İşte Bu Ayın Gözde Kitapları

Etkinlikler
SULTANIN KALYONLARI Osmanlı deniz tarihi ile ilgili, kaynaklara ve özellikle arşive dayalı ilmî çalışmaların sayısı azdır. Mevcut çalışmalarda 15 ve 16. yüzyıllara oldukça yer verilmekle beraber...
EMOJİLE

SULTANIN KALYONLARI

Osmanlı deniz tarihi ile ilgili, kaynaklara ve özellikle arşive dayalı ilmî çalışmaların sayısı azdır. Mevcut çalışmalarda 15 ve 16. yüzyıllara oldukça yer verilmekle beraber, sınırlı sayıda araştırma 17. yüzyılı konu almıştır. “Osmanlı Gerilemesi” söyleminin yarattığı sisli atmosferin tesiriyle imparatorluğun “kayıp yüzyılı” haline gelen 18. yüzyıla ait çalışmalar ise genellikle III. Selim dönemine yoğunlaşmaktadır.

1701-1770 yılları arasında Osmanlı kalyonlarını konu alan ve büyük oranda arşiv vesikalarına dayanan bu çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, 18. yüzyılda Osmanlı donanmasındaki değişim ve dönüşüme dikkat çekilmiştir. İkinci ve üçüncü bölümde, donanmada kadırgadan kalyona geçilmesine karar veren devletin bu yeni savaş enstrümanı için gerekli malzemeleri kaliteli şekilde ve kendi imkânlarıyla nasıl ürettiği incelenmektedir. Son bölümde ise kalyonların deniz savaşlarına, personel ve mühimmatıyla nasıl hazır hale getirildiği ve bunun yanı sıra donanmanın savaş dışında ifa ettiği diğer görevler ele alınmaktadır.

ZİYA NUR

Geçtiğimiz yıl dünyadan ayrılan ‘bilge tarihçi’ Ziya Nur Aksun’u yakınında bulunanlardan Mehmet Niyazi Özdemir, Avukat Halil Duruk, kardeşi gazeteci-yazar Belma Aksun ve Erol Kılınç, Ahmet Turan Alkan’a anlatıyor.

Alkan bu küçük mülakatlar dizisinin ‘Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecektir’ mısraının meâline mâsadak yaşamayı ihtiyar etmiş bir tarihçiyi bütün nitelikleriyle tanıtmaktan ziyade, Aksun’un gıyabında bir nevi hüsn-i şehadet olduğunu söylüyor. Kitapta söyleşilerden önce Aksun hakkında farklı kalemlerden değerlendirmeler de yer alıyor.
 

MUTLU OLMAK İÇİN

Günümüz bireyinin mutluluk arayışı, önceki kuşaklardan daha fazla. Kuşkusuz bunun en iyi göstergelerinden biri, yokluğu hissedilen mutluluğa artan bir şekilde atıf yapılması. İşte biz, mutlu olma gerekçelerimizi çoğaltmaya çalışırken, Barbara Ann Kipfer, oturup bu gerekçeleri kayda geçirmeye koyulmuş. Bu çabanın ürünü olan elimizdeki kitap, Kipfer’ın kendisini mutlu eden küçük şeylere dair kırk yıl boyunca tuttuğu kayıtlardan oluşuyor. Mutluluğun sebeplerini yazmaya, altıncı sınıfta küçük bir bloknotla başlayan Kipfer, ne kadar işe yarar bilinmez ama, 14 bin sebebini alt alta sıralayarak, bedbaht ruhlara kendince bir reçete yazıyor.

20. YÜZYILDA MARKSİZM

Editör: Daryl Glaser ve David M. Walker, çeviren: Burak Gürel, Onur Koyunlu ve Sungur Savran, Versus Kitap, siyaset, 336 sayfa
Makale derlemelerinden oluşan ‘20. Yüzyılda Marksizm’, 20. yüzyıl Marksizminin bugüne, yani 21. yüzyıl kuşağına bıraktığı mirası detaylı bir bakışla sunuyor. İlk bölümün Lenin’e ayrıldığı kitabın devamında, sosyal demokrasi, Stalinizm ve devrimci Marksizm gibi, 20. yüzyıl işçi hareketinin üç ana akımının öncüleri ele alınıyor. Lev Trotskiy, Rosa Luxemburg, Kautsky, Bernstein ve Menşevikler gibi önemli aktörlerin Marksizme katkılarının da irdelendiği kitabın asıl özgünlüğü ise, Avrupa, Asya, Latin Amerika ve Afrika’da Marksizmin gelişmesini incelemesi. Çalışmanın, Sungur Savran imzalı kapsamlı bir önsözle açıldığını da belirtelim.

