Bu sene Beş Hececi şairlerimizden Orhan Seyfi Orhon’un vefatının tam 40. yılı. 1890’da doğan Orhon, 22 Ağustos 1972 tarihinde vefat etmişti.
Orhan Seyfi Orhon’u okul ders kitaplarından tanımıştık. Sanırım Din Dersi kitabında “Birlik” şiirini İlahî bir neşve içinde okuyorduk. Şöyle başlıyordu:
İkilik yok, birlik var;
Yalnız bunda dirlik var;
Yalnız bundadır felah;
Lâilâheillâllah!
Ne yazık ki daha sonra bu şairimizin şiirleriyle karşı karşıya gelemedim. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne devam ederken daha çok Tanzimat, Servet-i fünun ve Cumhuriyet devrindeki şair ve yazarları okuduk. Ama Beş Hececiler üzerinde etraflıca durulduğunu hatırlamıyorum. Yahya Kemal ve devamı olarak görülen Faruk Nafiz Çamlıbel, Beş Hececiler’in en çok rağbet gören şairiydi. Elbette Faruk Nafiz, Beş Hececiler olarak bildiğimiz Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Halit Fahri Ozansoy ve Enis Behiç Koryürek’ten daha güçlü bir şair, daha iyi bir sanatkâr. Ama diğer dört şairin de aynı ekole mensup olduğunu unutmamak gerekiyor. Netice itibariyle beş şairimiz bir araya gelmiş, ortak duyuş ve zevkte buluşmuş ve müşterek bir edebî ekol vücuda getirmişlerdi.
Orhan Seyfi Orhon’un şiir kitaplarını yıllar yılı boşuna aradım. Yoktu, basılmıyordu. Bir ara çocukluğunu anlattığı Çocuk Adam romanını buldum, aldım ve büyük bir zevkle okudum. Sonra denemelerinden ve muhtelif fıkralarından meydana gelen Dün Bugün Yarın isimli kitabını târifi imkânsız bir iştahla aldım ve satırların altını çize çize bitirdim. Orhan Seyfi ve kitapları basılmayan diğer şairlerimizin şiirlerini ise ancak antolojilerde bulabiliyor, okuyabiliyordum. Bazen de kütüphanelerde bulup okuyup geri veriyordum. Orhon’un kitaplarının ancak Sahaflar’dan temin edilebileceğini duyardım. Ben de bunun üzerine kitapçıları zaman zaman dolaştığımda Cumhuriyet devri şairlerimizin şiir kitaplarını arardım. Kimisine tesadüf ettiğimde, mal bulmuş mağribi gibi nasıl mutlu olurdum bir görseniz…
Bütün harçlıklarımı bir araya getirir ve o kitabı -pahalı da olsa- mutlaka satın alırdım. Günün birinde bir sahaf dükkânında Gönülden Sesler kitabını görünce nasıl sevindim, nasıl heyecanlandım târif edemem. Ama bunu dışarıya aksettirmemek gerekiyor. Mâlum satıcılar, hele sahaflar sevinmiş bir müşteriyi görünce mutlulukları katmerlenir. Ama bu biraz da garanti bir müşteri görmenin dayanılmaz sürurudur. Onun için biraz da lâkaydî bir tavırla kitabın fiyatını sormuş sonra da edinmiştim. Kitap İstanbul Sebat Matbaası’nda 1934’te basılmıştı. “Sahip ve Naşiri” ise Yeni Şark Kütüphanesiydi. Daha sonra bir başka kitabını buldum Orhan Seyfi’nin. Bu da Hicivler’iydi. Ankara’da 1951 tarihinde yayımlanmıştı. Kapakta yer alan Milli Şef şairimizin dörtlükleriyle hicvediliyordu. Kitabın fiyatı 2 lira idi.
