Yirminci yüzyılın ilk yarısının en gizemli isimlerinden birisi olarak karşımıza çıkan Georgi İvanoviç Gürciyev özellikle tasavvuf ve modern akımlar ilişkisinin konuşulduğu İkinci Dünya Savaşı sonrası yıllar bakımından önemli bir figür olma özelliğini korumaktadır. Ölümünün üzerinden uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen, Gürciyev`in mirası halen hem akademik araştırmalara konu olmaya devam etmekte, hem de belirli bir kesimin hayat tarzı üzerinde belirleyici bir rol oynamaktadır.
Bu konudaki araştırmaların yoğunluğu, farklı yaklaşım ve tartışmaları da beraberinde getirmektedir: İnsanların bilinçli olduklarını düşünmenin bir yanılsama olduğunu, onların aslında uykuda olduklarını kendilerine ait hakiki kendilik ve kimliklerinin bulunmadığını açıklayan Gürciyev gerçekte “manevî bir rehber”mi, yoksa Doğulu tekniklerle iki dünya savaşı arasında yönünü şaşırmış Batılı kurbanlarını tuzağa düşüren bir duygu avcısı mı? Tuhaf insanlardan tuhaf insanlara, bu kitaptan şu kitaba, o gruptan bu gruba seyahat edip duran Georgi İvanoviç Gürciyev karma bir yapı oluşturarak Batı’daki ‘new age’ (yeni çağ) yahut yeni batıl dinlerinin başlatıcısı oldu. Mesela rakslarındaki bazı hareketleri tasavvuftaki devrlerin ritüellerinden almış olması bunun ufak bir örneği olarak zikredilebilir.
İlişkinin Mahiyeti
Bununla birlikte daha önemlisi, hayatının bir kısmını Müslüman coğrafyada azimli bir ‘sufî’ öğrenci olarak geçiren Gürciyev`in Müslüman dünyada belirginlik kazanan kimi tasavvufi geleneklerle münasebetinin boyutu nedir ya da bu münasebetin nasıl yorumlanması gerektiği hâlâ tartışma konusu olmaktadır. Kuşkusuz her şeyden önce karma ve çarpıtmaya dayalı bir yoldu onun yolu. Bu yüzden Müslümanların kültürel tarihinde ortaya çıkan ‘sufi’ kimi hususlar bir tür garnitür malzemesiydi onun düşüncesinde ve kurduğu ‘heretik’ yapıda. Her zaman bir roman yahut piyesteki bir kahraman gibi davranan bu adamda içsel bir tutarlılık yoktu. Didaktik amaçlarla alegorik konuşma yaptığını söyleyebiliriz. Belki bu yüzden Rene Guenon “Kaçak Gürciyev’den vebadan kaçar gibi kaçın” diyerek bir yol açmış olabilir. Kaçak yerine kaçık da kullanılabilir pekâlâ.
İşte bu arkaplan içerisinde Gurciyev’in düşünce dünyasını ortaya koyan Gürciyev ve Gizli Üstatları adlı çalışma onun hakkında önemli bilgiler sunan ve temelleri gelenekçi ekole dayanan bir tür savunma kitabı olarak algılanabilir. Kitapta yer alan çalışmalardan birincisinin yazarı, Whitall Perry gelenekselci okulun önemli temsilcilerinden birisidir. Bu anlamda Perry’nin Geleneğin Işığında Gürciyev adlı çalışması, gelenekselci okul bağlamında Gürciyev’in öğretilerinin nasıl yorumlanabileceğini göstermesi bakımından büyük bir önem taşımaktadır. Ayrıca, Gürciyev’in hayat tarzıyla ilgili ayrıntılı bilgi ve çıkarımlar da, okurun belirli bir tasavvura ulaşmasına katkı sağlamaktadır. Kitapta yer alan ikinci çalışmanın yazarı Rafael Lefort ise, Dördüncü Yol ile Gürciyev’in ölümünden sonra tanışmış ve fakat bu öğretinin "gerçek" izini sürmek ya da Gürciyev’in -ilginç bir şekilde yalnızca Müslüman- üstatlarını bulmak umuduyla "Doğu"ya seyahate çıkmıştır. Gürciyev’in Üstatları adlı çalışma, Türkiye’den başlayıp Ortadoğu ülkelerinden Afganistan’a kadar süren gizemli ve görünürde ardışık bir mahiyet arz eden söz konusu seyahatlerin geniş bir tasvirinden ibarettir. Bu yazıda önce Gurciyev hakkında kısa bir bilgi verilecek ardından Rafael Lefort’un kitabında ortaya çıkan kimi yaklaşımlar üzerinde durulacaktır.
