Allah’a aşıktık ama şimdi edepsizliğin adı aşk

Etkinlikler
Engin Dinç’in haberi Fotoğraflar: Abdullah Güner, Evren Baba Bayrampaşa’da bulunan gençlik dernek ve merkezleri ‘Bayrampaşa Gençlik İnisiyatifi’ adı altında ‘Bayramp...
EMOJİLE

Engin Dinç’in haberi
Fotoğraflar: Abdullah Güner, Evren Baba

Bayrampaşa’da bulunan gençlik dernek ve merkezleri ‘Bayrampaşa Gençlik İnisiyatifi’ adı altında ‘Bayrampaşa’da Bir Gençlik Aranıyor’ başlıklı gençlik buluşması için bir araya geldi. ‘Bayrampaşa Gençlik İnisiyatifi’; Bayrampaşa Gençlik Merkezi (BAYGEM), Genç Doku, Genç Öncüler, İnsan Akademisi, İlim Yayma Cemiyeti Bayrampaşa Şubesi, Liman Gençlik Merkezi, Muradiye İlim Merkezi (MİM) ve Pusula Eğitim Kültür Sanat ve Yardımlaşma Derneği’nin bir araya gelmesiyle oluştu. ‘Bayrampaşa Gençlik İnisiyatifi’ düzenlediği bu etkinlikte, Gümüşhane İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celaleddin Vatandaş, Araştırmacı Yazarlar Abdullah Yıldız ve Abdülaziz Tantik gençlere hitaben birer konuşma yaptı. Konuşmaların aralarında ise skeç gösterileri sunuldu.

Yeşil Cami Kur’an Kursu öğreticisi Adem Başar’ın Kur’an’ı Kerim tilavetiyle başlayan programda daha sonra sırasıyla BAYGEM’den Mehmet Temel, Genç Doku’dan Talha Batu, Genç Öncüler’den Erkam Şahin, İnsan Akademisi’den Ömer Faruk Kırpat, Liman Gençlik Merkezi’nden Melih Kahramanlar, Muradiye İlim Merkezi’nden Furkan Durmaz ve Pusula Derneği’den Ömer Faruk Arslanbaş isimli gençler kısa birer konuşma yaptı.

İNSANLIK İÇİN ESENLİK, İYİLİK VE HUZUR İNŞA ETMEYİ VİZYON VE MİSYON EDİNEN BİR GENÇLİK

Bu konuşmaların ardından ilk olarak söz alan Prof. Dr. Celalettin Vatandaş, konuşmasına vizyonu ve misyonu olan, ideali ve iradesi bulunan bir gençliğe duyulan ihtiyaca vurgu yaparak başladı. “Başka bir kültürün genci de olsa vizyonu ve misyonu olmayan bir genç var mıdır?” sorusunu soran Prof. Dr. Celalettin Vatandaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hayatım bütün hazlarıyla sınırsızca yaşamak isteyen ya da insanları sömürmek ve bundan nemalanmak isteyenin de misyonu ve vizyonu vardır. Bizim misyonunun ve vizyonunun niteliğini tayin eden bir gençliğe ihtiyacımız var. Yaradılıştan ölüm kapısından sonraki sonsuza uzanan bir hayatta kendisi, ailesi, toplumu, insanlığı için esenliği, iyiliği, huzuru inşa etmeyi kendisine misyon ve vizyon olarak belirlemiş bir gençliğe. Bu misyon ve vizyonun şartları içinde yaşadığımız zamanın şartlarına göre bazı şekil değişikliklerine uğrayacaktır. Hakkın ve adaletin hakim olduğu bir toplumda yaşasaydık, başka şeyler anlatacaktık. Nasıl bir dünyada yaşadığımızın farkına vararak, nerede hangi davranışı yapacağımızı belirlemeli, hassasiyetlerimizi tespit etmeliyiz. Şu hayatın gidişatını bu anlamda tahlil etmeliyiz.”

