‘iktidar odaklı’ düşünmekten kurtulmak, ‘her halükârda’ Müslüman olmanın ve Müslüman kalmanın imkânlarını tartışmak, çatışma dili yerine kuşatıcı bir dili egemen kılmak, ‘meşruiyet kompleksi’ni geride bırakmak ve ‘bu coğrafyanın ruhu’ olduğunu hatırlamak gibi bazı temel parametreleri dikkate almak zorundadır.
Seyyah, Adem Özköse, 253 Sayfa, 14 TL
Çıktığım yollar, yaptığım seyahatler; ziyaret ettiğim bir çok şehirle içten bir bağ kurmama neden oldu. Ben de seyyahların çoğu gibi bazı şehirlerin ruhu olduğuna inananlardanım. Bu şehirlerin sokaklarını adımlarken tatlı bir musiki takılır kulaklarınıza. Şehir kendini size vermek için adeta can atar. Alırsınız ve yüreğinizin en özel yerinde saklarsınız bu şehirleri. Öyle bir sahiplenirsiniz ki onları, sanki sizin olurlar.
İstanbul, Saraybosna, Kahire, Gazze, Isfahan, Bağdat, Şam-ı Şerif, Kudüs… İşte benim şehirlerim… Özlemleri kalbime sızı veren, her kavuşmamızda ise çocuk gibi sevindiğim, neşelendiğim şehirler…
Bu şehirlerin her birine zihnimde farklı bir şekil veririm. Şam-ı Şerif’i gözleri yaşlı bir anne olarak hayal eder, Saraybosna’yı ise bir melikeye benzetirim. Zarifliği göz kamaştıran, utangaçlığı hayranlığınızı cezbeden bir melike…
Kudüs hiç görmesem de hep özlediğim, içimde taşıdığım biricik şehrimizdir. Isfahan bir şiirin en güzel mısralarına benzer. Gazze hepimizin vicdanı, Bağdat ise geçmişiyle, sanki bir masallar diyarıdır.
Kahire içinde farklılıklar, zıtlıklar, uçlar barındıran bir şehirdir. Bu yönüyle insana ne de çok benzer. Kahire’nin karmaşasını, girdaplarını seyre dalınca, sanki kendi içimdeki karmaşaların, girdapların seyrine dalmış gibi olurum.
Bazen de sizin dokunmaya bile kıyamadığınız kimi şehirler acımasızca bombalanır, yerle bir edilir. Tıpkı Şam-ı Şerif ’in, Halep’in, Gazze’nin, Bağdat’ın bombalandığı gibi…
KÜRE YAYINLARI
Akıl ve Erdem, İbrahim Kalın, 416 Sayfa, 24 TL
Bir tarafta sağlam ve derin kökleri olan ve böylece dünyada bir var-olma noktası (“merkezi”) bulunan, diğer tarafta açık ufuk perspektifiyle dünyaya bakan ve yeni imkanlara kapı aralayan bir özne olmak mümkün müdür? Bu soru, elinizdeki çalışmanın temel sorunsallarından birini oluşturuyor.
Bir yanda dünyayla entegre olmak ve modernleşmek adına kendi varlığına sırtını dönmek, öte yanda kendi olmak adına her şeyi ötekileştirmek ve küçük milliyetçiliklere hapsolmak, Türk modernleşmesinin ürettiği sonuçlardan biri. Küreselleşme ve çoğul-modernite çağında Türkiye bu yüklerinden kurtulmaya çabalıyor.
Akıl ve Erdem, modernitenin ve aydınlanmanın temel iddialarını sorgularken, bunların Türkiye tecrübesinde tekabül ettiği yeri tespit etmeye çalışıyor ve mevcut ikilemlerin yerine “biz ve onlar” gibi yeni dikotomiler inşa etmektense, moderniteyi de aşan bir varolma ve düşünüş biçiminin imkanlarını araştırıyor.
AKIL FİKİR YAYINLARI
Hz. Muhammed ve Devri Saadetin Müslüman Kadınları, Ziya Şakir, 320 Sayfa, 15 TL
Osmanlı döneminde Kadınlara mahsus Gazete isimli gazeteyi senelerce çıkaran Ziya Şakir’in kadınlar hakkında çok ince sezişleri olduğunu ve kadın ruhundan derinlemesine anladığını yazmış olduğu güncel, tarihi, aşk ve macera romanlarında görebilmekteyiz.
Yalnız, bir din naşiri, bir peygamber olmayan ve büyük dehasının yüksek ilhamları sayesinde, korkunç bir vahşet devrine yön veren, açtığı yepyeni bir medeniyet devriyle bütün insanlığın ciddi ve hakiki kurtarıcısı mertebesine erişen Peygamberimizin kadınlarla olan ilişkileri bir bütün olarak nasıldı?
Ziya Şakir’in “Hazreti Muhammed ve Devr-i Saadet Kadınları” başlığı altında 1946’larda tefrika edilen yazıları batının da etkisiyle günümüzde de çokça tartışılan “İslam dini ve Kadın” konusuna ışık tutmaktadır. Üstadın kendine has uslup ve kurgusuyla yazmış olduğu bu büyük eseri şevkle okuyacağınıza ve günümüz hayatındaki boşlukları dolduracağınıza kaniyiz.
Hazreti Hatice, Ziya Şakir, 96 Sayfa, 6 TL
Resulullah Efendimiz, halkı davet edeceği dinin ilk defa olarak en sevdiği bir şahsiyet tarafından kabul ve tasdik edildiğine çok sevinmişti.
Bu münasebetle zevcesi Hazreti Hatice’ ye karşı kalbinde beslemekte olduğu muhabbet ve minnet bir kat daha artmıştı. Ona:
– Yâ Hatice! Artık sen, tamamı ile kemal mertebesini buldun, Allah’ın nezdinde makbul olan kadınların birincisi Firavun’ un zevcesi Asiye, ikincisi Meryem bin Umran, üçüncüsü de sensin, demişti.
Artık ikisi beraber Allah’a ibadet ediyorlar; namaz kılıyorlardı…
Osmanlı’da İlk Türk Şeyhülislamı: MOLLA FENARİ, Ziya Şakir, 56 Sayfa, 5 TL
“Bursa’ da iken, Osmanlıların ilk Türk şeyhülislamı, Molla Fenari Hazretleri’nin hayat ve eserleri hakkında beni tatmin edecek derecede malûmat elde edememiştim.
İstanbul’ a döndüğümde O zât hakkında yazılmış olan bütün yazıları gözden geçirdim.
Mâneviyat âleminde velîlik mertebesine ermiş olan bu büyük zâtın; aynı zamanda ilim ve irfan cihanında en yüksek şahikalara kadar çıkmış olan bir Türk âlimi olduğuna dair, birçok deliller elde ettim.
Ve bütün bunları birleştirerek şu naçiz eseri vücude getirdim.”
