Bir Panorama yaptı, dünya peşine düştü

Görsel Sanatlar
Perihan Altınsoy’un röportajı Bugünkü söyleşi ile kavgadan, gürültüden uzaklaşıyoruz. Biliyorum ülke gündemi karışık, kan gövdeyi, entrika sarayı götürür vaziyette ama biraz soluklanalım istedim...
EMOJİLE

Perihan Altınsoy’un röportajı

Bugünkü söyleşi ile kavgadan, gürültüden uzaklaşıyoruz. Biliyorum ülke gündemi karışık, kan gövdeyi, entrika sarayı götürür vaziyette ama biraz soluklanalım istedim. Kısa bir es verelim sonra yine acıklı konulara devam ederiz. Nasılsa onlar bitmez.  Türkiye’nin gündemi sitcoma benziyor, hani hiç durmadan kapı zili çalar, her gelen bir sorunla içeri girer ya…

Bu esi yalnız estetik kaygılar yüzünden değil, aynı zamanda kültür tarihimiz açısından da anlamlı işler yaptığını düşündüğüm Haşim Vatandaş’la verdik. Asıl işi çizgi film ressamlığı (Animatör) ve yönetmenliği olan Vatandaş, 90’lı yıllarda Fatih,  Hay Bin Yeksan, Emre gibi çizgi filmler yaptı.

Daha sonra Panorama 1453 müzesini (İstanbul’un fethinin 360 derecelik üç boyutlu resimle anlatımı)  yaparak adını başka bir alanda duyurdu. Üstelik müze o kadar güzel oldu, o kadar ilgi çekti ki bir benzerini hatta daha büyüğünü Çanakkale için yapmaya başladı.  Tarihimizde çok büyük bir yeri olan Çanakkale savaşlarının önemini vurgulayan, birçok anıt, simge ve yazıt var o bölgede. Ancak Panoramik müzenin oraya çok büyük bir anlam katacağı kesin. Tıpkı İstanbul’da olduğu gibi.

Resim, en az yazı kadar önemli bir anlatım biçimi. İnsanlık tarihi araştırmaları da bize insanın bildiğimiz yazıdan önce resimle derdini anlattığını söyler. Henüz okuma yazma bilmeyen bir çocuğun kâğıt kalemle buluştuğunda bir şeyler çizmeye çalışması, insan ve resim arasındaki derin bağı izah edecek en güzel örnek sanırım.

"Sinema ve resim birleşince çizgi film işine girmiş olduk" diyor Haşim Vatandaş. Çizgi film de çok önemli bir konu. Türkiye’de geçmişte ve bugün hala ciddiyetle ele alınmıyor olsa da.

İşte Vatandaş’la bütün bunları konuştuk Topkapı’daki ofisinde. Kapıdan girer girmez toplarla karşılaşıyorsunuz, birinin namlusu da kapıya dönük. Sonra sıra sıra tüfekler, yerde oturan Anzak askerleri. Masalar da kütüklükler (fişeklik), enveriyeler (başlık), oldukça dağınık bir ortam var. Sanki savaşın resmini yapmıyor  bizatihi yaşıyor gibiler.

Son bir not, 1453 Panoramasını henüz görmediyseniz mutlaka görmenizi tavsiye ederim…

BU MÜZENİN BİR BENZERİ YOK

Panorama 1453 Fetih Müzesi’nin yapım hikâyesinden başlayalım. Nasıl başladı?

 Büyükşehir Belediyesi’nin İstanbul’un fethi ile ilgili bir panorama yapacağını duyunca resmi kim yapacak diye soruşturduk, belli değilmiş. Biz de çizgi film yapıyorduk, iyi ressamlardan oluşan bir ekibimiz vardı. Daha önce Panorama yapmadık ama bu panoramayı en iyi biz yaparız diye onları ikna etmeye çalıştık. Bu ikna süresi bir iki sene sürdü sonunda kabul ettiler.

Panoramayı en başından beri takip eden biri olarak ben ayrıntılarını biliyorum ama bilmeyenler için teknik özelliklerini kısaca anlatalım mı?

