Mart ayı dergilerinde neler var?

Kitap
Mart ayında yayınlanan dergiler yine büyük bir heyecanla okuyucularıyla buluşuyor. İşte bu ay yayınlanan dergilerde okuyacağınız konular… Umran ‘Ahlak, Gençlik ve Yaşlılık’ı ele alıy...
EMOJİLE

Mart ayında yayınlanan dergiler yine büyük bir heyecanla okuyucularıyla buluşuyor. İşte bu ay yayınlanan dergilerde okuyacağınız konular…

Umran ‘Ahlak, Gençlik ve Yaşlılık’ı ele alıyor

Umran mart ayında yayınladığı 223. sayısında, modern hayatla birlikte cahiliyenin egemen hale geldiği çağımızda manevi, ahlaki değerlerin adeta hiçe sayılmasıyla birlikte nesiller arası çatışmaların toplumu ne hallere düşürdüğü, gençlik ve yaşlılığın hayat yolculuğunda birbiriyle bağlantılı duraklar olduğu hakikatinden gafil olunduğu üzerinde duruyor. Burhanettin Can, Nurettin Yıldız Dilaver Demirağ vs. kaleminden, gençlik ve yaşlılığın tamamlayıcılığının, toplumun sürekliliğinin, imani, ahlaki değerlerden, öncü Kur’ân Nesli’nin inşasından geçtiği ortaya konuluyor.

Modernliğin yarattığı en temel değişikliklerden biri, değişim ve yenilik kavramlarını ilerleme ve evrim kavramları üzerinden baş tacı etmesi ile oldu. Bu süreçte gençlik kavramı yaşlılık karşısında öne çıkarılarak mitleştirildi. O gün bugündür yaşlılar bakımevlerinde devletin sosyal yardımları eli ile çürümeye terk edilen, en fazla biz de olduğu gibi “anamızdır atamızdır” denilerek merhamet daha doğrusu acıma içinde evimizin bir köşesinde ölümü bekleyen kişilere dönüştüler. Modernlik yaşlıdan saygınlığın ve bu temeldeki otoritesini çekip alarak onu sözü dinlenmeyen kişi konumuna soktu ve dilsizliğe mahkûm etti.

Yaşlılık bir karşıtlık, meşruluktan yoksun bir gerilik olarak kabul edilip ötekileştirildiği oranda merhamet de bir ağacın özsuyu gibi çekilerek toplum denen yapıyı bencilliğin zalim dünyasına terk etti. Bunun sonucu olarak yaşlılık da tıpkı ölüm gibi yer altına itildi ve yaşlılar zaman içinde ailenin dışında kaldılar. Nasıl gençleri okullara emanet ederek onları okulun büyüyen avlusunda birer tüketiciye dönüştürdük ise, yaşlıları da bakımevlerine terk ederek ailenin dışında bir sürgüne yollamış olduk. Tam da bu yüzden gençlik zalim bir kategori halini aldı ve toplum denen yapının bizzat kendisi çocuklaştırılarak tiranların ellerine terk edildi.

Değişimin baş döndürücü trafiği dünyaya şekil vermeye devam ediyor. Dünya şekil aldıkça insan da değişiyor. İçinde bulunduğumuz neoliberal çağ felsefesi itibariyle ahlakı hazm edemez; hele içinde adalet barındıran ve sürekli ona çağrı yapan İslâm’ın ahlakını asla. Müslümanların ahlaki davranış hususunda ve iman-amel ilişkisi cihetinden, bu meselede ısrarlı olmaları gerekiyor.   Bu yüzden sadece kadın-erkek ilişkilerinde ahlakı söz konusu etmek, ahlaksızlığın bizzat kendisidir. Ahlak ve mahremiyet hayatın bütünü içindir; Müslüman ancak bu dünyanın içinde Müslüman’ca yaşayabilir. Bencil çağda Kitab’ı ahlak edinen Rasûlüllah’ın hayatına geçirdiği esasları hatırlamak bizlere çıkışın yolunu ve yöntemini gösterecektir. Eğer bunlara riayet edersek nefislerimizde bulunan ve değişmesi gerekenleri yerlerine konması gerekenlerle değiştirecek ve sonucunda Rabbimizin “halimizi” değiştirmesini ummaya hak kazanacağız. Kişiliklerimizin İslâmî niteliğindeki gelişmeler kendimize güven verecek, bizdeki değişiklikler çevremiz için örnek teşkil edecek ve bunu yapanların çoğalması sonucu toplumda İslâmî nitelikli kamuoyu gelişip, yoğunluğu artacak ve diğer insanların nazarlarının İslâm üzerine çevrilmesine vesile olacaktır.

İletişim: www.umrandergisi.com

Genç Dergi Mart sayısıyla karşınızda!

Bu ay dergide neler mi var? Buyurun…

Editörden bölümünde Mehmet Lütfi Arslan, okura “Ustasız ve Aynasız Olmaz” diyerek sesleniyor. Süleyman Ragıp Yazıcılar, Sorduk Öğrendik bölümünde okurlardan gelen soruları cevaplandırıyor.

Dünya Gündemi’nde Şubat ayından haberlerle Beytullah Demirci karşınızda. Tunus’tan, Suriye’den, Fransa’dan ve Vatikan’dan haberler var… Türkiye Gündemi yine Türkiye’ye ve Türk insanına ayna tutuyor. İbrahim Özkahyaoğlu, Suriye’ye gönderilen yardımlardan Milli Eğitim`e, Kemalist sanatçılardan mahkeme koridorlarına, Türkiye’nin nabzını tutuyor.

Kabiliyetin Formülü Nedir?

Genç dergi yeni sayısının dosya konusunda kabiliyetin formülünü açıklıyor: VK=(P+Ç)Gn. Bu karışık formül ne anlama mı geliyor? Cevabını Mehmet Lütfi Arslan yazdı. Yine Dosya bölümünde, Prof. Dr. Osman Çetinkaya, "Yetenekli miyim, Yetenekli misin, Yetenekli mi?" sorusunu cevaplıyor. Dosya bölümümüzde ayrıca, meşhurlara yönelttiğimiz “Sizce Yetenek Nedir” sorusunun cevapları var.
Tarihimizdeki yetenekler kimlerdir sorusu, eminim yetenek nedir sorusunu cevaplamada bizlere yardımcı olacaktır. Bu sebeple Sinan Özgenç, tarihimizden seçtiği kabiliyetleri, “Hokkabazlık Değil Yetenek” başlığı ile sunuyor. Ayşegül Genç, kendine has üslubuyla yazdığı yazılarına devam ediyor. Bu ayki başlığı: Yetersiz Yetenekteki Yazarlar Cemaati.