Selçuklu Saraylarında Ömer Hayyam Hasan Sabbah ve Nizamülmülk, Ziya Şakir, 160 Sayfa, 10 TL
“Bu eser, Ömer Hayyam’ ın hayatını bize, en canlı ve hakiki olarak anlatıyor.
Bu eser, hasta ruhlara şifa veriyor…
Bu eser, okuyanlara, hayattan nasıl istifade edileceğini öğretiyor…
Bu eser, aşk ve şiir aşısını kalplere en tatlı bir sızı ile nüfuz ettiriyor.
Ömer Hayyam; yalnız şarkta değil, garpta, bilhassa en mütekâmil garp ülkelerinin milyonlarca kişinin kalplerinde, ebediyen yaşayan bir isim…
Bu isim sahibinin yarattığı aşk, şiir ve neşe kaynağı içindeki hayat felsefesini bize doyulmaz bir zevk ve güzellik içinde en nefis rubaileri ile sunan büyük üstat Ziya Şakir’e bu eserinden dolayı en temiz tebriklerimi arz etmeyi bir borç sayarım.” İstanbul – 1943- Bedri Arıkök
Hazreti Hamza, Ziya Şakir, 64 Sayfa, 5 TL
Ebu Cehil, askerlerinin maneviyatını arttırmak için, Kureyş kabilesinin en büyük reislerinden Ümmeyye bin Halef’i savaş alanına getirmişti.
Fakat harbin son dakikalarında şişman ve ihtiyar olan Ümmeyye esir düşmüş ve kendisini teslim alan Abdurrahman bin Avf’a:
– Gözlerim iyi görmüyor, Kureyş saflarını yarıp geçen şu bahadır kimdir? diyerek birini göstermiştir. Abdurrahman:
– Tanıyamadın mı? O, Resulullah’ın amcası Hamza’dır. Cevabını verir vermez Ümmeyye derin derin içini çekmiş:
– Yaa. O Hamza’dır ha? Eğer o, İslamların tarafına geçmeyip bizim tarafta kalmış olsaydı, hiç şüphesiz ki başımıza bu felaket gelmezdi, diye üzüntüsünü belirtmişti.
Hazreti Hamza’nın kahramanlığı, dillere destan olmuştu. Herkes onun Bedir Harbi’ndeki şecaatinden bahsederken:
– Hamza, bir orduya bedeldir, diyordu.
İZ YAYINCILIK
Gergin Bir Yay, İsmail Isparta, 124 Sayfa, 9 TL
İsmail Isparta genç ve esnek kalemiyle duyuş ve sesleniş arasında kurulmuş köprüyü işaret ediyor bize. Kahramanının asla var olmayacak harikalar diyarı fantastiğin sınırlarında gezdiğinizi düşündürürken, aslında sizi tanıklık sandalyesine çiviliyor. Öykülerin ironisi tebessüme sebep olurken, hakikatle teması yaralıyor. Gergin bir yay; değerli bir ilk adım…
Beklerken, Zeynep Sati Yalçın, 192 Sayfa, 13 TL
“Zeynep Sati Yalçın’ın öyküleri modern öykü ile klasik öykü arasında, her iki damardan da beslenen bir yapıya sahip. Öykülerin dünyası ve oluşturduğu atmosfer bize, bizim insanımıza ve kültürümüze aittir. Modern hayatın dayatmalarıyla, çoğu unutulmaya yüz tutmuş kimi değerlerimizle bizi yeniden buluşturan öykülerdir.
Yazarın Beklerken kitabındaki öykülerde genellikle orta halli insanların kendi özel dünyasındaki çatışmaları, gönül kırgınlıkları, umutları, karşılanmamış beklentileri yer alıyor. Sevinçler kadar hüzünler, en umutsuz anlar kadar, birden ışıyan umutlar atbaşı gitmektedir.”
Karşılaştırmalı İslam Milletlerarası Özel Hukuku, Aytan Vahapoğlu Erol, 328 Sayfa, 21.5 TL
İslâm Milletlerarası Hukuk doktrini, yabancı unsur olan gayrimüslimler düşünülerek oluşturulmuştur. Müslümanlar, gayrimüslimlerle ilişkilerini ayrıca ele alıp hak ve sorumlulukları belirlemek çabasında olmuşlardır. İşte bu çaba, hukuk esasına dayanan bir milletlerarası ilişkiler anlayışının oluşmasını sağlamıştır. Bu bağlamda, İslâm Hukuku’na göre, başlangıçtan beri Müslümanlar, diğer milletlerle ilişkilerini, hukuka dayandırmış ve bu özellikleriyle de, dünyaya önderlik ve örneklik etmişlerdir.
İslâm devletinde yargı ve kanun birliği esas olduğu için, vatandaş olsun, yabancı olsun gayrimüslimler, kamu hukuku alanında İslâm Hukuk sistemine tabi olmakla birlikte, kendilerine tanınan din hürriyetinin gereği, inançla yakın ilgisi bulunan özel hukuk alanında, kendi hukuk sistemlerine tabidirler. Bu bağlamda gerek İslâm Milletlerarası Özel Hukuku’nda, gerekse günümüz Milletlerarası Özel Hukuku’nda olsun, aile, şahıs ve mirasla ilgili anlaşmazlıkların çözümünde genel olarak millî hukuk uygulanmaktadır. İslâm Milletlerarası Özel Hukuku’na göre millî hukuk, İslâm Hukuku’dur. Türk Milletlerarası Özel Hukuku’na göre millî hukuk Türk Hukuku’dur. Bu çerçevede, İslâm Milletlerarası Özel Hukuku’nda, yabancı unsurlu anlaşmazlıkların çözümünde öngörülen ilkeler ile Türk Milletlerarası Özel Hukuku’ndaki yabancı unsurlu anlaşmazlıkların çözümünde öngörülen ilkeler büyük ölçüde örtüşmektedir. Bunun temelinde de, ortak aklın, birey ve toplum çıkarlarının göz önünde tutulduğu gerçeği yatmaktadır.
Pencere, Cemal Şakar, 116 Sayfa, 8.5 TL
Usta öykücü Cemal Şakar, Pencere adlı öykü kitabında, dünya öykücülüğünün iki ana damarından biri olan Çehov geleneğinin izlerini taşıyan öykülerle okurların karşısına çıkıyor.
Hatta Çehov’un öykülerinde net bir şekilde gözüken sadelik karşısında, Şakar zaman zaman metinlerle, kelimelerle oyun oynamaktan hoşlanan bir portre çiziyor…
Kadın ve Siyaset, Ülfet Görgülü, 240 Sayfa, 15 Tl
Yüce Allah, ‘insanları sadece kendisine kulluk etmeleri’ için yarattığını bildirmiş, ‘ölümü ve hayatı sınanma sebebi’ kılmış ve insanı, yeryüzünde ilahi güzellikleri temsil bağlamında ‘halife’ olarak nitelendirmiştir. Allah’ın halifelik misyonu verdiği, erkek ya da kadın değil insandır. Halifelik statüsünün bir gereği olarak da insan, hak ve sorumluluklarla donatılmıştır.
