Röportaj: Zuhal Erkek
Hepimizin bildiği, Cem Yılmaz’dan sonra hayatımıza espri malzemesi olarak giren bir cümle “Eğitim Şart.” Bu cümlenin perde arkasını düşünmek kaç kişinin aklına geldi. Herkes üniversite mezunu olabilmek için koşturuyor. Eğitim dediğimiz şey sadece üniversite kapıları ardında mı? Agresif bir gençlik; geçmişi, örfe, adete feodal gelenek olarak bakan bir zihniyet geliyor. Bir yerlerde hata yapılyor. Fakat nerede yapıyoruz? On5yirmi5 olarak bu sorularımızın cevabını Eğitim Şart kitabının yazarı Mirkan Baran’a siz okuyucularımız için sorduk.
YAZMASAM ÇILDIRACAKTIM
Sizi bu kitabı yazmaya iten sebep nedir? Neden eğitim ile ilgili yazmayı tercih etmediğiniz halde bu konuya yöneldiniz?
Karşılaştığım trajikomik bir olay üzerine başlanılmış ve o minvalde yazılmış bir çalışmadır. Kitapta, informal ve formal eğitimi ayrımı üzerine; dünya ve Türkiye özelinde insanın “insana yakışır” bir eğitimin gerekliliği üzerine uzun süren çalışmalar mevcut. “Aslında böyle bir işe kalkışmak niyetinde değildim; yani eğitimle ilgili bir şeyler yazmak çizmek istemiyordum ama tanık olduğum ve beni derinden yaralayan bir olay üzerine eğitim konusuna eğilip, bu konuda iyi bir araştırma yapıp, gözlemlerimi ve değerlendirmelerimi sizinle paylaşmak istedim. Yoksa Sait Faik’in dediği gibi yazmasam çıldıracaktım. Peki, bu olay neydi, beni böylesi bir araştırmaya ve incelemeye sevk eden? Yer, 2010 Türkiye’si; çocuk parkında 8-10 çocuk, yaşları da öyle ya 8 ya da 10, daha küçükleri de yok değil. İçlerinden biri kız diğeri erkek olan saf, masum, temiz dediğimiz iki tanesi, tartışıyor; Kız ilkokul 1.sınıf öğrencisi, erkek de ilkokul 2. Sınıf öğrencisi; aynen naklediyorum;
Erkek çocuk: “Topsun sen” diye iltifat ediyor kıza, belli ki çok kızmış;
El cevap; Kız çocuk: Kızdan top olmaz ki! (Ee haksız da sayılmaz yani)
AİLELER GURUR DUYUYOR MODERN ÇOCUKLARIYLA!
Ailelerinin tepkileri daha da içler acısı kahkahalarla gülüyorlar, gurur duyuyorlar belki de modern(!) ve eğitimli çocuklarıyla. Güler misin, ağlar mısın? Ben tercihimi ikinci şıktan yana kullanıyorum ve eğitimin neden şart olduğu sorununa cevap aramaya karar veriyorum. Eğitimin bilhassa güzel ülkemde şart olduğu kanısına varıp, başlıyorum yazmaya ve elinizdeki kitabın eğitim neden şart sorusuna bir nebze olsun ilaç olması ümidiyle sözlerime başlamak istiyorum.”
TOPLUMUMUZDA DEĞİŞİM YOK, BAŞKALAŞIM VAR
Kitabınızda da bahsettiğiniz gibi müstehcen konuları çocukların çok normal bir şey gibi konuştuklarına şahit oluyoruz. Bu konu ile alakalı olarak eğitimde ne gibi eksikliklerden söz edebiliriz?
İnsanların artık en mahrem sırları bile herhangi bir yerde herhangi bir ortamda, kişi ve mekan ayırmadan konuştuklarına şahit olabiliyoruz. Aslında bu “normali, anormal gösterme çabası” yine Avrupalıların, savaş yoluyla yenemedikleri, bölemedikleri toplumları, kendi kültürlerini empoze etme yöntemiyle ele geçirme çabasıdır. Yani yüzde 25’in, yüzde 75’e nasıl hükmedeceği konusunun ekonomik ve basit bir şekilde uygulanma yollarından biridir kültür yollu değişiklikler. Ne de olsa, düşündüğü gibi davranmayan, bir gün davrandığı gibi düşünmeye başlayacaktır. En kutsal değerlerin bile ulu orta ve herhangi bir konuymuş gibi herkes tarafından konuşulması, bu kültür yozlaşmasının en açık örneğidir. İnsanlar, şunu bilmelidirler ki, bilhassa toplumumuz “değişim değil, başkalaşım geçirmektedir”, değişim özüne sadık kalınarak gerçekleşir; başkalaşım da ise, kendi öz kültürünüzden maddi manevi değerlerinizden sıyrılarak “başkası” olursunuz. Kararı, okuyucularımıza bırakıyorum? Sizce biz, değişim mi yoksa başkalaşım mı geçiriyoruz? Eğitim boyutundan konuya değinecek olursak, toplumumuz eğitimin sadece okullarda verilen, gerçekleştirilen bir eylem olmadığının farkına vardıkları gün, sanırım sadece bu konu değil, insan ve insana dair çoğu soru cevabını bulacak ve dünya daha yaşanabilir çekilebilir bir hale gelecek.