İnsan beyniyle ilgili araştırmalar, öğrenme yaşına dair ilginç veriler ortaya koyuyor. İşte bu ilginç verilerden birini Sevilay Kösebalaban, “Bebeğinizi ÜDS’ye Hazırlayın” diyerek açıklıyor. Ali Can, Memleket Hâlleri köşesinde, yeteneği “İnsanlar Madenler Gibidir” teşbihiyle ele alıyor. Ayrıca, ülkemizdeki özgürlük kavramını “Ey Özgürlük Biz Mutlu Azınlığın Baskısı Altındayız” diyerek açıklıyor.

Sinan Özgenç, nimete kavuşmanın “secret” ını açıklıyor: “Çok Şükür Sırrı Çözdük." Genç’in Gündemi bu ay da Süleyman Ragıp Yazıcılar’dan soruluyor. Üç ayrı başlıkla üç bambaşka ders veriyor.

Kara Kıta’ya dair neler biliyorsunuz? Biraz daha özele inersek Somali hakkında neler biliyorsunuz?

Merve Büşra Kibritçi, “Afrika’dan Telefon Var” başlığı ile Somali’yi yeni baştan anlamanızı, algılamanızı sağlayacak. Kur’ân-ı Kerim’de anlatılan kıssalar bizim için ne ifade etmeli? Ayetlerin yaklaşık dörtte birini oluşturan bu kıssalardan “Manevi Kişiliğimizin İnşası”nda ne şekilde faydalanabiliriz? Adem Ergül cevaplıyor: “Kıssa Deyip Geçmemeli.”

Mehmet Köprülü, dava arayışımızda bize yepyeni ufuklar çiziyor: “En Büyük Davamız.” Bir Soru Bir Cevap sayfasında, Osman Nûri Topbaş Hoca Efendi, “Tabiî Afetleri Nasıl Okumalıyız?” sorusunu cevaplıyor. Alican Tatlı, ashâbın dostlarından ve Mesnevi’den misal ve mesellerle, dağarcığımızı genişletiyor.

Bilgin Var, Ya Ahlâkın?

Klinik Psikolog Mehmet Dinç, bilgi ve ahlâk ikilisini tartışıyor: “Bilgin Var, Ya Ahlâkın?”

Mart Sayısının röportajları şunlar:

Ahmet Yenilmez: Usta oyuncu, “Sanat Hayal Kurmaktır” diyor. Konuşan: Cantürk Genç.

Ayşegül Genç, yeni romanı Ölü Serçe Dönemeci’ni anlattı. Konuşan: Merve Kurtoğlu.

Bu sene TYB tarafından “Yılın Romanı” ödülüne layık görülen usta romancı Işık Yanar, Türk romanının ahvalini anlattı. Konuşan: Mehmet Emin Gül.

Gazeteci yazar Şükrü Hüseyinoğlu, “Tağut Nedir Bilir misin” diye soruyor. Konuşan: Aydın Başar.

Azerbaycan’dan mesaj var! İrfan Dergisi editörü Nurlan Memmedzade, “Toplumu Dergiyle Eğitebilirsiniz” diyor. Konuşan: Hikmet Sami Ay.

İletişim: www.gencdergi.com

Ay Vakti Çiçeklerle Açıyor

Ay Vakti Mart -Nisan sayısıyla yine raflarda ki yerini aldı. Gündemini kendi belirleyen dergi “Müslüman gündemi belirleyendir gündemi belirlenen değil” çizgisinde hareket etmenin şuurunda yoluna devam ediyor.

“Her çalışmanın görünmeyen kahramanları var” diyerek derginin mutfağındakileri unutmuyor ve herkese emeklerinden dolayı teşekkür ediyor. Okuyucularından yeni dönemle ilgili fikirlerini almak isteyen derginin yeni önerilere de kapısı açık.

Dergi edebiyatın her türünden seçkin eserlerle yine dopdolu…

İçindekiler:

Şiir
A.Vahap Akbaş-Uzaklara Bilet, Alaaddin Soykan-Sabra Dağ Duman Kaydolmak, Selami Şimşek-Yara Söylemeyin, İsa Karaarslan –Beyaz Bir Uykusuzluk, Mehmet Baş-Annem
Deneme:
Adem Turan -Kış Halleri–5, Onur Akbaş -Nisan’a Küsmek Olmazdı, Faik Öcal -Hacı Ağa’nın Çırası, Hilal Buğan –Söz, Sukuta Dokundu, Şeref Akbaba -Söz

Öykü:
Naz Ferniba-Cezada Elif Şehri, Semra Saraç -İçinde Olmadan, Sanem Gezeroğlu-Görüşme, Süheyla Hanönü-Kuş Kalbi, Dilara Pınar-İnsomnia’nın Saati

İnceleme:
Ahmet Sezgin-Kavram Kargaşasının Sebep ve Sonuç İlişkileri, Mehmet Baş- Diriliş Düşüncesi Ekseninde Millet Kavramına Bir Bakış, Mustafa Uğurlu –Mehmet Akif’in Divan Şiirine Bakışı

Kitap:
Recep Garip-“Doğu’nun Yedinci Oğlu Sezai Karakoç” Üzerine

Sinema:
Engin Elman-İran Sineması Ve Memleketimden Sanat Manzaraları, Abdullah Ömer Yavuz-Tepenin Ardından Paranoyanın Sessiz Çığlığına

Mektup:
Şiraze LXXVI

İletişim: www.ayvakti.com

Haksöz Dergisinin 264. sayısı Çıktı!

Mart 2013 tarihli 264. sayısıyla okurlarının karşısına çıkan Haksöz Dergisi, Suriye İntifadasının yıldönümünü kapağa taşıdı.

