Seyla Tanya Varer’in kitap kritiği;
Masalları, bir yetişkinin kusursuzca anlayabilmesini, bir çocuğun ise aynı kusursuzlukta anlatabilmesini beklemek hayaldir bana göre. Bu sebepten; çocukluktan yakın geçmişte çıkmış biri olarak, değer verdiğim, gerçekten içselleştirdiğim bu masal hakkındaki yorumlarımı ve hissiyatımı paylaşmak konusunda ciddi bir sorumluluk duyuyorum.
“Yola çıktıkça,” demiş yanı başında duran yavrusu Benekli’ye, “içimiz zenginleşir, yeni yerler bulur, yeni birikimler ediniriz. Şeytanminarelerinin dansı Dalgacığın hakkı küçücüğüm, o kendi cennetini buldu, bu cenneti hak etti.”
Ne kadar uzun zamandır masal okumadığımı fark ettim Levent Turhan Gümüş’ün kitabını elime aldığımda. Çok okuyan, çok okutulan bir çocuktum aslında ama ya uzaklaştım masal kültüründen ya da hafızamın da bana hatırlattığı üzere üst paragrafta alıntıladığım cümlelerdeki kadar naif şeyler değildi bizim okuduklarımız.
Bir kere çok evrensel bir masal bu, en az çocuk zihni kadar özgür. Bir töreden bahsetmiyor, ya da ahlak dersi vermiyor. ‘İşte bu iyidir, bu kötüdür’ diye bağırmıyor. Doğru-yanlış gibi iki zıt olgu arasına kalın bir çizgi çekmiyor. Yoğun şekilde, özgürlüğü aramanın iyi bir şey olduğunu hissettiriyor okuyana. Özgür bir zihinden söz ediyor, özgürleşen bir bedenden de aynı zamanda.
Kitapta bir çocuğun bilemeyeceği ve muhtemelen merak edeceği kavramlar ve isimler de var elbette. Çocukların, “Kimmiş bu Kaptan Nemo, neymiş bu Natülüs?” dediklerinde bakabilmeleri için arka sayfalarda bu kavramlara yönelik bir açıklama bölümü var. Merak etmenin öğrenmeye en yardımcı eylem olduğunu düşünerek, bu yöntemi çok doğru bulduğumu da söylemeden geçemeyeceğim.
Dalgacık, bir masalın peşine takılarak yola koyuldu; denizleri, adaları, dağları, uzun yolları aşarak kendi cennetini buldu. Ve biz anladık ki, bizim çok sonraları yakamoz dediğimiz şey, Dalgacığın gözlerindeki o ışıktı. Umarız ki, bu masalı okuyan nice Dalgacık da kendi cennetini bulur ve o yakamozlar hep parlar.