İLİM CEHALETİ ALIR, EŞEKLİK BAKİ KALIR
Toplumun değer algıları frekansı ile oynandığını söyleyebilir miyiz?
Bu sorunun her kelimesinin altına ayrı ayrı imzamı atmak isterim. Değer yargılarıyla oynanmamış olsaydı, bu ülkede küçücük çocuklara yada herhangi bir bayana tecavüz edilmezdi; küçükler büyüklerine yer verirlerdi otobüslerde; çocuklar anne ve babalarına “Of” bile demezlerdi; maddi değerler manevi değerlerin önüne geçmezdi; insanlar, bayramlarda, özel günlerde, tatillerde sahillere değil kıymetli büyüklerine koşarlardı; velayet davaları çocuğu başından atmak için değil, çocuğuna kavuşmak için açılırdı; medeniyeti bedeni açmak olarak görmezlerdi; ilim cehaleti alırken, eşeklik baki kalmazdı… Daha bunun gibi yüzlerce örneğini sıralayabileceğim nedenlerden ötürü, kolaylıkla ifade edebilirim ki, toplumumuzun eski değer yargılarıyla oynanmakta ve bunlar değiştirilmektedir. Bunu yapan maddi manevi güçlerin, başarısız olduklarını söylemeyi çok isterdim!
MÜSTEHCEN KELİMELERİ ÇOCUĞUNUZUN AĞZINDAN DUYDUĞUNUZDA GÜLÜP GEÇMEYİN
Kitabınızda iki çocuğun arasında geçen bir konuşmasının yanlışlığından bahsediyor ve bu konuşmayı duyan ailelerin tepkisiz kaldıklarını, gülüp geçtiklerini söylüyorsunuz. Burada yanlış olan nedir?
Tepkisiz kalmadılar aslında, gülerek geçip gitmek de bir tepkidir ne de olsa. “Ne olacak canım, çocuk onlar daha çocuk”. Bunları düşünebilen bir zihniyet, sanırım insanın kişilik gelişiminin yüzde 70’inden fazlasının, belki de daha çok yüksek bir oranının “çocukluk döneminde” şekillendiğinin farkında değildir. Hani atalarımızın bir sözü vardır “insan 7sinde neyse 70inde de o’dur”. Bu sözün yabana atılmaması gerektiği kanaatindeyim. Bilimsel veriler de, o imrendiğimiz Avrupa Amerika bilim dünyası da, bu doğruyu bu gerçekliği sonuna kadar kabul etmiştir. Henüz 7 yaşında bir çocuğun, hani o saf, temiz dediğimiz bir çocuğun, “top” kavramının farkında olması, içeriğine hâkim olması, kesinlikle masum ve basit bir olay değildir. Bunu bilen bir “çocuğun”, daha ne tür kavramları bildiğini veyahut büyüdüğünde bu doğrultuda neler öğrenebileceğini düşünmek daha da ürkütücü; hatta daha da ağır konuşmak gerekirse “uygulamaya” yönelmeyeceğinin garantisini kim verebilir. Oyun oynaması gereken bir çağda, en saf en temiz olduğunu düşündüğümüz bir çocukluk döneminde, bu tür iğrençliklerle dolu bilgilerin çocuğa ne faydası olduğunu gerçekten kavrayamıyorum! İnsanların zihninde, “acaba” sorusunu oluşturduğunuz anda, her türlü sapkınlığı, kötülüğü ve yanlışlığı beklemeye de hazır olmanız gerekir.
NEDEN ESKİLER HİÇ BOŞANMIYOR
Eğitimli insanların daha çok boşandığını, çocuklarının da çok mutsuz olduğunu dile getiriyorsunuz. Bu kanıya nereden vardınız? Sizce sebebi nedir?