“Kur’an’ın aydınlığına doğru” şiarıyla aylık yayınını sürdüren Haksöz Dergisi, 2013 Mart sayısını “Suriye Halkının Direnişi 3. Yılında: Ya Şehadet Ya Zafer!” manşetiyle yayınladı.

İkinci yılını geride bırakan Suriye halkının şanlı kıyamının genel değerlendirmesinin yapıldığı Gündem’de Allah’ın adını yüceltmek için kıyam edenlerin her halükarda kazandıklarına dikkat çekiliyor. Direnişin İslami kimliğine işaret eden Haksöz, iftirayı sistematik hale getirenlerin yaşadığı utancın altını çiziyor ve sürecin münafıkça yaklaşımları açığa çıkarttığını ortaya koyuyor.

Bu çerçevede Rıdvan Kaya’nın tutumlarıyla Suriye halkına zulmeden Müslümanlara yönelik tövbe ve kardeşlik hukukuna riayet çağrısı dergide dikkat çekiyor.

Suriye’deki İslami direniş grupları hakkında veri sunan çevirilere de yer veren Haksöz’de yer alan yazılar şöyle:

Gündem – Suriye İntifadası 3. Yılında
Rıdvan Kaya – Suriye İçin Henüz Tövbe Vakti Gelmedi mi?
Herve Bar – Ahraru’ş Şam’ın Suriye’de Yükselişi
Suriye İslami Cephesi Tüzüğü
Aron Lund – İslamcı Gruplar ve Şam’daki Dağınıklık
Noah Bonsey – Suriye İslami Kurtuluş Cephesi
Mustafa Yılmaz – Devrim Üzerine Yirmi Yan Değini
Kenan Alpay – Tunus Bize Ne Uzak, Bize Ne Yakın Tunus
Murat Koç – Tunus Devrimi ve İşleyen Sancılı Süreç
Yılmaz Çakır – Hayalleri Çalınanlar
Haşim Ay – Terörün Finansmanı Yasası
Murat Ayar – Kafatasçılık ve Brakisefal Tutkusu
Mehmet Ali Kaçmaz – İran, Emperyalizm ve İntifadalar
Murat Aydoğdu – Ümmetin Bir Parçası Olarak Şia ve İran
Fevzi Zülaloğlu – Sigara Tayyib midir?
Mustafa Siel – Kaf Suresi Tefsiri Bağlamında Tevhid ve Ahiret
Günay Bulut – Ay Akşamdan Işıktır (Öykü)
Bünyamin Doğruer – Yetim (Şiir)
Hüseyin Gündüz – Müslüman Mülteci (Şiir)

İletişim: www.haksozhaber.net

B Planı dergisi ikinci sayısını yayınladı

Çukurova’nın bereketli topraklarından ses verirken hak ettiği yeri bulmakla beklenen ilgiyi görmek arasında sıkışıp kalmayı kendisine dert edinmeyen B Planı dergisi, ikinci sayısıyla mecrasını keskinleştirmeye, serüvenini anlaşılır kılmaya devam ediyor.

İkinci sayısıyla okuyucularıyla buluşan B planı dergisine bir kulak verelim…

İki aylık fikir-sanat dergisi B Planı, edebiyat-sanat meselelerinin ve bu damarın asli taşıcıyı unsuru sayılan matbu mecraların, halk tarafından; entelektüel kaygıları & sancıları olan bir avuç sanatsever’in kendi aralarında döndürdüğü top çevirme oyunu olarak algılanmasını bir ‘arıza’ olarak görür ve ‘kimse bizi anlamıyor’a mesafeli yaklaşımını korumayı tercih eder.

B Planı dergisi, hayatın asıl dinamizminin -müstakil olarak öyle görünse bile- güncel siyasette olmadığına ve çok daha derinlerde mevzilenmiş bir bilinç inşasına ihtiyacımızın olduğuna dair mutlak ısrarını -bu ıstar’a etkisi kendi cirminin yaktığı yer kadar olsa bile- sürdürecektir. Asıl meselemizin ne olduğuna dair bu ısrara dâhil olmak üzere; şiir’in sokağa çıkmasını fena halde önemsemek de sorumluluk ve zorunluluk penceresinden peşin kabulümüz olmaya devam edecektir. Bu bağlamda B Planı, laboratuarda hazırlanan ideolojiler gibi laboratuar dergilerinin de bu topraklarda nefes almasının imkân dâhilinde olmadığını bilmekle beraber,  tamirci çıraklarının da iyi şiirden anlama haklarını her şartta saklı tutacaktır.

Vel hasıl-ı kelam; B Planı dergisinin 2. sayısında (mart-nisan 2013) sinemadan edebiyata, siyasetten felsefeye kadar geniş bir ilgi alanı çerçevesinde geniş oylumlu bir çok sıkı yazı mevcut olup, bu yazılar kıymetli okurlarını beklemektedirler.

Derginin muhtevasına dönecek olursak; kapak’ta mecburi kalemiz El-Hamra’yı savunan yorgun, yaralı ama asla mağlup edilemeyen bir savaşçı portresi karşılıyor bizi. Yaralı ama kılıcından son bir ışıltıyla bakıyor dünya ahvaline kahramanımız. Endülüs’ten selam getiriyor herkese belli ki. Hakiki bir özgün çizim. Kalem işçiliğiyle günlerce uğraşılarak el yapımı olarak çizilmiş ve renklendirilmesi için de ayrıca uğraşılmış emek dolu bu Endülüslü savaşçı portresi kıymetli çizer Çağatay Hakan Gürkan’ın, kızı Bilge Gürkan’la birlikte B Planı dergisine hediyesi kabilindendir.

İlim ve İrfan Nebevi Miras’ın izini sürüyor

Tasavvufun ve hayatın temel meselelerini konu edinerek her sayı yeni bir dosya ile okurunun karşısına çıkan İlim ve İrfan Dergisinin Mart sayısı, nebilerin mirası olan ilmi kapağına taşıyor.

 “İlim: Nebevî mirasın izinde” başlığıyla hazırlanan dosyada, Prof. Dr. Süleyman Derin, Mazhar Salih, Hamza S. Toprak ve Selim Haşimoğlu yazılarıyla konuyu derinlikli bir şekilde ele alıyor.

