“Selanik düştü” biliyor musunuz?

Etkinlikler
Ömer Lekesiz’in köşe yazısı; Yayıncılar telaşlı! Okurlar onlardan da telaşlı! Televizyon etkisine tutulmuşlar! Dizisel tarihin hızına erişebilmek için, üç günde yazılan harem kitaplarını, yedi g...
EMOJİLE

Ömer Lekesiz’in köşe yazısı;

Yayıncılar telaşlı! Okurlar onlardan da telaşlı! Televizyon etkisine tutulmuşlar!

Dizisel tarihin hızına erişebilmek için, üç günde yazılan harem kitaplarını, yedi günde yazılan padişah biyografilerini, on günde altı yüz yıllık Osmanlı tarihlerini basmak ve merakla bekleşen güzide okurlara ulaştırmak kolay değil elbette!

Hem, Kabataş-Zeytinburnu tramvay hattında; Aksaray-Yeşilköy metro hattında, Söğütlüçeşme-Avcılar metrobüs hattında bir bir tüketivermek o kitapları kolay mı cancağızım!

Namık Kemal’i, Danişmend’i, Uzunçarşılı’yı, Karal’ı, İnalcık’ı, Öztuna’yı solda sıfır bırakan ne-mene tarihçilerimiz varmış da haberimiz yokmuş meğer; onları gün yüzüne çıkaran yayıncılarımız sağ olsunlarmış!

O kitaplarda bir dayanıyormuşuz Viyana kapılarına ki, o kadar olur…

Bir kükrüyormuş "muhteşem yüzyıl"ın atı ki, sanki mübarek Düldül…

Surlar ikiye ayrılınca atının sesiyle, "muhteşem yüzyıl" çağ değiştiriyormuş…

Çok büyükmüşüz vesselam, ayağımızı yere bir vurduk mu, şiddetinden Kuzey Kutbu’ndaki buzullar titriyormuş…

Ayrıca yaşamayı da biliyormuşuz…

Padişahlarımız bir harem kurmuşlarmış ki, görmeyesiniz…

İşte böyle, dizi dizi diziler’in izinde, sıra sıra kitaplar…

Bir tarih pazarı ki, ne can dayanır, ne banknot…

Bir okuma-afyonu ki, sahicisinin en safı bile onun kadar uyutamaz…

Yayın işinde Müslüman’ı kafirinden, kafiri Müslüman’ınından daha hızlıymış hem…

Dini, imanı yokmuş bu işin; kitabı kapan büyük(!) tarihçiler yayınevlerinde, yayınevleri de soluğu pazarda alıyorlarmuş…

Gerçeğin masalı böyle de bir ben miyim tersine kürek çeken, bilmiyorum…

Elimde "Selanik Düştü" adlı bir kitapla, yaramın kabuğu kanırtılarak soyulmuş gibi, acıyla, hınçla dört dönüyorum ortalıkta…

Selanik, ah Selanik!

Sevgili Mustafa Balcı, emrindeki binlerce askere rağmen, Selanik’i tek kurşun atmadan Yunan’a teslim eden Hasan Tahsin Paşa ile madem bir akrabalığın da yokmuş, niye deşeledin onun "İzhar-ı Hakikat"ini be Kardeşim…

Tahsin Paşa’ya ait, "Selanik’in Esbab-ı Sükûtu Hakkında Vesâik ve Müretteb Sekizinci Kolordunun Esbâb-ı İnhizâmı"nı ta Arnavutluk’ta bulup, latinize etmek sana mı düştü be Mustafa Balcı?

Malum soy-kırım çığırtkanlarının karşısında, bizler tam da mahcup bir hale düşmek üzereyken, "Selanik vilayet-i celile’sinde 406.227 Müslüman, 42.639 Yahudi, 6.538 Kıpti vardı; bunlara ne oldu?" diye sormakla, bizleri de mahcubiyeti bırakıp hak aramaya sevk etmek mi istiyorsun? Bunun için mi naklettin Kölnische Zeitung muhabirinin şu intibalarını:

"Selanik’teki Ayia Soifa Camii üzerinde haç yükseliyor yeniden. Yeni fatihler haçı diktiler ama hani nerde Hıristiyanlık ve insanlık belirtileri? Haç merhametin sembolüdür ama Rumlar kanla lekelediler onu. Talan, katliam, ırza geçme, korkunç oranlarda yükseldi. Çeteler civar köylerdeki Müslümanlara yapmadıklarını komadılar. Çok sayıda göçmen açlıktan ya da süngüyle öldü. Yunanlıların beslemeyi taahhüt ettikleri silahtan tecrit edilmiş Osmanlı askerlerinin çoğu keza açlıktan öldü…"

Olacak şey mi bu; hatırlatılacak şey mi bu bilgiler?

Tam da Viyana kapısından eli boş dönenlerin torunları AB kapısının yalvar-yakar açılmasını şunca yıldır beklerken…

Selanik’in tesliminden sorumlu olan Vali Nazım Paşa’nın 1933’te, Selanik Mevki Kumandanı Muhittin Paşa’nın 1944’te öldükleri halde Selanik üstüne tek kelime yazmadıklarını, küçük bir belge olsun bırakmadıklarını söylerken İT’cilerin (İttihat ve Terakkicilerin) Osmanlı topraklarını para karşılığında sattıklarını mı söylemek istiyorsun Mustafa Balcı?

Selanik Düştü’yü, "Selanik’in Kaybediliş Öyküsü ve Hasan Tahsin Paşanın Savunması – Sadık Ulvi: Tahsin Paşa Ordusu ve Selanik’in Teslimi, Hasan Tahsin Paşa: İzhar-ı Hakikat" alt başlıklarıyla Kesit Yayınları arasından (Eylül 2010) bunlar için mi çıkardın!

Bir risale ve elyazması iki hatıranın dışında, "Selanik Vilayeti’nin 1311 Senesi Nüfus-ı Mevcudesi Cetveli"yle, kimi fotoğrafları da aynı maksatla mı ekledin kitabına Kardeşim!

Biliyor musun: Selanik Vilayeti’nde vuku bulan soy-kırımın ayak sesleri var risale ve hatırattaki askeri, mülki yazışmalarda…

Katledilen binlerce insanın feryadı, bedduası; yaşayanların çilesi var bu kitapta Mustafa!

…Ve bizler bağdaştırılması mümkün olmayan iki hali birlikte yaşıyoruz işte…

Bir tarafta hamaset yaparak, şanlı-tarih nutukları atarak, romantizmi gerçeğin yerine ikame ederek, adına tarih denilen modern bir afyonu yalayarak günü kurtarmaya çalışan yayıncılar ve onların sadakatli okurları…

Diğer tarafta "Selanik düşeli bir asır oldu; hâlâ sorulmayacak mı o soy-kırımın hesabı" diyen haykıran senin ve diğer hakkaniyet sahiplerinin sesi Mustafacığım.

Korkarım ki, şu malum pazarda üç kuruş daha fazla kazanmak için hançerelerini yırtarcasına bağıran dinli, dinsiz yayıncılar, düzmece tarihçiler yüzünden yine bir fısıltı olarak kalacak sesin…

Ama unutmayalım ki, kesintisiz bir fısıltı, geçici çığlıklardan çok daha etkilidir…

Çünkü o fısıltının sahipleri, kıyamete kadar kandan bir giysiyi taşıyacaklar sırtlarında…

O emanetin sahibi şimdi sensin, yarın başka bir Mustafa taşıyacak onu nisyana inatla…

Yenişafak