Teknik bilgilere girmeden aklıma gelen bir şeyi  de söyleyeyim; biz de kendi aramızda ‘bu panorama yapıyormuşuz sonra insanlar içeri girmek için kuyruk oluyormuş’  diyorduk. Fakat o gerçekleşti, uzun süre, hafta sonları bir saat bekleyip, giremeyip sonra geliriz diyenler oldu.

Evet, çap olarak diğer panoramalarla benzer özellikte,  aşağı yukarı 40 metre civarında. Ama metrekare olarak hepsinden büyük. Yerden yüksekliği 22,  ziyaretçi platformundan yüksekliği 15 metre.

Dünyadaki örnekleri arasında tam panorama olması dolayısıyla da bir ilk değil mi?

Evet, müze kubbeli ve söylediğin gibi tam panorama olması bakımından dünyada ilk. Diğerlerinde seyirci silindir şeklinde bir resmin etrafında üstü kapalı bir kameriyede çevreyi seyrediyor gibi. Burada ise gökyüzü de resme dahil ediliyor.

İŞİN SIRRI IŞIKLANDIRMADA

İçeriye girdiğimizde müthiş bir aydınlık karşılıyor bizi. Hakikaten öyle bir ortama giriyor, o günü yaşıyormuşuz gibi. Işıklandırma nasıl bu kadar güzel olabildi?

Şimdi sen de tam işin sırrını sordun. Işıklara filtre koyduk,  resim yüzeyi de uzun süre dayansın diye ultraviyole filtre görevini gören vernikle kaplıyoruz. Bu şekilde resmin siyah yerleri parlar ve detaylar görünmez. Bazı müzelerde dikkat edin tablolar kötü aydınlatmadan görünemez olur. Burada da öyle bir handikap var ama yansımaları kapaklarla kapatarak ince bir çalışmayla ışığın belli olmayacağı bir aydınlatma yapabildik. Işık resmin arkasından mı geliyor diye soranlar oluyor

Diğerleri ile içerik açısından büyük farklar var mı?  Atların yüzleri de dahil bütün karakterleri tek tek çalıştığınızı biliyorum.

Doğrudur ama bizim biraz bilgisayar teknolojisinin avantajını kullanmamız büyük fayda sağladı. Diğerlerine de haksızlık etmeyelim, onlar o günün zor şartlarında yaptılar. İskele üzerinde tuvale yağlı boya ile çizdiler. Biz defalarca gözden geçirdik, hataları büyüttük, sağa çektik sola koyduk.  Yürüyen iskele ile çalıştık. O da onların sahip olmadığı bir teknik imkandı. Çok lükslerimiz vardı.

Bizimkinde insan yüzlerindeki karakterlerin farklılıkları belli, diğerlerinde öyle değil. Yani insan oldukları anlaşılıyor ama detay yok. Dolayısıyla şunu kesinlikle söyleyebilirim bizimki diğer panoramaların hepsinden dört kere daha detaylı.

FATİHİ, TARKAN’A BENZETTİLER

Bunun için gerçek yüzleri model olarak kullandınız?

Yani evet,  ressam arkadaşlar bir çoğunu hayallerinden yaptılar ama sonuçta her ressamın hayalinden 20-30 tane insan çıkar. Sonrasında tekrara düşme tehlikesi olabilir diye resimde önde duran, yakın karakterleri gerçek insanlardan çalıştık, bu da bir çeşitlik yaptı. Ressam arkadaşlardan, burada çalışanlardan karakterler kullanıldı.

Fatih’i Tarkan’a benzettiğiniz söylendi, aslı var mı?

En sona Fatih’i bıraktık çünkü en zor olan da O’ydu.  Elimizde ölümüne yakın yapılmış bir portresi var. halbuki burada 21 aşında.  Sakalsız bıyıksız birini yapsak Fatih’e benzemeyecek. Hem sakallı bıyıklı yapacaksın hem genç yapacaksın.  Benzeyen birini aradık ama tam istediğimiz gibi bir şey çıkmadı. Sonunda bitirme zamanına yaklaşınca o zaman kadar düşündüklerimizden bir şey çıkardık.  Biraz Tarkan’a benziyor diyenler olsa da çoğunlukla beğenildi. Ama zaten Fatih yapmak zordu. Nasıl olursa olsun bir eleştiri gelecekti.

