Albaraka hat yarışması sonuçlandı

Etkinlikler
Hat sanatı alanına artan ilgi çeşitli kurumların bu konuda düzenlediği etkinlikler ve yarışmalarla pekiştiriliyor. Son yıllarda geleneksel sanatlarımıza gösterilen alakaya paralel olarak özel ve tüzel...
EMOJİLE

Hat sanatı alanına artan ilgi çeşitli kurumların bu konuda düzenlediği etkinlikler ve yarışmalarla pekiştiriliyor.

Son yıllarda geleneksel sanatlarımıza gösterilen alakaya paralel olarak özel ve tüzel müesseseler ödüllü yarışmalar düzenleyerek bir yandan eskimez sanatlarımıza karşı ilgi oluşturmayı; diğer yandan da bu alanda genç yeteneklerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamayı hedefliyor…

Albaraka Türk Katılım Bankası da bir sosyal sorumluluk projesi olarak son yıllarda cemiyete karşı sosyal sorumluluğunun icabı olarak hat yarışmaları düzenliyor. Kurum bu bağlamda, hat sanatının yaşatılmasına, geliştirilmesine, yeni kuşaklara taşınmasına maddi kaynak aktararak, ruhani hendeseye gönül verenleri teşvik etmeye gayret ediyor.

YARIŞMANIN TEMASI "ADALET" VE "KUL HAKKI"

Katılım Bankası, temasını, "adalet" ve "kul hakkı" olarak belirlediği üçüncü hat yarışmasını; "celî sülüs", "sülüs", "sülüs-nesih", "celî talîk" ve "celî divanî"den oluşan 5 ayrı kategoride gerçekleştirdi.
Albaraka Türk, 15 Mayıs Salı günü 3. Uluslararası Hat Yarışması’nın neticelerini web sitesi üzerinden kamuoyuna duyurdu. Yarışmanın celi sülüs kategorisinde Yılmaz Turan; sülüs kategorisinde Mahfûz Zünnûn Ubeydî (Irak); sülüs-nesih kategorisinde İhâb İbrahim Ahmet Sabit (Ürdün); celi talik kategorisinde de Mustafa Parıldar birincilik ödülü kazandı… Celi divani kategorisinde birinciliğe layık eserin bulunamadığı belirtilen yarışmanın ikincilik ödülleriyse şöylece şekillendi: Abdurrahman Depeler (celi sülüs), Ziyad Haydar El  Mühendis (sülüs), Abdurrahman El Abdî (sülüs-nesih); Hanife Alpaydın (celi talik); Abdurrahman Muhammed Mahmud (Celi divani).

Albaraka’nın "uluslararası" diye nitelendirdiği hat yarışmasının jüri heyetinde sadece Türk hattatlara görev verilmiş. Bu bahis üzerine önceki yazılarımızda uluslararası bir yarışmanın jüri heyetinde İslâm ülkelerinden hat hocalarına, kalem üstadlarına da yer verilmesinin gerekliliğine dair bir eleştirimiz/hatırlatmamız olmuştu. Bu noktada âvâzımız ilgili mercilere ulaşmamış. İlgili mercilere ulaşan ve gereği yapılan iki eleştirimiz ise şöyleydi:  Uluslararası bir yarışmada iki kardeş Türk hattatının aynı jüride yer alması ve hat nevileri arasında ödül bazında ayrımcılık yapılması… Cali talik nevinin birincilik ödülü celi sülüsün birincilik ödülünden daha düşüktü. Hatadan dönmek fazilettir fehvasınca bu keyfiyetler izale edilmiş.

Bir tesbit… Albaraka Türk yarışmalarının celi sülüs kategorisinin birincilerini önceden tahmin edilebilir hale geldi… İsim bazında olmasa da "marka" bazında Albaraka hat yarışmasının celi sülüs kategorisinde birincileri tahmin etmek mümkün… Albaraka hat yarışmasının sabit jüri heyeti üyesi "Mehmed Özçay"ın bir talebesi bir şekilde celi sülüs kategorisinde birinci ilan ediliyor.

CELİ SÜLÜS NEVİNDE BİRİNCİLERİN HOCALARI HEP AYNI!

2008 yılında düzenlenen Albaraka Türk hat yarışmasında Muhammed Yaman celi sülüs yazı nevinin birincisi olmuştu. Hattatımız, terceme-i halini Klasik Türk Sanatları Vakfı’nın portalında şöylece arz ediyor: "Mehmed Özçay’dan kâğıt âharlama, murakka germe ve yazı restorasyonunu öğrendi. 2008 de Albaraka Türk hat yarışması ve 2010 da IRCICA’nın düzenlediği 8.Milletlerarası hat yarışmasında celî sülüs dalında birincilik ödüllerini aldı. Halen Osman Özçay’dan sülüs ve Mehmed Özçay’dan nesih derslerine devam etmektedir."

Yukarıda zikredilen IRCICA hat yarışmasının jürisinde de Mehmed Özçay’ın olduğunu belirtmeliyiz.
Mezkûr müessesenin "Adalet ve kul hakkı" temalı son yarışmasının celi sülüs kategorisinde birinci olan Yılmaz Turan da tahmin edebileceğiniz üzere Mehmed Özçay’ın talebesi. Yılmaz Turan, Klasik Türk Sanatları Vakfı’nın web sitesinde yer alan özgeçmişinde hat hocalarını tanıtıyor: "Hattat Mehmet Özçay, Osman Özçay ve Davut Bektaş hoca efendilerden istifade etmektedir."