Orhan Seyfi Orhon’un şiirlerini toplu olarak görebilmem için 2008 yılını beklemem gerekiyordu. Ve nihayet Everest Yayınları şiir dizisi içinde Orhan Seyfi Orhon Bütün Şiirleri çıkageldi. Kapakta “Peri Kızıyla Çoban Hikâyesi 100 Temel Eser” ibaresi yer alıyor. Acaba bu güzel eser biraz da 100 Temel Eser hatırına mı yayımlanmıştı. Olsun, zaten bu 100 Temel Eser’i ben başından beri sevdim ve savundum. Kendi klâsiklerine uzak olan Türk okuruna ve gençlere yazarlarını hatırlattı. Bunun için Milli Eğitim Bakanlığı’na müteşekkiriz. Artık Bahaeddin Özkişi, Sâmiha Ayverdi, Nihad Sâmi Banarlı ve Yahya Kemal Beyatlı lisedeki çocuklarımızın okuduğu, okumak zorunda olduğu edebiyatçılarımız…
Kitap güzel basılmış. Kapağı Orhan Seyfi Bey’in babacan bir fotoğrafı süslemiş. 261 sayfalık eserin ilk sayfasında Hececi şairimizin kısa biyografisi var. Kısaca bakmakta yarar var:
Orhan Seyfi Orhon, 23 Ekim 1890 tarihinde doğdu. 22 Ağustos 1972 tarihinde vefat etti. 1914’te hukuk eğitimini bitirdikten sonra memurluk, gazetecilik ve öğretmenlik yaptı. Kurtuluş Savaşı sırasında Aydede dergisinde çalıştı. 1946-50 yılları arasında CHP Zonguldak Milletvekilliği yapan Orhon, 1950’de gazeteciliğe döndü. 1965’te ise Adalet Partisi’nden milletvekili seçildi. Çeşitli gazete ve dergilerde mizah ve köşe yazıları yazan Orhan Seyfi Orhon, şiirleriyle “Beş Hececiler” arasında yer aldı. Eserleri: Fırtına ve Kar (1919), Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi (1919), Gönülde Sesler (1922),Fiskeler (1922), O Beyaz Bir Kuştu (1941), Çocuk Adam (1941), Asri Kerem (1942), Dün Bugün Yarın (1943), Kulaktan Kulağa (1943), Gençlere Açık Mektup (1951), Düğün Gecesi (1957), Kervan(1964), İşte Sevdiğim Dünya (1965), Şiirler (1970, Seçilmiş Şiirler).
Bütün Şiirleri’nde “Fırtına ve Kar”, “Peri Kızıyla Çoban Hikâyesi”, “Memleket Duyguları”, “O Beyaz Bir Kuştu”, “Kervan”, “İşte Sevdiğim Dünya”, “Türküler, Mâniler”, “Hâtıralar”, “Ağıtlar”, “Memleket Şiirleri” ve “Münacatlar” başlıklı bölümler yer alıyor. Sunuş yazısında âşina bir isim dikkatimizi çekiyor. Edebiyat tarihçisi Nihad Sâmi Banarlı’nın yazısı “Orhan Seyfi Orhon Hayatı, Şiiri ve Türkçesi” başlığını taşıyor. Bu değerlendirmenin ilk satırlarını okuyoruz:
“Orhan Seyfi Orhon, 20. asır Türk şiirine temiz Türkçeyi, Türkçenin kendi saf güzelliğini ve kendi güzel sesini getiren şairlerdendir. Ziya Gökalp devrindeki Milli Edebiyat Cereyanı’na mensup şairin Türk diline hizmeti vardır. Orhan Seyfi, son asır Türk edebiyatında bu hizmeti bilerek, isteyerek, severek yapan, bu yolda uydurma Türkçeye başvurmadan muvaffak olan, Türkçeyi iyi anlayan dil ıslahatçıları arasındadır.”
Orhan Seyfi’nin edebiyatın muhtelif türlerinde eser verdiğine dikkat çeken Banarlı sözlerine şöyle devam eder:
“Şairin elinde aruzun ne kadar Türk aruzu olduğu”nun yakından duyulduğunu belirtir ve “Orhan Seyfi’nin aynı aruzu daha yeni bir anlayışla kullanarak terennüm ettiği, edebiyatımızda bir yenilik gibi esen bir kısım şiirleri de İşte Sevdiğim Dünya kitabındadır. (İstanbul, 1972)”
Türkiye’de sosyal hayatın bir hayli çalkantılı bir dönem geçirdiği zamanda yaşayan Orhan Seyfi, edebiyatta romantizme ilgi duyar. Zaten Beş Hececiler’de Anadolu sevgisi ve millî romantizm baskın bir duygudur. Bir yerde, “Şiir, bir sanat şekli, bir vezin kalıbı ve bir ritm içinde söylenirse şiirdir ve nesirden böyle vasıflarla ayrılır.” der. Şair aruzu bilir, ama hece vezninin de hâkimidir. Her iki vezinde de ustalıklı şiirler kaleme alabilmiş ender şairlerdendir.
Kitabın ilk bölümü olan “Gönülden Sesler” için Orhan Seyfi’nin yazdığı yazının ilk satırlarında kitabın yazılış hikâyesini buluyoruz:
“Fırtına ve Kar’ı yazdığım zaman 23 yaşındaydım. Artık şahsi bir üslubum vardı. Aruz veznine hâkimdim. Bu manzumede veznin ritmi ile fırtına ve taklit edilmiş kar yağdıktan sonraki tabiatın sessizliği anlatılmak istenmiştir.”