ÖRNEKLERİ 150 YILLIK

Diğer panoramalar hangileri?

Çok sayıda panorama var. Sivastopol- Kırım’daki Osmanlı Rus savaşını anlatan bir panorama var.  Bizim tarafta İngiliz ve Fransızlar, Ruslara karşı savaşmışız.  Moskova – Borodino’da,  Napolyon’un Moskova’ya girişi, kış şartlarından dolayı donarak askerinin yarısını da kaybettiği savaşı anlatan panorama var. Hollanda-Mestag kasabasının eski halini anlatan panorama var. Bir savaş değil oldcity anlatımı gibi. Bunlar yaklaşık 150 yıllık eserler

Sonra komşularımız da Şam’da var. Kahire’de var, Arap-İsrail savaşını anlatıyor. Bağdat’ ta Saddam Hüseyin’in yaptırdığı bir panorama vardı. Peygamberimizin vefatından 4 5 yıl sonra yapılan Kadisiye savaşını anlatıyor. İranlılar fillerle saldırıyor, Müslümanlar da fillerin gözlerine oklar atarak filleri ürkütüyorlar,  İran ordusu panik oluyor ve fillerin ayakları altında eziliyor. Saddam, Irak-İran savaşından sonra Şii mahallesine bu panoramayı yaptırıyor,  ‘bunların dedeleriyle de savaşırdık’ der gibi. Fakat Saddam düşerken son zamanlarda Şiiler müzeyi yerle bir ediyorlar. Çin’de son yıllarda çok sayıda panorama yapılıyor.

Türkiye’de örnekleri var mı?

İki tane var.  biri Anıtkabir’de, üç adet büyükçe tablo olarak yapılmış. Resim kaliteleri iyi ama panorama denemez. Diğeri Harbiye Müzesinde diorama (180 derece yarım panorama )  şeklinde ama hem resim kalitesi hem de yerleştirmesi kötü.

BU İŞ İÇİN ÖZEL İSKELE SİSTEMİ GELİŞTİRDİK

Kaç yılda bitirdiniz. Bu kadar büyük bir resim nerede yapılır, nasıl yapıştırılır?

Tam üç yıl sürdü, ama iyi çalıştık. Tabii biz de ilk defa bir panorama yaptığımız için üstelik de kubbeli yaptığımız için zorlandık. Önce 40’da bir maketini yaptık sonra bu yetmedi 10 da bir yani 4 metre çaplı yarım küre yaptık. Ve bir çok yanlışımızı orada düzelttik. Mesela panoramik resimde dikey resim yapılmayacağını orda anladık. Buna benzer bir çok hatayı düzelterek bire bir resme adım adım geçtik

Valla şimdi gidip baktığımızda bunu nasıl yaptığımızı biz de anlayamıyoruz. İnsan yaptığı şeye bir süre sonra yabancılaşıyor. İskele filan da sökülünce imkânsız gibi görünüyor.

 Objeleri, figürleri, üç boyutlu alanı elimizle yapıyoruz. Resim yapılan alanı planlara bölüp çiziyoruz. Ek yerlerini de iskelede yeniden elle boyuyoruz.  Ama böyle anlatıldığı gibi hızlı ve kolay olmuyor tabi

Bu Türkler için bir uhde oldu artık, yaptığı her şey mutlaka dünyada ilk olacak. Şöyle ufaktan başlayalım da sonra büyütürüz demek yok…

Evet, başlarken iyi başlar Türkler ama biz iyi de bitirdik. Sonuçta güzel bir iş çıktı…

Bu arada 15-20 metre yükseklikte bizi çalıştıracak,  resmin her noktasın ulaştıracak döner bir iskele yaptık. Bir ayağı sabit pergel ayağı gibi öbür iki ayağı bütün müzenin etrafını dolaşacak şekildeydi. İskele de bu iş için özel bir buluş oldu.

BAZI HATALARIMIZ VAR

Sizin bu tarz teknik icatlarınız olduğu söyleniyor.