“Okumuş(!) çevrem” ve “yurtiçi ve yurtdışı” istatistikler göstermektedir ki eğitimli diye tabir edilen camia içerisinde boşanma oranları gerçekten çok yüksektir. Konuyla ilgili olan herkes zaten bu konulara az çok vakıftır. Hatta sadece boşanma değil, eşler arasında en çok şiddet olaylarının yaşandığı kesim de bu eğitimli bireylerin oluşturduğu kesimdir. Bunun en büyük nedenlerinden biri de kuşkusuz, yüksek beklentiler ve çiftlerin birbirlerine olan tahammülsüzlüğüdür. Pireyi deve yapan; hiçbir şeyden haz almayan; maddi beklentiler üzerine kurulu bir evliliğin sonu da şüphesiz huzursuzluk ve neticesinde korkunç sayılardaki boşanmalar olacaktır. Madem, eskiler (yaşlılarımız) bu kadar geriler(!), neden hiç boşanmıyorlar, bu konunun derinlemesine irdelenmesi kanaatindeyim. Konuyu uzatmak mümkün, burada sonlandırıyorum. Kitabı okuyanlar, sanırım detaylı çalışmalarım üzerine bana hak vereceklerdir. Yine aynı şekilde, şiddet olan veya anne- babasının ayrı olduğu bir çocuğun yaşadığı evde sağlıklı bir yaşam alanından söz etmek mümkün değildir. Gerek eğitim gerekse sosyal çevredeki sorunlu çocuklara baktığınızda, size temin ederim ki mutlaka ama mutlaka ailelerinde bir sorun vardır. Bu durum ülkemize özel değildir, yeryüzündeki tüm toplumlarda “ailesinde sorun olan çocuğun, kendi de sorunludur”. Bu gerçeği bilmeyenimiz yoktur. Bilmeyen varsa, sorunlu bir çocukla konuşsun, ne demek istediğimi çok iyi anlayacaktır. Peki, geleceğin bireylerini oluşturacak, sorunlu çocuklardan siz nasıl sağlıklı bir toplum bekleyebilirsiniz ki? Anne-baba sevgisi saygısı olmayan bir kişiden, hiç kimse sokakta yürüyen bir insana saygı ve sevgi göstermesini beklemesin.
AİLE SEVGİSİ GÖRMEYENDEN SAYGI BEKLEMEMELİSİNİZ
Eğitim sahibi insanlar neden bilgeliklerini kötüye kullanırlar?
Çünkü, ilim cehaleti alırken, eşeklik baki kalır… Son çalışmamın en önemli çıkış noktalarından biri de bu olsa gerek. Eğitim sahibi insanlar, bilgeliklerini neden kötüye kullanır? Cevabı, az önceki sorunuzun son cümlelerinde gizli, tekrarlamakta fayda görüyorum “anne-baba sevgisi saygısı olmayan, ailesinde doğruyu yanlışı öğrenemeyen bir kişiden, hiç kimse sokaktaki herhangi bir insana saygı sevgi göstermesini beklemesin”… Cana kıyıcılıkta en ince ustalıklar gösterenlerin uygar-medeni kimseler olduklarına hiç dikkat ettiniz mi? “Eğitim NEDEN Şart” isimli çalışmamda yurtiçi ve yurtdışından spesifik örneklerle bu soruya bir nebze olsun cevap bulabildiğimi düşünüyorum. Çözüm mü? İfadenin Yunusçası;İlim, ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsin, Ya nice okumaktır
BİR ÇOCUĞU EĞİTİRKEN İLK DÜŞÜNCE NAMUSLU BİR BİREY OLMALIDIR
İyi bir insan olabilmek için okulda verilen eğitim ne kadar etkili?
Diderot der ki : “Bir çocuğu eğitirken ilk düşüncem; onun namuslu bir adam olmasıdır. Bunun için de önce iyi bir yürek sonra zeki bir kafa gerekir.”Şimdi burada ifadenin muğlaklığı konusunda bazı çok bilmişler(!), fikir sahibi olmadan zikir sahibi olmaya kalkarlar. “iyi insan” kimdir? Bütün toplumlar bu konuda hemfikirdir. Kitabımda da uzun uzadıya değindiğim fakat burada kısaca özetleyeceğim üzere, iyi bir insan olabilmek; İnsan olmak, yaratılanı Yaradan’dan ötürü hoş görmektir. İnsan olmak, kişilik sahibi, dürüst olabilmek ve bildiklerini hayata uygulayabilmek, modernlik adına insani vasıflardan vazgeçmemektir.İnsan olmak, aç gözlü olmamaktır, yetinmeyi ve haline her zaman şükredebilmeyi bilmektir.İnsan olmak, aklının bir köşesinde her zaman ölümü tutmaktır;İnsan olmak, atılan her adımda, yapılan her davranışta ölümü hatırlamaktır.Başka bir ifadeyle söylemek gerekirse, İnsan olmak haddini bilmektir, gücünün sınırlarını, sonsuz evrendeki sonlu yerini, bir zerrecik kadar bile olmadığını bilmektir.