Modern dünyada mevcut değerlerin gençliğin karşısında bir tehlike olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Celalettin Vatandaş, bu tehlikelere karşı nasıl bir gençlik olması gerektiğini şu sözlerle ifade etti:  
“Bu ülkeyi, evimizi ve yüreğimizi kuşatan bir selle karşı karşıyayız. Bu sele karşı durmanın çabasını göstermek zorundayız. İnsanları bireyselleştiren, yaratanından koparan, insanı insani bütün sorumluluklarından uzaklaştıran, bencilleştiren bir kültüre hayat tarzına karşı direnen ve ‘müstağnileşmeyeceğim’ diyen bir gençlik olmalı. Maddi ve manevi, bireysel ve toplumsal bağları sıkılaştıran bir gençlik olmalı.

Batının modern kültürünü tanımlayan yine batılı bir aydın; meta fetişizminden, eşyaya tapılan bir kültürel zeminden bahsediyordu. Tükettiğiyle değer kazandığını, telefonunun, bilgisayarının markasıyla, evinin muhitiyle değer kazandığını düşünen değil, bu tüketim çılgınlığına karşı ‘ben eşyaya tapan biri değilim, eşyayı var olabilmek için bir araç olarak kullanan biriyim’ diyebilen bir gençliğe ihtiyacımız var.
İnsanın bazı değerleri özeldir, değerlidir. Herkes o olana giremez. Mahremiyetimizdir burası. İnsanlığı sözde bireyselleştirip kutsarken, insanı tanrılaştırıp tanrının tahtına oturtma idealini taşıyanlara, ailenin, akrabanın, cemiyetin, bireysel yaşantının hiçbir özelinin kalmadığı, sokakların, caddenin, metronun, otobüslerin yatak odasına dönüştüğü, bedenin en mahrem yerlerinin sergilendiği bir zamana ve kültüre cesaretle karşı duran bir gençliğe ihtiyaç var.

İslam’ın gereklerinden olan kurbana ve zalime karşı direnmeyi bir şiddet olarak tanımlayıp, bu şiddet tanımıyla medya üzerinden İslam’a saldıranların, 3-4 yaşındaki çocuklara yönelik yaptığı şiddet dolu filmlere; şiddeti kutsayan, hayatın ayrılmaz bir parçası gösterenlere karşı durmasını bilen, hakkı, adaleti, iyiliği, güzelliği inşa edecek bir neslin var olması gerekiyor.

İnsan çok boyutlu bir varlık. Geçmişiyle ve geleceğiyle yaşayan bir varlık. Bireysel ve toplumsal bir varlık insan. Maddi ve manevi, çok boyutlu, özel bir varlık. Bu özel varlık hududullahın şartlarına uyduğu zaman; cinselliği kutsayan, sere serpe hale getiren ve bunu yaparken de başta İslam olmak üzere İslam dışı geleneksel din ve kültürleri de bu eleştirinin kapsamına katarak kadını aşağıladığını söyleyen bu modern kültüre karşı direnen bir gençliğe ihtiyaç var. Kadını olması gerektiği yerde gösterdiğini söyleyen bu kültür, öyle bir yanılsama gerçekleştirmiştir ki, kadını 10-15 yıllık hayata ve kendilerini bedeni ile ifade eden bir cinsel metaya dönüştürmüştür. ‘Siz kadını ikincilleştiriyorsunuz’ diye İslam’a saldırmıştır. Hiçbir geleneksel din ve kültür ve tabi ki İslam, insanın değerini bedeninde bulmamıştır. Bu kültür kadının değerini matematiksel formüle indirgemiş ve bunu hayatının amacı haline getiren kadın ve erkekler inşa etmiştir. Buna direnen ve bir gençliğe ihtiyacımız var.”

