‘Ramazan Risalesi’

Kitap
İktisat, bereket sebebidir Abdullah Aymaz, Risale-i Nur üzerine kaleme aldığı serinin son kitabında Ramazan, İktisat ve Şükür risalelerini şerh ediyor, günümüzün büyük hastalığı israfa ve şükürsüzlüğe...
EMOJİLE

İktisat, bereket sebebidir

Abdullah Aymaz, Risale-i Nur üzerine kaleme aldığı serinin son kitabında Ramazan, İktisat ve Şükür risalelerini şerh ediyor, günümüzün büyük hastalığı israfa ve şükürsüzlüğe karşı çare yollarını gösteriyor. Aymaz Hoca, Risale-i Nur’un farklı yerlerinden ilgili kısımları bir araya getirip açıklamış, alıntılarla ve hatıralarla zenginleştirmiş.

Abdullah ibni Abbas (radiyallahu anh) hazretlerinden nakledilen bir hatıra vardır. Saadet asrının mesut bir gününde, günün en sıcak saatinde Server-i Kâinat Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) ile iki sadık yâri, Hazreti Ebûbekir ve Hazreti Ömer (r. anhüma) mescitte karşılaşırlar. Böylesine sıcak bir vakitte evden dışarı adım atmak âdet olmadığından birbirlerine bu durumun sebebini sorarlar. Üçünün de sıcağa rağmen dışarı çıkma sebebi aynıdır: Bastırmakta zorlanılan açlık hissi. Kâinat Sultanı (s.a.s.) ve iki müstakbel halifesi hep birlikte Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin Mescid-i Nebevî’nin yanındaki evine yönelir. Abdullah ibni Abbas hadiseyi uzun uzun anlatmaktadır; kısaca söylersek, Eyyûb Sultan hazretlerinin evinde, yeryüzünün en şerefli misafirlerine kızartılmış ve haşlanmış et ile ekmek ikram edilir. Sofraya koruk, taze ve kuru meyvelerinin bir arada olduğu, yani her çeşidini üzerinde barındıran bir hurma dalı da konulur. Allah Resûlü’nün emriyle bir parça et ve ekmek, günlerdir böyle yemek görmemiş olan Fatıma-ı Zehrâ (r. anha) validemize gönderilir. Yemek yenildikten sonra Fahr-i Cihan Efendimiz (s.a.s.) gözlerinden inci tanesi gibi yaşlar akıtarak, “Ekmek, et, kuru, koruk ve taze hurma” der ve “Sonra o gün nimetlerden hesaba çekileceksiniz.” ayetini okurlar, ardından da eklerler: “Bu nimetler de kıyamet gününde sorulacaklardandır.”

Bolluk arttıkça şükür azalıyor mu?

Sultan-ı Kevneyn Efendimiz’in (s.a.s.) nadir zamanlarda sofrasında bulunan böyle birkaç çeşit yiyecek, bugün çoğumuz için adiyattan. “Ne güzel katıktır” buyurduğu sirke, bizim için ekmekle tek başına yenilen bir yemek çeşidi değil, sadece yemeğe lezzet vermesi için kullandığımız bir katkı maddesi. Yılın hangi mevsiminde bir markete adım atacak olsak her mevsimden, her memleketten binlerce çeşit yiyecek, içecek önümüzde hazır. Belki de tarih boyunca hiç görülmemiş bir bolluğu yaşıyoruz. Peki ya huzur? Kaç kişinin gönlü mutmain? Elbette her zaman, her yerde Hakk’ın hususi ikramına mazhar has kulları vardır, fakat dışarıdan nazar edildiğinde çoğu insanın şükürsüzlüğün bereketsizliğini yaşadığını görmemek mümkün değil. Bolluk arttıkça nimetin kıymetini idrak, dolayısıyla şükür azalıyor.

Allah Resûlü’nün (s.a.s.) gözlerinden yaşlar akmasına sebep olan hakikat üzerinde çok tefekkür etmemiz, hayatımızı her an yeniden gözden geçirmemiz gerekli. Abdullah Aymaz, Risale-i Nur üzerine kaleme aldığı şerh serisinin son kitabında günümüzün bu büyük hastalığına çare yollarını gösteriyor. Ramazan, İktisat ve Şükür Risaleleri Üzerine’de Aymaz hoca, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin üç risalesi ile Risale-i Nur’un farklı yerlerinden konuyla ilgili kısımları bir araya getirip açıklıyor; Üstad’ın hayatından ve talebelerinin hatıralarından alıntılarla etrafını cami bir risale dersi yapıyor.