Evet, orada çalışmayı kolaylaştıran bazı şeyler yaptık, yapmak zorunda kaldık.  Ama buna rağmen bu müzede ziyaretçinin anlayamayacağı bir miktar hatalarımız var.  Şimdi yaptığımız Çanakkale savaşı müzesinde bunları yapmamaya -mutlaka ufak tefek hatalarımız olur da- hatasız yapmaya çalışıyoruz.

Neler bunlar?

Onları söylemek istemiyorum. Özel sohbetlerde olur ama yazılmamak kaydıyla.

O zaman hata arayalım bundan sonra…

Tamam, bulabilirseniz…

Çanakkale’yi yaptıktan sonra bir yarışma konusu olur belki,  buradaki hataları bulan Çanakkale’yi ücretsiz gezecek dersiniz?

Olur, ama herekse söylemeyin bütün İstanbul’u taşımayalım.

Kaynak tarama anlamında da uzun bir hazırlık aşamasından geçtiniz. Bu resme nasıl karar verildi?

Büyükşehir Belediyesinde bu işten sorumlu yetkililer bizden önce İlber Ortaylı’ya müze için bir senaryo siparişi vermişler. O’da yazmış ama bütün olayı anlatmış.  14 yaşında bir Fatih anlatıyor, Edirne anlatıyor, top dökümünü, gemilerin karada yürümesi, atını denize sürmesi filan.

Film senaryosu yazmış yani?

Bütün bilgileri vermiş,  buradan bir şey çıkarsınlar gibi olmuş herhalde. Biz dedik ki bu sahnelerden bir tanesi yapılabilir. O da kuşatma sahnesi olur. Panoramalarda bir noktadan bakılır. O noktayı belirlemek için (yani şimdiki Topkapı’da durduğumuz nokta,  kuşatma burada oluyor) biraz daha düşmana yaklaştık, Bizanslıları da vermeye çalıştık ama surlara yaklaştıkça surların haşmetini göremedik. En sonunda bizim tarafa doğru kaydık olabildiği en uygun noktaya çekildik. Daha iyi bir bakış noktası çok aradık bulabilseydik Bizanslılar da bizim askerler gibi detaylı kostümlü görünebilirdi ama ancak böyle olabildi.

Şimdiki yaptığımız Çanakkale savaşında hem Anzakları hem bizimkileri yakından görebileceğiz.

TOPBAŞ’IN ‘YA OLMADIYSA’ ENDİŞESİ

Müze açıldıktan sonra çok beğenildi, halktan devletin en üst kademesine kadar başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan takdir ettiler. Ama işi bilen uzmanların beğenmesi de oldukça önemli olsa gerek…

 Biz bitirdik, açılış için Kadir Bey’i çağırıyoruz, gelin görün bitti diye, bir türlü gelmiyor. Daha sonra anladık ki gazetecileri atlatmaya çalışıyormuş, ‘ne olur ne olmaz önce tek gelip bir bakayım’ diye. Neyse yalnız geldi hakikatken, baktı,  merdivenlerde kaldı bir türlü çıkmıyor. Sonra çağırın hangi gazetecilerse gelsinler çok güzel olmuş dedi. Biz 2008 Mayısında bitirdik,  Haziran ortalarında açılacaktı ama ‘açılışı en az 6 ay erteleyelim,  panorama kısmı çok güzel olmuş müzenin diğer taraflarını da müzeye yakışır şekilde yapalım’ dediler. Mimari olarak, iç dizaynına eklemeler panolar başka şeyler konuldu ve açıldı.

Başbakan açılışta deftere de yazdı ‘ tek kelimeyle muhteşem’ diye. Davos’dan iki gün sonra gelmişlerdi, Emine Hanım da ‘burası bana çok iyi geldi, gözümün yaşı burada kurudu’ demişti. Başbakan çok beğendiğini, takdirlerini söyleyince ben de orda Çanakkale’nin de panoramasının yapılaması gerektiğini söyledim. Hemen destekledi ve ondan sonra da bunu sahiplendi Çanakkale’ye de yapılsın diyerek.

Dünyadaki panoramik müzelerin yöneticileri her yıl bir panoramalar birliği toplantısı yapar. Buraya da geldiler. Toplantıda Mestag Müzesinin yöneticisi, birliğin de başkanı  ‘bu kubbe panoramik anlatıma çok şey katmış, ya bu panorama değil ya da bizimkiler’ dedi.