Kimilerine göre bir Rus ajanı olan Gürcizade Gürciyev, 1870’li yıllarda, o dönemde Rus İmparatorluğu’na bağlı olan Gümrü vilayetinde dünyaya gelen Gürciyev, Ermeni-Pars mitolojisine dayanan Sarman Kardeşliği örgütüne katılarak “kadim bilgi arayışı” için o kült hikmet ve bilgelik çalışmaları yapılan Ortadoğu ve Kuzey Afrika yolculuklarına çıktı. Bazen tek başına bazen yanında bulunan başkalarıyla birlikte Afganistan, Pakistan, Keşmir, Doğu Türkistan, Sibirya ve Tibet çevresine gitti. Ermeni lehçesiyle konuştuğu Türkçe ona bir ‘lingua franca’ sağlıyordu ve bu sayede birçok yeri ziyaret etmeyi başardı. Çok sıkı araştırmalar yaparak, özel yerleri arıyordu. Kudüs yakınlarında yaşayan Essenî Yahudilerinin yanına gitti.
Uzun zaman sonra Rusya’ya geri dönen Gürciyev Gogol’un Palto’sunda tasvir ettiği önemli insanlarla temas kurdu. İleride yayımlayacağı kitaplardan birinin adının Önemli İnsanlarla Görüşmeler adını taşıyacak olması da önemlidir. Bir yandan yeniçağ akımlarının üstatlarıyla tanışan bir yandan da Çarlık sarayında Rasputin’in mirasını devralmayı düşünen Gürciyev’in ham hayalleri yarım kalır ve canını Bolşeviklerin elinden zor kurtarır. Önce Kuzey Kafkasya’ya sonra Tiflis’e kaçan Gürciyev buranın da işgal edilmesiyle İstanbul’a kaçar ardından da kalıcı olarak Avrupa’ya yerleşir. Kitabın ikinci kısmını oluşturan Rafael Lefort’un kaleme aldığı Gürciyev’in Üstadları başlıklı kısım hem Gürciyev’in etkilendiği isimleri hem de Batı’nın tasavvuf öğretisini alılmamasına ilişkin belli başlı konumlanışları göstermesi bakımından dikkate değer vurgular içermekte.
Gürviyev’in felsefesinin temelinde Doğulu bazı ritüellerin bulunması, onun dervişlerin öğretilerine sık sık atıf yapması, yazılarındaki karakterlerle sufi karakterler arasındaki benzerliklerden hareket eden Lefort Gürciyev’in ölümünden sonra onun etkilendiği isimleri tanımak için bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk bir anlamda Gürciyev’in öğrencilerinin hedeflerine niçin ulaşamadıklarını da ortaya koyan bir yolculuk olur. Adana’ya ulaşıncaya kadar Gürciyev’i tanıyan birine rastlamayan yazar buraya ulaşınca onun Herkes ve Herşey, Yüksek İnsanlarla Görüşmeler kitaplarında sezdiği Doğu’dan etkilenme meselesini daha da açık biçimde ortaya koymaya başlar. Tabii Türkiye’de tarikatların yasaklanmasından dolayı yer altına inen bu yapılanmaların çok güçlü olduğunu fark etmenin şaşkınlığını da yaşar.
Farklı isimler üzerinden farklı şehirlerde devam eden yolculuk yazarı da dönüştürmeye başlar. Karşılaştığı isimler ona aklına gelen her soruyu sormamasını sıkça hatırlatır. Hatta Şeyh Davud Yusuf ona soru sorma konusunda yeteneksiz olmakla suçlarlar: “Senin kafanın içi kozmik formüllere, sayılı kişiliklerle karmakarışık olmuş.(…) Anlamını bilmediğin şeyleri papağan gibi tekrarlamayı öğrenmişsin. Bu özelliklerinle dolu parçalanmış şuurun senin doğru zamanda, doğru soruyu sormana ve cevaplarından bir şeyler kazanmana izin vermiyor. Birtakım şekillerle, modellerle düşünmek üzerine eğitilmişsin ya da koşullanmışsın. Bundan kurtulmalısın.” Her sorunun bir cevabı olduğunu hayal eden Rafael Lefort ile her sorunun cevaplandırılma olasılığı olduğunu ama bunun da değerli olup olmadığının bir başka konu olduğunu düşünen Şeyh Davud Yusuf arasındaki bakış farkı öğrenme, bilgi, bilgelik konularında belirginleştikçe Rafael Lefort da yavaş yavaş “dönüşmeye” başlar. Gürciyev’le ilgili araştırmalarına devam eden Lefort’un araştırmaları ince bir farkla devam eder. Artık sadece araştırmakla yetinmeyecek içinde yer alarak öğrenmeye de çalışacaktır. Gürciyev’i yontan, biçimlendiren insanlara olan merakı onu meselelerin künhüne vakıf olmaya doğru götürür.