DÜNYEVİLEŞME BELASININ HER GÜN GÜÇLENDİĞİNİ GÖRÜYORUZ

Modern kültürün, Allah’a inanan ama buna karşı dünyevileşen bir insan profili oluşturduğuna da dikkat çeken Prof. Dr. Celalettin Vatandaş, şunları söyledi:
"İnsan; hangi kültürde yaşarsa yaşasın, örneğin çocuklar dili dönmeye başladığı zaman nereden geldiğini, kendilerini kimin getirdiğini kendi diliyle ve çok işlevsel olmayan aklıyla soran, yaratılışının amacını bilmek isteyin bir varlıktır. Ama insan olumsuz bir toplumsal şartta yaşıyorsa hayatının amacını düşünmemeye başlar. Ölüm kapısına uzanan hayatı bir şekilde doldurur ve ölüm kapısı yaklaştığında ‘Eyvah, ölüm kapısına geldim. Acaba bunun arkasında ne var?’ demeye başlar. İnsanın hayatın amacını inşa edeni, var edeni inkar etmesi mümkün değil. İnsanlık şunu farketti;  insanüstü ve insanı yönlendiren bir irade var. Bu iradeyi hedefleyenler yanlış yollara sapsalar bile sorgulayarak doğruya ulaşabilirler. Biz Müslümanlar o iradeyi, gönderdiği elçisi olan Hz. Muhammed’le tanımış ve hayatını ona göre tanzim etmiş insanlarız. Bu sel insanlara o iradeyi kabul ettiriyor ama Allah’ın iradesinin tanınmadığı bir hayatı inşa ettiriyor. Ticarette, aile hayatında, toplumsal hayatta o iradeyi reddetmeyen ama onu hayatın içine sokmayan bir hayatı inşa ettiler. Bu düşünceyi her geçen gün hayatımızın içerisine öylesine yerleştiriyorlar ki, öyle yerlere ulaşabiliyorlar ki, ona uygun bir iradeye uygun davrandığını söyleyen hatta ibadetiyle bunu sergileyen gösteren insanlarda bile sekülerlik ve dünyevileşme belasının her gün güçlendiğini görüyoruz. Namaz kılarken, oruç tutarken, hacca giderken, zekatını verirken bile Allah’ın egemenliğini hayatına sokmayan insanların olduğu bir hayatı inşa ettiler.

Filmlerden hatırladığımız kadarıyla bir şehrin bir kenti kuşatanlar ‘ya canınız, ya malınız’ diye şehrin kapılarına dayanır ve oranın halklarının dinlerini, inançlarını değiştirmeye zorlarmış. Bugün egemen kültür böyle yapmıyor. Çok daha sofistike, sinsice yapıyor.”

İSLAM HAYATI TANZİM EDEN BİR DİNDİR

“İslam bir inanç, iman unsuru değil, hayatı tanzim eden bir dinin ismidir. Yaradılışla ölüm kapısı arasındaki kısmı hak adalet iyilik temelinde inşa etmektir” diyen Prof. Dr. Celalettin Vatandaş, sözlerini şöyle tamamladı:
“İslam hayattır, tutumdur, eylemdir, alışveriştir, yemek içmektir, düşünmektir. Bütün bu alanlardan İslam’ı boşaltmak isteyenlerden, bazı kavramlarımızı hayattan çıkarttılar. İnsan önce düşünen sonra düşüncesini en uygun şekilde ifade eden bir varlık değil. Kavramlar zihin inşa ediyor. Zihin hayat inşa ediyor. Hayat kader inşa ediyor. Kavramlar çok önemli.

Dil sosyolojisi üzerine bir ders anlatırken, öğrencilere tahtaya birkaç kavram yazacağım kimler açıklayacak. İffet vefa bereket kavramlarını yazdığımda yüzüme ablak ablak bakıyordu. Bir tanesi “Dedem alışveriş yaparken ‘Allah bereket versin’ derdi” dedi. Bir tanesi “Vefa bir semt adıdır” dedi.

Zihin dünyanızda iffet yoksa iffet, bereket yoksa bereket, vefa yoksa vefa yoktur. İffeti, vefayı, infakı, sevgiyi, onur, şeref sadece isim olarak var. Zihinlerden uzaklaştı gitti. Bunları yüklenecek bir gençliğe ihtiyacımız var. Özgürlük, Allah’tan başka kimseye kul olmamak demektir. Adaleti hayattan sürgün ettiler. Allah dostumuzdu, namaz kılan müminler dostumuzdu, Allah Resulü dostumuzdu ama İslam coğrafyasında bile nikahsız birlikteliğin adı ‘dostluk’ oldu. Allaha aşıktık, iyiliğe aşıktık, adalete aşıktık ama parklarda ağaç altında yapılan edepsizliğin adı aşk oldu.

