“Cemaat, etik misyonunu terk etmiştir”

Etkinlikler
Prof. Dr. Hüsamettin Arslan, din ve iktidar kavramlarının kendisine ne ifade ettiğini anlatarak seminerine başladı: Etik, ahlak demek değildir “Din kavramını etikle ilişkilendiriyorum. Her dinin bir e...
EMOJİLE

Prof. Dr. Hüsamettin Arslan, din ve iktidar kavramlarının kendisine ne ifade ettiğini anlatarak seminerine başladı:

Etik, ahlak demek değildir

“Din kavramını etikle ilişkilendiriyorum. Her dinin bir etiği vardır. Dinin bir omurgası, içeriği, ruhu varsa bana göre bu etiktir. Etik, ahlak demek değildir. Her ahlak, bir etikten türer ama etik, ahlaktan daha temel bir şeydir. Bana göre dünyada bir Müslüman, bir Budist, bir Taocu, bir Hristiyan etiği hatta Pagan dinlerin etiği vardır. Başka düşüncelerden ilham alarak, etiğin hayatı öncelediğini düşünüyorum. Önce hayat, sonra etik var. Bunu düşünürken, eğer bir Müslüman etiği var ise bunun ‘Elest Bezmi’nde başladığını düşünüyorum.

“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna verilmiş “evet” cevabının bir sorumluluk etiği olduğunu düşünüyorum. Etik kavramını manevi dünyayla ilişkili kabul edersek, iktidar kavramı da maddi dünyayla ilişkilidir. İnsanlar bu dünyanın nimetleri için iktidar mücadelesine girerler. Etik dünyada hiyerarşinin zirvesinde Allah ve Peygamber vardır. Maddi dünyanın iktidar hiyerarşisinde ise yukarıda Amerika vardır, onun altında başka devletler, onların cumhurbaşkanları vardır. Dünyada iktidar için mücadelenin adına biz politika diyoruz.”

Nasıl hem özgür hem de eşit olabiliriz?

Maddi dünyanın iktidarlarının toplumlarına ütopik vaatlerde bulunduğuna ve bunları gerçekleştirmede başarılı olamadıklarına da değinen Arslan; “Eşitliğin insan hayatındaki en belalı şey olduğunu düşünüyorum. Eşitlik insana zararlıdır. Amerika’nın kuruluş anayasasında insanlar eşit ve özgür doğar diyor. Eşit ve özgür bir toplum yaratmak istediler. Kurulduktan bu yana 200 yıl geçti ama 250 milyonluk nüfusta 50 milyon evsiz var. Fransız Devrimi de eşitlik, özgürlük hayali ile kuruldu. Onlar da özgür ve eşit bir toplum yaratmakta çok kısa bir yol kat ettiler. Bu bir demokrasi paradoksudur. Nasıl hem özgür, hem de eşit olabiliriz? Bu soruya Batı düşüncesi tarihinin filozofları hala dört başı mamur bir cevap veremediler. Modern dünyanın en yüksek değerlerinden biri özgürlük ve eşitlik olarak sunuluyor. Bana göre insanları eşit yapmak demek, onları homojenleştirmek demektir. Bu insanların bütün farklılıklarını yok etmek anlamına gelir. Bir iktidarın gelip sizi eşitlemesinin adı zulümdür.“

Cemaat dini tebliği bırakmış, politik bir tebliğde bulunuyor.

Din ve iktidar kavramlarını anlamak için ülke gündeminde yaşananların iyi bir örnek olduğunu söyleyen Arslan; “Cemaat kendi misyonunu bize etik bir misyon olarak sundu. Ben cemaati etik misyonu vesilesiyle tanıdım. Said-i Nursi’nin mücadelesi etik bir mücadele idi. Şu anki iktidar ise kendilerini politik arenada takdim etti. ‘Bizim politik bir misyonumuz var. Bu, bir dinin, bir şeyhin etik misyonu değildir’ dediler. Dindar oldukları halde, yaptıkları işi böyle tanımladılar. Cemaatin önderlerinin politika ve devlet işlerine soyunmasını etikten, yani dinin ruhundan uzaklaşma olarak görüyorum. Politik arenaya, çıkar gruplarının hesaplaştığı bir yere, bir mürşid olarak girersen etik misyonunu terk etmişsindir ve artık mürşid değilsindir. Çünkü Müslüman geleneğinde mürşidler, irşad eden, kılavuz konumundadır.

Diğer dini cemaatlerle mukayese ediyorum, Nakşilik tarikatinin mesela geçmişini biliyoruz. Nakşilik, silsilesi Peygamber’e kadar uzanır ve bu anlamda premodern yani modern öncesidir.  Cemaat ise böyle değil. Cemaat modern. Cemaatin politikaya bu kadar doğrudan müdahale etmesi modern olmasıyla ilgilidir. Tarikatlerin misyonu dinin etiğini sıradan insanlara tebliğ etmektir. Cemaat dini tebliği bırakmış, politik bir tebliğde bulunuyor. ” sözleriyle ülke gündemine de değindi.

“Din ve İktidar İlişkileri” konulu seminer, Prof. Dr. Hüsamettin Arslan’ın, konukların sorularını cevaplandırmasının ardından sona erdi.