Allah nezdinde, kulları arasında insanlık onur ve değeri bakımından erkek, kadın diye bir ayırım söz konusu değil iken, tarihsel süreç içinde kadın, kendisine Yaratanı tarafından verilmiş olan bu değerden çoğu kez mahrum bırakılmış, en tabiî haklarından bile kimi zaman yararlanamamıştır. Kur’an’da, kadının toplumsal yaşamda yetki sahibi bir birey olduğunun belirtilmesine ve Peygamberimiz döneminde kadınların, sosyal yaşamın pek çok alanında kendilerini ifade etmiş olmalarına rağmen, tarihsel süreç tersine gelişmiş ve bu anlayışın bir neticesi olarak da günümüzde pek çok araştırmacının bu konudaki eleştirileri, yorum sahiplerini aşarak, doğrudan Kur’an’a ve sünnete yönelmiştir. Dr. Ülfet Görgülü’nün bu çalışması, siyasî alan içinde erkek için doğal kabul edilmiş olan hakların, önemli ölçüde aslında kadınlar için de geçerli olduğunu konu edinmektedir.
Kur’an Işığında İnsan, Akıl ve Toplum, Yümni Sezen, 216 Sayfa, 14 TL
“İnsan olmanın nihai özelliği inanmak, inandığına göre hareket etmektir. Bütün varlıklar, düzenlenmiş programa göre hareket ederler. Bunların içinde canlı dediklerimiz, yine programa göre hareket ederler ve fakat katı kurallar ve ilişkiler biraz esnemiştir. Bu varlıklar için inanç, zorunluluktur ve programı takiptir.
Canlıların içinden insan ise daha esnek ve çok yönlü hareket edebilen varlıktır. İnsan için inanç, programı bilinçli ve hürriyet içinde takiptir. Kabul etmiş olduğu hedefi şaşırmamak üzere bir yol izlemeye azimdir. Bu demektir ki insan dışındaki varlıklar hata yapmazlar, alternatif kullanmazlar, fakat insan hata yapabilir, hedefi şaşırabilir. Öyleyse rehbere ihtiyacı vardır. Rehber ya kendisine verilmiş maddî-manevî cihazların marifetidir ki bu cihazların marifetiyle tuttuğu yolun örtüşüp örtüşmediğini anlayabilecektir. Bu iç rehbere güvenip yola çıkmak önemlidir. Yahut, çeşitli sebeplerle bu iç rehber yetmediğinde bir dış rehbere ihtiyaç duyulur. Bu rehber, bizden önce hedefin farkına varmış, hedeften haber aldığını söyleyen kimselerdir. Ancak iç rehberle dış rehberin birleşmesi, dış rehberin içselleştirilmesi, güvenin sağlanması gerekir.”
Prof. Dr. Yümni Sezen’in çalışması, bu noktadan hareket etmeyi amaçlamıştır. Eser, yazarının ifadesiyle; algılama, akıl, kalp gözü gibi iç rehberle, bu rehbere rehberlik eden Kur’ân-ı Kerîm’in uyumunu anlamaya ve anladığını anlatmaya çalışmaktadır.
İslam Tarihinde İlk İktidar Mücadelesi, Cem Zorlu, 328 Sayfa, 20 TL
İslâm tarihinin tartışmasız tek dönemi Hz. Peygamber’in hayatta olduğu dönemdir. Ortaya çıkan sorunlar ya vahiy yoluyla veya Allah resulünün işaret ettiği biçimde kolaylıkla çözümleniyordu. Ancak Peygamberimizin vefatı ile hem kendisinin sorunlara müdahale etme ihtimali kalmamış, hem de vahiy yolu kesilmiştir. İşte bu andan itibaren ortaya çıkan iktidar boşluğu, beraberinde tartışmaları da getirmiştir. Genel kabule göre ilk iktidar mücadelesi Hz. Ali ile Muaviye arasındadır.
Ancak bu çalışma gösteriyor ki, mücadele Hz. Peygamberin vefat ettiği an itibariyle başlamıştır. Mücadelenin kansız geçmesi, yaygın olmaması ve derin izler bırakmaması, belki de müslüman toplumun hafızasında yer etmemesinin sebebidir. Prof. Dr. Cem Zorlu, dikkatlerden kaçan bu mücadele dönemini, makul ve makbul kaynaklar ışığında masaya yatırıyor, süzme bilgilerle okura aktarıyor…
Müslüman, Osmanlı ve Modern: Ahmet Cevdet Paşa, Ahmet Zeki İzgörer, 352 Sayfa, 20 TL
Bu çalışmada, XIX. yüzyılın önde gelen siyasetçi, devlet adamı ve düşünürlerinden Ahmet Cevdet Paşa’nın hayatı, görüş ve düşünceleri yer almaktadır. Tanzimat, Islahat ve Meşrutiyet dönemlerini yaşayan Paşa’nın yapmadığı bakanlık yok gibidir. Ulema sınıfından olmasının yanı sıra, Osmanlı bürokrasi geleneğini bilen ve kaleme aldığı eserlerinin sayısı ve çeşidiyle gıptayla anılmaya değer bir şahsiyettir.
Batı ve Doğu’yu bilmesi, olayları muhakeme edip ele alış tarzı ve tenkitçi yaklaşımı onu çağdaşlarından farklı kılan önemli detaylardandır. Yaşadığı dönem, Osmanlı Devleti’nin en buhranlı devresidir.
Okuyucu bu eserle, Osmanlı Devleti ve toplumunu yakından tanıma fırsatını bulacak, Paşa’yı tanımasının yanı sıra XIX. yüzyılın kurum, şahsiyet ve olaylarıyla da karşı karşıya gelecektir.
Açık Mektuplar, Rasim Özdenören, 80 Sayfa, 6 TL
Yazmaya meyilli gençlerin ortak merakları arasında, “ne okumamı tavsiye edersiniz?”, “hangi tür için hangi yazarlara odaklanmalıyım?”, “yazdıklarım bir değer ifade ediyor mu?” gibi sorular vardır. Bu sorulara çevrenizden, tanıdığınız bir yazardan, sizden iyi yazdığını düşündüğünüz bir arkadaşınızdan cevaplar alabilirsiniz. Hal böyleyken bu soruları cevaplayacak mahiyetteki dergi veya gazete sayfalarındaki okur köşeleri/atölyeler, paha biçilmez birer imkâna dönüşür.
1965 yılında Yeni İstiklâl gazetesinde Rasim Özdenören’in üstlendiği bir “Açık Mektup” köşesi mevcut. Özdenören’in bu köşede, okuyuculardan gelen mektuplardaki öykü, deneme ve şiirleri değerlendirmeleri, bugün de değerini koruyor. Bir öykü yazarken hangi noktalara dikkat kesilmeli? Şiirin öyküye galebe çaldığı noktalar var mı? Yazmadan önce okumak şart mı? Okur için birer “kendi kendine yazma atölyesi” halini almış bu köşedeki cevaplar, Rasim Özdenören’in poetikası için de bir eşik niteliği taşıyor.