Yine Rusya’dan gelen bir müze yetkilisi, panoramayı gezerken ‘bacaklarım titriyor duygularımı ifade edemiyorum ‘ demişti. Evet, böyle şeyleri epey bir yaşadık.

BAŞBAKAN ‘TEK KELİMEYLE MUHTEŞEM’ DEDİ

Bu panorama bitince Başbakanın da yönlendirmesi ve sahiplenmesiyle Çanakkale’ye başladınız. Fakat ondan önce şunu merak ediyorum başka panorama teklifi aldınız mı?

Burayı gören bütün Anadolu’daki belediyelerin hepsi yapmak istiyor.

Oldukça külliyetli bir iş ama bildiğim kadarıyla…

O da var ama biz yapıyoruz ekibimizle, biz de Çanakkale’yi yapıyoruz şu anda. Zamanımız da sınırlı. Yurtdışından da özellikle Ortadoğu ülkelerinden istiyorlar.

Az önce Medine Belediye Başkanı buradaydı…

Evet evet. Ona benzer çok oluyor ama kesinleşmiş bir söz vermedik. Zaten Çanakkale ile meşgulüz.

ÇANAKKALE 1915

Çanakkale panoramasına gelelim o zaman.

İşin sanat tarafı daha çok zaman alıyor çalışma bakımından, binası daha kısa zamanda bitirilebiliyor.

Çanakkale ile ilgili anı-roman ne kadar kaynak taradınız?

O konuda şunu söyleyeyim, Panorama 1453’le ilgili olan kaynakları 6 aya varmadan bitirmiştik. Görsel malzeme de yok gibiydi.  Zaten önceden de yabancısı değildik, Fatih çizgi filmini de çektiğimiz için altyapımız vardı.

Çanakkale’ye de 6 ayda araştırmamızı bitiririz dedik girdik, bir daha çıkamadık.  Ondan sonra gerisini danışmanlara bıraktık.  O kadar belge, yazılıp çizilen görsel malzeme var ki…  Adını şimdi hatırlayamadım bir yazar, ‘Çanakkale olaylarını bir kişinin hafızası anlamaya yetmez’ diyordu

Aynı zamanda Çanakkale’nin coğrafi olarak algılanması da oldukça zor. Neresi Anzak koyu, 57.Alay Anıtı nerede, Seyid Onbaşı heykeli filan hepsi birbirine karışıyor.

O kadar çok mekan ismi ve o kadar çok kişi, kahraman var ki. Hem karşıdan, daha çok da bizden. Çok cephede savaş olmuş, tam bir yıl sürmüş. Bu kadar zaman içerisinde çok olay ve hatıra olmuş. Dolayısıyla tümünü birden anlamak ve anlatmak çok zor. Onun için Arı Burnu cephesini büyük kubbeli panorama yapalım dedik.  18 Mart Deniz Savaşı zaferle ilgili anılan en önemli tarih, fakat 18 Mart’ta daha kara savaşı başlamamış, kuzey cephesi açılmamış. O yüzden 18 Mart’ı da diorama olarak yapmaya karar verdik.  Bir taraftan da güney cephesinde (Seddülbahir ‘de )yapılan savaşlar,  kuzey cephesine göre çok daha fazla şehit verdiğimiz cephe, oraya da bir haksızlık yapmayalım dedik. Bir diorama da orası için yapıyoruz.

Bir de yukarıda değindiğimiz coğrafi karışıklığı önlemek için bilgilendirme platformu olacak demiştiniz…

Evet, ziyaret gelenler nereye geldiğini algılayabilsinler diye, yere bir harita çizelim yer ve konum bilgilerini verelim dedik.  Animasyon olarak, projeksiyonla hareketli sesli, 10 dakikalık anlatımla herkes anlayacak şekilde bir anlatım gerçekleştireceğiz.

ASKER ELBİSELERİ İŞÇİLERE GİYDİRİLEREK ESKİTİLECEK

Çalışma ne aşamada şu anda?

