Çağdaş Fransız edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Mathias Enard, Türkçe’ye çevrilen "Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara" romanı ile Türk okurla buluştu.
Romanın baş karakteri 26 yaşında yapmış olduğu Davud heykeli ile İtalyan Rönesansı’nda önemli bir yer edinen Michelangelo. Ünlü heykeltıraş Michelangelo, II. Bayezid’in daveti üzerine, Haliç’e bir köprü tasarlamak için İstanbul’a gelir. Bu davet, Papa II. Julius’tan kaçmak isteyen genç heykeltıraş için bir kurtuluş umududur.
Bir İstanbul hikâyesi anlatma fikri nasıl çıktı ortaya?
Michelangelo’ya ait bir biyografide Sultan Bayezid’in daveti ile ilgili cümleyi okuduğumda çok az insanın haberdar olduğu bu hikâyeyi anlatmak gerektiğini düşündüm.
Yazım hazırlığı nasıl geçti?
Kitabı yazmadan önce iki yıl çalıştım. Önce İtalyan Rönesansı sonra da Osmanlı tarihi üzerine araştırmalar yaptım. Yani önce çalıştım, sonra o çalışmaları bir kenara koyup aklımda kalanlarla bu romanı yazdım. Kitabı yazmaya başlamadan önce zaten defalarca İstanbul’a gelmiştim ama 16. yüzyıl İstanbul’unu yazmak için şehrin yerleşkesini anlatabilmek açısından bu ziyaretler önemli oldu. Asıl yararlandığım ise o dönemin tasvirleriydi.
Ve Michelangelo bir roman kahramanı olarak çıktı okurun karşısına…
Bu hikâyeyi yazmaya karar verdiğim andan itibaren Michelangelo’yu mümkün olduğunca gerçekçi bir biçimde tasvir etmek istedim. Kitaptaki Michelangelo portresi tamamen doğru. Yıkanmadığı, sinirli, öfkeli bir adam olması tamamen gerçek.
Michelangelo’da ilginç olan, aslında karakterinin çift taraflı oluşu. Bir yanıyla çok büyük bir sanatçı, bir dâhi, çok çalışkan bir adam. Diğer tarafta ise insanlarla iletişim kurmayan, mesafeli, ihtiyatlı bir adam.
Michelangelo’ya bir davet olduğu doğru ama İstanbul’a geldiği konusunda bir netlik yok değil mi?
Hayır bu net değil.
Türkiye’yi AB’ye istemeyen Sarkozy Fransa’sından gelen bir entelektüel olarak siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’nin Avrupa’ya olduğundan çok Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bundan dört – beş sene evvel bu üyeliğin daha mümkün olduğu zamanlarda Türkiye’nin AB’ye girmiş olmaması çok yazık. Şu anda bütün Avrupa’da yaşanan kriz, sınırlarda yaşanan sorunlar dolayısıyla maalesef Türkiye’nin AB’ye girmesi daha zor olacak. Ancak Türkiye’nin AB’ye girmesini umut ediyorum.
Sizin kült kitabınız aslında "Zone". Noktalama işareti kullanılmadan tamamlanan bir kitap. Bu ziyaretinizde yayıncınızla Zone’un Türkçe’ye çevirisiyle ilgili bir konu gelişti mi?
Zone’un Türkçe’ye çevrilmesiyle ilgili bir teklif yok. Kitap 20. yüzyıla dair Akdeniz’le ilgili bir destan niteliği taşıyor. Milano’dan Roma’ya giden trendeki bir adamın hikâyesi. Tren neredeyse yolda hiç duraklamıyor ve tren durmadığı için benim o 500 sayfadan oluşan tek cümlem de hiç durmuyor. Yani noktalama işareti yok. Yol aşağı yukarı 550 kilometrelik bir yol, kitap da aşağı yukarı 550 sayfa. Akdeniz bölgesinde asıl ilginç olan büyük çeşitlilik, farklılık. Bu çeşitliliğe rağmen insanların kaynaşması ve bir araya gelmesi.
Türk edebiyatıyla ile ilgili misiniz, takip ettiğiniz yazarlar var mı?
Çeviriden okumak durumunda olmam nedeniyle seçkide çok kısıtlı kalıyorum. Fransa’da en ünlü iki Türk yazar Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk. Büyük bir entelektüel olarak Enis Batur’u çok beğeniyor ve takdir ediyorum. 4-5 yıl önce Mario Levi’nin İstanbul ile ilgili bir kitabını okudum çok beğendim. O ailenin gözünden, onlar aracılığıyla İstanbul’u okumak, görmek çok değişikti, hoştu.
Haber Türk