Peki ne yapacağız? Bozulduğumuz yerden inşaya yeniden başlayacağız. Zihinlerimize bu kavramları yeniden yerleştirip, hayatımızı ona göre inşa edeceğiz. Dünya ve ahiret hayatını esenlik haline getirecek ilkelere teslim olmuş bir gençlik, aile, toplum, ümmet ve insanlık için böyle bir gençliğe ihtiyacımız var. İnşallah böyle bir gençliğe kavuşuruz.”

HZ. PEYGAMBER GENÇLERİ EĞİTMEK İÇİN AYRI BİR BÖLÜM OLUŞTURMADI

Prof. Dr. Celalettin Vatandaş’ın ardından ise Araştırmacı Yazar Abdullah Yıldız söz aldı. Konuşmasında hayatı kavramlarla kurmanın yanı sıra gençlere rol model olacak eğitim ve terbiyeye dikkat çeken Abdullah Yıldız ise Hz. Lokman’ın oğluna yaptığı tavsiyeleri hakkında bilgi verdi. İlk olarak söz konusu kavramların nasıl hayat içinde uygulanabilir olacağına değinen Abdullah Yıldız, şunları söyledi:

“İffet, bereket, adalet gibi kavramlardan bahsettik. Bu kavramları yeniden inşa etmekten bahsettik. Bir Müslümanın kuşanması gereken vasıfları, Kur’an bir hoca öğrenci ilişkisi içinde sunduğu Peygamberlerin hayatı üzerinden inşa eder. Lokman Aleyhisselamın oğluna tavsiyelerinden bahsedeceğiz. Kendinizi Hz. Lokman’ın oğlu yerine koyun, Hz. Yakup’un oğlu Yusuf peygamber yerine koyun.

Gençlerimizi sadece bilgilendirerek yanlış mı yapıyoruz? Onları terbiye etmek, eğitmek için bu rol model olacak kuşaklarla araya duvarlar mı ördük? Eğer biz Hz. Lokman gibi çocuklarımızı terbiye etme konusunda, bir model insan ile eğitilen insan arasındaki ilişkiyi yeniden kurgulamazsak bu gençliği sadece güzel sözler söyleyen ama hayat tarzına gelince iPhone’un düğmesine bastığında karşı karşıya geldiği bir hayat tarzına mahkum ederiz. Peygamber gençleri eğitmek için ayrı bir bölüm oluşturmadı. Gençler, Mescide Nebi’de Efendimizle, Hz. Ebubekir, Ali, Ömer’le hep beraberlerdi, bir şeyler öğrenmelerine de gerek kalmıyordu. “Onlar böyle yapıyor, biz de böyle yapalım” diyorlardı.

Gençler İffet, adalet kavramlarını öğrenmeseler de, dedesinin dizine oturup bunu anlasaydı tanımını bilmese de bunu uygularlardı. Bu kavramları bu neslin hayatına nasıl taşırız bunun üzerin kafa yormalıyız.”

Lokman A.S.’ın oğlunu kız ya da erkek bir evlat olarak düşünmek gerektiğinin altını çizen Abdullah Yıldız,  “Eğitilmeye muhtaç bir evlat varsa ortada, biz de bu anlamda Lokman’ın öğütlerine muhatap olabiliriz” diye konuştu.

YALNIZ KALIRSAN SENİ POSTMODERN KURTLAR YER

Abdullah Yıldız, Lokman A.S. öğütlerine yer verdiği konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Lokman A.S. ilk öğüdü; Allah’ı dinle, şirke düşmedir. Hayatına sadece onu hâkim kıl. Ben Allah’tan başka yaratıcı bilmem demek değil bu, ‘La ilahe illallah’ demektir. Hayatımın bütün alanlarında uyacağım ilkeler sadece onundur demektir. Modern ve post modern cahiliyeyi, nefsini, insanların ürettiği saçma sapan fikirleri, malı, mülkü, makamı, parayı bu hayata ortak etme. İlk olarak verilmesi gereken bilinç tevhit bilincidir.

Peygamberimiz “Çocuklarınıza ilk kelime olarak la ilahe illallahı öğretin” buyurmuştur. Çocuk bunu önce diline sonra kalbine ve sırasıyla hayatına yerleştirecektir.

