Araştırmacı Rıfat N. Bali’nin ‘Bir Kıyımın, Bir Talanın Öyküsü’ adlı kitabı Türkiye’nin geçmişinin yok edilişini anlatıyor. Hürriyet’ten Zeynep MİRAÇ’ın haberi…
Kitabınızda Cumhuriyet tarihinin tam anlamıyla yazılmasının mümkün olmadığını anlatıyorsunuz. Neden?
– Mümkün değil çünkü bu tarihi anlayabileceğimiz arşivler talan edildi! 12 Eylül’de kapatılan siyasi partilerin arşivleri, hurda kâğıt olarak SEKA’ya (Türkiye Selüloz ve Kâğıt Fabrikaları) gönderiliyor. Askeri yönetim, “Siyasi partileri madem kapattık, her şeyini yok edelim ki hafızalardan silinsin” demiş olsa gerek. O tür bir düşünceye sahip olsanız bile biraz olsun merhametiniz olmalı. Bir milletin, bir devletin o anda en tepe yönetimindesiniz ve o devletin tarihinin bir parçasını yok etmeye çalışıyorsunuz. Tanrı rolüne soyunuyorsunuz. Soykırım gibi bir şey.
Rıfat N. Bali, birçok devlet kurumu, siyasi parti ve sendikalarda, Türkiye’nin tarihine ışık tutacak arşiv belgelerinin çöpe yollandığını, imha edildiğini, bazen de bile isteye ‘kaybedildiğini’ anlatıyor.
Aynı zamanda Cumhuriyet’in ilk yıllarının da arşivi konumundaki CHP arşivi de o dönemde mi yok edildi?
– Çelişkili beyanatlar var. En önemli arşiv CHP’nin çünkü Cumhuriyet’in kuruluş yıllarının, konsolidasyon yıllarının arşivi. Herkes onu görmek istiyor. Kimisi “Yandı” diyor, kimisi “12 Eylül’de atıldı” diyor. Kimisi “Yok atılmadı, burada” diyor. Bugün ne olduğu meçhul. Arşivin büyük bir kısmı yok. Aslına bakarsanız CHP arşivinin akıbeti ilk kez 1986’da tartışılıyor. Kimse bakmıyor, “Bu arşiv nerede” demiyor.
12 Eylül döneminin en kritik arşiv tartışmalarından biri de Kenan Evren’in emriyle Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nin tahrip edildiği iddiası. Bu konuda ne biliyoruz?
– Bir süre Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nin muhafazası ve tanzimini gerçekleştiren Hasan Celal Güzel, Kenan Evren’in Atatürk’ün özel hayatına dair belgeleri SEKA’ya gönderip imha ettirmiş olabileceğini yazmıştı. Daha sonra Evren bunu reddetti, “Çankaya’nın arşivinde duruyorlar” dedi.
BİLGİ PARA ETMEYİNCE ARŞİV DE ÇÖPE GİDER
Hangi iddia doğru?
– Bunu bilmiyoruz çünkü Cumhurbaşkanlığı Arşivleri kapalı. Dünyada bunun örneği yok. CIA ve FBI dahil arşivler açıktır, sakıncalı belgeler elbette sunulmaz. Ama toptan kapatılması söz konusu değildir. Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı, MİT ve İçişleri Bakanlığı’nın arşivleri kapalı. Cumhurbaşkanlığı Arşivi dijitale aktarıldı ve açılacağı söyleniyor ama şu an kapalı.
Neler var bu arşivde?
– Bütün yazışmalar, bir devletin o katında ne olabilirse o belgeler var.
Cumhurbaşkanlarının özel yaşamına ilişkin bilgiler var mıdır?
– Zannetmiyorum. Olsa olsa “Hanımefendi bugün davete gidecek, şu diyeti var” gibi bilgiler vardır.
Başbakanlık Arşivi kapalı mı?
– Hayır, değil.
O halde Çankaya Arşivi’nin Atatürk’ün evrak-ı metrukesini gizlemek için kapalı tutulduğuna dair rivayetlere inanmalı mıyız?