İslami Hareket Öncüleri, Hayreddin Karaman, 440 Sayfa, 25 TL
Amerika kıtasının keşfi, yeni deniz yolları, Rönesans, Fransız İhtilali, sanayileşme, sömürge ülkeler… derken baş döndürücü bir hızla gelişen ve değişen dünyada ayakta kalmak, sesini duyurmak, varlığını kabul ettirmek, insanları ikna etmek tüm dinî sistemler için sorun olmuştur. Özellikle 19. yüzyıl ile birlikte iletişimin kolaylaşması, ülkeler ve toplumlar arasındaki etkileşimin artması, İslâm’ın, aslına uygun olarak yeniden yorumlanması ihtiyacı içinde olduğu düşüncesini taşıyan önemli simaların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu isimler kimi zaman şiddetli bir şekilde eleştirilmiş, kimi zaman göklere çıkarılmış, kimi zaman ise geniş kesimlerin üzerlerinde konsensüs sağlamasını temin etmişlerdir. 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak, neredeyse günümüze kadar yaşamış şahsiyetler ve İslâm dünyasına etkileri, derli toplu bir eserde ele alınmayı gerektiriyordu. Prof. Dr. Hayreddin Karaman’ın daha önce iki cildini yayınladığımız bu uzun soluklu çalışmasının üçüncü kitabı, Nâmık Kemal, Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi, Cemâleddin el-Kâsimî, Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, Şeyh Said ve İskilipli Âtıf Hoca hakkında özet ve özlü bilgiler içermektedir…
KAKNÜS YAYINLARI
Nefs Psikolojisi ve Rüyaların Dili, Dr. Mustafa Merter, 728 Sayfa, 42 TL
Kısa sürede geniş okuyucu kitlelerinin ilgi ve beğenisine mazhar olan Dokuz Yüz Katlı İnsan kitabının yazarı Dr. Mustafa Merter, yeni kitabı Psikolojinin Üçüncü Boyutu: Nefs Psikolojisi ve Rüyaların Dili’nde sizlere tasavvuftan hareket ederek modern psikolojiye paralel giden bir diğer insan psikolojisi sunuyor.
Öncelikle nefsi anlamak için Sigmund Freud, Carl GustavJung ve diğer bazı Batılı araştırmacıların görüşlerine temas edeceğiz. Modern Batı psikolojisi bize iki boyutlu insanı anlatırken (bilinç ve bilinçdışı) nefs psikolojisi bizleri çok heyecan verici bir üçüncü boyuta götürecek: üst bilinçdışı veya âlem-i misal. Bu alanda, yeni bir kıtayı keşfeder gibi modern psikolojinin bilmediği hikmetlerle karşılaşacağız. İkinci bölümde kaygı, depresyon, nöroz gibi rahatsızlıkların üç boyutlu nefs yapısına göre ne manaya geliyor, anlamaya çalışacağız. Psikopatolojiye değişik bir zaviyeden bakışın, tedaviye de yeni imkânlar sunacağı kanaatindeyiz. Üçüncü bölümde derinliğine araştıran psikoterapiyi irdeleyeceğiz. İnsanın hiçbir zaman, düştüğü en derin kuyularda bile yalnız bırakılmadığını göreceğiz. Kapakta sizlere sunduğumuz resimdeki gibi, hayat okyanusunun engin sularında en karanlık gecelerde bile, mucizevi bir şekilde bir ışığın bizi hayat veren adaya yönlendirdiğini fark edeceğiz. Son bölümde örnekler vererek rüyaların dilini anlamaya gayret edeceğiz, sanki bir yıldızlar kapısından geçerek âlem-i misale temkinle adım atacağız. Psikolojik açıdan nefs ilmi daha başlangıcında gibi görünüyor, bizlerin sizlere sunduğu şu mütevazı çalışmanın genç araştırmacılar için yeni fikirlere vesile olacağını ümit ediyoruz.
AÇILIM KİTAP
Neoliberalizmin Garip Öyküsü, Colin Crouch, 200 Sayfa, 17,50 TL
2008-2009 mali krizi, son yıllarda ileri ekonomilerin siyasi ortodoksisini oluşturan fikirler bütünü olan neoliberalizme temelden bir meydan okuyuş sergiliyor gibi gözüktü. Bu önemli yeni kitapta Colin Crouch, neoliberalizmin bu meydan okumayı umursamayacağını öne sürüyor. Sebebi, her ne kadar serbest piyasalarla ilgili gözükse de, neoliberalizmin icraatta dev şirketlerin kamusal yaşamı tahakküm altına almasıyla ilgileniyor olması.
Mali kriz ve bazı finans kuruluşlarının ‘batmayacak kadar büyük’ olduğunun kabul edilmesi bu duruma ket vurmaktansa iyice pekiştirdi. Siyasi tartışmaların büyük bir kısmı hâlâ piyasayla devlet arasındaki çekişmelerle meşgul olsa da, şirketin her ikisine yaptığı etki bugün çok daha önemlidir.
Bu duruma gelmemizi sağlayan birkaç sebep vardır:
* Paraya düşkün siyasetçiler ve partiler için bağışları giderek önem kazanan şirketlerin lobi gücü;
* Piyasalarını biçimlendirip hâkimiyet kuracak kadar büyük olan şirketlerin, rekabet gücünün zayıflaması;
* Kamu ihaleleri sayesinde hükümetle özel ilişkiler sağlayan şirketlerin kamu düzeni üzerinde uyguladıkları güç;
* Kendi kurumsal sosyal sorumluluk gündemlerini tertipleyen teşebbüslerin elde ettiği ahlaki insiyatif.
Demokratik siyaset ve serbest piyasaları zayıflatan bu süreçler çoğunlukla kaçınılmazdır ve her zaman kötü niyetli değildir. Dolayısıyla gelecek için umut, saf piyasa ekonomisine erişmek için bunları baskı altına almakta değil, aksine dev şirketleri siyasi tartışmaların ortasına çekmektedir.
Yeni Dini Hareketler, Süleyman Turan-Faruk Sancar, 416 Sayfa, 25 TL
YDH olgusunun farklı boyutlarına ilişkin konunun uzmanları tarafından kaleme alınan makalelerden oluşan bu seçki, yeni YDH olgusunun farklı boyutlarına ilişkin konunun uzmanları tarafından kaleme alınan makalelerden oluşan bu seçki, yeni dini hareket/ler tabiri neyi ifade etmektedir?
Hangi inançlar bu kapsama girmektedir? Yeni dini hareketlerin ortaya çıkış sebepleri nelerdir? Bu hareketlerin temel özellikleri nelerdir? Bu hareketleri bilinen klasik dinlerden ayıran temel noktalar hangileridir? Yeni dini hareketlerle ilgili araştırmalarda ne gibi metodolojik sıkıntılarla karşılaşılmaktadır? Yeni dini hareketlere kimler katılmaktadır?
