Hüseyin Güneş’in röportajı
İsveç Yazarlar Birliği ve Anadolu Kültür ortaklığıyla gerçekleştirilen ve İstanbul İsveç Başkonsolosluğu tarafından desteklenen “Çocukların Hakları, Çocukların Kitapları” projesinin kitapları Ayrıntı Yayınları’nın Dinozor Çocuk Dizisi’nde yayınlandı. Çocuk hakları konusunda farkındalık oluşturma amaçlayan beş İsveçli yazar hikâyeler yazdı, beş İsveçli çizer resimler çizdi. Bu hikâyelerin resimleri ve resimlerin hikâyeleri İstanbul, Çanakkale, Bursa, Samsun ve Diyarbakır’da düzenlenen yaratıcı yazı ve resim atölyelerinde çocuklar tarafından yapıldı. Böylece çocuk hakları konusunda, yetişkin yazar ve çizerler, 8-12 yaş arasındaki çocuklarla ortak bir edebiyat projesinde buluştular.
Bu ay İsveçli yazar ve çizerler, her kentte çocuk yazar ve çizerler ile buluşup, kitapların küçük yazarları ile ortak söyleşiler gerçekleştirecek. Proje kapsamında hazırlanan kitaplar çocuklara ücretsiz dağıtılacak.
İstanbul İsveç Başkonsolosluğu’nda yazar ve çizerlerin katılımıyla gerçekleşen tanıtım toplantısında “Çocukların Hakları, Çocukların Kitapları” proje koordinatörü Kubilay Özmen’le proje fikrinin oluşma sürecini ve çocukların yazı ve resim atölyelerinde hayata nasıl dâhil edildiğini konuştuk.
“Çocukların Hakları, Çocukların Kitapları” projesinden bahseder misiniz? Neden böyle bir proje yaptınız?
Önceki yıl yine İsveçlilerle başka bir proje yapmıştık. 10 tane yazarın Türkçeye çevirisini yapıp 55 bin kopya basıp çocuklarla yazarları buluşturmuştuk. Aslında çocukları bu resme nasıl dâhil ederiz diye düşünürken, kentleri de gezerken çocuklardan da böyle bir şey çıkarabileceğimizi düşündük. Yine İsveçlilerle kafa yorarken biz yazalım çocuklar resmetsin fikri çıktı. Onları işin içine dâhil etme yolu bulundu. Ve o potansiyellerini diğer arkadaşlarıyla, başka kentlerdeki çocuklarla paylaşmalarına vesile olduk bu çalışmada. Bunu koyarken de çocuk haklarını birazcık düşünmek istedik. Yazar ve çizer arkadaşlarımız resimlerini ve desenlerini hazırlarken ‘Çocuk Hakları Sözleşmesi’ndeki bir ya da birkaç maddeyi düşünerek bunları hazırladılar. Ama bunu çocuklarla paylaşırken çok öğretici, öğretmen gibi kurgulamak yerine “Çocuk nedir? Kimdir ve hakları ne kadar yeniştirilebilir?” diye çocuklarla tartışarak bu metinlere ve görsellere yansısın istedik. Tamamen özgür bırakarak onların üreteceği şeyler olsun istedik. Çocuklarının aklının o öğretici madde madde dillerden çıkıp biraz pratik üzerine çalışması için uğraştık. Keyifli bir proje oldu. Beş kentte çalıştık; İstanbul, Çanakkale, Bursa, Samsun ve Diyarbakır. İkinci aşamada da bu kentteki çocuk yazar ve çizerlerle büyük yazar ve çizerleri buluşturup söyleşiler organize edilerek kitapları çocuklara ücretsiz olarak dağıtılacak.
Bu projeye çocukları da dâhil etmekten bahsettiniz. Bir anlamda yazar-çizerliğin dışında aynı zamanda hayata dâhil etmek nasıl oldu?
Çocuklarla her kentte iki gün süren çalışmalarımız oldu. İki gün beraber yaşadık. Çok keyifli vakit geçirdik. Daha önceki projede, yabancı yazarlarla buluştuğumuzda da başka güzellikler vardı ama şimdi Türkçe konuşan çocuklarla iki gün, sabahtan akşama, beraber yaşadık. Yedik, içtik, gezdik. Top oynadık. Ve çocuklar bu beraber yaşamdan bir şeyler aldılar. Biz onlardan çok şey aldık. Diyarbakır’da çocuklarla beraber şehri gezdik. Oraya ilk defa gelmişlerdi. Ben mekânı biliyordum. Haydi, beraber gezelim dedim. Kütüphaneye gittik. Ya da Çanakkale’de, deniz kenarında bir yürüyüş yapma şansımız oldu. Biraz beraber yaşayarak üretmeye çalıştık. Aslında bir yazar-çizerlerle çocuk buluşmasında beraber bir şey yapmanın altını çizen bir durum. Beraber yaşamanın bir yolunu bulamazsak hayatımız çok huzurlu değil. Ama bunu bir şekilde aynılaştırmaya çalıştık.
Peki, projenin asıl teması olan ‘Çocukların Hakları ve Çocukların Kitapları’ kapsamında hazırlanan kitaplarında da değindiğiniz gibi İnsan Hakları Bildirgesi’ndeki birkaç vurgudan başka çocukların hayata katılamadığından bahsettiniz. Çocuklar, resimlerde ve hikâyelerde istedikleri hakları nasıl yansıttılar?
Çocuklar aslında haklarını öğretici bir dil üzerinden yazmadı ama güzel bir örnek aklıma geldi. Çanakkale’deki bir çocuk, büyüklerin kendisini ciddiye almadığından şikâyet etti. Biz sadece desenleri verdik çocuklara. Sonraki çocuk da hikâyede biraz ebeveynlerine kızıyor; “kimse beni ciddiye almıyor. Kimse bizim fikirlerimizi ciddiye almıyor” diye. Ama bunu başka bir yere götürüp arkadaşlık bağını tekrar ortaya koydular. Hani çocukların ifade özgürlüğü diye bir şey de vardır sözleşmede. Çocukların korunma hakkı, iyi muamele hakkı diye. Bir görselimizde annesi ölen bir çocuk var. Ve babası kötü davranıyor o yaşta. Buna çocuğun gözünden baktılar birazcık. Oradaki çocuğun ihtiyacını tanımlamaya çalıştılar. “Uyurken, yalnızken ne kadar kötü hissediyordur?” diyen bir çocuk olabiliyor. Dolayısıyla o görsellerden ya da metinlerden kendi çağrışımları çıksın diye uğraştık daha çok. Çocuklara, burun karıştırma, canım sıkıldı deme hakkını da dâhil tutan başka bir şey söylemeye çalıştık. Belki dilimizi biraz biz çocuklaştırdık. Çocuklarla birleştirmeye çalıştık.
Fotoğraflar: Ruhan Bilkay
on5yirmi5.com