Murat Güzel, Nihat Genç’i ‘Anılarıyla’ Yorumluyor

Etkinlikler
Başlık Nihat’ın Konya’da Doğu Konferansları’na ilişkin yapılan bir panelin başlangıcında 200 kişiye hitap ederken kullandığı iki kelimenin ona döndürülmüş halidir. Yani Nihat o topla...
EMOJİLE

Başlık Nihat’ın Konya’da Doğu Konferansları’na ilişkin yapılan bir panelin başlangıcında 200 kişiye hitap ederken kullandığı iki kelimenin ona döndürülmüş halidir. Yani Nihat o toplantıda benim için “Kan kardeşim Murat!” demiştir.

Nihat’ı ilk gördüğüm yıl 1989. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Konferans Salonu. Bir panel: Türkiye’de yazarın konumu. Paneli düzenleyen TYB. Panelin moderatörü sevgili Nabi Avcı. Enis Batur’un da katılacağı duyurulmuştur, ama Batur katılmamıştır toplantıya. Diğer katılımcılar Selim İleri, Emine Işınsu Öksüz ve paneldeki son konuşmacı Nihat Genç.

Henüz yayınlanmamış Dün Korkusu adlı romanından okuduğu “okumuş çocuk” pasajıyla ortamı ajite etmeyi başarmış bir kişi Nihat.

Sonradan, yani aslında aynı yıl içinde Hakan Albayrak’la birlikte çıkardıkları Çete eylemi. Çete dergisi… Ofli Hoca Hikâyeleri. Derginin ilk sayısında alışılmış bir “çıkarken” yazısı yoktur, “Girerken”dir o yazının ismi ve Nihat’a aittir. Dergi esasen Nihat Genç’in dergisi, Hakan yan figür olarak orada vardır sanki. Meşrulaştırıcı bir figür olarak.

Zihnimde ikinci sahne Sakarya Çay Ocağı önündeki taburede oturan bir adam. Elimde Niceliğin Egemenliği ve Niteliğin Alametleri kitabı, Rene Guenon’a ait. Nihat’la ilk gerçek tanışma… Yıl 1990.

Ve yıl 1991. En kötü an. Ramazan’ın ilk günü. Gece sahura kalkmamış olsam da oruçluyum. Ashab-ı Sakarya hep birlikte iftar açma hazırlıklarında. Parasızım, beş kuruşum yok. İftarı nasıl açacağımı düşünüyorum sadece. Vadi yayınları sahibi Ercan Şen “Murat” diyor, duyuyorum, “Şu parayla hadi ekmek al gel!”

Sofranın organizatörü Ercan Şen. O parayla ekmekleri alıp geliyorum. Ahmet Çiğdem, Erol Göka, Süleyman Sahra, Mehmet Bodur, Alp Çakaloz ve birçok adam isimlerini hatırlamadığım… Bir de Nihat Genç. Nihat’la aramız açık. “Bu da mı oturacak?” diye soruyor, “Ben kalkarım öyleyse!” İkinci cümlesi bu Nihat’ın. Üçüncü cümleyi beklemeden Ercan abiyi rahatlatıyorum: Siz keyfinize bakın abi!

Çayocağının camekanlı bölümünde Oğuz görmüş bütün muhavereyi. Oğuz, arada bir satranç oynadığım solcu bir genç. Çağırıyor beni. “Biraz otursana Murat” diyor, “konuşalım!” Oturtuyor beni masaya ve “Ben geliyorum” deyip gidiyor. Döndüğünde elinde yarım ekmek arası döner.

Eloi! Eloi! Lama sabektani!

Satranç dostluğu din kardeşliğinden daha mı yüce?