“Fırtına ve Kar”ın “en talihli şiirlerinden” olduğunu ifade eden Orhon, “Pek çabuk yayıldı, beğenildi, ezberlendi. Bugün, elli yıl sonra hâlâ onu unutmayanlara, ezbere okuyanlara rast geliyorum.” demektedir.
Yazının son bölümünde, “Övünmüyorum, bu kitaba harcanan ömrüm için seviniyorum” diyen Orhan Seyfi, “Bütün gürültülere rağmen bu şiirlerin yaşadığına inanıyorum. Büyük bir şey de olmasa, benden sonrakilere gönlümden kopararak bunları bıraktığıma seviniyorum” diyerek tevazu ile edebî mirasını açıklıyor. Bu yazıyı kaleme aldığı tarih 28 Ekim 1961.
Kitap “Fırtına ve Kar” şiiri ile selamlıyoruz şairimizi. Meşhur şiir şöyle başlar:
Fırtına:
Kudurmuşsan denizden intikam al!
Ufuklardan zalâm al!
Ağaçlar yık, bulutlar çak çak et!
Bütün dünyayı istersen helak et,
Fakat yalnız,
Benim sessiz ve ıssız
Sayfaları çeviriyoruz… Güzel Türkçenin boy attığı, memleket havalarının sizi sardığı şiirler bunlar. Ve zaman zaman sizi hüzünlü iklimlere taşıyan şiirler. İşte onlardan biri “Siyah Sancak”:
Bir kızıl alevdin gökte bir zaman;
Solardı renginden nuru güneşin.
Şimdi bir dumansın, kara bir duman,
Sinmiş gönüllere sanki ateşin.
Ağlıyor uzaktan bakan rengine.
Diyor: “Matemde mi öz vatanımız?”
Biz seni boyarız o kan rengine,
Var damarımızda hâlâ kanımız!
Ey güzel sancağım solmasın yüzün,
Biz henüz yaşarken yasa bürünme!
Hicrana takati yok gönlümüzün,
Bu matem yüz ile bize görünme!
Ey güzel sancağım o ay-yıldızın
Sana tarihinden kaldı hediye!
Üstünden eksilme vatanımızın;
Dalgalan “Bu iller benimdir!” diye!
Şairimizin sade, rahat, içten şiirlerinin temleri çeşit çeşittir. Aşk, sevda üzerine yazılanlar da var, vatan memleket hasretiyle yazılanlar da… Bir çok şiiri bestelenmiş ve şarkı olarak dillerde dolaşmıştır. Meselâ
“Veda” onlardan biridir:
Hani o, bırakıp giderken seni;
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken veda busemi,
Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?
“Diyorlar” şiiri de dillerden gönüllere akıp gidiveren şarkılardan biri olmuştur:
Ölürsem yazıktır sana kanmadan
Kollarım boynunda halkalanmadan,
Bir günüm geçmiyor seni anmadan
Derdine katlandım hiç usanmadan…
Diyorlar: kül olmaz ateş yanmadan,
Denizler durulmaz dalgalanmadan!
Onun “Benim gönlüm bir kelebek / Dolaşıyor çiçek çiçek. / Tükenecek ömrü böyle / Çırpınarak, titreyerek” şiirini alaya alanlar olmuştur. Meselâ Nâzım Hikmet, “Benim gönlüm bir kartal” diye başlayan ve şairimizle biraz da istihza eden bir şiir yazar. Ne var ki, Orhan Seyfi’nin vasat şiirlerinin yanı sıra güçlü şiirleri de çoktur. Tabiatı mükemmel bir şekilde tasvir eden şair, bizi âdeta canlıların yaşadığı has bir bahçeye dâvet eder. “Bir çiftlik manzarası” bu tür gözlemci ve tasvirci iyi şiirlerden biridir:
Sönerken dağlarda günün şulesi,
Sarar yamaçları ince bir duman…
Duyulur uzaktan bir kaval sesi,
Duyulur uzaktan bir kaval sesi,
Sürüler çiftliğe döndüğü zaman.
Akşamın bu ıssız saatlerinde,
Nedir bu her şeyde sezilen melal?
Bir leylek tarlanın orta yerinde,
Bükülmüş başile canlı bir sual.
Yan yana bir sıra teşkil ederek
Irmakta gusleden kızlar sofudur.
Hilkatin sırrını düşünen eşek,
Çiftliğin yegâne feylesofudur.
