Çevirmen Egosunu Geri Planda Tutmalı

Kitap
Röportaj: Feyza Bayındır Bilinmeyen her zaman merak uyandırandır. Ki, medeniyet, akımlar bu merakın sürüklediği adımlar neticesinde gelişe gelmiştir. Bir çeviri eseri okumak, kendi dilimizde olan...
EMOJİLE

Röportaj: Feyza Bayındır

Bilinmeyen her zaman merak uyandırandır. Ki, medeniyet, akımlar bu merakın sürüklediği adımlar neticesinde gelişe gelmiştir. Bir çeviri eseri okumak, kendi dilimizde olan bir eseri okumaktan daha esrarengiz bir anlam taşır. Merak, hikâyeden fazlasına uyandırır insanı. Tanımadığınız kültürlerle tanıştırır okuyucuyu her satır. Hiç görmediğiniz şehirlerin rüzgârını taşır soluğunda. Belki asla gitme ihtimali ihtimaliniz olmayan sokaklarda adımlar bulursunuz kendinizi.

Çeviri eserlerde iki ayrı dokunuş yer alır. Biri, eseri yazan ele; diğeri ise başka bir dile taşıyan sanatçıya aittir. İşte o, ikinci ve aslında dilimizce orjinalinden önceliği olan usta ellere, çeviri dünyasının inceliklerini konuşma fırsatı bulduk. Bugüne kadar pek çok sevilen yabancı eserle buluşmamızı sağlayan çeviri sanatçılarından Sevinç Tezcan Yanar, Dost Körpe ve Kemal Küçükgedik sorularımızı yanıtladılar ve biz edebiyatseverlere, çeviri dünyasının kapısını araladılar…

On5Yirmi5: Öyküyü bir başka dilde okuyucuya aktarmanın müthiş bir hazzı olmalı. Bu keyfin yanında, kitap çevirmenliğinin zorlukları ya da keyifli yanları nelerdir?

Sevinç T.YANAR:  Bence en önemlisi yazarla çevirmenin elektriğinin tutması. Çevirinin iyi dilbilgisi kadar önsezi olayı olduğuna inanıyorum. Doğru kelimeleri seçmek, karakteri benimsemek çok önemli. İşin en zor tarafı kendi çalışma düzeninizi kendinizin ayarlamanızın gerekmesi ve bunun bir öz-disiplin gerektirmesi.

Dost KÖRPE: Önce zorluklarından başlayayım: Düzenli bir maaştan ve işten ayrılma tazminatı, sağlık ve emeklilik sigortası gibi mesleki ve sosyal güvencelerden yoksunluk, had safhada zihinsel çaba ve yaratıcılık gerektiren bir meslek olması, düzensiz ve bazen çok uzun olabilen çalışma saatleri ve tek başına çalışmanın sosyal hayata olası etkileri, özellikle ilk yıllarda ortalama bir yaşam düzeyini tutturacak kadar gelir elde etmenin güçlüğü aklıma ilk gelen zorluklar. Keyifli yanlarıysa örneğin emeğinizin ürünlerinin kalıcı olması, kitaplar üstünde çalışmak, başınızda bir patronun olmaması, çalıştığınız kadar kazanabilmeniz ve sözleşmeniz uygunsa yeni baskılardan da gelir elde edebilmeniz, bir ofiste ya da evde veya hatta yayınevleriyle aynı şehirde bulunma zorunluluğu olmadan çalışabilmek, yani hareket serbestliği.

Kemal KÜÇÜKGEDİK: Kitap çevirmenliğinin zor yanı çok. Öncelikle kitap çevirmek uzun süren, dikkat gerektiren ve insanı beynen çok fazla yıpratan bir süreç. Tanıdığım birçok çevirmenin bütün gün çeviri yaptıktan sonra cümle kuramayacak hâle geldiğini biliyorum. Kitabın kaynak diline ve hedef dile hâkim olmanın yanı sıra bir miktar genel kültür ve dil cambazlığı da şart. Kitap çevirmenliğinin teknik zorlukları kadar maddi zorlukları da büyük. Aylarca uğraşıp çevirdiğiniz bir kitaptan elde ettiğiniz maddi gelir, çoğu zaman komik bir meblağdır.

Tüm bu zorluklara rağmen çevirinin bitip yayınlanmasının keyfi bambaşkadır. Kitabı elinizde tuttuğunuzda dünyalar sizin olur.