Üçüncü sahne 1995’te yaşanıyor: Yeni Şafak gazetesinin o dönemki kültür editörü İbrahim Kiras Ankara temsilcisi Gökhan Özcan’dan bütün kitaplarıyla birlikte İletişim yayınlarına geçmiş Nihat Genç’le söyleşi yapılmasını rica etmiş. Gökhan abi, ben ve Nihat Genç; Konur sokaktaki Engürü kıraathanesindeyiz. Meseleyi açıyor Gökhan abi, söyleşiyi üstleniyorum ve fakat gerçek adımla değil ancak bir müstear isimle bu söyleşiyi gerçekleştirebileceğimi her ikisine de iletiyorum. Müstearı Nihat buluyor: Murat Çallı. Söyleşi yayınlanıyor. Söyleşiden aklımda kalan tek bir cümle. Nihat bir lirayı 60 milyon eşit parçaya bölmekten bahsediyor. Benimse aklım  hep 91’deki iftar sofrasında, ha bir de kimseye ikram etmeden içtiği sigaralarında Nihat’ın.

1995’te Ankara’ya tekrar yerleşirsem sevgili Eren Safi’yle birlikte bir dergi çıkarmamızı söylüyor Nihat. Parası? Para İletişim’e yaptığı transfer ücreti. Nihat’ın ipiyle cennete bile inilmez. Fikrim ve yargım bu!

Ki, bu fikrimi ve yargımı sonraki gelişmeler de hep doğrulayacaktır. Nihat o an neredeyse oranın adamıdır ve çok kolay da fikir değiştirebilmektedir. Sebebi gayet açıktır. Fikren zora gelen bir adam değildir Nihat.

***

Ahmet Çiğdem’in Tezkire’de yayınladığı “Dar Alanda Nihat Genç” adlı yazıda söylediği gibi başarılı bir romancı Nihat, ama kötü bir mütefekkir. Alegorist. Evet, kelimeleri zehirli sarmaşık, ama çoğu kez kalemini zehirleyen, o kaleme dolanan türden.

Nihat, bıçkın Trabzon çocuğu! Yavuz Selim sertliği ve şehzadeliği var belki ama bir de tanımlanamaz bir ressentiment’ı!

Sürekli bağımsız yazar olduğu iddiasının temelinde bu ressentiment yatar. Geçmişine dönük düzenlediği bütün kanlı baskınların asıl müsebbibi bu. Başarısız ideolog dememe kızmayın, çünkü 12 Eylül sonrası milliyetçi ekibin çıkardığı ilk derginin başında Nihat vardır: Hamle. “İnanmış aydının problemleri”ni tartıştırmıştır.

Nihat, kesin inançlılar arasındadır her zaman. Bulunduğu, ekmeğini yediği kampın en celadetli kalemi olmayı başarmıştır hep. Evinde yediğim hamsi buğulamaların hürmetine Nihat’a fazla yüklenmediğimi sanmayın. Samimidir her zaman Nihat. Ama bu samimiyeti asla akıllılık içermez. Komplo zihniyetiyle sözde laik-bağımsızlıkçı-antiemperyalist-sosyalist Baas diktatörlüklerini haklı çıkarmaya, İslamcılıklara laf sokmaya kalkar. Bu diktatörlüklere karşı İslamcıların gizliden desteklendiğini iddia etmesi bundan.

Baas partisinin kurucusu Nasır’ın eski bir Müslüman Kardeşler üyesi olduğunu atlamasının sebebi bu.

Böyle ince ayrıntılar hiç hoşuna gitmez Nihat’ın.

O kendi tevehhümlerinin ürünü olan tavuskuşu teorilerin, akıl yürütmelerin cılız bacaklarını görebilecek dikkatte bir mütefekkir olamadığı, sadece kelimelerin sözde büyüsüne inandığı, alegorilerin aldatmacasına başkalarını da çekebileceğine güvendiği içindir bu.

Yine de bu haliyle bile Nihat’ın odatv.com’a en az 10 numero fazla geldiğini söylemek gerekir.

Bunu da Nihat’ın kendini bilmezliğine vermek gerekir!

Derinkulis