Tespit ettiğimiz şeyleri, üç tane panorama çalışması detaylarını, yardımcı figürleri, toplar,  tüfekler, figürlerin kıyafetleri filan onları yapıyoruz.  Bizi bu kadar uğraştıracağını hiç tahmin etmediğimiz acayip detaylarla boğuşuyoruz. Tüfekler, kütüklükler, kayışlar, elbiselerin eskitilmesi hepsi uğraştırıcı şeyler. Elbiseleri yaptırdık ama müzenin inşaatında çalışan işçilere giydireceğiz gerçekçi bir şekilde eskisin diye. Çizimleri de yapıyoruz bir yandan,  sonlara doğru yaklaştık sayılır.

Yerini nasıl belirlediniz müzenin?

Yani bir kere görsel olarak,  ilgi çekici 360 derece görüntü gerekiyor,  epeyce araştırarak onu bulduk. Bizimkiler nadiren düşmanı siperden atmak için saldırmışlar, 30 mayıs günü de böyle bir saldırı olmuş. Tuz gölü, Suvla gölü, Arıburnu arasında balık sırtı tepesi diye bir yer varmış,  oraya saldırmışlar; Halit ve Rıza diye biri teğmen biri üsteğmen iki tane genç asker oradan düşmanı atmışlar. Halit Rıza tepesi diye anılıyor şimdi. İşte o tepedeki saldırı anını, bizim siperler e onarlın siperleri arasındaki boğuşma anını yapıyoruz. Uzakta da Arıburnu Conk Bayırı tepesi filan var

İstanbul’dan giderken Gelibolu yarımadasına girişte bir konum mu belirlendi?

Müzenin yapılacağı yer Çanakkale boğazını kıyısında savaşı resmettiğimiz konu batı tarafında. Gelibolu yarım adasının ortasında Eceabat ilçesine düşünüyoruz. Milli park ilan edilmiş sınırların içinde kalıyor.

Önce burası mı ziyaret edilecek.

İsteyen istediği yerden başlar ama girişte gibi sayılır. Dolayısıyla önce müzeyi ziyaret edip sonra bütün alanı gezebilirler

Müzeyi kim yapıyor. Nasıl bir işbirliği olacak burada?

Bir firma kurduk yap- işlet-devret modeliyle bu firma yapıyor. Tamamen özel teşebbüs, ama sonunda devlete bırakılacak. Özel izin ve yer tahsisinde Başbakanın emriyle Bakanlıklar devreye girdi.

KIRMIZI KUBBE VE 40 METRELİK AYYILDIZ OLACAK

Müzenin mimarisi nasıl olacak?

1453 Panoramasında resmin dışında bizim pek müdahalemiz olamamıştı ama 1915 Çanakkale müzesinin hepsini biz yapıyoruz, mimari özelliklerine de müdahale ediyoruz.

Bir kere çok kan dökülen bir toprak Çanakkale. 250 bin bizim şehidimiz, 250 bin de karşı taraftan olmak üzere 500 bin kaybın yaşandığı büyük bir savaş. Burada dökülen kanı temsilen müzenin kubbesi kırmızı olacak. Google Earth’den de bakıldığında görülecek şekilde 40 metre yükseklikte bir de ayyıldız yapacağız. Müzenin kapı girişinde dev bir 1915 yazısı, üstünde kabartmadan şehitlerin ismi olacak. Dış yapısı savaşla ilgili bir yapı olduğunu belli edecek şekilde dizayn edilecek.

Bir sürpriz olacak mı?

1453’ü yaparken Büyükşehirden yetkililer bize, fetihle ilgili önemli birkaç olayı koymayacak mısınız?  Bir tane mi Fatih yapacaksınız dediklerinde; biz bir de bulutlara Fatih yapalım o zaman dedik, bulutlardaki Fatih’in görülmesini biraz zorlaştırdık. Ziyaretçilerin yarısı görüyor,  yarısı göremiyor bu tasviri. Dolayısıyla panoramanın şifresi gibi bir şey oldu. Burada da bir sürprizimiz olacak, şimdi açıklamayalım.

Sürpriz Atatürk’le mi ilgili?

Hayır, Atatürk Çanakkale’ de olduğu gibi olacak. Arıburnu cephesini yapıyoruz zaten. Ayakta durduğu resim çok yapıldı, biz siperde daha ayrıntılı bir Atatürk yapacağız.