İkinci madde; ana ve babaya saygıdır. “Biz insana ana babasına saygıyı, onun gönlünü hoş tutmayı, of bile dememeyi tavsiye ettik.” Lokman A.S. tam da gençlik çağlarına geldiğinde evladına anne babaya “of bile deme” diyor. “Onlar seni nasıl yetiştirdi, ne zorluklar çekti. Bunu unutma” diyor.
Gençlerimize bireyselleşme çok fazla telkin ediliyor. Lokman A.S. ise “Allah’a yönelenlerin yoluna uy” diyor. Allah’ın, peygamberin yoluna uyan insanlara uy. Yalnız kalırsan, modern ve postmodern kurtlar yer seni. Onlarla birlikte ol. Bayrampaşa’da oluşturulan gençlik dernekleri Allah’a yönelen insanlarla birlikte olduğunuz yerlerdir bunlara sahip çıkalım. Dikkat edelim.

Bir başka tavsiye “ben değil, biz demeyi öğren”dir. Ben yalnız Allah’tan yardım dilerim ona kulluk ederim yerine, biz ifadesini kullan. Yaptığım her şey iyilik ya da kötülük ahirette karşıma çıkacak diye düşün. Bu insan hayatına yön veren en temel kavramlardan biridir.

Ahirete iman kelimesi Kur’an da yakin olarak ifade edilir. Bir kötülük yaptığında eline bir mum ışığına yaklaştırdığında nasıl hissediyorsan ahirette de böyle olacağını düşün. Ahirette hardal tanesi kadar yaptığım iyilik ve kötülük karşıma çıkacak diye düşün. Ne iyidir ne kötüdür, Kur’an ve hadisten, temel İslami kaynaklardan öğren.

İyiliği emret, kötülükten alıkoy. Günümüzde suya sabuna dokunmayan, sokağa karışmayan, bana değmeyen yılan bin yaşasın diyen bir nesil yetiştirilmek isteniyor. Mademki, bize dayatılan hayat tarzına itiraz edeceğiz, o zaman “emri bil maruf nehyi anil münker” emrini yerine getireceğiz. Bunu da tek başına biz bilinciyle Allah’a yönelen kardeşlerimle birlikte yaparım diye düşünmeliyiz
Evladım namazını dosdoğru kıl. Namaz gençliğin sokağa müdahalesinde, dayatılan hayata direnmesinden en önemli beslenme kaynağı olacaktır. Kimlerle beraber, Allah’a yönelenlerle beraber. Peygamber efendimiz, “ailene namazı emret” derken, emir kipiyle değil, sende ona sabırla ve ısrarla devam et diyor. Gençlerimiz babasıyla, amcasıyla, abisiyle, hocasıyla namaz kılamıyorsa bu ortam devam etmez. Onlarla beraber bu namazın nasıl kılınacağını görmeli. Sende o namazı kılarak onları öyle teşvik edeceksin. Büyükler namazı öğrettikleri gibi, edebi, iffeti, adaleti göstererek model olarak öğretecekler. Bu ortamı oluşturmadan biz daha çok konuşuruz.

Sabretmeliyiz. Çağın direttiği hayat tarzına direnmeliyiz. Çağın moda kavramlarına, ayartıcı tuzaklarına direnen, israfına, Züleyha’ya direnen bir Yusuf gibi direnmeliyiz. Doymadan kalkarak, yemeğe direnebilmeliyiz. 

Kibirden uzak durmalıyız. “Kimseyi küçük görme, kibirli kibirli yürüme” diyor. Gençler bu yaşlarda kendine fazlaca güvenir, bu yaşlar o yaşlar. Sakın ha, kimseyi küçük görme. Kimseyi sosyal statüsünden, ekonomik durumundan, ırkından, dilinden, kılığından kıyafetinden dolayı küçük görme. Lokman A.S. bu metodu üzerinde terbiye edicilerimizin düşünmesi gerekiyor.

Sesinin tonuna ve yürüyüşüne dikkat et. Kimseyi kırma ama pasif de olma. İnsanlığa model olacak gençlik, haya, edep, iffetle yürümelidir. Hayat yürüyüşü böyle olmalıdır. Sesinin tonuna dikkat et derken, kibrini, enaniyetini, bencilliğini yansıtma, tevazu yansıt deniyor.