On5Yirmi5: Kitabı okurken, hikâyenin akışına bağlı olarak "ben olaysım hikayeyi şöyle aktarırdım" dediğiniz anlar oluyor mu?
 
Sevinç T. YANAR: Çok fazla değil. Ama ben olsam böyle uzatmazdım dediğim oldu. Ama asıl eser yazarın, bu her şeyin önünde geliyor.

Dost KÖRPE: Genellikle hayır, çünkü işimin çevirdiğim metni yargılamak değil aktarmak olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla başlıca kaygım yazarla empati kurmak, “onun ağzından konuşmak” oluyor.

Kemal KÜÇÜKGEDİK: Normal bir okur olarak kitap okurken elbette eleştirel bir gözle bakıp “Yazarın yerinde ben olsaydım bu durumu veya hikâyeyi şöyle aktarırdım,” diyebilme hakkım var. Ancak bence bir çevirmenin böyle bir hakkı yok. Çevirmen olabildiğince kendi egosunu ve anlatımını geri planda tutmalı ve o yazarın metnini, o yazar gibi aktarmalı. Dil ve kültür farklılıklarından dolayı yüzde yüz sadık bir aktarım imkânsızdır, ama çevirmenin görevi bu yüzdeyi olabildiğince yüksek tutmaktır.

On5Yirmi5: Çevirdiğiniz kitaplardan en çok beğeninizi kazananı hangisi ?

Sevinç T. YANAR: Açlık Oyunları serisi, İstanbul (Edmondo de Amicis), Kundakçı (Chris Cleave).

Dost KÖRPE: Mervyn Peake’in Gormenghast üçlemesi.

Kemal KÜÇÜKGEDİK: Sam Savage’ın yazmış olduğu, Firmin şimdiye dek çevirdiğim kitapların arasında en beğendiğim. Hem konusu, hem de yazarın anlatımı nedeniyle Firmin, hem okumaktan hem de çevirmekten çok zevk aldığım bir kitap olmuştu.

On5Yirmi5: Bir kitabı yazmak mı, yoksa yazılmış bir kitabı bira başka dünyanın kapılarına aralamak mı?

Sevinç T. YANAR: Kitabı yazmak çok güzel ama paylaşımına katkıda bulunmak da ayrıca keyifli.

Dost KÖRPE: Bir kitap yazmanın, bir eseri yoktan var etmenin hazzı daha büyük elbette. Ama gerçekten beğendiğiniz bir kitabı iyi bir şekilde aktarabildiğinizi hissetmek de oldukça tatmin edici.

Kemal KÜÇÜKGEDİK: Henüz bir kitap yazmadığım için bu sorunun cevabını ne kadar iyi verebilirim bilmiyorum. Bir kitap yazmanın, kitap çevirmekten çok daha zor olduğunu tahmin ediyorum. Bu nedenle çevirinin güvenli kıyıları çok daha rahat. Ancak, bir kitap yazmanın ve basıldığını görmenin hazzı çok daha fazla olsa gerek.

On5Yirmi5:  Kitabın çevirisi yapılırken, orijinal metni okumak yeterli mi? Yazar ve Kitabın konusu hakkında da fikir sahibi olmak gerekli midir?

Sevinç T. YANAR: Kitabın konusu hakkında bilgi sahibi olmak şart. Bence ön araştırma gerekliliği kitabın türüyle bağlantılı bir durum.

Dost KÖRPE: Yazar hakkında bilgi sahibi olmanın şart olduğunu düşünmüyorum. Ama yazarın kendi kitabı hakkında söyledikleri bazı durumlarda faydalı olabilir. Örneğin birden fazla anlamı olan bir kelimeyi, yazarın niyetini biliyorsanız belki daha sağlıklı yorumlayabilirsiniz. Ama bu çok ender rastlanan bir durumdur. Kitabın konusuysa çok daha önemli elbette. Örneğin felsefi bir metni çevirirken konunun arka planı hakkında bilgili olmak gerekir veya hastane ortamında geçen bir romanda, tıbbi terimlerin ötesinde hastane jargonunu da bilmek faydalı olabilir. 

