“Medyasız Bir Darbe Olmaz”

Etkinlikler
Röportaj & Fotoğraflar: Hüseyin Güneş Türkiye, 1960’tan bugüne birçok darbe ve cunta dönemi atlatmış bir ülke. Darbeleri yapan askeri güçlerin halkı ikna edebilmeleri için medyayı etkin bir ...
EMOJİLE

Röportaj & Fotoğraflar: Hüseyin Güneş

Türkiye, 1960’tan bugüne birçok darbe ve cunta dönemi atlatmış bir ülke. Darbeleri yapan askeri güçlerin halkı ikna edebilmeleri için medyayı etkin bir şekilde kullanmış olduğunu görüyoruz. Yarım asırlık bir dönemde darbelerde basının ayak seslerini “Silahsız Kuvvetler Medya” adıyla kitaplaştıran Murat Erdin’le medyanın geçmişten bugüne kadar olan konumu hakkında konuştuk.

Darbe süreçlerine hazırlık yapan, darbe sonrasında da halkı ikna eden bir medyayı ele aldınız. Bir gazeteci olarak darbe öncesi ve sonrası medyanın etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kamuoyunu darbeye hazırlamak için medya en etkili güçtür. Modern toplumlarda halka nüfuz edebilmek için kullanacağınız başka bir mecra yok. Medya derken interneti ve radyoyu da kastediyorum. Örneğin, 27 Mayıs darbesi radyonun ve gazetelerin müthiş kullanıldığı bir darbeydi. Radyoda her gün yayınlanan Yassıada Saati Programı Türk halkı üzerinde müthiş bir tesir bırakmıştır. Diğer darbelerde günün geçerli medya organı neyse o kullanılmıştır. Ama en eski medya organı yazılı basın olduğu için gazete ve dergiler her darbenin maalesef başrol oyuncularıdır. 12 Eylül’de gazeteler yerini yavaş yavaş TV’nin dayanılmaz gücüne bıraktı. Mesela 28 Şubat süreci TV’nin müthiş gücüyle kotarıldı. 27 Nisan e-muhtırasında ise sıra internete gelmişti. Yani kamuoyunu etkilemek adına medyasız bir darbe olamaz.

Kitabın hazırlık sürecinden nasıl bir yöntem izlediniz? Haberleri tasnif ederken öncelik verdiğiniz ülke gündemleri nelerdi?

Kitabın ana konusu darbeler olduğu için ben de gazetelerin özellikle birinci sayfalarında yer alan zorlama haberleri taradım. Gördüğüm ortak nokta, bu haberlerin halkın ortak gündeminde bulunmamasıydı. Tamamen Ankara’nın bürokratik egemenleri tarafından şişirilen ve yazdırılan kurmaca manşetlerdi. Siyasetin pasifize edilmesi, TBMM’nin kötülenmesi, dindarların karalanması ortak amaç idi. Başarılmıştı. Başarılamayan dönem 27 Nisan e-muhtırasından bugüne gelen dönemdir. İnşallah bundan sonra da başarılamaz.

Kitapta, 27 Mayıs ve 28 Şubat’a ağırlık vermişsiniz. 12 Eylül darbesi diğerlerine oranla daha eziciydi. Medyanın 12 Eylül’deki rolü cılız işlenmemiş mi?

