Restorasyon yangınları

Etkinlikler
Beşir Ayvazoğlu; Restore edilmekte olan binalarda çıkan yangınlar canımızı sıkmaya başladı. Önce Haydarpaşa Garı’nda, ardından zarif bir Mimar Sinan eseri olan Kılıç Ali Paşa Camii’nde, ge...
EMOJİLE

Beşir Ayvazoğlu;

Restore edilmekte olan binalarda çıkan yangınlar canımızı sıkmaya başladı. Önce Haydarpaşa Garı’nda, ardından zarif bir Mimar Sinan eseri olan Kılıç Ali Paşa Camii’nde, geçen cumartesi günü de Beyazıt Camii Hünkâr Kasrı’nda çıkan yangınlar, tarihî eserleri restore eden firmaların bu işte ne kadar ehil olduklarını sorgulamayı gerektiriyor.

Son zamanlarda ülkemizde hummalı bir restorasyon faaliyetinin yürütüldüğü zannederim dikkatinizi çekmiştir. Bu faaliyete, yılların ihmaline uğramış tarihî eserleri daha kullanışlı mekânlar haline getirmek ve ömürlerini uzatmak amacıyla, yani büyük bir iyi niyet ve samimiyetle başlandığından şüphe etmiyorum. Ancak restore edilmekte olan bazı binalarda çıkan ve ciddi tahribata yol açan tuhaf yangınlar canımızı sıkmaya başladı. Önce Haydarpaşa Garı’nda, ardından zarif bir Mimar Sinan eseri olan Kılıç Ali Paşa Camii’nde, geçen cumartesi günü de Beyazıt Camii Hünkâr Kasrı’nda çıkan yangınlar, tarihî eserleri restore eden firmaların bu işte ne kadar ehil olduklarını ve çalıştırdıkları elemanların kalitesini sorgulamayı gerektiriyor.

Şunu öncelikle belirtmekte fayda görüyorum: Tarihî eserlerin nasıl restore edileceğine dair kriterler -Türkiye’nin şartları göz önüne alınarak- yeniden ele alınmalı, restorasyon ihalelerine girme hakkına sahip firmalar ciddi bir denetime tabi tutulmalı, bu işte tecrübeye ve gerçekten uzman elemanlara sahip olup olmadıkları sıkı bir şekilde araştırılmalıdır. Söz konusu yangınlar elektrik kontağı vb. gibi sebeplere bağlanarak geçiştirilirse, korkarım, daha vahim sonuçlara yol açacak felaketlere de şahit olacağız. Mesela alev püskürten bir âlet olan şaloma’yı eline verip boyaları sökmesini istediğiniz eleman eğitimsiz ve tecrübesizse bütün binayı yakması işten bile değildir.

Restorasyon tecrübe gerektiren incelikli iştir; bazı alanlarda üniversite eğitimi almış olmak da yetmez, ustaların yanında uzun bir çıraklık dönemi geçirmek şarttır.

Türkiye herhangi bir ülke değil; büyük medeniyetlere beşiklik etmiş, nereye kazmayı vursanız tarihin fışkırdığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Bizim dramımız, büyük medeniyetlerin mirası üzerine oturan bütün küçük, zayıf ve kompleksli devletlerin yaşadığı dramdır. Tarih, bazan bir ülkenin adımlarını yavaşlatan bir yük haline gelebilir. Biz bu coğrafyanın beş bin küsur yıllık tarihini bir enerji ve prestij kaynağı olarak kullanmak yerine sırtımızda bir an önce atıp kurtulmak istediğimiz ağır bir yük olarak taşıdık. Kurtulmak istediğimiz bu yükün aslında ne büyük bir zenginlik olduğunu yeni yeni fark ediyoruz. Tezahürlerinden biri de restorasyon faaliyetleri olan bu farkına varışı bir "yangından mal kaçırma telaşı"na değil, şuura dönüştürmek ve ciddi bir altyapı hazırlamak gerekirdi. Türkiye’nin dünyada itibar edilen bir "restorasyon ekolü" olmaması, bana sorarsanız, sırtımızdan tarihin yükünü atma gayretinin acıklı bir sonucudur. Restorasyon tarihî eserlerin ömrünü uzatmak için yapılan çalışmadır; kurtulmak istediğiniz şeyleri yaşatmak için niçin uğraşasınız ki?

Son yıllarda birçok üniversitede restorasyon bölümlerinin açıldığını biliyorum; umarım bu bölümlerde okuyan gençler çok iyi eğitiliyor, mezun olduktan sonra ilgili firmalar tarafından yeterince istihdam ediliyorlardır. Ancak bazı restorasyon çalışmalarının perişanlığı ve tabii birbiri ardınca çıkan yangınlar, bu alanda henüz yeterince mesafe alınamadığı konusunda şüpheler uyandırıyor.

Yangınların İstanbul’a ve kültürümüze neler kaybettirdiğini birazcık tarih okuyan herkes bilir. Eskiden yangın çıktığında yapacak fazla bir şey yoktu; ateş arkasına bir de lodos veya poyrazı almışsa, şehri bir baştan bir başa siler süpürürdü. İstanbul, maalesef yanan, yıkılan eserlerin yerlerine aynı büyüklük ve değerde binalar yapacak ekonomik gücümüzün bulunmadığı on dokuzuncu yüzyılda salaşlaşmıştır. Yine de -onca yangına, depreme, ihmale ve imar adı altında yapılan kıyıma rağmen- hâlâ tarihî eser bakımından dünyanın en zengin şehirlerinden biri olan İstanbul’u gözümüz gibi korumak zorundayız. Artık tarihî eserlerin yandığına dair haberler duymak istemiyoruz.

Son haberlerden biri de, Beyazıt Yangın Kulesi’nde başlatılan restorasyon çalışmalarına dairdir. Aynı günlerde Beyazıt Camii’nin restorasyonu sırasında yangın çıkması size de kaderin garip bir ironisi gibi görünmüyor mu? [Zaman]