Entelektüel Farklılıklar
O insanlardan bir zan, bir kanaat öğrenmek ister ama onlar ona bunların ötesinde bir dünya sunarlar. Mesela Attar’ın Mantıku’t Tayr’ı üzerinde nasıl çalışıldığını anlatır: “Metinler sürekli olarak okunurdu ve her seferinde farklı bir anlam düzeyi yakalanırdı. Sizin bu terimden anladığınız şekliyle anlaşılmak için okunmazlardı. Fakat bilinçli varlığımız ve nefsimiz tarafından özümsenmek için okunurdu. Batı’da, entelektüel bir öğrenme ile bir şeyi anlamak zorunda olduğunuzu düşünürsünüz. Sufiler için böyle suni becerilerde hiçbir güvenilirlik yoktur. Siz kapının eşiğinde durur ve aklınızın girmesine izin vermesini beklersiniz, durumları filtreden geçirirsiniz. Oysaki bereket size rağmen içinize dolan şeydir.” Müslüman dünyada zahir ve batın tartışmaları özelinde sıklıkla gündeme gelen bu yaklaşımlar yirminci yüzyılda Batı aklını eleştirmek amacıyla farklı bir bağlamda yeniden inşa edilirler. Gelenekçi ekolün güçlü temsilcilerinin de buna benzer yaklaşım ve çözümlemeleri oldukça başarılı biçimde kullandıkları da inkâr edilemez.
Metinleri okurken düşünmesi için Gazali’den de belli pasajlar devreye sokulur: “İnsanlar rüyadadır, ölünce uyanırlar” “İlahi olan şeyleri anlamak için kesin kanıtlar gerektiğini düşünenler, Allah’ın rahmetinin genişliğini daraltmaktadırlar.”
Şeyh Hasan Fendi ise Rafael Lefort’un yolculuğunu kibirli, entelektüel ve yüzeysel tepkilere dayalı bir yolculuk olarak tasvir eder. Onun nazarında akademik akıl yürütme, saldırmak, sulandırmak ve paramparça etmek ve sakatlamaktır. Parçanın bilgisi üzerinden Avrupa’daki akıl çağı eleştirilir: “Hikmete ait büyük lokmaları yutup, sonra da onları ağzından salyalar akan ham bir zihinle nazariyeler ve nutuklar şeklinde kusmaya, akıl yürütme diyebilir misin? Avrupa’daki akıl çağı, çok az akıl yürütme üretti; çok az entelektüel gelişme sağladı. Gelişmiş bilinç sahibi olan bir kamil insanın bir günlük etkinliklerinde, bütün akıl çağı boyunca üretilenden daha fazla akıl yürütme ve gerçek entelektüel gelişme sağlanır.” Aklın ve zihnin birikimin tümüyle bataklık olarak addedildiği bu bakışın temeli yapılması gerekenlerin yapılmayıp sadece bilgiçlik taslayarak gereksiz ayrıntılarda ısrar edilmesinden kaynaklanır. Şartlanmaların aklın ve muhakemenin çalışmasını engellediği üzerinde duran Şeyh Hasan Fendi batıya aktartılan sufi birikimin çarpıtıldığını belirtirken Gürciyev’in de böyle yaptığını ima eder: “Batı dünyasında öğrenim görenler, her şeyi yorumlama, değerlendirerek fikrini söyleme ve açıklama arzularıyla yanıp tutuşuyorlar. Eserleri öyle bir tercüme ediyorlar ki, orijinal el yazmalarında olmayan şeyleri ekliyorlar. Böyle olunca da orijinal düşünceler kayboluyor. Sonunda mütercim, kendi teorilerini kanıtlamak için orijinal metni ve yazarını kullanmış oluyor.”