Alçakgönüllü, mütevazi ve tevhit bilincine; ben değil, biz bilincine sahip, ahirette hesap vereceğine yakin derecesinde bilen, iyiyi kötüyü ayırdeden, kendisi uzak olduğu gibi kötülüklerden men eden, namazına sımsıkı sarılan, aksiyon ehli, kibirden, edepsizlikten ses tonuna kadar sakınan bir gençlik. Bayrampaşa’daki gençlik böyle bir gençlik, hocaları da onlara örnek olan bir gençlik olsun diyoruz.”

HAYSİYETİNİZİ SATMAYIN, KİRAYA DA VERMEYİN

Programa konuk olan ve bir selamlama konuşması yapan eski Bayrampaşa Belediye Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Hüseyin Bürge ise şunları söyledi: 
“BAYGEM’in başında olan kardeşlerimi, saygıdeğer hocalarımı, gençlerimizi, geleceğimizin emanetini görünce duygulanıyorum.

Bu İnisiyatifi oluşturan BAYGEM’e ve gençliğin yeniden inşası için çalışan derneklere, arkama baktığımda beni mutlu sahnelerle uğurlayan siz gençlere, onların abileri ve hocalarına teşekkür ediyorum. Bana bu güzelliği yaşattığınız için Allah sizden razı olsun. Kelimeleri ve kavramların içini doldurmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördüm. Öğrencinin yerine talebe, öğretmenin yerine muallimin ikame edilmesi gerektiğini görüyorum. Talebeler bardak muallimler tertemiz su kaynağıdır. 28 Şubat sürecinde inanmış gençliğin üzerinden silindir gibi geçildiğini gördükten sonra bu manzaraya hamdediyorum.

Bugün Tuna Lisesi’nde hocalık yaptığım zamanlarda koridorda yürürken öğrencilerime söylediğim sözlerimi hatırladım. Üzerinden 17 yıl belediye başkanlığı ve 2 yıl da milletvekilliği yapmış biri olarak o gün gençlerimize söylediğim sözler şunlardı: “Gençler iffetinizi, haysiyetinizi, inançlarınızı satmayın.” Ama o geceyi zor geçirdim. Ertesi gün ders verdiğim sınıflara tekrar girerek dedim ki, “Haysiyetinizi, iffetinizi, anne babanızı, Allah’a olan inancınızı satmayın, kiraya da vermeyin.” 

Bu güzel atmosferi yaşatan bütün kardeşlerimize teşekkürlerimiz sunuyorum. Sağlıcakla kalın, Allah’a emanet olun.”

İDEALİNİZE SEVDALI OLUN

Hüseyin Bürge’nin konuşmasının ardından bir küçük skeç daha sergilenirken daha sonra Muradiye Eğitim Merkezi Koordinatörü Araştırmacı Yazar Abdüllaziz Tantik söz aldı. 

Sözlerine gençlerin ideallerine sahip çıkması tavsiyesiyle başlayan Abdülaziz Tantik, şunları söyledi:
"İdealinize sevdalı olmanız gerekiyor. Sevdanın ne olduğunu siz bizden daha iyi biliyorsunuz. Bizim idealimiz Allah’ı memnun edecek bir idealse bu büyük bir aşk, metanet, sabırla bir yol bulmalıdır. Yola çıkmayanın ideali ve sevdası olmaz. Bu yol kendi azığını size sunacaktır. Yeter ki “emrolunduğun gibi dosdoğru ol” sözüne uymak için gereken çabayı gösterelim.

İdeal ne demektir. En temelde düşünmek demektir. İnsanı diğer varlıklardan en temel şey, düşünebilmektir. Soyut ve somut idealler diye bir başlık açmaya gerek yok çünkü bu ayrım bu modern zihniyeti parçaladığı bir şeydir. Somut da soyut da Allah’a aittir. İnsan soyut ve somutu içinde taşıyan yegane varlıktır. Hayat iman ve cihattan ibarettir. İmanı bir ağaç olarak düşünürseniz meyvesi cihattır, çaba, gayret, emektir.”