“Sufiler arasında meşhur olan “Nefsini bilen Rabbini bilir.” kelâm-ı kibarı bu konuya daha da açıklık getirir. İmam Gazzali Hazretlerinin de ifade ettiği gibi insana en yakın olan kendi nefsidir. Kendini tanımayan, Allah’ın vücudunda, ruhunda yarattığı harikaları görmeyen bir insanın başkasını tanıması hiç mümkün değildir.” diyen Süleyman Derin, bir yandan ilmin bu esasa dayanmasının önemine işaret ederken diğer yandan da kibre, küfre, boş işlere götüren ilmin afetlerinden de Allah’a sığınmamız gerektiğini ifade ediyor.

Mazhar Salih, “Tekke İlimsiz, Medrese Takvasız Olmaz” başlıklı yazısında aslında bizim tarihimizin en kadim iki unsurunun birlikteliğini ve ayrılamayacağını bir kez daha dikkatlere sunarak ilim ve irfanın bütünlüğüne vurgu yapıyor. Mazhar Salih bu çerçevede Nakşibendi-Haznevi tarikatının kurucu büyük mürşid-i kâmili Şah-ı Hazne Hazretlerinin ilme verdiği önemi, kurduğu medreseyi ve bu kutlu halkanın halen Telirfan’da hizmet veren ilim akademisini gündeme getiriyor.

İlim arttıkça irfan artar

Hamza S. Toprak ise bu sayıda adeta ilmin merkezine inerek burada var olan tasavvufu hatırlatıyor. İmam Gazzali, İmam Suyuti, İmam Nevevî, İbn Hacer el-Askalani, Molla Fenari, Molla Cami gibi İslam coğrafyasının farklı mekân ve zamanlarında farklı ilim dallarında zirveye çıkmış çok kıymetli allamelerin tasavvufî derinliğini, tasavvufla olan münasebetini gözler önüne seriyor.

Derginin İrfan Kaynağı köşesinde her ay düzenli olarak yazıları yer alan Şeyh Muhammed Muta’ el-Haznevi’nin bu sayıdaki yazısı, “Peygamberlerin Mirası Altın ve Gümüş Değil, İlimdir” başlığını taşıyor ve yazıda “Toplum cehalet ve sapıklık içinde yolunu kaybetmiş bir halde kalmasın diye dinimiz bizi davet, tebliğ ve irşad hizmeti yapmamız için ilme teşvik ediyor.” deniyor.

Derginin zengin içeriği içinde Cüneyt Gökçe, Selahattin Yıldırım, Saadettin Acar, Kamil Yeşil, Adem Dönmez, Ahmet Birler ve Zahit Yakın yazılarıyla dikkat çekiyor.

İlim ve İrfan’da aile kavramı her sayı daha bir özenle ele alınıyor. Bu sayıda Zeynep Hilal Acar Hz. Aişe annemizi anlatırken selamlaşma ve pratik bilgiler üzerine yazılar da göze çarpıyor.

İletişim:www.ilimveirfan.com.tr


Dil ve Edebiyat dergisinin 51’inci sayısı çıktı!

Dil ve Edebiyat dergimizin Mart ayı sayısı önemli yazar ve konularla dikkat çekiyor.

Harf, Hece ve Kelimelerden Bir İns: Sezai Karakoç başlıklı yazısında dergimiz Genel Yayın Yönetmeni Üzeyir İlbak; “Sezai Karakoç’u şiiri, hikâyesi, fikrî eserleri ve özellikle adını Diriliş olarak abideleştirdiği “Hakikat Medeniyeti”ni ayrı ayrı ve derinlikli olarak değerlendirmek gerek.” dedikten sonra yazısına şöyle devam ediyor:

“Sezai Karakoç’tan söz etmek, sadece sanatta çığır açmış iyi bir şairden söz etmek değil, aynı zamanda çok önemli felsefi ve sosyolojik tezleri olan; tarihe, medeniyete, dine, sosyal hayata, kültüre, siyasete, küresel sorunlara dair çarpıcı tespit ve çözüm önerileri de bulunan ve Rasim Özdenören’in ifadesiyle “ancak birkaç yüzyılda bir yetişen” önemli bir entelektüel, bir mütefekkirden de söz etmek demektir.” 

Üzeyir İlbak, Karakoç’u medeniyet perspektifiyle değerlendirirken Türk şiirine ilişkin de saptamalarda bulunuyor.

Zafer Acar, şiirimizin öne çıkan isimlerini ele almaya devam ediyor. Acar, bilindik tespitlerin aksine yaptığı yorumlarla dikkat çekiyor. II. Yeni’ye Sızmış Bir Garipçi: Cemal Süreya başlıklı yazısında: “Cemal Süreya, ilk kitabı “Üvercinka”dan son kitabı “Uçurumda Açan”a kadar popüler olmanın yollarını aramıştır.” diyor ve ekliyor: “Cemal Süreya, özellikle de şiire başladığı dönemde II. Yeni’nin absürt taraflarını artistik bir dille kullanmış. Burada da asıl amacı, okurun dikkatini çekmek, tanınmaya çalışmaktır. Akımın birçok şairine zarar veren anlam kapalılığı sorunsalını, popülerlik iştahıyla aşmış o; sanat açısından tehlikeli bulunan bu niyet, burada Cemal Süreya’nın işine yaramıştır. Onda, anlamsızlık değil, olay ve olgulara tersten bakışlar vardır, bu da okuyucuyu şaşırtır; tatlı bir şaşırtmacadır bu, ama Sezai Karakoç’un derinden sarsışlarına benzemez, yüzeyseldir.”

Dil ve Edebiyat dergisinde öne çıkan bir diğer yazı A.Vahap Akbaş ait bir hikâye: Daktilo Sevenler Kulübü. Daktilo bugün yeni nesillerin tarihî eser gözüyle baktığı bir nesne. Oysa daktilonun yazı ve yazarlıkla birlikte kültürel hayatımızda zengin bir yeri var. A.Vahap Akbaş,  Çağrışımlarla zenginleşen hikâye kaleme alıyor. 

