Sakarya’nın intikamı demokrasi paketiyle alındı

Etkinlikler
Hükümetin açıkladığı demokratikleşme paketi münasebetiyle İstiklal Marşı Derneği İstanbul Şubesi’nde yapılan basın toplantısı sonrasında bir konuşma yapan Genel Başkan Şair İsmet Özel “Bu paket, Türki...
EMOJİLE

Hükümetin açıkladığı demokratikleşme paketi münasebetiyle İstiklal Marşı Derneği İstanbul Şubesi’nde yapılan basın toplantısı sonrasında bir konuşma yapan Genel Başkan Şair İsmet Özel “Bu paket, Türkiye’de yapacak hiçbir şeyin kalmadığının bir işareti desek, işaretler zaten hep vardı; belgesi desek o da arşivlerden taşıyor. Asıl mesele Sakarya Meydan Muharebesi’nin intikamının kâfirler tarafından alınmış olmasıdır. Bugün paketi açarak ‘Biz intikamımızı aldık, dışkımızın üzerine de tüy diktik…!’ dediler.” dedi.

Paketin Hükümetçe, Türklere yer olmadığının alenen ilanı olduğunu söyleyen Genel Başkan İsmet Özel şunları ifade etti: “İnsanlar iyi bir şey söylüyormuş, iyi bir tarafta bulunuyormuş gibi melanetin göbeğinde yer alıyorlar. Yani Türkiye’de ‘Ben Müslümanım’ diyen gâvurlar var. Kendi gâvurluklarından haberleri yok. Hem Müslüman olduklarını söylüyorlar hem de kendilerini etrafa Müslüman diye yutturmuşlar. Bugün Türkiye’de siyasi gücü, siyasi şekli ve aynı zamanda askeri etkinliği olmaksızın bir İslam’ı düşünüyorsak, bu İslam’dan başka bir şey düşünüyoruz demektir. Böyle bir İslam yok. Yani herkes bilir namazı, orucu Resül-ü Ekrem’in getirmediğini. Yahudiler roma hakimiyetinden önce alenen secde ederek ibadet ederlerdi. Bugün Hristiyanların bazıları hala secde ederek ibadet ederler, mesela Süryaniler, Ermenilerin bir kısmı. ‘Namaz kılınır, oruç tutulur, zina edilmez, yalan söylenmez…’ Böyle bir İslam yoktur. İslam Müslümanların hükmettikleri bir alanın olduğu şartlarda var olan bir şeydir. Eğer böyle olmasaydı bizim hicret etmemize lüzum yoktu. Yani İslam hâkimiyeti esas olmasaydı, bizim hicret etmemize hiç gerek yoktu. Bugün Türkiye’de Siyasal İslam denilen garabetin İslam’la alakası olmadığını Resül-i Ekrem’in tavrından çıkarabileceğimizi söylüyorum. Çünkü Mekke müşrikleri de O’na dedi ki ‘Kadın istiyorsan en güzellerinden al, para istiyorsan aramızda toplayıp verelim, reislik istiyorsan bundan sonra senin sözünden çıkmayalım…’ Bugün ‘Ben İslami bir politika güdüyorum’ diyen insanlar, İslami bir politika güdüyor olsalardı Resulullah’ın sünnetine bağlı olmaları lazımdı. ‘Biz sadece İslam’ın üstünlüğü, Müslümanların hüküm sürmesi için uğraşıyoruz.’ demeleri lazımdı.”

“NEFRET SUÇU” MESELESİ AKP’DEN HESAP SORULMASINI ŞİMDİDEN ÖNLEMEK İÇİN

“Şimdi bu ‘paket’ dolayısıyla Türkiye kamuoyu yeni bir tabirle karşı karşıya geldi: “Nefret suçu” Bu dünyada bilinen bir şey. Fakat Türkiye’de yeni söylenen bir şey. Bu nedir? Bunun iki ucu var. İki ucu kirli değnek. Bir ucu, Yahudilerin içindeki ucu. Çünkü Yahudiliğin bir kısmı da Yahudilikten nefret etmektir. Nefreti suç haline getirmek Yahudilerin Yahudilikten nefret etmesinin neticesidir. ‘Ben Yahudi’yim ama Yahudilikten nefret ediyorum.’ diyen insanları da töhmet altında bırakabilmek için böyle bir şey var. Diğeri de, doğrudan doğruya Yahudilerden nefreti önlemek içindir.”