Yolculuklarında sıklıkla duyduğu isimlerin eserlerini de okumaya başlayan Rafael Lefort Gazali hakkında da bilgiler edinir ve var olan bilgilerini arttırır. Onun Batı dünyasına etkilerinden öte yolculuğundaki esas saik olan tecrübelerine dikkat kesilir. Modern yaşamın karmaşasının ötesine geçecek geçmiş bilgelerin ilkelerine sımsıkı sarılmayı sağlayacak bilginin kitap okumakla değil ancak tecrübeyle kazanılacağı söylenmiştir ona. Gölge düşünceler olarak görülen entelektüel egzersizler yolculukta karşılaştığı isimlerce iğrenç taklitler olarak nitelenir. Bu egzersizler hoşça vakit geçirmeyi sağlarlar fakat ürettikleri yalnızıca bir hiçtir. Gürciyev öğretisinin bataklığını öğrenen Lefort onunla ilişkisini kopardığı gibi yarım gönüllü sadakat olarak nitelediği entelektüel sufilikten de uzaklaşmaya karar verir.
Akademik lafazanlıktan entelektüel bulanıklıktan uzak gördüğü Gazali’nin kendi üzerindeki etkileri babında şunları yazar: “Gazali’yi okumak sezgilerimi geliştirdi. Onun şüpheleriyle boğuşması ve aklının berrak biçimde tanımlamalar yapması, her karar vermenin temelidir. Onun akıl yürütmelerini takip edebiliyordum; onun mantığını izleyebiliyordum ve onun bulguları bende sevinç ve memnuniyet duyguları yaratıyordu. Kanıt olmasa da bu bulguları kolayca kabul ediyordum. Onun yazılarındaki ayrıntılı açıklamalar bilincimi tazeliyordu. Kendi olgunlaşmamış düşüncelerimi, duygularımı koşullu düşünme sürecime dayanan yarım biçimlenmiş zanlarımı geliştirebilmem için bir ders gibi yardımcı oluyordu.” Ardından Mesnevi’yi okuyan Rafael Lefort buradaki kelimelerden, deyimlerden ve hikâyelerden hareketle Gurciyev’in kitaplarının ve öğretisinin kaynağını da daha açık biçimde görmüş olur.
Yarı Cahil Gurular Kültürü
Batının Mammon’u aramasından dolayı yarı cahil gurular kültürünü popülarize ettiğini düşünen bir başka isim, seçmekten özgürleşmeyi ilke edinmeyi önererek Batı düşüncesinin ve aklının doğuyu nasıl algıladığı hakkında şunları söylüyor: “Batı’nın her zaman Doğu hikmetini ya da Doğu bilgeliğini aradığı söylenebilir. Fakat bunu doğru yerde aramıyor. Renkli ve şehevi şeylerin peşine düşüyor; zor olan gerçek Doğu bilgeliğinin değil. Batı kendisini hiçbir zaman kilise örgütünün ölü elinden kurtaramadı. Onun tekelini kırsa bile, doğru şekilde meydan okuyamadı.”
Lefort’un yapmış olduğu yolculuk boyunca bütün şeyhlerin eleştirilerinin yaşamak, bilmek, Batılı şartlanma kabuğunu kırmak, ondan kurtulmak ve yeniden öğrenmeye çaba harcamak üzerinde yoğunlaşması dikkat çekici. Batı toplumsallığında yaratıcı özgürlüğün insanı sürekli aşağıya düşürmesinden hareket eden daha farklı bir isim Lefort’u şok etme sırasını devralmış gibidir: “Yaratıcı düşünce, yaratıcı sanat veya yaratıcı şiir gibi deyimler, Batılı entelektüel elit diye adlandırılan bir zümrenin karanlık zihinlerinde doğan sapmalardır. Gerçekten yaratıcı olan sanatçılar, ellerini açıp gökyüzüne bakarak yaratıcı bir sanatçı olduğunu göklere haykırmaz. Gerçek bir entelektüel tek entelektüelin kendisi olduğunu iddia etmez.”
Saf olanı sahte olandan ayırmada epey bir şeyler öğrenen Lefort’un sürekli olarak akademik olanı ve entelektüel yaklaşımı bununla birlikte nazari olanı küçümsemesi bir başka sınırlama biçimi olsa gerek. Sonunda Avrupa’ya dönerek oradaki bereketi özümsemeye çalışan Lefort daha önce hayal edemeyeceği şeyleri tecrübe ettiğini ama bunları yazmasının ve ayrıntılarına girmesinin doğru olmadığını belirterek bitirir bu yolculuğu.
Nihayetinde hem Gürciyev’in dördüncü yol hem de diğer sayısız “yeni çağ” akımlarından alınacak dersler bakımından önemli ipuçları barındıran çalışma, bir yandan Batı’daki arayışlarının sapkın sonuçlarını bir yandan da gelenekçi okulun kimi yaklaşımlarını göstermesi açısından son derece önemlidir.
Rafael Lefort, Gürciyev ve Gizli Üstatları, İnsan Yayınları, 2011, 226 sayfa.
Asım Öz/ Haksözhaber