Dil ve Edebiyat dergisinde Celal Fedai Komşum Yoğun Bakım’da Öldü, Mustafa Yürekli Hicaz Turneleri, Aykut Nasip Kelebek Sömestr şiirleriyle; Nevzat Bayhan Engelli Dili, Dil Engeli başlıklı yazısı, Hikmet Özdemir Hakk’ın Sesleri, Muhsin Duran Sultanahmet Adliyesi ve Kültür Sanat, Yusuf Tosun Yazın Güncesi başlıklı yazıları ile yer alıyor.

İletişim: www.tded.org.tr

Türk Edebiyatı dergisinde bu ay polisiye edebiyat ele alınıyor

Mart ayında yayınlanan 473. sayısında Beşir Ayvazoğlu Türk Edebiyatı okuyucularına şöyle sesleniyor…

Kasım 2012’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’yle Yıldız Teknik Üniversitesi’nin ortaklaşa düzenledikleri “Edebiyatımızın Üvey Evlâdı Polisiye” konulu sempozyumda dikkate değer bildiriler sunularak polisiyenin meseleleri enine boyuna tartışılmıştı. Dergimizin bir sayısını polisiye edebiyat özel sayısı olarak düzenleme fikrini bize bu sempozyum verdi. 2013’ün Türkiye’de ilk telif polisiye romanın Tercüman-ı Hakikat gazetesinde tefrika edilişinin yüz otuzuncu yılı olduğunu fark edince meseleye ciddiyetle eğilerek değerli akademisyen dostlarımız Dr. Seval Şahin ve Dr. Sezai Coşkun’un katkılarıyla, hakikaten başından beri “üvey evlât” muamelesi gören, hatta edebiyat bile sayılmayan polisiyeyi çeşitli açılardan ele alacağımız dosyayı hazırlamaya koyulduk.

Polisiye edebiyat deyince, bu alana az çok ilgi duyan herkesin çok iyi bildiği bir isme, Erol Üyepazarcı beyefendiye müracaat etmemek olmazdı. Bu konuda Korkmayınız Mr. Sherlock Holmes adlı iki ciltlik dev bir eseri bulunan Erol Bey röportaj talebimizi kabul ettiği gibi bir de yazıyla katkıda bulunma sözü verdi. Dosyamızda kullandığımız görsellerden çoğunun da onun arşivinden olduğunu kaydetmekte fayda görüyorum. Röportajda Ertuğrul Eren’in sorularını cevaplandıran Erol Bey, “Polisiye Roman Yazan Ünlü Edebiyatçılarımız” başlıklı yazısında polisiye edebiyatımızın tarihini yetkin bir biçimde özetledi. Yardımlarından dolayı kendilerine müteşekkiriz.

Bu sayının ikinci röportajını ise, polisiye romanın son yıllardaki en başarılı ve popüler isimlerinden biri olan Ahmet Ümit’le gerçekleştirdik. Tevfik Çakır ve Esin Gençtürk’ün sorularını cevaplandıran Ahmet Ümit, polisiyeyi küçümseyenlerin büyük bir yanılgı içinde olduklarını, eleştirmenlerin polisiyeleri de dil, anlatım, kurgu ve karakterlerin oturup oturmadığı gibi hususlarda eleştirebileceklerini söyledikten sonra, “Ben bu tür eleştirilerden mutlu olurum. Ama polisiyeyi küçümseyerek yaklaşıyorsanız orada bir sıkıntı var demektir.” diyor.

Edebiyat tarihimizin en ünlü polisiye yazarı hiç şüphesiz Peyami Safa’dır. Polisiye romanlarını Server Bedi imzasıyla, geçinebilmek için yazan Peyami Safa’nın kibar hırsız Arsen Lüpen’den ilham alarak yarattığı Cingöz Recai’den önce başka kahramanları da vardı: Cıva Necati, Çekirge Zehra ve Tilki Leman gibi… Server Bedi ve romanları üzerine akademik bir çalışma yapan Seval Şahin, “Tilki Leman’ın Hârikaları” başlıklı yazısında, bu seriden çıkan beş romanı ele aldı. Dr. Sezai Coşkun da “Çaresizlik Sığınağı: Polisiye ve Kemal Tahir” başlıklı yazısında, F.M. İkinci takma adıyla çok sayıda Mayk Hammer macerası yazdığı bilinen Kemal Tahir’in telif ve tercüme polisiyeleriyle diğer romanlarındaki polisiye unsurları inceledi.

Didem Ardalı Büyükarman’ın unutulmuş bir polisiye yazarı olan İskender Fahreddin Sertelli’nin “Şeytan Hadiye’nin Sergüzeştleri” serisindeki romanlarını ele aldığı yazısı herhâlde ilginizi çekecektir. “İstanbul’un ve Dünyanın En Müthiş Hırsızı” Fakabasmaz Zihni’nin maceralarını da Banu Öztürk yazdı. H. Nadir ve Hüseyin Nadir imzalarıyla yayımlanan elliden fazla Fakabasmaz Zihni, polisiye edebiyatımızın bir zamanlar çok hareketli ve popüler olduğunu gösteriyor. Ahmet Midhat Efendi’nin Haydut Montari adlı romanını Harika Durgun, Mehmed Rauf’un Kan Damlası’nı da Seda Işık gözden geçirdi. Ayşe Şahin’in Ayşe Erbulak’ın iki polisiye romanını ele aldığı yazısını Yavuz Ulutürk’ün “Türkçede Dünden Bugüne Çeviri Polisiye Roman” başlıklı yazısı takip ediyor.

Bu sayımızda, dosya yazıları dışında da birkaç yazı bulacaksınız. Hülya Atakan’ın Jean-Jacques Rousseau’yu anlattığı yazısını zevkle okuyacağınızdan eminim. Modern Türk şiirinin önemli isimlerinden Ebubekir Eroğlu da yakında çıkacak bir kitabından kısa bir bölümü Türk Edebiyatı okuyucularıyla paylaşmak istedi. Eroğlu, bir süredir eski şiirimiz üzerine dikkate değer yazılar kaleme alıyor. Okuyacağınız “Unutulmayan Yuva” başlıklı deneme bu yazılardan biri. Ayşe Göktürk Tunceroğlu da Azerbaycan’ı anlatmaya devam ediyor.

