Eski Eserler Çevrilmeyi Bekliyor!

Etkinlikler
28. İstanbul Kitap Fuarı’nın teması “Kültürlerarası Diyalogda Çeviri”… Buradan hareketle, kendi edebiyatımız içinde çeviriye göz atalım dedik. Ortaya harf devriminden önce yazı...
EMOJİLE

28. İstanbul Kitap Fuarı’nın teması “Kültürlerarası Diyalogda Çeviri”… Buradan hareketle, kendi edebiyatımız içinde çeviriye göz atalım dedik. Ortaya harf devriminden önce yazılmış ve henüz Latin alfabesine çevrilmemiş değerli eserlerin uzun bir listesi çıktı. Milliyet gazetesinden Serdar Soydan bu konuyu ele alan bir yazı kaleme aldı.

1 Kasım 1928 tarihi sizin için bir şey ifade ediyor mu? Bu tarih oldukça önemli bir kültürel kırılma noktasını işaret ediyor aslında; harf devrimini.

Arap alfabesi yerine Latin alfabesi esas alınarak oluşturulmuş yeni alfabenin kullanımına 1929 yılbaşında başlanmış. Geçiş sürecinde okuyucusunu kaybetmemek adına iki alfabeli çıkan gazete ve dergiler, kalıp yenileme telaşındaki matbaalar ve yeni alfabenin halka benimsetilmesi için yürütülen kampanyaları bir yana bıraktığımızda; harf devriminin yarattığı kırılmanın esas olarak bugün hissedilmekte olduğunu ayan beyan görüyoruz.

Çünkü o dönem yaşayanlar -zorla ya da isteyerek- kısa sürede bu yeni alfabeyi sökmüş, onunla okumaya, yazmaya başlamış. İki alfabeyle de yazıp okuyabilen bu insanlar, bir süre sonra yaşlanıp ölmüş doğal olarak. Ve Arap alfabesinin yeni nesillere öğretilmediğini de hesaba katarsak; bugün, Arap alfabesi kullanılarak yazılmış Türkçe metinleri okuyabilenlerin sayısının, neredeyse üniversitelerin Tarih, Türkoloji ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinin öğrenci, öğretmen ve mezunlarının sayısıyla sınırlı olduğu sonucuna ulaşırız kolaylıkla.

Oysa yaşadığımız ülkenin tarihsel, kültürel ve edebi mirası 1929’dan çok daha önceye uzanmakta ve bu tarihsel, kültürel, edebi mirasın kavranması ya da aktarılması için Arap alfabesiyle yazılmış tüm bu metinleri okuyabiliyor olmamız gerekli. Çünkü pek çok önemli eser halen çevrilmedi.

 

Çevrilmemiş kimler var?

Reşat Nuri Güntekin: “Çalıkuşu”, “Yaprak Dökümü”, “Dudaktan Kalbe” gibi halen çok okunan romanların yazarı Reşat Nuri’nin sadece Kelebek dergisinde kalmış öykülerinin sayısı ellinin üzerinde. Ya da “Taş Parçası”, “Eski Rüya” adlı oyunları…

Halit Ziya Uşaklıgil: Yine bugün popülerliğini koruyan yazarlardan. Halit Ziya’nın ilk romanı olan “Sefile”, yüzyılı aşkın bir süre sonra, iki yıl önce çevrildi. Ancak tek oyunu olan “Kâbus", “Bu Muydu?” başlığı altında topladığı öyküleri, “Garp’tan Şark’a Seyyale-i Edebiye: Fransa Edebiyatının Numune ve Tarihi” adlı ders kitabı yine çevrilmeyi bekleyen eserler arasında.

