Kaybolan Ruhlardan Haber Var!

Etkinlikler
Röportaj: Yılmaz Yılmaz Recep Şükrü Güngör öykülerinde Anadolu’nun sesine ses veren, özlemleri, güzellikleri ve yeni başlangıçları dile getiren usta bir öykücü. Recep Şükrü Güngör, ocak ayında b...
EMOJİLE

Röportaj: Yılmaz Yılmaz

Recep Şükrü Güngör öykülerinde Anadolu’nun sesine ses veren, özlemleri, güzellikleri ve yeni başlangıçları dile getiren usta bir öykücü. Recep Şükrü Güngör, ocak ayında beşinci öykü kitabı olan Kayıp Ruhlar Kıraathanesi ile okurlarına selam verdi. Kitap ilgiyle karşılandı okur tarafından. Yakın zamanda ikinci baskısı da yapıldı kitabın. Bir öykü kitabının üç ay gibi kısa bir zamanda ikici baskıyı yapması kitabın okur nezdinde kabul gördüğü anlamına geliyor kuşkusuz.

Kayıp Ruhlar Kıraathanesi üzerine edebiyat dergilerinde ve gazetelerde, kitap eklerinde yazılar çıktı, kitap değerlendirildi.

Biz de ikinci baskıyı vesile yaprak öykücü Güngör ile hem kitabı hem öykü anlayışı üzerine kısa bir söyleşi yaptık.

Recep Şükrü Güngör’ü kısaca tanıyabilir miyiz?
Recep Şükrü kendi hikâyesini arayan bir yolcudur. Verili dünyada kendini kurmaya çalışıyor. Kalbinin doğusuyla batısını bir kıyıda birleştirmeye çalışıyor. Dil yoluyla kendine adalar kurma çabasında. İlk ve ortaöğrenimini Maraş’ta, üniversiteyi Sivas’ta tamamladı, iş hayatı İstanbul ve Sakarya’da sürüyor. İlk kitabı Yüreğimin Mevisimi’ni 2001’de yayınladı. 2003’te Şeyh Galip’ten mülhem Hüsn ile Aşk’ı, 2005’te Adem ile Havva ve Yas Ayini kitaplarını yayınladı. Yas Ayini’nde bireysel duyarlığı dile getirdi. 2007’de Can Ağrısı öykülerini yayınladı. Can Ağrısı’nda toplumsal konulara evrilmeye başladı. Son kitabı Kayıp Ruhlar Kıraathanesi’nde toplumsalı işledi. “Sanat, sanat içindir” anlayışından vazgeçerek “Sanat toplum meselelerini anlatmada bir araçtır” anlayışını kabullendi. Yaşı ilerledikçe bir sürüklenmeyle sosyal bir yaraya parmak basmayan konuları işlememeye başladı. Toplumun meselelerini anlatmıyorsa sanatın görevini ifa etmediğine, bunun yanında bir büyüsünün olması gerektiğine inandı. Borges’in “Büyülemiyorsa beş para etmez.”sözüne değer verdi. Bunun yanında salt meseleyi anlatma kadar nasıl anlattığının da önemli olduğuna inandı. Şimdi de peşinde yol işaretleri bırakarak öykü yolculuğunu sürdürüyor.

Kitabın adı çok ilgi çekici… Efendim, ruh neden kaybolur, nerede konaklar?
Sözünü ettiğim kıyıdakilerdir. Kaybolmuş sanılanlardır. Kayıp değiller aslında. Öyle zannediliyor. Büyük bir kıraathanede buluşuyor, haysiyetli hayatı sürdürüyorlar.

Bugün insanlar borç vermiyor, borç alamıyor. Babam, komşuları dolanır yirmi bin lira ile dönerdi. Söz verdiği zamanda da öderdi. Bugün bu yok. İnsanın insana haysiyeti kayboldu. Aslında kayboldu gösteriliyor. Bizim memlekette yaşanmaya devam ediyor bunlar. Ama kıyıda kaldı. Menfaatini kollarken insanı savunuyor görünenler bu iyilerin yok olduğuna inandırdılar beton şehirlerin yapma çiçekli salonlarında yetişenleri.

Öyküleriniz bir özlem içeriyor çoğunlukla. Özlem neye?
Temiz, huzurlu bir hayat özlemi. Stresten, bunalımdan, intihardan, trafikten, hava kirliliğinde, yoksulluk felaketinden uzak bir hayat özlemi. Varsıllık peşinde koşma anlaşılmasın, böyle bir izlek yok öykülerimde. Yitik kıymetlerimizi arıyorum. Babamın destan defterinde anlattığı “insan sözüdür” davasının bireylerini arıyorum. Her öykü bir hayat önerisidir. Sait Faik, Sabahattin Ali, Memduh Şevket, Tomris Uyar bir hayat önerirken; Ömer Seyfettin, Mustafa Kutlu, Rasim Özdenören, Sadık Yalsızuçanlar, Murat Menteş, Ali Haydar Haksal, Necip Tosun, Hüseyin Su, Abdullah Harmancı, Cemal Şakar başka bir hayat öneriyor. Sanat ortak paydasında buluşuyor ama özlemini duyduğumuz denizlerin tuzu oranında ayrılıyoruz.

Başucu kitaplarınız neler?
Sözlükler. Sezai Karakoç, Mustafa Kutlu, Sait Faik, Nurettin Topçu, Said Nursi, Rasim Özdenören, Necip Fazıl, Peyami Safa, Hüseyin Rahmi, Halit Ziya, Kafka, Bertolt Dino Buzzati, Kigegard, Dostoyesvki, Panait Istrati… Siz eser sordunuz ben yazarlarımdan bazılarını sıraladım. İyi bulduğum yazarın bütün eserlerini okurum. Öykülerini daha dikkatli ama şiirlerini, romanlarını da hassasiyetle okurum. Eşeleyerek okuma taraftarıyım. Yani yazar nitelikli ise bütün eserleri niteliklidir. Burada türler değerini yitirir, “iyi” yazarın üslubu kalır, biz de ona tutuluruz.

Öykü yazacaklara neler tavsiye edersiniz?
Öncelikle öykünün gelişimini bilmeleri gerekir. Öncekiler ne yazmış, onlara bakmalılar. Bir sıra belirlemeli ve baştan günümüze bir çizgi dâhilinde öyküleri okumalılar. Çağdaşını, yaşıtını okumalılar. Öykü yazarı, yaşadığı dönemin öykü algısını ayırt etmeli. Öykü yazarı, çokça hayal kurar. Onlardan öyküler kurgular. Kendi kurgusuna herkesten çok kendi inanır. Gerçek hayattan yararlanmalı genç öykücüler ama gerçeğin sert yüzünü dönüştürerek öykünün hakikatine ulaşmalılar. Bu zamanla elde edilecek bir meleke. Son olarak kendilerini eleştiren iyi bir eleştirmen bulmalılar. Hakaret etmeden, aşağılamadan, yok saymadan eleştiren birini. Batılıların yaptığı gibi ücretli eleştirmen de tutabilirler.