ÜNİVERSİTELER VAR AMA KARAKTER EĞİTİMİ İÇİN KURULMUŞ HİÇBİR ŞEY YOK
Okullarda verilen eğitimin insan üzerindeki etkisini mi merak ediyorsunuz? Goethe’nin bu konu üzerinde söylemiş olduğu müthiş bir sözü var ““Gerektiğinde okullarımız var, liselerimiz, hatta dünyaca ünlü üniversitelerimiz de var, ama insanın ve karakterinin gerçek eğitimi için kurulmuş hiçbir şeyimiz yok. Bu yüzden, çoğumuz o kadar karaktersiziz ki”. Sanırım her şeyi özetliyor. Okulların “insan karakterinin eğitimi” üzerine olan naçizane gücünü(!) gözler önüne seriyor. Ve İbn-i Haldun son noktayı koyar: “İnsan kendi tabiatının ve mizacının değil, kendisini saran muhitin ve bu muhitten kazandığı alışkanlıkların (kültürün) çocuğudur.
EĞİTİM ŞART AMA NEDEN ŞART?
Gençlere bu konuda ne tavsiye edersiniz?
Genç kardeşlerimize tavsiye etmek niyetinde değilim; ancak naçizane fikirlerimi paylaşırım onlarla. Kıymetli kardeşlerim eğitim şarttır. Peki ama bu eğitim neden şarttır? Birkaç temel nedeni sıralamaya çalışayım;
* İnsana, sadece insan olduğu için değer verilmesi; insanlara dili, dini, ırkı, cinsiyeti, şekli, parası, düşünceleri gibi nedenlerden dolayı ayrım yapmamak için,
* Koltukta oturanların, koltukta oturmayanlara adam gibi muamele yapıp insan yerine koyabilmesi için,
* İnsanların birbirlerine karşı, problemlerin çözümünde şiddete ve benzeri yollara başvurmaması için,
* Tacizin, tecavüzün, namus cinayetlerinin, zulmün, işkencenin, hırsızlığın, cinayetlerin, adam yaralamalarının, gaspın, dolandırıcılığın, üçkâğıtçılığın, hortumculuğun, adam kayırmanın, torpilin olmaması için,
* Medeni insanlar gibi konuşup tartışabilmek, küfür etmemek, insanları tanımak ve tanıtmak, insan ilişkilerini geliştirebilmek için,
* Çevrenin ve doğanın babamızın malı olmadığını anlayabilmek, çevreye çöp atmamak, yere tükürmemek, gürültü yapmamak, ormanları yakmamak, denizleri kirletmemek, hayvanları öldürmemek, havayı kirletmemek için, oteller uğruna doğayı ve denizi yok etmemek için, doğadaki canlıları yok edip ekolojik dengeyi bozmamak için,
* Trafik kurallarına uymak, emniyet kemeri takmak, alkollü ve süratli araç kullanmamak, kırmızıda durup yeşilde geçebilmek, birine çarptıktan sonra kaçmamak, ehliyetsiz araba kullanmamak, trafikte magandalık yapmamak ve makas atmamak, bayan sürücüleri sıkıştırmamak için, yaya geçitlerinde yayalara yol verilmesi için,
* Kamu hizmeti veren tüm kurum ve kuruluşlarda bugün git, yarın gel denilmemesi, buralarda vatandaş muamelesi görmek için,
* Adaletin herkese eşit şekilde uygulanması ve herkesin eşit şeylere olmasa da eşit haklara sahip olması için,
* Ailemizle, komşularımızla, arkadaşlarımızla, büyüklerimizle ve küçüklerimizle, erkeklerle ve kadınlarla, yaşlılarla ve gençlerle olumlu ve düzenli ilişkiler kurabilmek için, yaşam standartlarımızı yükseltmek, sağlıklı ve bilinç ve kültür düzeyi yüksek nesiller yetiştirebilmek için,
*Devletin ve milletin bekası için; köle olmamak, başka devletlerin eline bakmamak için. Çünkü eğitim seviyesi yüksek bir toplumu, bir milleti yönetmek çok kolaydır; bunların köleleştirilmesi ise aynı derecede zordur, hatta imkânsızdır.
* Herkesin her konuda uzman olduğunu zannetmemesi, her şeyi ve herkesi (haddi ve bilgisi olmamasına rağmen) eleştirmemesi için
* “Burası Türkiye, Bana bir şey olmaz” dememek için,
Velhasıl kelam, güzel Anadolumun yaşanabilir hale gelmesi, huzurlu olması ve hepimize yetmesi için eğitim şarttır.
on5yimi5.com