Mehmet Rauf: Unutulmaz “Eylül” romanının yazarı. “Son Yıldız”, “Menekşe” ve “Bir Aşkın Tarihi” adlı romanları çevrilmemiş bugüne kadar. “Menekşe” ve “Bir Aşkın Tarihi” hacim olarak tek başlarına basılamayacak kadar küçük eserler ama 650 sayfalık “Son Yıldız” önemli bir eser. Dahası biri Cumhuriyet, diğeri İkdam gazetelerinde yayımlanmış iki romanı daha var ki tefrika olarak kalmış.

Suat Derviş: Harf devriminden önce kaleme aldığı eserlerin bir kısmı halen çevrilmedi. “Buhran Gecesi”, “Fatma’nın Günahı”, “Gönül Gibi” adlı romanları, sonra “Behire’nin Talipleri”, “Ben mi?” ve “Ahmet Ferdi” adlı öykü kitaplarındaki metinlerin bir kısmı.

Yedi Meşale: Sabri Esat, Cevdet Kudret, Yaşar Nabi, Vasfı Mahir, Muammer Lütfü, Ziya Osman ve Kenan Hulusi’den oluşan yedi arkadaş harf devriminin yapıldığı yıl bir kitap çıkartarak var olan şiir anlayışına isyan ettikleri manifestolarıyla edebiyat tarihindeki yerlerini almıştır. Bu manifestoyu içeren aynı adlı kitap da henüz çevrilmedi.

Ahmet Mithat: Çeviri olduğu sanılan, oysa kendisinin yazmış olduğu romanları (Mesela “Şeytan Kaya Tılsımı”), ilk öykü kitaplarımızdan biri olan “Kıssadan Hisse”si ve çok sayıda ilginç eseri kütüphane raflarında çevrilmeyi bekliyor.

Ahmet Rasim: Ahmet Mithat’ın öğrencisi olan ve “Şehir Mektupları” ile tanınan Ahmet Rasim’in pek çok uzun öykü ve romanı da bu listeye eklenebilir.

Devlet, bu metinlerin çevrilmesi için kapsamlı bir proje geliştirmeli

Bu eserler çevrilse bile talep görecek mi, satılacak mı? Yoksa depolarda mı çürüyecekler? Sonuç olarak ticaret yapan bir yayıncının soracağı sorular bunlar.

İçlerinden bir kısmı; örneğin aşk romanları, örneğin Meşrutiyet karşıtı oyunlar bir şekilde pazarlanamaz mı? Bu eserler doğru sunumla bir nebze de olsa satamaz mı?

Burada dikkat edilmesi gereken nokta, eser seçiminde ve yayına hazırlama sürecinde güncel kaygılar güdülmesi olabilir. Eserin konusu ve dilinin uygunluğu önemli bir belirleyici olacaktır. Dilde sadeleştirme yapmaktan, en azından ticari kaygılar güdülüyorsa çekinilmemesi gerektiğini de düşünüyorum.

 

Kitaplar yıpranıyor

Fakat ticari bir yayınevinin böyle bir külliyatı tümden ele almasını beklemek hayalcilik. Belki devletin bir tür teşviki söz konusu olabilir. Yahut doğrudan devlet bu metinlerin çevrilmesi ve dolaşıma sokulması konusunda kapsamlı bir proje geliştirmeli.

Böyle bir proje olduktan, birileri buna para yatırdıktan sonra emek verecek insan bulmak da çok kolay. Tarih, Türkoloji ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinden mezun işsizlerin sayısı azımsanacak gibi değil.

Türkiye’deki kütüphane ve arşivlerin büyük oranda ehil olmayan kişilerin tasarrufunda olduğu, bugün bulabildiğimiz bir kitabı iki hafta sonra bulamayabileceğimiz gerçeği göz önüne alındığında elimizi çabuk tutmamız gerekiyor. Çünkü zaman geçiyor, hem de geri dönüşü olmayan hasarlar bırakarak geçiyor. Kitaplar yıpranıyor, sayfalar açıla kapana okunmaz hale geliyor.

Yapılacak olan çalışma; edebi, kültürel ve tarihi mirasımızı bütünlüklü bir biçimde ortaya koyacaktır.