Bu sayımızı Funda Özsoy Erdoğan bir hikâyesiyle; Cevdet Karal, Kalender Yıldız, Abdurrahman Şimşek, Servet Gündoğdu, Abdurrahman Hancıoğlu, Cenk Enes Özer, Fatih Kolbay, Sertaç Gereç ve Afşın Selim de şiirleriyle zenginleştirdiler. Kırkambar’ımız her zaman olduğu gibi dopdolu…
Daha güzel ve daha zengin sayılarda buluşmayı ümit ediyorum.
Muhabbetle efendim.

Dünya ve İslam Gazetesi Şubat -Mart 4. Sayısı Çıktı!

Yasin Demir’in genel yayın yönetmenliğinde İki aylık periyotla ve “yaklaşıyor yaklaşmakta olan” sloganıyla yayımlanan Dünya ve İslam Gazetesi 4. sayısıyla okuyucuların karşısına çıktı.

Manşet yazısında Hamdi Abdurrahman’ın Arapçadan tercüme edilen “Sömürgeci Fransa ve Afrika’nın Yeniden İşgali” başlıklı yazısında vurguladığı   “Mali’ye askeri müdahaleye tanıklık eden 2012 yılı, Napolyon Bonapart’ın Mısır’ı işgal ettiği 1789 yılına oldukça benziyor. Fransa’nın ordusu o dönem sadece askerlerden ibaret değildi, Fransızların özgürleştirici ve iyi yanını(!)  göstermek için, içinde bilim adamlarını, sanatçıları ve tarihçileri de barındırıyordu. Ancak özgürlük ve zulümden kurtuluş gibi sloganları baş tacı eden Napolyon’un mesajı, birdenbire kan dökücülüğe ve insanların köleleştirilmesine dönüşüyordu. Napolyon Ezher-i Şerif’in avlusuna atıyla girdiğinde orayı kirletmemiş miydi? Şaşkınlığa düşüren şey, Napolyon’un ulema ve önderlere hitap ettiği ve şu ifadelerin yer aldığı konuşmasıydı: “Milletinize söyleyin, Fransızlar da samimi Müslüman’dırlar, bunun kanıtı Fransızların Roma’ya girerek Hıristiyanların sürekli olarak İslam’a karşı savaş ilan ettiği Papa’nın tahtını yıkmasıdır”. Napolyon, mesajını Memlüklüler’e dua ve Mısır’ın reforme edilmesi çağrılarıyla bitirmiştir.”  Anektodu sömürgeci Faransa’nın emperyalist saldırganlığının Napolyon’dan günümüze kadarki süreçte değişmeden devam ettiğine dair dikkat çekiyor. 

Yine gazetede yer alan Ed Balanche’nin kaleme aldığı  “Stuxnet Saldırıları: Siber Savaşlar”  yazısı ve Kim Zetter’in  “İran’daki Bilgisayarlara Sızan Casus Yazılım” yazısında vurguladığı “ Alev’in modülleri arasında bir tanesi var ki; virüs kapmış bilgisayarların dâhili mikrofonunu açıp, ya Skype üzerinden ya da yakınlardaki bir bilgisayarda yapılan tüm konuşmaları gizlice kayıt altına alabiliyor. Bu modül, aynı zamanda Bluetooth özelliği açık bilgisayarları da etkiliyor ve bu bilgisayarların yakınlarındaki Bluetooth’u açık diğer cihazları tarayıp, onların belleğine de girilmesini sağlıyor. Öte yandan, bir başka modül sayesinde, bilgisayar üzerindeki tüm faaliyetler (örneğin anlık mesajlar, e-mail iletişimleri gibi) kaydediliyor, depolanıyor; ardından da saldırganların kumanda-kontrol noktalarına gizli bir SSL kanalı aracılığıyla gönderiliyor.”  Cümlesi emperyalist güçlerin askeri alandan yeni sömürgeci saldırılarını bilgisayar yazılımları üzerinden yapacaklarıyla ile ilgili önemli ipuçları veriyor. 

Dünya ve İslam Gazetesi’nin yayımladığı ve okuyucularının ilgiyle takip ettiği Derin Yorum, Kitap Fikir ve Siyah Sanat ekleri bu sayıda da birbirinden güzel birçok yazıya yer veriyor. Özellikle Derin Yorum ekinde Ayhan Yıldırım’ın Farsçadan tercüme ettiği “Teorisi Olmayan Devrim” , Asım Öz’ün çok uzun süre sonra Çıra yayınlarınca yeniden yayınlanan Ali Bulaç’ın “Kur’an ve Sünnet Üzerine” adlı kitabı üzerinden getirdiği tenkitler,  Kitap Fikir ekinde Metin Önal Mengüşoğlu’nun yeni kitabı  “Mağrur Öfke: Necip Fazıl” kitabıyla ilgili Nurşen Aldı’nın tahlil yazısı ve yine Asım Öz’ün kaleme aldığı “ Cevdet Said: Doksanların İyimserliği Düşünceler ve Eleştiriler” yazısı ve Siyah Sanat ekinde Süleyman Ceran’ın  “Zaman’ın Efendisi: Hugo Cabret” ve Yunus Emre Tozal’ın “ Görselliğin Sahiciliği Hakikati Değiştirir mi?” isimli yazıları öne çıkanlar arasında dikkat çekiyor. Yine bu sayıda Ali Öner, Engin Dinç, Yusuf Ensar Çalışkan, Kamil Ergenç, Adil Kalkan, Aşkın Yıldız ve Murat Erat yazılarıyla Ayhan Yıldırım, Faruk İbrahimoğlu, İsmail Kaya ve Taner Arda tercümeleriyle ve Hüseyin Kızılay görsel tasarımıyla gazeteye omuz verenler arasında yer alıyor…

İletişim: www.dunyaveislam.com

Üniversitelerde Tarih Eğitimi Yeterli mi?

Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi Mart sayısında, üniversitelerde verilen tarih eğitimini muhtelif üniversitelerden sahasında uzaman araştırmacılara sordu, önemli tespitler ortaya koydu…

Son günlerde tarihe olan ilgi kadar; tarihle ilgili serzenişler, şikayetler ve tartışmalar da arttı. Tarihin doğru şekilde anlatılmadığı, tarihi karakterlerin ve olayların metalaştırıldığı, tarihçi yetiştirilemediği, tarihi mevzuların çarpıtıldığı gibi tartışmalar kamuoyunda geniş şekilde yer buluyor. Peki, tarih sahasındaki bu manzarayı şekillendiren asıl unsur nedir? Tarihi kaleme alanlar, tarihi anlatanlar nasıl yetişiyorlar? Kısacası, üniversitelerimiz olması gereken kalitede tarih eğitimi verebiliyorlar mı?
 

Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi “Üniversitelerde Tarih Eğitimi Yeterli mi?” başlığı altında önemli bir araştırmaya imza attı. Sahasında uzman akademisyenlere “Günümüzdeki tarih öğrencileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Dergide; “Günümüzdeki tarih öğrencileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Üniversitelerin tarih öğrencilerine sağladığı imkânlar yeterli mi? Tarih bölümü mezunları hakkında ne söylersiniz? Yurtdışındaki tarih eğitimini takip ediyor musunuz, ülkemizle kıyaslayabilir misiniz?” soruları ışığında tarih eğitiminin yeterliliğini sorgulanıyor.

Akademisyenler Tarih Eğitimine Nasıl Bakıyor?

Üniversitelerdeki tarih eğitiminin bir tablosunu çıkarmak için yöneltilen sorulara; Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden Prof. Dr. Abdülkadir Özcan, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Azmi Özcan, 29 Mayıs Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Feridun Emecen, Medeniyet Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Hayrunnisa Alan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden Prof. Dr. İdris Bostan, Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden Prof. Dr. Muammer Demirel, Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden Prof. Dr. Necdet Öztürk, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Tarih Bölümü’nden Doç. Dr. Bahri Ata ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Tarih Bölümü’nden Doç. Dr. İsmail Hakkı Demircioğlu’dan Türkiye’deki  tarih eğitimine yeni bir şekil ve yeni bir yön verecek derecede önemli açıklamalar geldi.

Saha uzmanı akademisyenlerin tarih eğitimi konusunda üzerine en çok durdukları konu; 60’a yakın üniversitede tarih bölümünün eğitim verdiğini, 8 eğitim fakültesinde ise tarih eğitimi ana bilim dalının bulunduğunu ve 10 binden fazla gencin ise eğitim gördüğünü dikkat çekerek, “Lisans öğrenci sayısı çok fazla. Ancak kültürel ortam günümüzde bir Muallim Cevdet, Çağatay Uluçay, Sabri Ülgener gibi şahsiyetlerin yetişmesine imkan vermiyor. Tarihçilik pek çok meslekte olduğu gibi diploma işi değil bir gönül işidir” vurgusunu yapıyorlar.

Prof. Dr. Abdülkadir Özcan tarihçilik üzerine şöyle dedi: “Tarihçinin evvela kaynak dillerini
iyi öğrenerek bunu araştırmalarında kullanabilir hale gelmesi gerekecektir. Kaynaklara vukufu olmayan birine “tarihçi” denmesi ne kadar doğru olur, takdirlerinize bırakıyorum. Günümüzde değil kaynak dillerine, kitabî kaynaklara bile vâkıf olmadan, adeta kes-yapıştır şeklinde çok sayıda tarih kitabı yayımlanmakta ve müşteri de bulmaktadır. Ömründe bir defa arşiv ve kütüphaneye gitmemiş, hatta buraların bulundukları yeri bile bilmeyen kişilerin kendini “tarihçi” olarak takdim etmeleri hazin bir durumdur.”

Prof. Dr. Muammer Demirel de yurt dışındaki eğitim anlayışını anlatarak üzerine şu önemli detaya dikkat çekti: “Avrupa ve Amerika’daki tarih programlarıyla Türkiye’deki programlar arasında hakikaten önemli farklılıklar görüyoruz. Türkiye’de siyasi tarih veya devlet tarihi olarak kısımlara ayrılmış tarih bölümleri. Ama dünyadaki tarih bölümlerinde devletten çok vatandaş tarihine doğru yöneliş var. Bugün İngiltere’de veya Amerika’daki önde gelen üniversitelerin tarih bölümlerine diğer devletlerin tarihiyle beraber içtimaî konular, sosyal ve ekonomik tarih okutuyorlar. Bizde tarih bölümleri henüz klasik dünyanın 1950’lerden önce takip ettiği programları takip ediyorlar.”

Prof. Dr. İdris Bostan ise, tarih öğrencileri ve akademik kariyer üzerine fikirlerini verirken dil hususuna dikkat çekti: “Tarih öğrencilerinin mezun olmadan önce mutlaka Osmanlıcayı öğrenmeleri ve her çeşit arşiv yazısına aşina olmaları şart. Arapça ve Farsça’yı hiç olmazsa başlangıç düzeyinde ve Osmanlıca için gerekli olduğu kadar öğrenmelidir. Maalesef mevcut müfredat yetersiz kalmaktadır. Bunlardan daha önemlisi öğrenci Osmanlıca öğrenmenin önemini kavramalıdır. Aksi takdirde iyi Osmanlıca okuyabilme becerisi sayesinde sadece eski metinlerin edisyon kritiği yapılarak bugün ünvanlar alınmakta ve bütün akademik hayat bunlarla meşgul olarak geçmektedir. Herhalde tarihçilik bu değildir.”

Doç. Dr. Bahri Ata ise popüler tarihçilik konusuna şöyle yaklaşıyor: “Popüler olmak, akademik tarihçinin daha çok çalışmasına, daha çok okumasına ve daha çok araştırma yapmasına yol açar. Hiçbir akademik tarihçi, bayatlamış konularla muhataplarının karşısına çıkmak istemez. Ancak buradaki asıl tehlike şudur; akademik tarihçi, popülerliğini kullanarak uzmanı olmadığı tarih alanlarında da ahkâm kesme cüretini göstermemelidir.”

Dergide “Akademik Tarihçilik Teklikede mi?” başlığıyla verilen detaylı bilgiyle birkaç yıldır uygulanmakta olan ÖYP (Öğrenci Yerleştirme Programı) sistemine de dikkat çekiliyor.
Ayrıca, dergide ilk yerli u.ağı yapan ve uçuran Vecihi Bey’in başından geçenler, Çanakkale Savaşı’nın seyrini değiştiren Seyit Onbaşı’nın fakirlik içinde nasıl vefat ettiği, Hint Müslümanlarının Balkan Savaşlarında yardıma gelmeleri ve Yahya Kemal’in Jön türkler ve İkinci Abdülhamid üzerine itiraflarını konu alan önemli makaleler dikkat çekiyor.

