Ailecek oturmuş film seyrediyorsunuz.
Bir adam karanlık bir ormanda tek başına yürüyor.
Karanlıkta kuşların gürültüleri duyuluyor.
Uzaklarda bir dal kırılıyor.
Sonra adamın ardından gelen ve hızlanan ayak sesleri…
Bu kadar karanlık bir sahnede sizin duyularınızı harekete geçiren, gerginliği sağlayan en önemli öğe sesler.
Peki duyduğunuz o kuş seslerinin aslında şemsiye, ayak seslerinin stüdyodaki bir adamın habire zıplamasıyla elde edilen efekt, kırılan dalın mikrofon önünde kırılan, küçük ve kuru bir dal parçası olduğunu söylesek.
Filmlerde, dizilerde, reklamlarda kısacası ekranda, perdede izlediğiniz her yapımda onların yani Foley sanatçılarının imzası var.
Onlardan biri de Ali Ören.
O bu mesleği babasından devraldığını söylüyor. Küçük stüdyosunda büyük işlere imza atıyor.
Foley’in yüz yıla yaklaşan tarihi
1927’de çekilen Caz Şarkıcısı filmi sinema dünyası için bir milat oldu.
Çünkü bu ilk sesli filmdi. Bundan sonra ses öğesi, görsel anlatımın tamamlayıcı bir parçası olacak, film çeken yönetmenler, görüntü üzerine konuşma, müzik ve ses efektleri ekleyeceklerdi.
Aradan geçen uzun yıllarda ses efektleri de çok gelişti. Öyle ki ses, animasyon teknikleri gelişene kadar belki de sinemanın en önemli parçasıydı.
Ses efektleri Foley tekniği kullanılarak stüdyoda yapılıyor, post prodüksiyon sırasında görüntü üzerine ekleniyor. Foley tekniği, Jack Foley’in sinema sektörüne bıraktığı bir miras.
Bu tekniği uygulayan sanatçılar bir ses stüdyosunda görüntüleri izliyor, aynı anda sahnedeki eylemlerin seslerini çıkarıyor.
Bir Foley sanatçısını izlerken bir tişörtü hızlıca gerip bırakmasını anlayamayabilirsiniz ama o, filmdeki kalp atışı sesini çıkarmanın yöntemini bulmuş olabilir.
Bu işi yapan kişiler, ilgili sesi oluşturmak için hangi materyalleri kullanacakları konusunda zamanla deneyim kazanıyor.
Türkiye’nin Foley sanatçısı
Ali Ören de Türkiye’de bu işi yapan deneyimli kişilerden. Şimdiye kadar birçok filmin Foley sanatçılığını yaptı. Kendi stüdyosunu kurdu. Ali Ören’e göre Foley; sesleri güçlendirmek ve gerçekçilik katmak amacıyla yapılıyor.
Foley sesleri olmadığı zaman, bir dizinin, filmin veya görüntünün büyük bir kısmı eksik kalıyor. Ören bu eksikliği, “Şöyle düşünün bir kapı çalma sahnesinde kapı sesini duymazsanız dikkatiniz dağılır. O sesi duymanız lazım. Şimşek çaktığında şimşek sesini duymak istemeniz gibi. İnsan buna alışıktır.” diyerek açıklıyor.
Şemsiyeden kuş, pırasadan kemik kırılma sesi çıkartıyor
Foley sanatçılarının hayal güçleri çok geniş. Kibrit kutusuna vurarak at sesi, şemsiyeden kuş sesi yapabiliyorlar. Ali Ören de Foley yaparken farklı materyaller kullanıyor. Mesela kılıç sesi için gerçek kılıç kullanmıyor. Demirciden en uygun ses tonunu çıkarabilecek demiri seçiyor. Aksiyon sahnelerindeki kemik kırılma sesi de pırasa ve havuçtan çıkıyor. Özellikle temin ettiği malzeme sayısı çok az. Malzemelerin yapısını bildiği için, gördüğü bir aleti ihtiyacı olan sesi çıkarabileceğine inandığı zaman alıyor.
“Silah sesi için taşıdığım silahı polis buldu”
Her mesleğin olduğu gibi bu işin de ülkemizde bir geçmişi var. Efektör adıyla yapılıyormuş eskiden. Dublaj sanatçılarıyla stüdyoya giren efektörler yanlarında getirdikleri malzemelerden sesler çıkarıyorlarmış. Teknolojinin gelişmesiyle önce dublaj kaydı, sonra bilgisayarda eklenecek sesler en son Foley seslerinin kayıtları alınmaya başlanmış.
Ali Ören de eski efektörlerden. O da uzun süre malzemelerini yanında taşıyarak film efektleri yapmış.
“2005’de dublaj stüdyosuna gidip, sesleri orada yapardık. Efekt malzemelerini çantaya koyardık onu da arabayla götürürdük. Bir gün yolda giderken polis çevirdi. Çantama baktı. Çantanın içinde de silah var. Kurtlar Vadisi için silah sesi yapmam lazım. Polis, ‘bu silah ne abi’ diyor. Benim işim diyorum. Mecbursun ne yapacaksın.”
Stüdyo küçük, işler büyük
Şu anda TRT’nin sevilen dizisi Diriliş Ertuğrul için ses efekti yapan Ali Ören, Mehmetçik Kut’ül-Amare, Filinta, Gümüş, Yaprak Dökümü, Arka Sokaklar, Kurtlar Vadisi, Recep İvedik gibi birçok dizi ve filme Foley sesleriyle gerçeklik ve renk kattı.
Ali Ören, Diriliş Ertuğul’daki başarılı çalışmaları sonrası yurt dışı seyahatinde misafir Foley artist olarak ‘Vikings’ dizisinde görev aldı. Yurt dışındaki Foley işlerini görme fırsatı elde etti.
Türkiye’de iyi işler yapıldığını söyleyen Ören, “Gittim gördüm. Birebir aynısını yapıyorum. Sadece biraz daha ufak bir alanda yapıyorum. İşi bir boy büyüttüğümüz zaman ne yapmamız gerektiğini biliyoruz. Türkiye’de de bu işler büyüyor, gelişiyor. O yüzden aramızda kapanmayacak bir fark yok. Bireysel yetenek farkı da yok. Sadece işe bakış anlamında yukarıdan aşağıya bakışta bir farklılık var” diyor.
Foley sanatçısı olmanın bir okulu yok
Foley sanatçısı olmak, usta çırak ilişkisiyle öğreniliyor. Bu işin eğitimi, bir üniversitede bölümü ya da dersi yok. Foley sanatçısı olmak isteyenler, mesleğin inceliklerini bir Foley sanatçısının yanında öğreniyor.
Türkiye’de bu işi yapanların sayısı az. Ali Ören isteyenlere yardımcı olacağını söylerken, işin sıkıntılı süreçlerini de şöyle anlatıyor, ”Herkese kapımız açık. Öğrenmek istiyorsa yardım ederim. Ancak sektörel bazı sıkıntılar piyasayı etkileyebiliyor. Burada dizilerin zamanlarının çok uzun olması, sürelerinin iki saati aşıyor olması, bazı işlerde buna gerek duyulmaması, dizi sayısının azalması piyasanın daralmasına etki ediyor.”TrtHaber