Katılımcıları bu dinlere yönelten faktörler nelerdir? Yeni dini hareketlerin hangi özellikleri insanları cezp etmekte, hangi yönleri ise insanlara ürkütücü gelmektedir? Bu hareketlere katılımın temel sebebi beyinlerin yıkanması mıdır? Yoksa bu normal bir ihtida süreci midir? Yeni dini hareketlerde kadınlar ve erkeklerin rolleri nelerdir? Bu hareketlerde bir cinsiyet ayırımı gözetilmekte midir? Yeni dini hareketler hangi iletişim vasıtalarını kullanmaktadır?
Bu hareketlerin yayılmasında internetin rolü nedir? Yeni dini hareketler şiddeti meşrulaştırmakta mıdır? Yeni dini hareketlerin şiddetle ilişkisi nasıl izah edilebilir? Yeni dini hareketlerin başarı ve başarısızlıklarının sebepleri nelerdir? Yeni dini hareketler insanların beklentilerini nasıl suistimal etmektedir? Yeni dini hareketlere yöneltilen ithamlar nelerdir? Yeni dini hareketler konusunda Batıda ve ülkemizde hangi çalışmalar çapılmıştır? gibi YDH’ler konusunda merak edilen sorulara yanıt aramak amacıyla hazırlanmıştır.
YEDİTEPE YAYINLARI
Kanuni ve Şehzade Mustafa, Bernardo Navagero – Domecino Trevisano, ÇEV:Pınar Gökbar – Elettra Ercolino, Editör: Erhan Afyoncu, 200 Sayfa, 16 TL, Tekrar Basım
Balyos raporlarının Kanunî dönemine ait ikinci kısmında, Şehzâde Mustafa’nın öldürülmesi ve bu durumun orduda meydana getirdiği öfke bütün teferruatıyla anlatılmaktadır.
Venedik elçileri, ayrıca Osmanlı devlet teşkilatı, yeniçeriler ve acemioğlanları hakkında geniş açıklamalar yapmışlardır. Yine Kanunî ve Rüstem Paşa’yı analiz etmiş, padişahın oğulları hakkında bilgi vermiş, ayrıca Hürrem Sultan ile Mahidevran Sultan arasındaki çekişmeyle ilgili duyduklarını raporlarına almışlardır.
Elçiler, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa devletlerine bakışını analiz edip, Fransa ile ittifakını anlatmışlardır. Bu raporlarda teferruatlı bir şekilde anlatılan bir diğer hadise de Kanunî’nin 1553 İran seferidir.
Atilla’nın Sarayı’nda Bir Romalı, Ali Ahmetbeyoğlu, 136 Sayfa, 12 TL
Bizans İmparatorluğu’nun haricî politikasında mühim vazifeler üstlenen Priskos, İmparator II. Theodosius (480-450) tarafından Avrupa Hun İmparatoru Attila’ya gönderilen elçilik heyetinde vazife almış ve Theodosius’a kızgınlığı sebebiyle elçileri huzuruna kabul etmek istemeyen Attila’yı ikna ederek imparatorluk memuru olan Maximinus ile görüşmesini sağlamıştır. Priskos’un bu seyahat boyunca müşahedelerini ihtiva eden tarihî eseri V. asır Avrupa Türk ve bilhassa Attila devri Hun tarihinin yegâne ana kaynağı durumundadır.
Tercümesini verdiğimiz bu eser, Avrupa Hunları’nın siyasi tarih ve kültürleri bakımından oldukça mühim hususlar ihtiva etmektedir. Attila’nın Bizans ile ilişkilerine dair Priskos’un verdiği teferruatlı bilgilerin yanı sıra, Hunların Batı Roma İmparatorluğu ve Perslerle olan münasebetlerine dair de çeşitli malumatlar vermektedir. Ayrıca Bizans kaynaklarında ilk defa rastlanan bazı Türk boylarının Doğu Avrupa’da ortaya çıkışlarından da geniş olarak bahsedilmektedir.
Priskos, Türk devlet teşkilatı, adalet sistemi ve Türk’ün insana verdiği kıymet ile bunların Roma’daki tatbikini mukayese imkanı sağlamaktadır. Attila’nın şahsiyeti, mütevazı hayatı, sarayı, ziyafet sofrası ve orada uygulanan protokol, idare tarzına dair de kıymetli bilgiler vermektedir.
İsrail’i Kur, Wladimir Jabotinsky, 224 Sayfa, 15 TL, 2. Baskı
“Daha 1909’da, Jöntürklerin hüküm sürdüğü İstanbul’da, kulis arkasında dört siyonist gazetenin redaksiyonunu yaparken, kesin fikrim oluşmuştu; Türklerin hakim olduğu yerde güneş görünmez ve ot bitmezdi. Siyonizmin tek umudu, Türk İmparatorluğu’nun yıkılmasıydı.
Almanya’nın savaşta yenilebileceğini göremedim; demek ki bir gazeteci peygamber olamıyormuş. Ama Avusturya ve Türkiye’nin savaş sonucunda bedel ödeyeceği konusunda en ufak bir şüphem yoktu. Demir ve taş ateşe dayanabilirdi; ama tahtadan bir kulübenin eğer bir Mucize gerçekleşmezse, ateşten kurtulması imkansızdı ve bende kesin bir inanç vardı…Mucize yoktu.
Filistin’i kurtarmak için öncelikle Türkleri yenmek gerek. Darbeyi doğudan mı, batıdan mı vuracağız; bu sadece teknik bir soru. Her cephe, Siyon’a giden bir yoldur.
Aramızdan öyle bir tür insan çıkacak ki ne kendi, ne de başkası adına bir eğilimi olacak… Demirden bir tür. Öyle kapkatı değil, ama işte demir gibi… Milli çıkarlar doğrultusunda, her çeşit şekil verilebilecek bir demir… Bir çember mi lazım? Buradayım. Bir çivi, bir vida, bir demir parça? Buradayım. Toprak mı kazılıp, açılacak? O kazma benim… Asker mi gerekli? İşte ben, hazırım! Polis, doktor, hukukçu, oyuncu, öğretmen, su taşıyıcı? Buradayım. Yüzümde ifade yok, psikolojim yok, kendime ait duygularım yok, adım yok, hiçbir şeye bağlı değilim.”
Sadece bir emir kipi tanıyorum… İsrail’i kur!