Kitap, Cihan Yenilmez’in Bediüzzaman Hazretleri’nin Ramazan ayını nasıl geçirdiğini anlattığı bir yazıyla başlıyor ve “Ramazan Risalesi” ile devam ediyor. “Ramazan Risalesi”, bu mübarek ayı Cenâb-ı Hakk’ın rubûbiyetine, nimetlerinin şükrüne, toplum hayatına, nefsin terbiyesine ve serkeşçe muamelelerinden vazgeçmesine, Kur’an-ı Hakîm’in indirilmesine, insanoğlunun ahiret kazancına, şahsi hayatına, nefsin aczini görerek kulluğunu bilmesine bakan yönleriyle dokuz nükte halinde izah ediyor.

İktisat ve bereketin cisimleşmiş misali

İktisadı Kur’an-ı Kerim’in emrettiği bir hayat düsturu olarak kabul eden, âdeti dışında fazladan yumurtlayan tavuğu “Benim iktisat kaidemi bozuyor.” diyerek kovan, 25 sene hizmetini gören yüz paralık çay kaşığı kırıldığında atmayıp tamir ettiren Üstad Bediüzzaman’ın hayatı, iktisat ve bunun takipçisi olan bereketin adeta tecessüm etmiş bir misali. Talebelerinden Süleyman Rüşdü, Sikke-i Tasdîk-i Gaybî risalesinde onun bu halini şöyle anlatıyor: “Üstadımızın hasta olmadığı halde bütün ramazanda yediği gıdayı hesap ettik; bir tek francala ekmeği, yarım okka kese yoğurdu, yüz elli dirhem pirinç idi. Biz tahmin ettik ki, yirmi dört saatte üç hurma tanesi kadar gıda ile külfetsiz idare etti. Fazlaya ihtiyacı olmadığı için yiyemiyordu. Bu hal, ramazandan sonra ona yazdırılacak olan İktisat Risalesi’nin bereketine ve mübarekiyetine ve kerametine bir işaret idi.”

Üstad’ın kendisi de üzerindeki sakoyu yedi sene evvel eski olarak aldığını ve beş sene boyunca elbise, çamaşır, pabuç, çorap için dört buçuk lira ile idare ettiğini belirterek, “Bereket, iktisat ve rahmet-i ilahiye bana kâfi geldi. İşte şu numuneler gibi çok şeyler var ve bereket-i ilahiyenin çok cihetleri var. Bu köy halkı çoğunu bilirler. Fakat sakın bunları fahr için zikrediyorum zannetmeyiniz. Belki mecbur oldum.” diyor. Aynı şekilde, az miktarda bir balı şaban ve ramazan ayı boyunca iktisatla kullandığını görenlerin o vaziyetini belki hasislik sandıklarını belirtiyor ve “Fakat hakikat noktasında, o zahirî hısset [cimrilik] altında ulvî bir izzet ve büyük bir bereket ve yüksek bir sevap gizlendiğini gördük.” ifadesini kullanıyor. “Şükür Risalesi”nde ise insan lezzetli bir yemeği yiyip şükrettiğinde, o nimetin şükür vasıtasıyla bir nur, uhrevî bir cennet meyvesi olacağını söylüyor.

İktisatlı olmayan, zillete düşer

Bediüzzaman günümüzde dünya hayatını ebedî hayata, cam parçalarını bâki elmaslara değişenlere ise hayret ediyor. İktisatlı olmayanların zillete, mânen dilenciliğe ve sefalete düşmeye namzet olduklarını söylüyor: “Bu zamanda israfâta medar olacak para çok pahalıdır. Mukabilinde bazen haysiyet, namus, rüşvet alınıyor. Bazen mukaddesât-ı diniye mukabil alınıyor, sonra menhus [uğursuz] bir para veriliyor. Demek manevî yüz lira zarar ile maddî yüz paralık bir mal alınır.”

Hayatında iktisadın ve şükrün bereketini gören, kimseye yüzsuyu dökmeden, dinini dünyaya âlet etmeden, dünyalık için insanlık şerefine zarar vermeden, hatta hediye bile kabul etmeden Allah’tan başkasından müstağni bir ömür süren Üstad bunları söylüyor. Bir an için kendi dünyamıza nazar edelim; bu cümleler çoğu zaman etrafımızda yaşananların, geçmişte yaşanmışların özeti değil mi?

RAMAZAN İKTİSAT ŞÜKÜR RİSALELERİ ÜZERİNE, ABDULLAH AYMAZ, ŞAHDAMAR YAYINLARI, 150 SAYFA, 7 TL
 

Ahmet Doğru
Zaman