DİNİN EMİRLERİNİ YAŞAMAYA ÇALIŞAN HER İNSAN GENÇTİR

Sözlerine adalet, ahlak ve özgürlük kavramlarını tanımlayarak devam eden Abdüllaziz Tantik şöyle konuştu:
“Doğru bir bakış açısı için de üç kavrama ihtiyacımız var. Adalet, ahlak ve özgürlük. Modern dünya bütün kavramları çürüttüğü gibi adaletin de içini boşaltmıştır. Kıst kavramından soyutlamış ve eşitliğe indirgemiştir. Eşitliğe karşı çıkışımız salt eşitliğe karşı çıkışımızdır. Bu eşitlemeci mantık kendi içinde müthiş bir otoriterizme ve faşizme yol açıyor. Adalet kavramı hikmetle gerçekleşir. Bu da vicdanı harekete geçirmekle oluşur. Hikmetle davranan insan adaleti yerine getirir. Herhangi bir boşluğu herhangi bir nesneyle dolduramazsınız. O boşluğa ihtiyaç hissedilen nesneyi koyarak adaleti yerine getirebilirsiniz.

Adaletle birlikte ahlak oluşmadan adaleti ikame edemeyiz hem de özgür olma liyakatine sahip olamayız. Müstağnilik Kur’anda açıkça reddilen bir tutumdur. Müstağnilik Allaha rağmen söz konusu olduğu zaman Allah’tan uzaklaştırır. Müstağniliğin olumlu tarafı da dünyaya karşı istiğna ile bakmaktır. Biz zaten dünyada imtihan olmak için bulunuyoruz. Dünyada en güzel şekilde yaşamak, en güzel şekilde davranmak zorundayız. Ahlak dediğimiz şey tam da budur. Kötülüklerin ortadan kaldırılması için dünyaya istiğna ile davranmak gerekiyor. O zaman ideallerinize kavuşursunuz. Dünyadan sorumluyuz. Hz. Ömer, “Fırat’ın kenarında bir kurt bir koyunu kaparsa ben ondan sorumluyum” diyordu. Günümüzde gençler sorumluluktan kaçanlar olarak nitelendiriliyor. Gençler misyonunu ve vizyonunu üstlenen insanlardır. Dinin emirlerini yaşamaya çalışan her insan gençtir. Gençler bunun kıymetini bilmedirler.

Özgürlük kavramını sorumluluk alanından bağımsız düşünmek Batının bize yutturduğu bir durumdur. Ne diliyorsan yapamazsın. Çünkü onun hesabını kıyamet günü vereceksin. Adaletin tecellisi için ahirete ihtiyaç var. O yüzden bizim ahirete yakin olarak iman etmemiz gerekir. Sizin önünüze iki yol çıkıyorsa, sizin iyiliği tercih etmeniz sizin özgürlüğünüzdür. Bunu yaptığınızda gerçek anlamda kurtuluşa erersiniz.

Sorumluluk fedakarlık gerektirir. Her fedakarlık kendi içinde feragat etmeyi gerektirir. Her feragat etmek bir sorumluluk üstlenmek demektir. Bu dünyada kaç gün yaşayacağız dediğinizde feragat edemezsiniz. Feragat etmek bir imtiyazdan vazgeçmektir. Ne adına, Allah adına… Biz malımızı ve canımızı cennet karşılığında Allah’a satıyoruz. Bizim bütün alışverişlerimiz ilahi rızaya kavuşmak içindir.

Fedakarlık yapmak, bir adım öne çıkmaktır. Şairin dediği gibi “Kim var denildiğinde ben varım” diyebilmektir. Herkes “önce ben yapmalıyım” diye öne çıktığı zaman sorun çözülmüş olur. Siz başkalarına bakmayın, başkalarının ne yaptığı birinci derecede size ilgilendirmez. Ama siz kendi yaptıklarınızdan dolayı hesaba çekileceksiniz. Feragat etmek bir duygu zeminidir. Bu duygu zemini Allah’a olan bağlılık ve imandır.

Bir genç ufuk sahibi olmalıdır ve bu ufuk dünyayla kayıtlı olmamalıdır, ahirete dönük olmalıdır. Bizim ufkumuz bu dünyayı Darüsselam yapmaya yönelik olmalıdır. Bu ufuk bizi bir davaya taşımalıdır. Bir davanız yoksa varlığınızın bir anlamı yoktur. Daha gençken, akledebilmeyi, kalbinizle hareket etmeyi öğrenin.”

on5yirmi5.com