Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan ilk Çinli Mo Yan, daha şimdiden otoriteleri ikiye böldü. Çinli yazarlar iktidara yakınlığını ve siyasi konulara olan mesafeli tutumunu kıyasıya eleştirse de Batılı edebiyat çevreleri yapıtlarına methiyeler düzüyor.
Mo Yan, Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan ilk Çinli oldu. Yan, İsveç Akademisi’nce “halk masallarını ve çağdaş anlatıyı “büyülü gerçekçilikle” birleştirmekle övüldü. Bu ödül Mo Yan’a Nobel’in 111 yıllık tarihinde ödül kazanan ilk Çinli sıfatını kazandırdı: Ödülü 2000 yılında kazanan Gao Xingjian Çin doğumlu olsa da halen bir Fransız vatandaşı; 1938’de ödülü “Çin’de köy hayatını gerçekçi ve zengin bir şekilde tasvir etmesi ve biyografik ustalıkları nedeniyle” kazanan Pearl S. Buck da Amerikan vatandaşıydı.
Asıl ismi Guan Moye olan yazar “konuşma!” anlamına gelen müstear ismini ilk romanını yazarken kendisine dilini tutmayı ve başını beladan uzak tutmayı hatırlatmak üzere seçmiş. 1955’te çiftçi bir anne-babanın çocuğu olarak dünyaya gelen Mo Yan Çin’in kuzeydoğu eyaleti Shangdong’daki Gaumi’de doğdu. Kültür devrimi sırasında okulunu 12 yaşında zorunlu olarak terk edip tarlalarda çalışmaya başladı, eğitimini daha sonra orduda tamamladı. İlk kitabı 1981’de yayımlandı, ancak ilk edebi başarısını konusunu Japonya’nın 1930’larda Çin’i işgal ettiği dönemde yaşanan dehşetengiz olaylardan alan ve 1987’de Zhang Yimou’nun uluslararası başarı kazanan filmine konu ettiği Hong gaoliang jiazu (Kızıl Darı Tarlaları) adl romanıyla kazandı.
Doğaüstünü sıradana indiren anlatıcı
İsveç Akademisi’nin daimi sekreteri Peter Englund ödülü duyururken, “Yan, köylüler, kırsal hayat, hayatta kalma mücadelesi veren, onurları için mücadele eden, bazan kazanan ama çoğu zaman da kaybeden insanları yazıyor” dedi. “Kitapları temelde çocuken dinlediği halk masallarına dayanıyor. Onu büyülü gerçekçi olarak tanımlıyorlar, oysa bunun yazarı küçülttüğünü düşünüyorum– Yan’ın Gabriel García Márquez’den kaptığı bir şey değil bu, fazlasıyla kendisine ait bir şey. O, doğaüstünü sıradan olana indiren, olağanüstü özgün bir anlatıcı.”
“Yolumda yürümeye devam edeceğim”
Gaomi’den telefonla devlet televizyonuna telefonla bağlanan yazar, “Nobel’i alıp almamak umurumda bile değil” deyip her yıl bu zamanlarda okumak, yazmak ve babasını ziyaret etmek üzere babaevine döndüğünü söyledi. “Her zamanki yolumda yürümeye devam edeceğim, ayaklarımı yere basarak sıradan insanın durduğu yerden halkın duygularını anlatacağım” diye konuştu Mo Yan.
Devlete ait Çin Merkez Televizyonu haberi saniyeler içinde verirken, Mo’nun başkan yardımcısı olduğu resmi yazarlar birliği seçimi sitayişle karşıladı. Ancak ödül Mo’ya diğer yazarların yönelttiği, sanatçı ve yazarları yoğun şekilde sansüre tabi tutan ve itaat etmeyi reddedeni cezalandıran bir “yönetime hizmet konusunda fazla hevesli,” ya da “yönetime karşı çıkamayacak kadar çekingen” olduğuna ilişkin eleştirileri de harladı.
Tepkiler Mo Yan’ın Çin edebiyatında aldığı tuhaf konumunu da gözler önüne seriyor. Yan, Komünist yönetimin ileri gelenlerinin kucak açtığı gerçek anlamda popüler bir yazar olmasına rağmen, belirli sınırlarla da olsa zorunlu kürtaj gibi kimi sorunlara da eğilebiliyor. Devletteki yozlaşmaya başkaldıran bir köylüyü anlattığı “Garlic Ballads” (Sarımsak Türküleri) adlı roman da yasaklanmıştı örneğin.