“Bu nefret suçunu getiriyorlar Türkiye’ye. Çünkü bunu yapanlar İkinci Osman saltanatından bu yana Türkiye’ye ihanet etmiş insanların devamı. Yani biri çıkıp kimlerin Türk’e ve Türkiye’ye ihanet ettiğini, zarar verdiğini söylerse, o zaman bunu ifşa edenlere karşı bir mekanizma geliştirip, ‘İşte! Bu, nefret suçu işliyor!’ deyip, doğruyu söyleyen herkesi susturacaklar yahut cezalandıracaklar. Yani, nefret etmeyeceğiz kimseden. Bilhassa AKP’den hesap sorulmasını önlemek için getirilmiş bir şeydir nefret suçu meselesi. Çünkü bunlar bile bile ihanet ettiler ve üstelik yaptıkları ihanetin etiketi de var. Yani, her biri fiyatına göre ihanet etti. Öyle rastgele olmadı bu iş. On senedir, adım adım, birim birim bir ihanet yaşandı. Tabii bunun hesabı sorulmasın istiyorlar.”

İstanbul’da dikilen yüksek binaların hepsi küfrün birer kalesi. İnsanlara ‘Türkiye milli gelirini, kişi başına düşen gelirini şu kadar dolardan şu kadar dolara çıkaracak! İstanbul bir finans merkezi olacak!’ denildiği zaman, bunun aslında küfrün hası olduğunu hiç kimseye anlatamıyorsunuz. Çünkü adam bunun küfür olduğunu bilmiyor. Neden bilmiyor? Bilmek istemiyor. ‘Ben kâfirim!’ diye dolaşamaz adam. İstanbul’u bir finans merkezi haline getirmek küfrün hasıdır.”

ANADİLDE EĞİTİMİ KİMLER İÇİN?

“Şu anda bütün ‘Ben Türk değilim’ diyen unsurlar yakın gelecekteki pozisyonları için faaliyetlerine hız vermiş durumdalar. Bunlar kripto Ermeniler, kripto Rumlar, kripto Yahudiler… Birinci sırada! Ama onun dışında zaten Gürcü, Boşnak, Pomak, Arnavut, Çerkez, Abaza… Bunların hepsi şu anda süratli bir şekilde yakın geleceklerine dair hazırlıklar yapıyorlar. Şimdi Kürtçe ikinci dil olarak devlet mekteplerinde okutulmayacak. Ama biri paraya kıyıp mektep açarsa, Kürtçe eğitim veren, bunu kapatmayacaklar. Peki kim, hangi Kürt parasını böyle bir mektebe harcar? Üstelik o mektebe çocuğunu gönderecek kaç tane Kürt var? Adamın, çocuğu Galatasaray Lisesi’ni kazanmış; oraya göndermeyecek Kürt mektebine gönderecek! Yapmaz bunu. Yani bu Kürt, üstelik çok Kürtçü bir Kürt diyelim. ‘Ben mektebime gönderirim arkadaş! Robert koleji neymiş!’ demez yani; demiyor. Ama bunu Çerkez yapacak! Göreceksiniz; ölmez sağ kalırsak. Yani, Çerkez’in o mektebi açacak mali gücü de var; çocuğunu da oraya gönderecek. Çünkü Çerkez yüzyıllardan beri çocuklarına İslami isim koymayarak yaşıyor. Başkaları ne yapacak onu bilmiyorum. Greklerin hazır devletleri var zaten. Onlar sadece adaptasyon sorunu ile uğraşıyorlar: iş bağlandığı zaman nasıl adapte edecekleriyle. Minareleri yıkacaklar, hepsi kilise olacak. O kadar yani. Ondan sonra Arapçasını değil Grekçesini öğrenecekler. Çünkü zaten Hristiyan olarak ibadet ediyorlar.”

“Bütün bunlardan banane! Ben yıllardan beri söyledim: Bu benim tamamen fantezim, bencil kaprisim. Gerçekten öyle, çünkü ben şair olmayı tercih ettim 17 yaşında. Bu yaptıklarımın da boşa gitmesini istemiyorum, bu kadar. Ben kendimi düşünüyorum. Ben bir önceden “Türk şairi”ydim. Sonradan “Türk şair” kaldım bir tek. Yani öbürleri de hala “Türk şairi” ama ben “Türk şair”im. Dolayısıyla kendimi düşünüyorum yani. Okka altına gitmek istemiyorum.”

3 Ekim 2013, İstanbul