Bir ömre sığmayan fotoğraflar

Görsel Sanatlar
Foto-muhabirlerinin duayeni, bir ömürlük emeğini vakıfla taçlandırdı. Ara Güler Fotoğrafçılık Eğitim ve Sanat Vakfı, bu akşam saat 19.00’da Fransız Sarayı’ndaki törenle açılıyor. Ara Güler...
EMOJİLE

Foto-muhabirlerinin duayeni, bir ömürlük emeğini vakıfla taçlandırdı. Ara Güler Fotoğrafçılık Eğitim ve Sanat Vakfı, bu akşam saat 19.00’da Fransız Sarayı’ndaki törenle açılıyor. Ara Güler’in fotoğraflarını korumak için kurulan vakıf, önümüzdeki dönemlerde bir de müze açacak. Güler, "Bu vakıf, arşivimi emniyete almak bakımından çok önemli." diyor.
 

Geçtiğimiz hafta Ara Güler’le vakfın kuruluşu münasebetiyle görüştüğümüzde, bize fotoğrafçı birçok arkadaşının başına gelenleri anlattı. Güler, geride binlerce fotoğraf, film ve dia bırakan bu fotoğrafçıların arşivlerinin darmadağın olmasından dolayı duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Usta foto-muhabiri, kendi arşivinin dağılıp gitmemesi ve birçok fotoğrafçının başına gelenlerin kendi fotoğraflarının başına gelmemesi için Ara Güler Fotoğrafçılık Eğitim ve Sanat Vakfı’nı kurdu. Güler, "Bu vakıf, arşivimi emniyete almak bakımından çok önemli; başka çarem yoktu çünkü emniyete alınmamış her şey kaybolmuş demektir." diyor. Bunun için öncelikli olarak Güler’in arşivinde bulunan, yıllardır sakladığı milyonlarca kare, dijital ortama aktarılmaya başlanmış bile.

Taksim Ara Cafe’de faaliyet gösterecek vakıf, Güler’in kişisel arşivinin dışında, Pablo Picasso, Salvador Dali gibi dünyaca ünlü ressamlarla, Burhan Doğançay ve Orhan Peker gibi yakın arkadaşlarının kendisine hediye ettiği tabloları da korumaya alacak. Bütün mal varlığını da vakfa bağışlayacak Güler, önümüzdeki dönemlerde vakfın bir de müze kuracağını söylüyor. Vakfın başkanlığını kendisi üstlenecek ve sekiz kişilik bir mütevelli heyeti ona eşlik edecek.

Fotoğraf, bir anlamda unutmayı reddetmek ve tarih yazmak anlamına geliyor… Türkiye’de de gençlerin fotoğrafa ilgisi var ama fotoğrafı o kadar da iyi anlamıyorlar Ara Güler’e göre. "Ben her seferinde tünele gidip dergilere bakıyordum. Ama şimdiki gençler hiçbir şey takip etmiyor. Nasıl anlasınlar Henri Cartier Bresson’u, Steve McCurry’i?" Güler, fotoğrafla ilgilenenlerin, foto-muhabirlerinin sanat tarihi okumaları ve kompozisyon öğrenmeleri gerektiğini düşünüyor bu handikabı aşmak için. Kendisi gibi foto-muhabirlerinin ise görevlerinin biraz daha değişik olduğunu vurguluyor: "Biz tarihin bir parçası olarak varız. Sanat yapıyoruz gibi bir derdimiz yok. Biz iş yapıyoruz, dünyamızın tarihini yazıyoruz. Kaç bin foto muhabiri varsa, iyi yahut kötü, tarihi çekiyor. Bunların toplamıyla da dünya tarihi, görsel tarih meydana çıkıyor."

"Ceset çekmekten bıktım!"

Tarihe önemli ve büyük bir katkı sunan Ara Güler’e kişisel arşivinin kilometre taşlarını sorduğumuzda en önemli şeyin aktüaliteyi takip etmesi olduğunu söylüyor. Bir gün iş olsun diye radyo dinliyormuş Güler, Ankara’da iki tayyarenin çarpıştığı anonsu yapılmış. "Hemen uçağa atlayıp Ankara’ya gittim. Orada 96 kişi öldü. Ceset resmi çekmekten bıktım." diyor Güler ve ekliyor: "Ama bu memlekette her şey çok çabuk unutuluyor!" 30 kez Endonezya’ya gittiğini, Borneo adasında kuru kafa avcılarını fotoğrafladığını anlatıyor sonra. Sanat tarihini takip etmesi, bir sürü röportaj yapması, Picasso, Bertrand Russel gibi adamlarla konuşması ve fotoğraflarını çekmesi de arşivinde önemli bir yer tutuyor Güler’in.

Fotoğraflarımı lokantalarda görmek istemiyorum

"Bir gün bir arkadaşım arayıp ‘Senin fotoğraflarını gördüm, çok beğendim.’ dedi. Meğer Levent’te bir lokantanın duvarlarına benim fotoğraflarımı asmışlar. Gittim, baktım. Fotoğraflarımı reprodüksiyon yapıp asmışlar. Adamdaki cesarete bak! Benim gibi bir adamın camı çerçeveyi indirmesi gerekirdi. Ama yapmadım. Avukatıma söyledim. O da bir şey yapmayınca öylece kaldı. Türkiye’de fotoğrafa değer verilmiyor. Babasının malı gibi kullanıyorlar. Oysa yabancılar bunları aşmış. Fotoğrafların telif ücretleri konusunda çok özenliler. Türkiye ise en geri kalmış ülkelerden biri."

Meğer 12 Eylül’ü Türk milleti yapmış!

"12 Eylül darbesinin yaşandığı gün, jüri için Antalya Film Festivali’ne gidecektik. Dış kapıdan çıkarken, kapıcı ‘İhtilal oldu, haberin yok mu?’ diye bizi uyardı. Doğan Hızlan filan, hiçbirimiz gidemedi. O yıl festival olmadı. Dışarı çıkıp fotoğraf çektim. Stern’e ve çalıştığım diğer dergilere fotoğrafları göndereceğim. Fotoğrafları koyduğum zarfların ağzı açık. Görevliyi zarfları göndermeye ikna edemedim. Bari radyoevine gideyim de orada komutan imzalasın ve o şekilde gönderelim dedik. Gittim, komutan fotoğraflara baktı, dört tane zarfın içindeki fotoğrafları çıkarıp çıkarıp yere atarken ‘Asker bir şey yapmadı, ihtilali Türk milleti yaptı!’ dedi."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1344299&title=bir-omurluk-vakif