PANORAMALAR 300 YIL DAYANACAK

Resimlerin bakımı nasıl olacak, ne kadar dayanacak?

Diğer klasik panoramalar, yani bir tuvalin gerildiği, boya ile tablo yapar gibi çalışılan panoramalar 50 yıl sonra yeniden yapılmak zorunda kalıyor. Çürüyüp dökülüyorlar çünkü boşlukta bir resim. Sıcak soğuk rutubet gibi fiziksel etmenlerden dolayı.

Biz bir polyester kabuk yaptık, resmimizi bu kabuğa tam olarak yapıştırdık. Arkasını da devamlı havalandırıyoruz. O yüzden ısı farkı da yok. Kullandığımız boyalar dayanıklı pigment boya denilen toz boyalardan. Bu boyanın 107 yıl hiç solamama garantisi var, ondan sonra da bir yüzyıl daha dayanıyor. Yani, herhangi bir aksilik, bir kaza olmazsa 300 yıl dayanacağını düşünüyoruz.

Biraz da çizgi film konusuna değinelim, bu alanda çalışmaya nasıl başladınız. Türkiye’de çizgi film sektöründen günümüzde bile bahsetmek mümkün olmasa da.

Öce güzel sanatlar akademisine gittim 1973’de, resimle ilgili bir tarafım vardı. Sonra sinema televizyon bölümü açıldı güzel sanatlar akademisinde, resmi bırakıp 76’da sinema& tv’ ye geçtim, dört yıl daha okudum. Dolaysıyla hem ressamlık hem sinemacılık olunca da çizgi film alanına kendiliğinden girmiş olduk.

Tabi çizgi filmi daha çok yaşatan Tv’ler. Yurtdışındaki firmalar, yaptıkları çizgi filmin bin civarında telif hakkını satıyorlar dünya televizyonlarına. Böyle bir satış ağı kuramazsanız yaşamanız zor. Satılması lazım ki ticari tarafı da olsun. Biz o zamanlar çok uğraşmıştık, hiç olmazsa Türkiye’deki kanallar yerli yapımlar için kota koysunlar diye. Şimdi birkaç yıldır kota konuldu.

BİR İŞ YA PARA İÇİN YA DA MURAT İÇİN YAPILIR

Ama kaliteli işler çıkmıyor.

Evet, çıkmıyor da zamanla çıkabilir. TRT Çocuk kanaları filan çıktı, çizgi filmciler için bir pazar oluştu. Bizim zamanımızda video kasetler yapıp satmaya çalışıyorduk. Ticari ortam yoktu, şimdi oluşmaya başladı, sinema ayağı bile başladı.

Tam da bunu söylüyorum; çizgi film akla ve hayal gücüne sınır koymuyor, çok çeşitli şeyler yapmak mümkün, ilgi duyuluyor, pazarı da var. Neden Türkiye’de çizgi sinema yapılamıyor. Buna engel nedir, yapımcıların kafa yormaması mı,  yoksa çizgi filmin basit görülmesi mi?

Demin güzel bir yerden girdin de, mesela sinema yaparken Hollywood’da çalışan biriyle Yeşilçam’da çalışan biri arasında bir fark var. Orada bir sanayi var, onu arkasına alıyor, yani müthiş bir ekip var. Ama burada o yok.  Çizgi filmde de bir zaman öyleydi. Bayağı pahalı aletler vardı, her kareyi tek tek elle çiziyorduk, stantlar şunlar bunlar. Ama şimdi her şey bilgisayarla yapılabiliyor. Bilgisayar animasyonla ilgili programlar da pahalı değil, herkesin ulaşabileceği kadar ucuz. yani şartlar dünyadaki diğer çizgi filmcilerle eşit hale geldi.  Ama söylediğim gibi Tv’lere yapılan işlerin dağıtım ayağının geniş olması lazım. Türk televizyonları daha son zamanlarda dünyaya açılmaya başladılar. Özellikle dizilerde bunu görebiliyoruz. Çizgi film yapılırsa onlarla beraber satılabilir.