27 Mayıs darbelerin anasıdır. Bütün darbeler 27 Mayıs’tan türemiştir. Çünkü TSK 27 Mayıs ile darbeyi ve darbeleri çok kolay yapabileceğini gördü. Öyle ki 27 Mayıs kendi mini darbelerini bile doğurdu. Albaylar, binbaşılar darbe yapacak hale geldiler. O dönemde TSK içinde gruplaşmalar, bugünün küçük Ergenekonlarının kurulduğunu görüyoruz. Tüm bunlar kitabımda var. Radyo ve gazetelerin de askerlere selam durabiliyor olması darbecilere sonraki müdahaleler için büyük cesaret vermiştir. Eğer Türk basını 27 Mayıs’a biraz tavır alabilseydi inanın sonraki darbeler, muhtıralar bu kadar kolay yapılamazdı. 12 Eylül ve 28 Şubat süreçleri 27 Mayıs’ta yapılanların her bakımdan tekrarıdır. 12 Eylül’ü az işlemek gibi özel bir niyetim olmadı. Sadece haberlerin birbirine benzediğini hayretle gördüm. Bombalamalar, komünizm geliyor, ekonomi batıyor feryatları, siyaseti ve TBMM’yi kötüleme çabaları, askeri bürokrasiyi güvenilir tek kurum olarak gösterme düşüncesi…
 
Medya içerisindeki bloğun darbe koşullarını nasıl hazırladığını görüyoruz. Peki ya mağdur diğer blok, darbenin medyaya etkisi, sansür, işine son verilen yazarlar ve kapatılan gazeteler hakkında ne söyleyebiliriz?

Çok yazık oldu diyebiliriz. Çünkü sırf gazetecilik yapmak için bu mesleği seçenler darbe dönemlerinde en mağdur olan meslektaşlarımız oldular. Hepsi işten atıldı ya da yazmaları engellendi. Bazıları öldürüldü. TV’ler ve radyolar kapatıldı. Sansürlendi. Karargahtan gazeteler, TV’ler aranır ve emirler verilir oldu. Halkın duymak istedikleri yerine Ankara’daki bazı kudret sahiplerinin duymak ve görmek istedikleri yayınlandı. Medya halktan çok uzaklaşmıştır darbe dönemlerinde. Halktan uzaklaşan bir medyada ise halkın çocukları çalışamaz hale gelir. Güce yakın olanlar, Ankara’da birilerini yalayanlar, üst düzey bürokratların adamı olanların yakınları medyada kendine yer bulur oldu. Böyle bir medyanın yayınları da doğal olarak halkı öncelemez.

Yakın zamanda Ayışı, Sarıkız ve Balyoz gibi darbe planları deşifre oldu. Sizce medya bu süreç zarfında iyi bir sınav verdi mi? Geçmişten tecrübe alabildi mi?

Eski alışkanlıklarını sürdürme çabası içinde olan bir medya var. O medya Ergenekon soruşturmasını küçümsedi, görmezden geldi hatta alay etti. TBMM üyelerinin özgür iradeleriyle kaldırdığı elleri ‘kaosa kalkan eller’ diye niteledi. Bu medya zannetti ki halkı eskiden olduğu gibi manipüle edebiliriz. Değişen Türkiye’yi ve dünyayı görmeyen gözlerin elinde bu medya.  Hala bir kısım medya bu güçlerin elinde. Ve onlar diğer medya kuruluşlarını utanmadan ‘yandaş’ diye niteliyor. O zaman sormak gerekir; sen eskiden neyin veya kimin yandaşıydın?

Medya son zamanlarda bir değişim yaşıyor mu? Kapsamlı bir dönüşüm bekliyor musunuz?

Yukarıda belirttiğim gibi medya bir dönüşüm yaşıyor. Daha da yaşayacak. Yabancı medya Türkiye’de kendini daha çok hissettirecek. Bu durum hem sermaye hem güç hem de nitelik değişimine neden olacak. Toplumlar değişir. Toplumla birlikte o toplumu ilgilendiren diğer kurumlar ve medya da değişir. Medyanın değişimi olumsuz olmayacak bana göre. Ama medyanın içindeki insan kalitesinin daha da artırılması şart. Çünkü son dönemde nicelikle oransal olarak artmadı nitelik maalesef.

İlerleyen dönemlerde farklı temalar üzerine medya konusu tekrar ele almayı düşünüyor musunuz?

Yeni bir medya çalışması ise gündemimde yok. Belki ileride başka türlü bir çalışmam olur.