HİTABEVİ YAYINLARI
Tarihin Kara Kitabı, Ali Birinci, 392 Sayfa, 25 TL
Her mesleğin veya her işin bir ahlâkî tarafı bulunmaktadır.Buna manevî tarafı veya ruhî tarafı demek de mümkündür.Bu ,bir meslekteki kişinin işini yaparken uyması gereken kaideler bütünü olarak da anlaşılabilir.Esasen her işin değeri ancak ahlâkî değeri kadardır.Bir araştırmanın ilmî değeri hiçbir zaman ahlâkî değerinden daha fazla olamaz.Bu itibarla her mesleğin icrasında bu ahlâkî kaidelerin gereğini yerine getirmek kişinin mesleğine ve meslektaşlarına karşı ilk borcudur ve hiçbir zaman bir lütuf sayılamaz.
Bütün bu hususlar bir tarihçi için de geçerlidir ve hiçbir tarihçi bu ahlâkî mükellefiyetlerden kendisini muaf ve imtiyazlı sayamaz ve saymamalıdır. Ancak hemen ifade etmek gerekir, ki uzun vadede ilim hayatının ahlâkî seviyesi de cemiyetin umumî seviyesinden farklı olamaz. Yani bu meselede de “Turhallı, hep bir hallı” sözünün hükmü yürümektedir. Çünkü en geniş manasıyla ahlâksızlık da teşkilatlanmış bir takım oyunu veya “organize ”bir suçtur.
Bu hususta ilim ya bir ahlâkî önderlik vazifesi yapar veya ahlâksızlığa tâbi olur ve “baktın zamane uymadı sen uy zamaneye ”diyen eyyamcı tavrın takipçisi olarak ahlâksızlar kervanına katılır ve diğer taraftan da ahlâk temsilciliği vazifesinde de, etrafı iğfal ederek, berdevam olur.
Son zamanlarda ilim hayatındaki ahlâksızlık da umumî ahlâk seviyesiyle beraber hızla düşmekte ve haram-helâl mefhumları ilim hayatında da artık neredeyse, can çekişmektedir. Artık hak, her ne şekilde olursa olsun ele geçirilendir, hak edilen bir şey değildir. Çok söz yalansız olmaz, çok mal haramsız olmaz” sözü artık hayatla kişinin arasından çıktığı için Türk cemiyeti iktisadi zenginleşme yolunda daha hızlı adımlar atmaya başlamış ve kazanç hırsının dizginleri artık elden kaçmıştır.”Ar yılı değil, kâr yılı” veya “Yıl uğursuzundur”,” Ar eden kâr etmez” gibi ayıplamalar artık bir medih hâline gelmiş bulunmaktadır. Bu yirminci asırda Türk cemiyetinin geçirdiği en büyük tahavvüldür(değişim ve dönüşüm).Bu tahavvülün ilim hayatına ve bilhassa tarihçiliğe yansıması da çok dikkate değer bir mahiyet arz etmektedir. Bu meselede sadece bazı örnekler verilmeye çalışılacaktır.
ETKİLEŞİM YAYINLARI
Türkmen Türkçesi – Türkiye Türkçesi Deyimler Sözlüğü, Prof. Dr. Mehmet Kara – Doç. Dr. Ahmet Karadoğan, 272 Sayfa, 17 TL
Deyimler, gerçek anlamlarından az çok ayrı bir anlam içeren kalıplaşmış sözlerdir. Bunlar, taşıdıkları anlatım değeri bakımından dilde önemli bir yere sahiptirler. Doğru ve yerinde kullanıldıkları zaman anlatıma büyük bir zenginlik katarlar.
Türk dünyasında kullanılan deyimlerin öğrenilmesi, kültürel zenginliklerimiz için son derece önemlidir. Yıllar önce bu durumu çok iyi kavrayan Mehmet Kaplan, şunları ifade etmiştir:
“Türkiye dışında yaşayan yüz milyona yakın Türkün konuşma ve yazı dili de bizi ilgilendirir. Bütün Türklerin kullandıkları dili, deyimleriyle tespit eden bir lügate ihtiyaç vardır. Dilciler, umumiyetle muhtelif Türk şiveleri arasındaki fonetik benzerlikler ve farklar üzerinde duruyorlar. Kelime ve deyimlerin mana bakımından mukayesesi kültür yönünden daha mühimdir.”
Türk lehçelerine ait metinlerin aktarılmasında ise, çeşitli sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bunların önemli bir kısmı, deyimlerin yanlış aktarılmasıyla ilgilidir. Bu sıkıntılar, lehçeler arası deyim sözlüklerinin hazırlanmasıyla giderilecektir.
Elinizdeki eser, anılan ihtiyaçlardan doğmuştur. Faydalı olmasını temenni ediyoruz.
ÖNSÖZ YAYINLARI
Dede Garkın (Ortaçağ Anadolusu’nda Bir Türkmen Şeyhi), 344 Sayfa, 15 TL
Arka Kapak Yazısı:
1240 yılında gerçekleşen Babaî hareketinin yöneticisi olan Dede Garkın Osmanlı siyasî propagandası neticesinde, Safevî ile örtüştürülmüştür. Bu bakımdan da bir Türkmen Şeyhi Dede Garkın’ın anlaşılmasının önündeki engellerin aşılması için söylem analizi yapmak ve yeni bir yöntem uygulamak gerekmektedir. Bunun başlangıç düzeyinde bile anlaşılmamasının önündeki engel içerden görmemekle ilgilidir. Sünnî-Şîî ya da Sünnî-Kızılbaş ikili işaretiyle oluşan ayrım kendinden önceki bütün kavramsal alanı yok ederek, Dede Garkın’ın görülmesine engel olmaktadır. Bu zihinsel yıkım diğer bütün kavramların içeriklerini, sınırlarını ve tanımlarını ortadan kaldırmış ve bir yokluk alanı oluşturmuştur. Artık zihinler bütün tarihî ve sosyal olayları, bu iki kavram üzerinden anlamakta ve yaptıkları değerlendirmeleri de bu kıskaçtan kurtaramamaktadır.
Bu kitap da zikredilen endişelerden yola çıkılarak Dede Garkın’ın daha doğru anlaşılması amacıyla farklı iki zamanda düzenlenen toplantılarda sunulan makalelerin bir kısmından oluşmaktadır. Bu toplantılar, Alevî Dedeleri, talibleri ve akademisyenlerden oluşan Suriye, Irak ve İran’dan katılan davetlilerle gerçekleştirilmiştir.
Kelâmî Mezhepler ve Fırkalar, Ali Rabbânî Gülpâyigânî, 456 Sayfa, 20 TL
Müslüman düşünürler hicri ikinci yüzyılın ikinci yarısından itibaren İslam dünyasında ortaya çıkan İslamî fırka ve mezheplerin itikad ve düşüncelerini açıklayan “Makalât” unvanıyla kitaplar yazmaya başladılar. Hicri üçüncü ve dördüncü yüzyıllarda ise özellikle kelâmî konuların tarihî gelişim seyrini esas alan çok değerli eserler ortaya konuldu. Hicri dördüncü ve beşinci asırlarda ise kelâm ilmi tarihinden mezhepler tarihine doğru bir evrilme yaşandı ve bu alanda kaleme alınan eserler konu mihverli olmaktan çıkıp mezhep mihverli bir boyut kazandı. Sonraki asırlarda ise daha çok önceki dönemlerde kaleme alınan eserlerin transkripsiyonu diyebileceğimiz kitaplar telif edildi. Bugün de bu alanda hem ülkemizde hem de İslam dünyasının farklı beldelerinde birçok makale ve kitap kaleme alınmaktadır.