Yani şunu söylemek istiyorum biz çizgi filmi basit, uyduruk bir şey olarak mı görüyoruz.

Öyle görenler varsa da, bunu ciddi bir iş olarak, önemli anlatım aracı, sanat dalı olarak görenler de var. Ama bugüne kadar bunu yapacak ticari ortam yoktu. Bunu yapan adam bundan para kazanamıyordu, ağzıyla kuş tutsa bile. Bir işi yapıyorsanız bunun gelişmesi için ondan para kazanılması lazım.  Bir şey, bir para için bir de murat (ya da inat) için yapılır ama murat da bir yere kadar

TEKRAR ÇİZGİ FİLME DÖNME DÜŞÜNCESİ

Siz tekrar çizgi filme dönmeyi düşünüyor musunuz, yoksa panoramacılık yeni işiniz mi oldu.

Ya içimde öyle bir istek var da, buradaki işlerle zaman geçip gidiyor. Nasip, bakalım. Fırsat olsa elbette bir sinema yapmak isterim. Biz de konuşuyoruz bunu…

Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki,  nereye baksak bir destan bir hikaye var.

Geçen gün doğu Türkistan’ın Sing Yang bölgesinden çizgi filmciler geldi. Uygur Türkleri bunlar. Türkçe anlıyorlar, bayağı konuşabiliyoruz. Çok güzel çizgi filmler yapmışlar, bizim Köroğlu gibi kahramanları,  Nasreddin Hocaları var. Kültürlerimiz, hikayelerimiz aynı. Aslında işbirliği yapılsa çok daha güzel işler çıkabilir.

Walt Disney ‘101 Dalmaçyalı’yı 1960’larda yapmıştı,  hala muhteşem…

Doğru, Dalmaçyalının tam tarihini bilmiyorum da çok daha önceleri Pamuk Prenses yapmışlardı ve hala mükemmel. Bizde de sinema dilini bilen çok insan yetişti bu Tv dizileri sayesinde. Görsel anlamda iyi işler çıkaran görüntü yönetmenleri, teknisyenler filan çoğaldı. Çizgi filmden de para kazanılacağını görürlerse,  birisi bir örnek yapıp gösterirse, bu alan da gelişebilir. Ama şu anda çizgi film yapanlar ne doğru dürüst senaryo ortaya koyabiliyorlar ne de çekim planlarını iyi anlatacak durumdalar.  Bu alana Tv dizilerinden iyi para kazanan yapımcıların girmesi lazım

SAİD NURSİ FİLMİ OLMAMIŞ

Müslümanların yaptığı bir film olarak Muhammed’i (Hz Muhammed’in hayatını anlatan çizgi film) nasıl bulmuştunuz?

Bir bütünlük yoktu, her bir sahnesini başkası çizmiş, ama iyi bir organizasyon yapılamamış. Bu tür konular da aslında çizgi filme pek uygun konular olmuyor. Dini konularda biraz sıkıntı çıkabiliyor.

Neden, Musa yapıldı ama?

Yapıldı ama biraz fantastik, masalsı filan yapıldı. Görkemli sahnelerle hikaye ilginç hale getirilmişti orada. Mesela üç boyutlu animasyon olarak Said Nursi’nin hayatını yapanlar, dümdüz bir anlatım yapmışlar. O konulu filmde yapılacak bir şey,  animasyonda konu bu şekilde yürümez.  Yani, tarihi-dini şahsiyetlerin hayatı çizgi sinema yapılacaksa, ona uygun bir senaryo yazılması lazım.  Bu konu uzun, bitmez de işte ancak bu kadar söyleyelim.

Son olarak ekibinizi de tanıyalım, kimlerle çalışıyorsunuz?

Beş ressam arkadaşımız var, Ramazan Erkut, Yaşar Zeynalov, Oksana Legga,  Ahmet Kaya ve Mahmut Acar. Üç boyut alanındaki objelerden sorumlu arkadaşımız Atilla Tunca ve Ömer Emirosmanoğlu. Bilgisayar animasyon (model yerleştirme) konusunda çalışan arkadaşımız Hasan Dinçer. Sanat grubu bu kadar ama diğer konularda yardım aldığımız kişiler de var tabii…

Rotahaber