İki Şehrin Hikayesi Kitabından Muhteşem Alıntılar…

Kitap
Charles Dickens’ın 1859 yılında çıkardığı tarihi romanı İki Şehrin Hikayesi’nden birbirinden güzel cümleleri sizler için derledik… Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, he...
EMOJİLE

Charles Dickens’ın 1859 yılında çıkardığı tarihi romanı İki Şehrin Hikayesi’nden birbirinden güzel cümleleri sizler için derledik…

  • Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana -sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece ‘daha’ sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.
  • Bizi hep soyarlar zaten. Vergi alıp dururlar ama vicdanları hiç sızlamaz. Hiç para almadan yanlarında çalışmak zorundayız. Buğdayımızı onların değirmeninde döveriz, zaten azıcık olan buğdayımızı da besledikleri kuşlara vermemiz emredilir bize. Öyle kötü durumdayız ki yaşamasak daha iyi. Babam bu dünyaya çocuk getirmenin yanlış olduğunu söylerdi, haklıymış…
  • Gece vakti büyük bir şehre girdiğimde karanlıkta kümelenmiş bütün o evlerin her birinin içlerinde kendi sırlarını barındırdıklarını düşünürüm, her bir evin her bir odasında ayrı bir sır vardır ve bunların içlerinde çarpan her bir yürek de hemen yanı başındaki yüreğin bile bilmediği ayrı bir sır taşır içinde!
  • Eğer sen iyiliksever, samimi bir adam olsaydın, ona sarı saçlı kukla demene kızardım; ama sen duygulardan anlamayan birisin. İnsan resimden anlamayan birinin tabloları eleştirmesine kızmaz veya müzikten hoşlanmayan birinin eleştirileri onu alakadar etmez.
  • Kederin ve ümitsizliğin muazzam bir gücü vardır.
  • Ruhlar, bedenleri hayattayken en çok nerede bulunduysa orada gezermiş…
  • “Devletin gidişatından bir haber devlet memurları; şehvetli bakışları, gevşek bakışları, gevşek dilleri ve gayriahlaki yaşamlarıyla olabilecek en dünyevi din adamları oradaydı; hiçbiri liyakat sahibi değildi fakat hepsi rezilce öyleymiş taklidi yapıyordu.”
  • Güneşin üzerine vurduğu hiçbir şey, sahip olduğu yetenekleri ve güzel duyguları kullanma becerisinden yoksun, kendi yararı ve mutluluğu için bir şeyler yapmayı beceremeyen, dahası bu feci halinin farkında olan ve bu feci halin onu tüketmesi pahasına kendinden vazgeçen bu adamdan daha hüzünlü değildi.
  • “Lütfen biraz bekle ! Onu şimdi görürsem, ölürüm.”