Eyalette yüksek maaşlı işler bulmak mümkün ve aynı zamanda işsizlik de çok düşük. Ancak Rosanne Skirble haberinde petrol sanayiinin yaşamları ve doğayı farklı şekillerde değiştirdiğini bildiriyor. White Earth (Beyaz Dünya) isimli film adını kentten almış ve eyaletteki değişimi çocuklar açısından anlatıyor.
Petrol kuyuları, pompalama istasyonları ve her gün trafiğe çıkan yüzlerce kamyon ve tren vagonu White Earth’de günlük hayatın parçası. 13 yaşındaki James McClellan babasıyla ufak bir karavanda yaşıyor ve belgeleri eksik olduğu için okula gitmiyor:
“Okula gitmediğim için evde yapacak bir şey bulmaya çalışıyorum.”
Ya da dolaşmaya çıkıyor:
“Okula gitmekten daha iyi şeyler yapıyorum.”
James bu ıssız yerdeki yaşama tanık oluyor. Geniş ovalar petrol kuyularıyla bezenmiş ve insanlar sert kış koşullarında bile karavanlarda ya da kamyonetlerde yaşıyor. Bu James’i de şaşırtıyor:
“İşe bak! Neden bu doğanın güzelliğini ateşler yakıp ve etrafa korkunç bir koku yayarak mahvediyoruz? Herkes para peşinde. Ama petrol sahaları olmasaydı ne olurdu diye merak ediyorum. Babamın hayatında yaptığı tek iş bu”
Leevi Meyer, White Earth’de doğmuş. Ailesi nesillerdir burada sığırcılık yapmış. Şimdilerde petrol kuyuları fazladan gelir sağlıyor. Ancak Leevi değişimin kötü yönünün de farkında:
“Kendi başıma gezmekten korkuyorum. Her yer çok kalabalık oldu.”
Bir zamanlar 100’den az nüfusa sahip olan kasabada şimdi 500’den fazla kişi dar bir alanda yaşıyor. Meksika asıllı Amerikalı Elena Loaiza’nın ailesi California’daki zor ekonomik şartlardan kaçarak burada petrol işi bulmaya gelmiş. Annesi, kazandıkları sayesinde daha iyi bir gelecek sahibi olacaklarına inanıyor.
Ancak Skype’tan görüştüğümüz “White Earth” filminin yönetmeni Christian Jensen petrol işinin aynı zamanda çevre bakımından bir kabusa dönüştüğünü söylüyor:
“Sanki uzaylı istilası gibi bir izlenim veriyor. Mahşer günü sonrası gibi. Yerden ateşler çıkıyor; ışık ve karanlık birbirine karışıyor.”
VOA’nın haberine göre Jensen gündoğumundan hemen sonra çektiği görüntülerle kasabanın eski halini ve neyin kaybedildiğini yansıtmaya çalışmış:
“Filmin bu anlarında izleyicinin oturup bu yöreyle ya da petrolle ve göçmenlerle olan ilişkileri üzerine kafa yormalarını istiyorum.”
Leevi çok yaşlı bir kadın olduğunda kendi çiftliğindeki petrol kuyularının kapanacağını ve Kuzey Dakota’nın normale döneceğini düşünüyor. Jensen ise bunun ancak insanların şimdi eyleme geçerek, bu yöreyi korumasıyla mümkün olacağını söylüyor.