ROMANTİK MUAMMA

Romantik hareketin modernliğe karşı ilk isyan olduğunu savunan Besim F. Dellaloğlu ‘Romantik Muamma’da, Kant sonrası Alman idealist düşüncesinde yer etmiş romantik düşünürlerin görüşlerini ve bunların modern hayata ne gibi eleştiriler sunduğunu ele alıyor. Dellaloğlu, August Wilhelm, Friedrich Schlegel, Friedrich von Hardenberg (Novalis), Friedrich Schelling, Friedrich Schleiermacher, Ludwig Tieck, Caroline Schlegel-Schelling, Dorothea Schlegel ve Friedrich Hölderlin gibi romantik düşünürleri incelerken, aynı zamanda bu isimlerle temsil edilen romantik hareketin, bugünün modern hayatının anlaşılmasına ne gibi katkılar sunduğunu irdeliyor.

TOPLUM SÖZLEŞMESİ

Jean-Jacques Rousseau’nun, Aydınlanma çağının en iyi ürünlerinden olan ‘Toplum Sözleşmesi’, ünlü “İnsanoğlu özgür doğmuştur, ama her yerde zincire vurulmuştur” sözleriyle başlar. Rousseau bu eserinde, insanlığın önceleri doğal durumda yaşarken daha sonra özel mülkiyetin ortaya çıkması, devletin zenginlerin çıkarını savunması ve uygarlığın gelişmesiyle beraber yozlaşmanın başladığını savunur. İnsanın doğal duruma dönmesinin mümkün olmadığını belirten düşünür, ideal devletin nasıl olması gerektiğini ele alır. Ona göre bu, yeni bir toplum sözleşmesiyle mümkündür. Bu yolla bireysel özgürlük ile insanlığın ortak yararını birleştirmeye çalışır.

EKSİK ADAM

‘Eksik Adam’, muhtelif dergilerde şiirleri yayımlanmış Onur Sakarya’nın ilk kitabı. Sakarya’nın buradaki şiirleri, ağırlıklı olarak insanın hayat karşısındaki yetersizliğini, eksikliğini işliyor. Kitaptan bir alıntı: “Neden eksiğiz söylesene / Neden eksiğiz / Süresiz rötar yaptı huzur kentine / gidecek trenimiz / Tam olamadık hiç! / Karıncalar tırtıkladı beynimizi / Bir mum gibi eriyip karanlığa / damladı kalbimiz // Bir deniz manzarasının önünde dururuz / Misal bir hatıra şehrinde / Tedirginiz, terliyiz, fotomontaj gibiyiz / Hiçbir fona uymadı alaca renklerimiz / Hep bir ağızdan sesleniriz: / Dünya tastamam ama biz sanki biraz eksiğiz!” Aşktan hastanelik olanlar


AY IŞIĞINDA

Dean Koontz ‘Ay Işığında’, koluna madde enjekte edilen Dylan O’Conner’ın kabusa dönen hayatını hikâye ediyor. Uzun bir yolculuğa çıkan genç sanatçı O’Conner ve yirmi yaşındaki otistik erkek kardeşi Shep, geceyi geçirmek için bir oda tutar. Fakat, gizemli bir adamın burada, O’Connor’ın koluna bilinmeyen bir madde enjekte etmesiyle her şey alt üst olacaktır. Artık bir taşıyıcı olan genç adam kendini, şiddetle yoğrulmuş, kuralsız ve acımasız bir dünyanın içinde bulur. Öyle ki genç adama, polisler dahil hiç kimse yardım edemeyecektir. Kahramanımız, engelli kardeşiyle birlikte, bu cehennemden kurtulmak için mücadele etmek zorundadır.

TOKYO

Mo Hayder ‘Tokyo’ adlı elimizdeki romanında, kayıp bir filmin izini süren Grey isimli karakterinin Tokyo’da yaşadığı maceraları anlatıyor. Grey’in bu uzak şehre gelmesinin nedeni, Nanking katliamı hakkında 1937 yılında çekilmiş filmin eksik bir bölümüdür. Genç kadın Tokyo’da araştırmalarda bulunurken, bu katliamdan kurtulmuş bir adama ulaşır. Fakat bu gizemli adam, ilk başlarda kadına yardım etmeye yanaşmaz. Öte yandan genç kadın Tokyo’da, sağlıklı kalmak için garip bir iksir kullanan yaşlı bir gangsterle tanışır. Grey, kayıp filme asla ulaşamayacağını düşündüğü bir anda, tüm olayların birbiriyle bağlantılı olduğunu fark edecektir.

BİR İKİ ÜÇ TIP

Ahmet Rasim Küçukusta ‘Bir İki Üç Tıp’ta, hekimlik mesleğinde tanık olduğu yozlaşmaları anlatıyor. Bayi toplantısı haline gelen tıp kongreleri, doktorların ilaç tanıtımına soyunmaları, yanıltıcı ilaç reklamları, ilaç firmalarının desteklediği araştırmalarla hekimliği nasıl yozlaştırdığı, doktorların aldığı Amerikan usülü “bıçak parası”, ilaç tanıtımıyla ilaç pazarlamasının iç içe geçmesi ve hasta simsarlığı yapanlar, kitapta karşımıza çıkan korkutucu gerçeklerden. “Tıp komada, doktorlar depresyonda, hastalar teyakkuzda” diyen Küçükusta, bu kötü gidişe nasıl dur denilebileceği ve siyasetin yapabilecekleri konusunda öneriler sunuyor.