Kemal KÜÇÜKGEDİK: Teknik açıdan bakarsak, bazı kitaplar için orijinal metni okumak yeterlidir. Kitabın yazarı veya arka planı hakkında çok fazla bilgiye sahip olmanız gerekmez. Ancak bazı kitapları da çevirebilmek için yanında on tane yardımcı kitaba ihtiyaç duyarsınız. Yazarın hayatını detaylarına kadar bilmeniz, kitap hakkındaki her şeye hâkim olmanız gerekir.

On5Yirmi5: İyi bir çeviri nasıl olmalı?

Sevinç T. YANAR: Yazarın üslubuna olabildiğince bağlı kalarak, en doğru ve anlaşılır şekilde yapılmalı. Ancak diller arası farklar nedeniyle, göz kirliliğine yol açacak durumlarda çok minik rötuşlar kaçınılmaz olabiliyor.

Dost KÖRPE: Ülkemizde oldukça beğenilen “Çeviri kadın gibidir, güzelse sadık olmaz, sadıksa güzel olmaz” sözüne katılmıyorum. Bana göre iyi bir çeviri hem güzel, hem sadık olandır. Sadıktan kastım illa birebir çeviri değil. Örneğin kelime oyunlarını dilimize uyarlamak gerekir. Bu durumda önemli olan, yazarın Türkçe yazsa o kelime oyununu nasıl kuracağını bulmaya çalışmak ve esas olarak tek tek sözcüklerden çok anlam bütünlüğünü aktarmaktır. Ama bunlar istisnai durumlar. Temelde, özellikle düzyazıda çoğu cümlenin hem güzel hem de sadık şekilde çevrilebileceğini söyleyebilirim. Şiirdeyse kafiye ve hece ölçüsü gibi faktörler zorluk çıkarabilir. 

Kemal KÜÇÜKGEDİK: İyi bir çeviri her şeyden önce orijinal metne sadık olmalı. Bununla birlikte çeviri kokmamalı. Hedef dilin lezzetini okuyucuya sunarken eğreti bir şekilde sırıtmamalı. İyi bir çeviri belki de iyi bir aktör gibi olmalı. Eğlendirmeli, keyif vermeli ama aktör olduğunu, rol yaptığını belli etmemeli.

On5Yirmi5: Çevirmenliğin sosyal hayatı etkileyen yönleri nelerdir?

Sevinç T.YANAR: Tek başınıza çalışıyorsunuz, bu biraz bunaltıcı olabiliyor. Ama ben kendi adıma çok sosyal olduğum için, hem yayınevindeki çalışma arkadaşlarım hem de okuyucularımla iletişim kurmak için her fırsatı değerlendiriyor ve bu dezavantajı artıya çevirebiliyorum. Üstelik çalışma saatlerimi kendim ayarladığım için, özellikle bir anne olarak, masa başı, mesaili bir işe nazaran, sosyal ortamlara katılma şansım da daha fazla oluyor.

Dost KÖRPE: Bu çevirmenin ne kadar çalıştığına bağlı. Tek başına çalışmanın yalnızlığa alıştırıcı bir etkisi var sanırım. Ayrıca erken kalkma zorunluluğunun olmayışı ve sessizlik arzusu gibi etkenler gecenin geç saatlerinde çalışmaya yöneltebilir. Ama teoride çevirmenin çalışma saatleri esnektir, dolayısıyla teslim tarihi veya maddi kaygılar gibi sebepler yüzünden yoğun çalışmak zorunda değilse sosyal hayatının olamaması için bir sebep yok gibi geliyor.

Kemal KÜÇÜKGEDİK: Bu konuda genel geçer bir şey söylemek bence pek mümkün değil. Kendi adıma kimi zaman yoğun bir şekilde iletişim bozukluğu yaşadığımı söyleyebilirim. Bunun bir nedeni, günün büyük bir bölümünü kitaplara gömülü bir şekilde geçirmekse, diğer nedeni de sürekli iki dilde düşünmek olabilir. Ayrıca, örneğin İngilizce bir kitap okurken kitabın keyfini çıkarmak yerine, sürekli olarak, “Ben bu kitabı çevirseydim, bu cümleyi Türkçe’ye nasıl çevirirdim,” diye düşünmek çok sinir bozucu olabiliyor.

Elbette olumlu yönleri de yok değil. Televizyondaki bir kitap programında veya bir dergide çevirimden övgüyle bahsedilmesi ya da çevirdiğim bir kitabın okuyucunun beğenisine mazhar olduğunu görmek gurur verici.
 

on5yirmi5.com