– Ben inanmıyorum. Ama siz bu tür arşivleri kapalı tutarsanız her türlü şehir efsanesine yol açarsınız. Ne var ne yok bilmemiz için arşivi görmemiz gerek. Ayrıca her talanın ardında sistematik bir düşünce aramaya gerek yok. En tuhaf hikâyelerden biri, Dışişleri Bakanlığı’na ait ‘gizli’ ibareli belgelerin Ankara’da bir hurdacıda bulunması. Yıl 1998. Bakanlığa ait 15 çelik kasa ihaleyle hurdacıya satılıyor. Hurdacı üç yıl kapaklarını bile açmıyor, 1998’de iki kasayı bir marketçi satın alıyor. Kilitli kasaları açtırınca içinden Dışişleri Bakanlığı antetli ve üzerinde gizli yazan belgeler çıkıyor. Anlaşılıyor ki kasalar bakanlıktaki yer darlığı nedeniyle, içlerine bile bakılmadan satılmış. Sorun nerede biliyor musunuz? Arşiv, bilgidir. Bilgiye önem verilmeyen bir memlekette bunlar doğal sonuçlardır. Bilginin para etmediği yerde arşivler çöpe gider.
“YENİ BİNAYA ESKİ EVRAK YAKIŞMAZ” DEDİLER, BELGELERİ YOK ETTİLER
Arşiv talanının en çok konuşulan örneği, 1930’ların başında Osmanlı arşivlerinin ihale usulüyle kâğıt diye satışa çıkarılması, Bulgaristan devletininse fırsatı kaçırmayıp bu değerli arşivi satın alması. 17 ve 19’uncu yüzyıllara ait 2,5 milyon evrak! Yıllar sonra para ödeyip o arşivin mikrofilmlerini Türkiye’ye getirebildik.
1961 Anayasası ile kurulan ve 12 Eylül 1980 darbesine kadar faal olan Cumhuriyet Senatosu’nun bütün tutanakları SEKA’ya gönderildi.
Diyanet İşleri Başkanlığı 1965 yılında Kocatepe Camii yanındaki binaya taşınırken bazı yetkililer “Yeni binaya eski evrak yakışmaz” diyerek arşivdeki bazı evrakı SEKA’ya gönderdiler.
TÜRK-İŞ ve MADEN-İŞ arşivleri de 12 Eylül’ün hoyratlığından nasibini aldı. Bir başka sendikanın arşiviyse koridorları genişletmek için atıldı.
1985’te özelleştirme programına alınan 179 Kamu İktisadi Teşebbüsü’nden sadece dördü arşivlerini Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne devretti. Bugün PTT ve TEKEL’in arşivlerinin akıbeti meçhul.
Dolmabahçe Sarayı’na ait olan ve 40 çöp konteyniriyle 216 naylon torba içinde bulunan belgeler 2008’de son anda imha edilmekten kurtuldu. Aralarında Atatürk’e Fransız bir makinist tarafından suikast düzenleneceği bilgisinin yer aldığı belge de mevcuttu.
Türk Tarih Kurumu’nun arşivindeki -aralarında Atatürk’e ait bir mektubun da bulunduğu- çok sayıda belge çöpe atıldı. Bir sahaf çöpleri toplayan hurdacıdan bu belgeleri satın alıp bir müzayedede sattı. Alanlar arasında Türk Tarih Kurumu da vardı!
2011’de Iğdır Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü, Ahıska Türklerine ait tapu ve vergi kayıt defterlerinden oluşan 15 koliyi Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne gönderdi. Kargo şirketi belgeleri ‘yanlışlıkla’ Ergazi’deki Atık Kâğıt Ünitesi’ne teslim etti. Belgeler imha edildi.
2012’de TBMM Dilekçe Komisyonu’nda 1938 Dersim İsyanı ve harekâtını araştırmak için Dersim Alt Komisyonu kuruldu. Komisyon Adalet Bakanlığı’ndan Dersim hakkındaki belgeleri istedi ancak o belgeler hiç gelmedi. Çünkü Ankara metrosunun inşaatı sırasında bakanlığın arşivini üç kez su basmış ve binlerce dosya okunamaz hale gelip imha edilmişti.
Askeri yönetim, 1980 öncesi Meclis’e gelen bütün dilekçe metinlerini imha etti.