Ayşe Başak’ın kitap kritiği
Bazı Kadınlar, Kanadalı yazar Alice Munro’nun on öyküsünü bir araya getiriyor. Öykülerde hayatın değişik yüzleriyle karşılaşıp bir şekilde başa çıkmış, kendine göre bir yol bulabilmiş, kimini bir bakışta fark edemeyeceğimiz sıradan kadınlar var
Kanada’nın dünyaca tanınan yazarı Munro’nun on öyküsünü bir araya getiren Bazı Kadınlar’daki öykülerin ortak noktası, kahramanlarının çoğunun kadın olması. Hayatın değişik yüzleriyle karşılaşıp bir şekilde başa çıkmış, kendine göre bir yol bulabilmiş, kimini bir bakışta fark edemeyeceğimiz sıradan kadınlar. Bir adamın karısı, bir çocuğun annesi, birinin arkadaşı olan, çözümler bulan, üreten, yapan, hayatları çok da kolay olmayan kadınlar.
Munro’nun işi, onları oldukları yerlerden kıpırdatmadan, tuttuğu ışıkla okuyucusuna izlettirmek. Hikâyeleri okurken içinizi kaplayan his bu. Yazar, size okuduğunuzu unutturuyor, izlediğiniz hissine kapılıyor ve öykücü olmak yerine iyi bir sinemacı olabileceğini düşünmeden edemiyorsunuz. Öykü akışları, yarattığı sarmallar, paralel kurgular merakınızı daima uçta tutuyor. Ne olacak, şimdi ne yapacak, bu işin sonu nereye varacak diyorsunuz ama çoğunlukla bir durumun, bir duygunun öyküsünü okuyorsunuz. Olanı değil nasıl olduğunu, nasıl hissedildiğini anlatıyor yazar. Munro’nun şaşırtıcılığı, ne anlatırsa anlatsın, genelgeçer hiçbir şeye saplanmaması ve tarafsız kalabilmesi. “Yanlışları” da “doğrular” kadar cesur, tarafsız bir dille aktarabilmesi. Bir halin, bir tavrın, birine uzanan bir elin meydana getirdiği değişimi, dönüşümü görüyorsunuz. Ne var ki, başarıyla anlatılan duygular, bazen yıkıcı, okuru zorlayan, sert hikâyelerin içinden çıkıyor. Munro, kafanızı dağıtmak, dünyadan kopmak için iyi bir seçim değil. Onun menüsünde hazmı biraz zor olan sağlam bir edebiyat var.
80 yaşında bir yazar
Munro, zamanımızın İngilizcede ürün veren önemli yazarlarından biri. Ona Kanada’nın Çehov’u diyorlar. Kısa öyküde üstüne olmadığını düşünen hatırı sayılır bir kitle var. Tüm dünyadan, notları en kıt eleştirmenlerin dahi büyük iltifatlarına mazhar olan Munro, Man Booker dâhil birçok ödüle değer görüldü, adı Nobel adayları arasında anıldı. Sayısı sürekli artan çok uluslu bir okuyucu profiline sahip. Tabii bütün bunlara bir gecede kavuşmamış. Gerçi kadınların yaşları bir sır olarak kalmalı ama bu yıl 80 yaşına basan yazarın son öykü kitabı olan Bazı Kadınlar’ı yayımladığında 78 yaşında olduğunu söylersek resim netleşecektir.
Munro ilk eserini 37 yaşındayken, 1968 yılında yayımladı. O günden bugüne 40 yılı aşkın süredir hiç durmadan çalışıyor, emek veriyor, izliyor, gördüklerini sayfalara aktarıyor. Sessiz kaldığı her dönemin ardından yeni eserleriyle tekrar tekrar keşfedilen, yeni okurlara, tazelenen kuşaklara seslenebilen bir yazar. Eleştirmenlerin vurguladığı önemli özelliklerinden biri de bu zaten; çok çalışması, yeni haller, yeni tavırlar, yeni hikâyeler anlatabilmesi. Üstelik bunu çok yerel öyküleri evrenselleştirerek yapabilmesi.
Munro’nun doğup büyüdüğü 30’lu ve 40’lı yıllarda Güney Batı Ontario’nun küçücük bir kasabasında yaşayan birinin tüm dünyaca tanınan bir yazar olabilmesi pek akla gelebilecek bir şey değildi. Hatta 50’lerde ve 60’larda bile Kanada’da yayıncıların sayısı çok azdı. Onların da tüm yaptığı İngiltere ve Amerika’dan kitapları getirip yayımlamaktı. Kitap yayıncılığı ikliminin böylesine kurak olduğu Kanada’da radyonun ise önemli bir yeri vardı. Munro da yola öyle çıktı. 1960 yılında CBC’de “Antoloji” adında bir program hazırlayarak.
İnsan, Alice Munro’yu okurken onun uzun ömrünü ve gördüklerini, iki yüzyıla şahitlik edişini, yaşadığı büyük değişimleri düşünmeden edemiyor. Munro 1931 yılında doğdu, ülkesi Kanada 1939 yılında II. Dünya Savaşı’na girdi. Okul hayatı savaşın gölgesinde ve savaş sonrası iklimde geçti. 1953 yılında, 22 yaşında, ilk kızını kucağına aldığında Kanada’nın da kraliçesi olan II. Elizabeth taç giyiyordu. Uzun yaşamak nadir değil ama üreten, gözlemleyen, bunları okuyucusuna aktaran bir öykücünün bereketli ömrü dikkati çekiyor. Kitabın içindeki 10 öyküden yedinci sıradaki “Bazı Kadınlar”ın başlangıç cümleleri bütün bunları özetleyen iyi bir örnek… Sanki kimliği belirsiz anlatıcı değil de Munro’nun kendisi konuşuyormuş gibi: “Ne kadar yaşlı olduğumu düşününce bazen şaşkına dönüyorum. Yaşadığım kasabanın sokaklarına yazları toz kalkmasın diye su serpildiği, kızların bellerine korse takıp, yere bırakılınca dik duran çemberli eteklerden giydikleri, çocuk felci ya da lösemi gibi hastalıklarda çaresiz olunduğu zamanları hatırlıyorum.”
Aşırı mutluluk…
Değinmeden geçmeyelim. “Too Much Happiness” Cem Alpan’ın çevirisiyle “Aşırı Mutluluk”, Alice Munro’nun “Bazı Kadınlar” adıyla Türkçeye kazandırılan 2009 tarihli öykü kitabının orijinal adı. Bu ad kitabın son öyküsünden geliyor. Bu, kitabın en dikkat çeken öykülerinden biri. “Aşırı Mutluluk” adı, kitabı bitirdiğinizde sizi bir ironiyle baş başa bırakıyor. Kapağını kapattıktan sonra neden kitaba “Bazı Kadınlar” adının uygun görüldüğünü, bunun isabetli yönlerini fark ettim ama orijinaline sadık kalınıp “Aşırı Mutluluk” adının kullanılması daha iyi olurmuş. [Kitap Zamanı]