Deneme yazarı ve hapisteki Nobel adayı Liu’nın bu yıl ABD’ye kaçan arkadaşı Yu Jie ise bir Twitter mesajında, “Bu, Batı’nın Çin’deki insan hakları sorununa karşı takındığı umursamaz tutumun bir göstergesi. Mo Yan’ınki edebiyata ait değil, Komünist Partisi’nin hanesine yazılacak bir zafer” yorumunda bulundu.
Akademi savunmaya geçti
İsveç Akademisi ise Yan’ı Pekin’e yaltaklanmak ve Nobel’in birçok Çinli’nin gözündeki imajını düzeltmek için seçtiği iddialarını reddetti. “Sürekli söylemeye çalıştığım gibi: Bu sadece ve sadece edebi liyakati ödüllendiren bir edebiyat ödülüdür. Başka şeyleri dikkate almıyoruz” diyor akademinin daimi sekreteri Peter Englund. “Kazanan kişinin ülkesinden gelecek tepkileri hesap etmiyoruz.”
Londra Üniversitesi’ne bağlı SOAS’ta (Doğu ve Afrika Araştırmaları Fakültesi) Çince profesörü Michel Hockx, kişisel olarak tanıdığı Yan’ın muhtemelen en çok tercüme edilen yaşayan Çinli yazar olduğunu belirtiyor ve Yan’ı “tanınan, saygın ve sansürcülerle dalaşsa da genel anlamda siyasete duyarlı biri olarak sayılamayacak” bir yazar olarak niteliyor.
“İktidar çevrelerine fazla yakın olan Yan’ın Nobel’e layık olmadığı” şeklindeki eleştirilere karşı çıkan Hockx, “Çinli yazarların ancak yönetimlere meydan okuduğu sürece değer kazanması fikri hoşuma gitmiyor. İyi yazar her yerde iyi yazardır” diyor.
Bireysel gerçekliklere dayalı eşsiz romanlar
Hockx’a göre, ücra toplumları anlattığı masallarını “zaman zaman tanık olduğu sert ve bazan şiddet dolu gerçekleri saklamadan büyülü bir atmosferle” bezeyen Mo Yan, “iyi bir hikayenin nasıl yazılacağını biliyor.” Yan’ın İngilizce’ye Big Breasts and Wide Hips (İri Memeler ve Koca Kalçalar) olarak çevrilen 1996 tarihli Fengru feitun’u 1900’de bir altı aylıkken bir un teknesine bırakılan Xuan’er’in öyküsüyle başlar ve Japonya işgali ve kültür devrimi süresince ailesinin hayatını izler.
Mo Yan’ın son romanı Wa (Frog / Kurbağa), taşrada görev yapan bir ebenin hikayesi üzerinden Çin’de uygulanan tek çocuk politikasının sonuçlarını anlatır. “Yerel dil ve ağızı ustalıkla kullanan Yan’ın kariyeri ilerledikçe öyküleme biçimi de değişmeye ve kendisini romanlarından birine karakter olarak yerleştirecek kadar deneysel bir nitelik kazanmaya başladı” diyor Hockx. “Mo Yan, yetiştiği Maocu dönemlerde taşra hakkında anlatılan siyasi hikayelerden epey farklı, bireysel gerçekliklere dayalı eşsiz romanlar yaratıyor.”
Yenilikçi ve incelikli
Mo Yan’ın dokuz kitabını İngilizce’ye çeviren Notre Dame Üniversitesi’nden Howard Goldblatt da yakınlarda China Daily’ye verdiği bir söyleşide yazarın yazım tarzını Dickens’ınkiyle karşılaştırmıştı. Jiuguo’nun (The Republic of Wine / Şarap Cumhuriyeti) Çinli yazarlardan okuduğu teknik olarak en yenilikçi ve incelikli roman olabileceğini belirten Goldblatt, yazarın hiciv romanı Shengsi pilao’yu (Life and Death Are Wearing Me Out / Hayat ve Ölüm Beni Yoruyor) “dahice kurgulanmış uzun bir masal”, Tanxiangxing’ı ise (Sandalwood Death) ise yazarın öne sürdüğü gibi “müzikal bir tını” olarak tanımladı.
Goldblatt, yazarla 1990’ların sonunda Pekin’de yediği akşam yemeğini şöyle hatırlıyor: “Yemek boyunca birbirimizden hiçbir elektrik almadan, öylece sessiz sedasız oturduk. Ben bir ara sohbet başlatmaya çalıştım ama hiçbir şey olmadı. Sonra sigara tuttu bana ve ben çoktan bırakmış olmama rağmen “Neden olmasın?” dedim. Ondan sonra sıkı arkadaş olduk.”
(Guardian.com ve Huffington Post’tan derleyen: Tanju Günseren)
Radikal