Bu eser, Kum İslamî İlimler Havzası’nın önde gelen müderrislerinden Üstad Ali Rabbânî Gülpâyigânî tarafından, zengin içeriğiyle birlikte her seviyede insanın okuyup anlayabileceği sadelikte kaleme alınmıştır. Bu eser şu anda Kum ve Meşhed İslâmî İlimler Havzası’nda, İslam mezhepleri dersinde okutulan ders kitabıdır.
NESİL YAYINLARI
Kur`an`da İletişim Dili, Süleyman Gümrükçüoğlu, 312 Sayfa, 14 TL
Hayatın temel unsurlarından biridir iletişim. İnsan, bir etkileşim içerisinde öğrenir, olgunlaşır, kemal bulur ve hakkıyla insan olur.
İşte bu sebepledir ki, âlemlerin Rabbi de, bir ‘iletişim’ imkânı sunar insana. Tenezzül buyurur, insan ile konuşur. Kur’ân’dır Yaratan ile yaratılan arasındaki iletişim sürecini oluşturan mesajları içeren ilâhî kitabın, ezelî kelamın adı…
Âlemler Rabbinin Kitabı olarak Kur’an’ın ortaya koyduğu iletişim yöntem ve prensipleri ise, insan hayatının bütününü kuşatmıştır. Ancak bu iletişim tek boyutlu değildir; bilakis, maddî ve manevî alanı içine alan çok boyutlu bir süreçtir. Bu iletişim düzeni, Kur’an’da ‘li teârafû’ (tanışasınız) deyimiyle ifade edilmiştir. Âlemler Rabbinin Kur’ân’ıyla öğrettiği bu yöntem ve prensipleri dikkate almadan oluşturulan maddî ve manevî ilişki ve iletişim süreçleri başarısızlıkla sonuçlanır. Bunun beraberinde getireceği sonuç da, insanın kendisine ve bütün varlık alanlarına karşı yabancılaşmasıdır.
Elinizdeki kitap çağdaş iletişim unsurları, modelleri, türleri, şekilleri ve iletişim engellerini vahiy kültüründe değerlendiriyor. Ayrıca bu kitapta, Rabbimizin kitabı Kur’an iletişim bilimi açısından inceleniyor; Allah-insan, Allah-diğer varlıklar, insan-insan ve insan-diğer varlıklar arasındaki iletişim, âyetlerden yola çıkarak ele alınıyor.
Kur’an’da İletişim Dili, Kur’an’ın mesajının doğru anlaşılmasına ve aktarılmasına katkı sağlayacak titiz bir çalışma…
Kur`an`da Bütünlük Mucizesi, Abdulbaki Güneş, 192 Saya, 10 TL
Âlemler Rabbinin Ezelî Kelâmı olarak Kur’ân, müşriklerin ‘Muhammed’in sözüdür’ demelerine karşılık, defaatle onlara meydan okuyarak, eğer öyleyse bir benzerini ortaya koymaya çağırır.
Hayır, bırakın tek bir beşeri; âyetin meydan okuduğu üzere, bütün ins ve cin toplansa bile, Kur’ân’ın bir mislini ve benzerini getirmeye muktedir olamamış; söz ile bu meydan okumaya cevap verme gibi bir yoldan asla gidemedikleri için, Kur’ân’a karşı kılıçlara başvurmaya mecbur kalmışlardır.
Bütün insanların ve cinlerin bir benzerini getirmekten aciz kaldıkları mucize kitap, Kelamullah olarak Kur’ân’ın i’cazının en manidar göstergelerinden biri ise, ‘tenâsüp’tür. Kur’ân’daki bu tenâsüp, yani bütünlük ve uyum o kadar muazzamdır ki, tefsir disiplinleri içerisinde ‘ilm-i münasebet’ adı verilen bir ilim dalı sırf bu bütünlüğe ve uyuma adanmış haldedir.
Ve asırlar boyu nice âlim nice eseriyle Kur’ân’daki bu bütünlük ve uyumu birçok yönüyle ele almışlardır. Sûrelerin birbiri arasında, sûrelerin kendi içinde, her bir âyetin cümleleri, kelimeleri ve hatta harfleri arasında bu ‘tenâsüb’ü ortaya koyan nice eser vardır. Dahası, sadece mânâ yönüyle değil, ses yönüyle de bir bütünlüğü vardır sûrelerin ve âyetlerin.
Elinizdeki kitap, işte bu gerçeği merkezine alıyor ve ‘ilm-i münasebet’ dahilinde ortaya konulan o büyük birikimi harmanlayarak, Kur’ân’daki ‘bütünlük mucizesi’ni bütün yönleriyle önümüze koyuyor…
Kafa Patlatan 100 Zeka Sorusu, Ersin Teres, 152 Sayfa, 8 TL
Hey, Zekâ Salıncağı çetesi!
Bu maceralı yolculukta
hem görsel algı ve
düşünme becerini arttıracak,
hem de tam 100 soruluk
bir beyin jimnastiği yapmış olacaksın!
HADİ!
Zekâ Salıncağı`na atla,
Sallan, yuvarlan sağa sola!
YAPI KREDİ YAYINLARI
Bir Parmak Bal, Ian McEwan, 368 Sayfa, 22 TL
Yaşayan en önemli ve en çok okunan İngiliz romancılardan biri olan Ian McEwan, İngiltere’de uzun süre çoksatanlar listelerinde bir numarada kalan ve Türkiye’de Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan Bir Parmak Bal’da, Soğuk Savaş siyaseti ve casusluktan aşka ve edebiyat dünyasına dek birçok noktaya temas eden ve soluk soluğa okunan, sürprizlerle dolu bir hikâye anlatıyor.
1970’ler, İngiltere. Cambridge mezunu, genç ve güzel Serena Frome, MI5’ta memur olarak işe alınır. Fakat bir süre sonra, Serena’nın edebiyat merakına güvenen patronları, onu Soğuk Savaş’ın kültürel cephesinde savaşması için görevlendirirler: Serena’nın görev alacağı “Bir Parmak Bal” adındaki operasyonun amacı, Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelere karşı tavır alan, geleceği parlak genç bir İngiliz yazar adayı keşfetmek, sonra da ona burs sağlayıp yükselmesini sağlamaktır. Yazar böylece farkında olmadan İngiliz istihbaratına ve anti-komünist propagandaya hizmet etmiş olacaktır.