SANAT YARIŞMALARININ TEŞRİH MASASINA YATIRILMASI GEREKİYOR

Geleneksel sanat alanlarındaki yarışmaların neticesinde acaba şartnamelerde zikredilen amaçlar hâsıl oluyor mu? Hakikaten bu türden yarışmalar genç kabiliyetleri teşvik ediyor mu? Yarışmalar hakkaniyetle neticelendirilebiliyor mu? Sorulara devam etmek mümkün…

Ortada şu tablo var… Yarışmalar bir sıçrama tahtası olarak görülüyor. İlgili müsabaka birincilerinin "piyasa"sı ve "marka" değeri artıyor… "Pazara yeni markalar sunuluyor… Yarışmalarda derece alan hattatlar hemen bunları özgeçmişlerine yazıyor… Sanatkâr özgeçmişlerinde ödüller sıkça zikredilir de niçin sanat ve estetiğe dair düşünceler yer bulamaz…

Evvelemirde geleneksel sanatlara ilişkin yarışma fikri sorgulanmalıdır… Klasik İslam-Türk sanatlarının yarışması olur mu olmaz mı? Bu sorular sakin kafa ile cevaplanmalıdır? Ne yarışması bu? Neyi, kimi, neyle ve kiminle yarıştırıyorsunuz?

Şair, "Kemalin seng-i kabri kalmadıysa nâm-ı kalmıştır" der. Namlı hat sanatı üstadlarından Necmeddin Hoca’nın, Mustafa Halim Özyazıcı’nın, Beşiktaşlı Nuri Efendi’nin, Kemal Batanay’ın ödülleri; Hamid Aytaç Merhumun icazeti mi vardı? Hüseyin Kutlu da hocası Hamid Beyin izinden yürüyor. Kutlu Üstad’ın talebeleri bu türden yarışmalara rağbet etmiyor…

Peki, gençler nasıl teşvik edilecek? Gençleri teşvik edilecek usuller muhakkak bulunur, bulunmalıdır. Çünkü genç sanatkârları teşvik etmek önemlidir… Özellikle Anadolu’daki hat sevdalılarını teşvik etmek mühim mesele… Sanatı destekleyerek sanata ve sanatkâra yatırım yapmayı hedefleyen kuruluşlar öncelikle Anadolu’ya açılmalı… Kadim topraklar üzerinde halis niyetlerde hat çalışan, tezhip ve ebru yapan talebelerin eserlerini satın almalı…

USUL OLMADAN VUSUL OLMAZ!

Eskiler "Usul olmadan vusul olmaz" derler. İlla ki yarışma olacaksa bu da usulüyle ve edebiyle icra edilmeli… Hat ve ebru branşları canlı performans için müsait… Hatta ve ebruda kesinlikle ve kesinlikle canlı performans şeklinde bir yarışma şekli geliştirilmelidir.  İstanbul’a, Ankara’ya ya da herhangi bir büyük şehirde bir sanat müsabakası düzenlersiniz… Yarışmacıları büyük bir salonda, anfide toplarsınız… Ellerine önce kamış ve kalemtıraş; ardından da mürekkep ve aharlı kâğıt verip bir ayet-i kerimeyi, bir hadisi şerifi, bir özlü sözü, bir şiiri yazmalarını talep edersiniz. Bir süre belirleyip sürenin sonunda yazıları toplarsınız. Yazan yazar, yazamayan yazamaz! Ve böylelikle ortaya sanat da çıkar sanatkâr da…

Ebruda da buna benzer bir uygulama yapılabilir. Ebru sevdalılarının önünde tekneler açılır, malzemeler verilir ve battal, çiçek, hatip ebruları yapılması beklenir… Tezhib için de böylesi bir yol bulunabilir… Tezhib yarışmasına katılanlardan desen tasarımı yapmaları istenir ve canlı performansla oluşturacakları desenlerden küçük bir paftanın boyanması beklenir.

İlla ki yarışma yapılacaksa böyle yapılır, yahut yapılmalıdır. Böylelikle şaibesiz bir yarışma düzenlenmiş olur. Yarışma milli ise tüm Türkiye’yi; milletlerarası ise tüm İslâm coğrafyasını temsil eden hocalar jüri heyeti olarak belirlenir… Yarışmanın adı uluslararasıysa bu keyfiyet jüri heyetine de yansımalı; heyete birçok ulustan âkil kişiler davet edilmelidir.

Zikrettiğimiz gibi yarışma zemini oluşturulabilirse tertemiz, ak-pak bir iş çıkarılmış olur… Bu türden organizasyonlara da daha çok genç ve maddi-manevi desteğe ihtiyaç duyan sanatkâr adayları müracaat eder. Böylelikle yarışma şartnamelerinde belirtilen gayeler de tahakkuk etmiş olur.
Hâlihazırdaki sanat yarışması organizasyonlarında elifi görse mertek zannedenler de ödül kazanabilir… Yarışmaya katılmak isteyen zat, tanıdığı bir hattata gider, yarışma konusuyla ilgili ayetin/hadisin kalıbını çıkartır, başka bir hattat arkadaşı bu istifi aharlı kâğıda aktarır, bir diğeri bunun tashihini yapar ve ortaya kolektif bir eser çıkar. Bu yarışmaya gönderilir ve derece alma ihtimali ortaya çıkar…

Az önce sanatkâr ecdadımızın "Usul olmadan vusul olmaz" tesbitini aktarmıştık. Yazımızı, ceddimize ait bir soru cümlesiyle tamamlayalım: "Men terekel usulü ba’del vusul."

DünyaBülteni