Alain De Botton’u kaçıranlara teselli

Etkinlikler
Alev Bosut’un haberi; Oldukça kalabalık bir okur kitlesine hitap eden ve sorularını cevaplayan De Botton’u kaçıranlar umarım bu sohbeti özetleyen yazımız sayesinde bir miktar teselli bulab...
EMOJİLE

Alev Bosut’un haberi;

Oldukça kalabalık bir okur kitlesine hitap eden ve sorularını cevaplayan De Botton’u kaçıranlar umarım bu sohbeti özetleyen yazımız sayesinde bir miktar teselli bulabilir.

De Botton konuşmasına yazmaya niye başladığını anlatarak giriş yaptı. Hayatla ilgili endişelerini azaltmak, rahatlamak, sakinleşebilmek için başlamış yazmaya, aynı bazı insanların böyle durumlarda koşması ya da yemek pişirmesi gibi. Birçok konu ile ilgili detaylara takılan, farklı düşünen takıntılı bir kişiliği olması onu rahatlayabilmek için
düşüncelerini kağıda dökmeye itmiş. Ayrıca eskiden beri kitapların dünyasında farklı bir dostluk ortamı, kendi ilgilendiği konular hakkında konuşan sesler bulmaktan da büyük bir zevk alması yazar olmasına zemin hazırlamış.

İlk kitabını 22 yaşındayken yazmış, ‘Aşk Üzerine Denemeler’. Bu beni oldukça şaşırttı, 22 yaş çok genç geldi bu kitap için, aşk üzerine derin düşünceler içeren bu kitabı okurken 30’lu yaşlarda birisi kaleme almış gibi hissetmiştim. Alain De Botton da Aşk Üzerine Denemeler’i en zor kitabı olarak tanımlıyor, söylemek istediğini nasıl söyleyeceğini oldukça uzun süre düşünmüş. Sonunda da romanla düzyazı arasında kendine özgü bir mecra, yeni bir stil keşfetmiş. Aşkla ilgili ruh hallerinin tarifine, küçük detaylara, aşkın seyrine odaklanmış kitabının yayınlanması ve büyük beğeni kazanması De Botton’a yazmaya devam etmek için gereken manevi güveni ve maddi güvenceyi sağlamış.

26 yaşında yazdığı sonraki kitabı ‘Proust Yaşamınızı Nasıl Değiştirebilir’de ise Alain De Botton, Proust’un satır aralarından hayatımızı nasıl daha iyi yaşarız önerileri çıkartıp paylaşarak bir nevi bu çok sevdiği yazara borcunu ödemiş çünkü De Botton Proust’u yazar olmak için izin aldığı yazar olarak tanımlıyor. Şöyle ki Proust’un aksiyona değil, hayattaki belli anların detaylı anlatımına dayalı, psikolojiyi romanın içine sokan tarzı De Botton için ilham verici olmuş. Bu kitap aynı zamanda Alain De Botton’un Amerikan tarzı hayatınızı nasıl değiştirebilirsiniz kitaplarına da edebiyatla verdiği cevap niteliğinde.
Kendisi inanılmaz esprili, neşeli, güler yüzlü olan De Botton en iyi tesellinin en karanlık, en karamsar bakış açılarında bulunabileceğine inanmasıyla herşey harika olacak temelinden yola çıkan Amerikan self-help tarzı kitaplara radikal bir alternatif sunuyor.

Alain De Botton felsefenin elbetteki soru sorduğunu ancak sorulara cevap veren, teselliler çıkarabileceğimiz pratik bir yanının da olduğunu ve daha tatmin edici bir hayat için etkili bir rehber olarak da kullanılabileceğini düşünüyor. De Botton en ünlü kitaplarından
olan ‘Felsefenin Tesellisi’nde yaşamımıza dair önemli bazı endişelerimize ilişkin Socrates, Epicurus, Seneca, Montaigne, Schopenhauer ve Nietzsche’nin hayatlarında ve eserlerinde cevaplar arıyor, teselliler çıkarıyor. De Botton konuşmasında bu tesellilerin
bazılarını da dinleyenlerle paylaştı.

De Botton sonraki kitabı Seyahat Sanatı’nı ise seyahat etmek üzerine söylemek istediklerini kaleme almış. Konuşmasında seyahatle ilgili tek sorunun nereye gidersek gidelim kendimizi de götürmek zorunda olmamız olduğunu belirten De Botton, bu sorunu

şaka ile karışık psikologların çalışacağı, her türlü psikolojik danışmanlık servisinin verileceği, resepsiyonu arayıp alo karımla çok büyük bir kavga ettik ne yapmam gerekir diye sorabileceğimiz bir psikoloji oteli açarak çözmeyi düşündüğünü söylemesiyle salonu
konuşması boyunca bir çok defa yaptığı gibi kahkahalara boğdu.

Alain de Botton başkalarının bizim hakkımızda vardığı yargıların yarattığı sıkıntılara değinen ‘Statü Endişesi’ kitabını anlatırken bu tip yargıları modern züppelik bunun tam karşıtını da annelik duygusu, yani birini onun özü sebebiyle yargısız sevebilme olarak
nitelendirdi ve kitabından bazı alıntılar yaptı. Sanıyorum bunlardan en aklımda kalanı edebiyatın statüsü normal hayatta düşük sayılacak karakterleri kahraman konumuna taşıyarak bir nevi tolerans aşılayarak, düşünsel ve politik değişimlerin nasıl önünü
açtığına yönelik olanıydı.

‘Mutluluğun Mimarisi’ ile ilgili olarak da bu kitabı yazmaya "güzel" olanı çok kişisel bir konu olmasına rağmen tanımlayabilmek mümkün mü sorusunda yola çıktığını ve yine ilgi alanına giren mimarı üzerine bazı ortak güzellik özelliklerini ortaya koymaya çalıştığını belirtti.

Son kitaplarından ‘Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısında’ ise De Botton gözünü kendisi için de bir merak konusu olan ofis, iş dünyalarına çevirmiş. Yazım aşamasında gemicilik, elektrik santrali, bisküvi üretimi gibi farklı alanları inceleme imkanı bulduğu kitabında Alain De Botton çalışmanın temel işlevinin bizi meşgul etmesi ve hayata dair endişelerimizi kafamızdan uzak tutması olduğunu savunuyor. İnsanların diğer insanlara servis yapıyor olmaktan hoşlandığını, hatta bu servisin ne kadar elle tutulur gözle görülür olursa o kadar tatmin edici olacağını, bu yüzden de pasta dükkanı açmanın bir çok çalışanın rüya işi olduğunu söylüyor.

De Botton, Heathrow havaalanında tüm kalabalığın ortasında oturarak yazdığı ‘Havaalanında Bir Hafta’ kitabını ise yaptığı en eğlenceli, ilginç projelerden biri olarak nitelendiriyor.

Alain De Botton konuşmasında gelecek yıl çıkacak ve çok sansasyonel olacağı şimdiden belli olan son kitabından ve hatta sonraki kitap planından da bahsetti ama artık onlar ve soru cevapta yaşanan sıcak sohbetler de konuşmaya gidenlerin bonusu olarak kalsın. [ekonomiservisi.com]