Odalıklarının seçmiş içinden,
Bu akşam ördekler en tazesini.
Hindiler, nadide yelpazesini
İlk hicretlerinde getirmiş Çin’den.
Serçeler, dallarda birer serseri,
Kumrular, muhabbet macerasında…
Horozlar, bu çapkın derebeyleri,
Çiftliğe tasarruf iddiasında!
“O Beyaz Bir Kuştu…” şiiri çok güzel çağrışımlarla doludur. “Kervan” kitabının ilk baskısında “birkaç söz”ü kaleme alırken bir bakıma poetikasını, sanat anlayışını da ortaya koyar. Şöyle der bu yazının baş taraflarında:
“Bu kitap, bir iddia taşımıyor. Bir kısım manzumeleri bunun için yazılmıştır. Bu kitabın sahibine göre şiir, en eskilerin tarif ettiği gibi, ‘Manzum ve mukaffa söz’dür. Vezin, kafiye, şekil şiirin uzviyetindedir. Ona aykırı olamaz. Vezinsiz, kafiyesiz, şekilsiz şiir, ayağı ile resim yapan kolsuz ressam gibi normal bir sanat olmadan çıkar.
Şiirde vezin, kafiye ve şekilden bıkılış,kendisinden önce gelen üstatlara bir şey ekleyemeden, onları tekrarlamadan geliyor. Fena şairin kusurlarını bütün edebiyata yükleyemeyiz.
Benim iddiam: vezin, kafiye ve şekille en yeni şiir yazılabilir. Zaten bunlarla yazılırsa en yeni olur. Öbürleri ilhamın sıhhatli çocukları değil, tabî terimle sıkıt’lardır.
Şiirde vezin, kafiye ve şekil değişikliklerinin, şairlerin kudret ve kabiliyetleri ölçüsünde sonsuzluğuna inanıyorum. Kolayı yapmak isteyen sanatçı, kendisinden öncekileri taklit ederek ruhunu bir doğum ağrısından kurtarır. Fakat gerçekten yeni, güzel, mükemmel eser, bir ömür boyu ulvi sancılar içinde, hiçbir şeyle karşılığı ödenemeyecek bir ceht ve gayretle meydana getirilebilir.
Bir manzumesini tamamlayabilmek için senelerce uğraşan şairi başka nasıl izah edebilirsiniz?”
Orhan Seyfi “Kervan”da ölümden çok bahseder. Bunu biraz da yaşının ilerlemiş olmasına bağlar ve şöyle der:
“Bu kitapta ‘ölüm’den çok bahsettiğimin farkındayım. Ancak, bugün benim çok yakından duyduğum bir konu oldu için, bu kitabı son denemelerim olarak benden sonraki çocuklarıma verirken, bu kusurumu yaşıma bağışlamalarını rica ederim.”
Her şairin mistik şiirleri olabilir. Ama Orhan Seyfi’nin dinî heyecanla kaleme aldığı şiirlerde yürekten kopan mısraların samimiyeti dikkat çekiyor. “Dua” bu özge şiirlerden sadece biridir:
Ulu Tanrım, şu karanlık yolları
Bizi sana ulaştıran yollar et!
İhtirasla kilitlenmiş kolları,
Birbirini kucaklayan kollar et!
Muhabbetin gönlümüzde hız olsun;
Güttüğünüz Hakk’a varan iz olsun,
Önümüzde uçurumlar düz olsun,
Yolumuzda dikenleri güller et!
Dalalette bırakıp da insanı,
Yapma arzın en korkulu hayvan.
Unutturma doğrulu, vicdanı,
Bizi sana lâyık olan kullar et!
Evet Orhan Seyfi Orhon yaşıyor. Ama acaba genç şairlerimiz kendisini tanıyor mu, şiiriyle hiç buluştu mu? Ben şüpheliyim. Bugün şiirimizin zayıflığı biraz da usta çırak ilişkisinin zayıflamasından kaynaklanmıyor mu? Yeni nesillerin geçmişle bağlarının kopmuş olmasından kaynaklanmıyor mu şiirimizin cılızlığı… Öyleyse şiir yazan genç şairler, sizin için bir fırsat daha doğdu. Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin usta bir şairi şiirleriyle sizi yıllar sonra yeniden selâmlıyor. Size düşen de kitabını almak ve onu okumak. Şairimizi rahmetle analım, yayınevine de teşekkür edelim bu güzel kitabı bize kazandırdığı için. Ama edebiyatçımızın diğer kitaplarını da, nesirlerini, roman ve hicivlerini de bekliyoruz. Bizden hatırlatması…
Mehmet Nuri Yardım
Eskader.net