Serena Frome’un bulduğu yazar, McEwan’ın edebiyat dünyasına adım attığı yıllardaki halinden pek çok iz taşıyan Tom Haley’dir. Haley’nin zengin ve sıra dışı hayal gücünün ürünü olan öyküleri (ki McEwan’ın gençlik dönemi öykülerine benzerler ve okumakta olduğumuz romanın içinde özetlenirler) Serena’yı çok etkiler. Fakat Serena ile Haley’nin daha ilk karşılaşmalarında başlayan yakınlıkları aşka dönüşünce işler arapsaçına dönecektir.
Bir Gölge Gibi, Michel Schneider, 224 Sayfa, 17 TL
Hayali Ölümler ve Marilyn’i Kurtarmak gibi kurgu-ötesi yapıtlarıyla tanınan müzikolog ve psikinalist Michel Schneider, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan son romanı Bir Gölge Gibi’de, Cezayir savaşına katılmış abisi Bernard hakkında bir roman yazmak isteyen Michel Forger’in, abisinin savaşta yaşadıklarını, savaş sonrası kayıtsızlığını ve ölümünü araştırırken ona karşı beslediği kıskançlık ile acıma arasında gidip gelen duygularıyla da yüzleşmek zorunda kalmasını sıradışı bir kurguyla anlatıyor.. Bir Gölge Gibi savaş, vahşet, kadınlar ve ölüm üzerine karanlık bir roman.
DELİSARMAŞIK YAYINLARI
Gelirsen Bir Kimliğim Olur, Turhan Muharrem Turhan, 112 Sayfa
Franz Kafka “okuduğumuz bir kitap bizi kafamıza vurulan bir darbe gibi sarsmıyorsa, niye okumaya zahmet edelim ki” demiş. Ses kaydı sosyal medyada yayılmaya başladığında “Gelirsen Bir Kimliğim Olur” şiiri de insanların zihninde benzer bir etki yaratmıştı. Bu şiirden yola çıkarak, edebiyat dergilerinde yayımlanmış diğer şiirlerini de kitaplaştıran Turhan Muharrem Turhan, Delisarmaşık Yayınları’ndan çıkan kitabına da aynı ismi verdi. Kitapta “…sorgulanmışım /üstüm başım aranmış tenhada/kimliksizim/sanki bir adım hiç olmamış/denizi, ufku hiç görmemişim sanki… dizeleriyle okuyucuya seslenen şair “…gelirsen bulamazlar beni, saklanacak bir yer olur kocaman yüreğin…” diyerek de adeta bizleri kitabın satır aralarına davet etmektedir. Kapak ressamı Hülya Kılıç’ın kapağa attığı imza ve grafik tasarımcı Burçak Çınar ile fotoğrafçı Ali Kemal Ergelen’in dokunuşlarıyla da dikkat çeken kitapta; şiirleriyle okuyucunun zihninde hoş bir etki bırakması ile tanınan Turhan’ın yüzlerde tebessüm uyandıran bir de ricası var; “otobüslere,trenlere ve de vapurlara /ağlayan bir çocukla binmeyin!/periler kaçıyor …”
TRUVA YAYINLARI
İnsan Koleksiyoncusu, Meltem İnan, 176 Sayfa, 15 TL
Türkiye’nin en ilginç insanlarıyla tanışmaya hazır mısınız?
Hepsi Türkiye’de yaşıyor, hepsi de Türkiye’yi renklendiriyor. Türkiye onlarsız olmuyor…
Gazeteci-Belgeselci-Yazar Meltem İnan, daha önce yapılmamış ve denenmemiş bir bakış açısıyla çok farklı bir Türkiye Gezi Kitabı’na imza atıyor. Sayısız renkli fotoğrafın yer aldığı ve mizahi bir dil kullanılarak yazılan İNSAN KOLEKSİYONCUSU kitabında “Türkiye, Türk insanı olmadan anlatılamaz” sloganı ile yola çıkan yazar, Ardahan’dan Edirne’ye Türkiye’nin farklı coğrafyalarında geziyor. Bir yandan ülkemizin değişik yörelerini, görülecek yerlerini, tarihlerini ve efsanelerini anlatırken, diğer yandan da gezdiği yerlerdeki renkli, yöreye özgü, çokça güldüren, bazen de gözlerimizi dolduran insanlarla tanışmamızı sağlıyor…
Su Güvenliği, Dursun Yıldız, 240 Sayfa, 18 TL
– Su Güvenliğimiz olacak mı?
– Su, Dünyanın güvenlik gündeminden çıkar mı?
– Su sorunu Enerji ve Gıda Güvenliğini nasıl etkileyecek?
– Bugünkü tüketim eğilimleri değişmezse ne olur?
– Güvenli bir gelecek mi, Yoksa; “Geliyorum” diyen
– Büyük Felaket’den 70-80 yıl öncesinin mutluluğunu mu yaşıyoruz?
Kitapta tüm bu sorulara cevap aranıyor…
ENCORE YAYINLARI
Tarkovski, Slavoj Zizek, 120 Sayfa, 8 TL
Zizek için Tarkovski’yi ilginç kılan onun filmlerindeki özgün biçimdir. Tarkovski maddi unsurları zamanın kendisi olarak kullanır ama aniden en içsel alana ilişkin olan zamanın melankolikliğini, belirsizliğini bize hissettirir. Zizek’e göre Tarkovski’de gerçekliğin tam da maddi dokusunun dağılmasıyla ruhani bir derinliğe ulaşılır.
Tarkovski, kendimizi maddi gerçekliğin üstüne yükselterek ulaştığımız standart ruhani motiflerin ötesine, daha derin, daha önemli deneyimlere sürükler bizi. Tarkovskici mıntıkada özel hiçbir şey yoktur, her şey aynı ve bildiğimiz gibidir. İşte tam da bu sebepten inançlarımızı, korkularımızı, iç dünyamıza ait şeyleri buraya yansıtabiliriz. Lacancı psikanalizin araçlarıyla Tarkovski’nin materialist bir yorumunun da mümkün olabileceği tartışılıyor bu metinde.
Komi ve Kemikler, Gönül Çolak, 120 Sayfa, 12 TL
Kendine, kendini yazmak için yazar bulan hikayeler, yerin yedi kat altına açılan kapaklar, saat çiçekleri, kum zambakları, eksik kemikler, eksik şarkılar… Pek alışılmamış, fantazmatik bir boyuta davet ediyoruz sizi. Gerçek ile düşün rol karmaşasına girdiği bu labirentvari boyuta psikanalitik gözlüklerinizle girmenizi tavsiye ederiz. Zira, zihnin tüm katmanlarının birbirine sakince temas ettiği bu kitapta, gerçeklik ile ilgili bildiğiniz her şeyi unutmanız gerekecek. Zaten Freud “gerçeklik rüyaların ağırlığını taşıyamayanlar içindir” dememiş miydi?
2008 Yunus Nadi Edebiyat Ödülü’ne değer görülen Komi ve Kemikler şimdi yeniden basıldı, edebiyatın karanlık kıyılarını sevenler için …