10 Kavramla Rasim Özdenören

Etkinlikler
Prof. Dr. Turan Karataş, Rasim Özdenören sözlüğünden öne çıkan 10 kavramı anlatıyor… Rasim Özdenören’e dair, onu anlatan/ tanıtan bir sözlük hazırlasaydım, en mühim kavramları aşağıya aldı...
EMOJİLE

Prof. Dr. Turan Karataş, Rasim Özdenören sözlüğünden öne çıkan 10 kavramı anlatıyor…

Rasim Özdenören’e dair, onu anlatan/ tanıtan bir sözlük hazırlasaydım, en mühim kavramları aşağıya aldıklarım olurdu.

Ağabey

Baba yoksa bir ailede, reis ağabeydir. Mavera dergisinde bir arada görünen ve yaşları neredeyse aynı olan şair ve yazarlar içinde “ağabey” sıfatı en çok Rasim Özdenören’e yakışmıştır. Çünkü yazdıklarında, yaptıklarında ve davranışlarında bir sorumluluk ve ağırlık görülür. Kendisinden sonra gelen kuşaklar da ona en çok “ağabey” diye seslenmeyi tercih ederler. Bu tercihte, onun dışarıya karşı tutumundaki sıcaklık etken olmalıdır.

Anadolu

Özdenören’in öykülerindeki köy, kır, kasaba gibi yerleşim adları hep Anadolu’yu çağrıştırır. Zaten orayı anlatmak üzere seçilmiş mekânlardır. Anadolu coğrafyası, onun baba ocağı gibidir. Bu toprağın yaşayanını ve yaşatanını tanır. Kentte ömür sürmektedir, ama kasabayı da iyi bilir, köyü de. Merkezdedir fakat taşrayı ıskalamamıştır. Anadolu insanını en sahici biçimde öykülerinde yaşatan odur. Üstelik bu insan, kendisini var eden medeniyetin değerlerine inanan yerli bir insandır.

Ankara

Ülkemizdeki birçok entelektüelin ikametgah için tercih etmediği Ankara’da yaşar. Belki bu yüzden, bizi, devletin/ hükümetin/ siyasetin başkenti Ankara’da sanatkârların da bulunması gerektiği düşüncesine vardırmıştır. Bu arada, kırk yılı aşkın bir zamandır siyasetin merkezinde yaşamasına rağmen herhangi bir politik yapılanmanın ve bir iktidarın sözcüsü durumunda olmamıştır. (Selim İleri’nin, “Rasim Özdenören, kulakları bütün kesimlere tıkalı, kendi inandığı yolda yürüyor” tespitini bu bağlamda söylediğini düşünüyorum.)

Anlatmak

O bir anlatma ustasıdır. Öyküleme yöntemlerine vâkıftır. Denemeleri de yer yer bir öykü karakteri taşır ve öykücüklerle örülmüştür. Bir meseleyi anlatmanın en az kırk türlü yolunun bulunduğunu onun yazılarında görebilirsiniz. Muhatabının anladığına inanana kadar, farklı ifadelerle aynı hususu anlatır, örnekler verir. Usanmaz. Anlatmak onun ırasında baskın bir özelliktir.

Arkadaş

Yanında bulunmayanlar, benim gibi onunla sefere çıkmayanlar belki bilmez, ama bir arkadaş canlısı olduğunu, birlikte yola çıktığı arkadaşlarıyla ilgili biriktirdiklerinden ve anlattıklarından çıkarabiliriz. Onları ihtimamla yolcu etmesinden. Mavera’nın giden güzel yolcuları için en kuşatıcı yazıları Rasim Bey kaleme almıştır. Cahit Zarifoğlu’nu, Akif İnan’ı, Alaaddin Özdenören’i, Erdem Bayazıt’ı onun yazdıklarını okuduktan sonra daha bir yakından tanımışımdır.

Hilm

Rasim Özdenören sözlüğünde en fazla yer tutan ve ona en çok yakışan sıfat bu olmalı. Onun kızdığını tahayyül etmek olası görünmüyor. Dışarıya fırlayacak öfkeler, yüzünün yumuşaklığında eriyor sanki. Yüzündeki her devinim, bir tebessüme evrilecek gibi. Sakin, sevecen ve sempatik. Anlatımında da bütün köşeler, sivrilikler yumuşatılmış. Yazılarında keskin ve kırıcı bir cümlesine tesadüf edilmez. Muarızlarını, sevmediklerini dahi bir ılımlılık içinde cevaplandırır.

İstikamet

Devirlere, dönemlere, iktidarlara göre değişmedi. Hep aynı yol üzre yürüdü; İslam istikametinde. Referanslarını oradan aldı. Yaşadığımız günleri/ olayları/ hayatı o biricik ölçüye göre yorumladı. Müslüman’ca düşünmeye ve yaşamaya davet etti. Estetik algının ölçüsü olarak da İslam’ı işaret etti. Doğrusu hiçbir konuda istikametini ve hizasını bozmadı. Arif Ay “yazılarına pusula koyarsanız, hep kıbleyi gösterdiğini görürsünüz” demişti.

İstikrar

Yeni Devir gazetesinde benim için ilk olan yazısını okuduğum günden bugüne, otuz yılı aşkın bir süre, yazdıklarında hep aynı seviyeyi korudu. Yazılarının özü daha bir yoğunlaştı, ama gevşemedi. Anlatımı ustalaştı fakat tekrara düşmedi. Okuduğum yazılarının hiçbirinde “bu, baştan savma yazılmış” zehabına kapılmadım. Bir düşünce adamı olarak istikameti gibi, bir yazar olarak istikrarı da örnek teşkil etmektedir. Yaşayışında ve yaşında da aynı istikrarı görmek olası. Hep aynı yaştaymış gibi görünür tanıyanlara. “Onu hep aynı yaşta bilenler” vardır.

Okumak

Özdenören deyince, en evvel “okuma bilincimin değiştiği geliyor aklıma. Onu ilk gördüğümde fakülte öğrencisiydim. “Neleri/ kimleri okuyayım” türünden beylik bir soru sormuştum. “Dostoyevski’yi okuyun” dedi. “Sonra”, dedim. “Yine Dostoyevski” dedi ve ekledi “beş kez Dostoyevski’yi okuduktan sonra başkalarını okursunuz.” Okumak bağlamında şunu da Rasim Beyden duydum ve unutmadım. “Hemen her kitabın bir okuma biçimi olabilir. Yatarak, oturarak yahut masa başında okunacak kitaplar vardır. Bir de diz çöküp okunması gereken kitaplar.”

Ölçü

Rasim Bey, bir ölçü adamıdır. Yazdıkları ölçülüdür, konuşması ve davranışları da. Yakından tanıyanlar bilir, eserlerini okuyanlar da görmüştür; mutedil bir yazarla karşı karşıyayızdır. Onun yazma ilkesini şu üç kelimeyle özetlemek mümkündür: istikrar, itidal ve düzen. Bunların atmosferi ise samimiyettir. O kadar ölçülü ki, yazılarında kimsenin “gaz”ını alacak söyleyişe itibar etmediği gibi, “gaz”a getirecek üslûba da itibar etmedi. Örneğin, kışkırtmadı, kızdırmadı, kırmadı, köpürtmedi. Uçlara hevesi yoktur. Ne var, öyküde yenilikçi ve arayış içinde olmuş, teknik olarak bazı “imkânsız”lıklara dokunmuştur.