Şiirlerle Çanakkale Destanı kitapçığı da derginin yanında hediye ediliyor.

İletişim: www.yedikita.com.tr 

Mostar: "Çok Kitap Okumayın!"

Mostar 97. Sayısında kitap okuma konusunu ele aldı ve bu ayki Mostar’ı “Çok Kitap Okumayın!”  başlığıyla çıkardı. İşte bu ay Mostar’da okuyacaklarınız…

Ülkemizde ve dünyada her gün binlerce çeşit kitap yayımlanırken, “Kısa olan insan ömründe ne kadar çok kitap okuyabiliriz ki?” telaşına düşmeden ve kemmiyet meselesine kapılmadan işin keyfiyet bölümüne eğildik. Çok kitap okumaktan ziyade bir kitabı çok okumanın önemi üzerinde durduğumuz kapak yazısını Mehmet Raşit Küçükkürtül yazdı: “Çok Kitap Okumayın!”

Ömer Kadıoğlu, Sinan Köseoğlu ile “X-Y-Z Nesli” üzerine ilgi çekici bir söyleşi yaptı. Necmettin S. Şahin Hollywood sinemasını irdeledi. Emre Baştuğ Şubat sayımızda yer alan “Bosna’dan Mülteci Kamplarına” başlıklı araştırma röportaj yazısının ikinci bölümüyle, Mümin Munis “Çanakkale’nin Sultanı”, Muhsin Türkoğlu “Malcolm X”, Sulhi Ceylan “Dokunma Yanarsın”, Murat Aydoğdu “Osmanlı Nasıl Durduruldu?”, Bahaddin Durak “Check-Up Sihirli Değnek Değil”, Argun Cevher “Ev Kiralama, Ev Sahibi Tavla!” yazılarıyla sizlerle buluşuyor.

Dergimizin en önemli bölümü olan “Tezgâh” ise Mostar okuyucularıyla bir köprü kurmak için okuyucularımızı kendi yazı, eleştiri, e-mektup, tavsiye ve paylaşımlarıyla dergi mutfağına davet etmeye devam ettiğimiz bir bölüm. Bu sayımızda biraz daha hareketli olmasına önem gösterdiğimiz ve sizlerden gelen gönderilerin biraz daha fazla yer aldığı bu bölümü beğeneceksiniz. Ödüllü hikâye yarışmamız yine bu bölümde devam ediyor.

Gündelik hayatın, sosyal konuların, genel kültürün ve mizahın geniş yer tuttuğu yazılar da zevkle okuyacağınız bir bölüm oluşturuyor. Bu yazıların dışında “Gençliğin Gündemi”, “Fotoğrafa Giriş”, “Kitap”, “Külliyat”, “Öğrenci Günlüğü”, “Bilişim”, “Şifahâne”, “Rahle”, “Kırkambar”, “Çizgili Düşler” ve “Zaman Zaman İçinde” bölümleri de yine sizin ilginizi bekliyor.

İletişim:www.mostar.com.tr

Genç Doku: Hayat boş bırakmaya gelmez…

Aylık gençlik ve kültür dergisi Genç Doku, mart ayında yayınladığı 46. sayısını “Hayat boş bırakmaya gelmez” başlığıyla çıkardı. Samet Öztürk bu ayki sayıda Genç Doku’da okuyacaklarınızı şöyle anlatıyor…

Aslında hiçbir şey umrumuzda olmayabilirdi, kendimizi de yormayabilirdik hiç.
Ancak insan yerinde duramıyor, yerinde duranın erozyonlara müstahak olduğunu, bozguna uğramaya hazır olduğunu biliyoruz.
Gençlik, sorunlarına çözüm bulsun istemiyoruz; çözüm üretmeye başlasın istiyoruz! Kendimiz çözüm üretemediğimiz müddetçe, kendi zamanında ve kendi ortamında denenmiş, zamanı geçip gitmiş çözümlere yine mahkum kalacağımızın farkındayız.
Şuurlanmak için yeterli kaynaklara sahipken, şuursuz gençlerden müteşekkil kalabalıklara her geçen gün daha fazla şahit olmak içimizi acıtıyor.
Gençlik boşa gitmesin, gençler harcanmasın, gençliğin sorunları çözümsüz kalmasın diye bu ay yine herkesi ama özellikle de gençleri ilgilendiren bir sorunu daha ele alalım istedik. Elimizden kayıp giden zamanlarımızı, işimizden gücümüzden artakalan ‘boş vakitlerimiz’i irdeleyelim, ömrümüzü ve ömrümüzün her zaman dilimini nasıl harcadığımızı bir kez daha gözden geçirelim istedik. Neye ‘hobi’ dendiğini, yaygın kabul gören hobileri, hangi hobilerimiz olabileceğini ve bunlarla birlikte ‘hobi’ diye bir kavramı kabul edip edemeyeceğimizi masaya yatırdık.
Bu ayki yazısında Nureddin Yıldız Hocamız, “Cennet köşklerini kurgulayanın boş vakti olur mu hiç?” sorusuyla zaman algımızda tashih etmemiz gerektiğine dikkat çekiyor: “Boş vakit, boşlukta olanın elindedir. Kendine yer bulamayanın ve bulunduğu yeri kendinin zanneden kişinin durumunda boşluk vardır!”
İstiğfarı, Kur’an okumayı, dua etmeyi, eş dost ve hoca ziyaretini ihmal etmememiz ve yaygın kabul gören hobilerle zaman kaybetmeden bu önemli davranışlarımızı yaşatmamız gerektiğine vurgu yapan Salih Eğridere, “Bir ayetin tefsirini öğrenmek, bir hadis ezberlemek hobi değil midir? Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin mübarek ağzından akan bal damlaları lezzet vermez mi insana? Zihnimizi açmaz mı? Yorgunluğumuzu gidermez mi? Bunlar da hobi değil mi?” sorularına çözümler sunuyor. Hayati Kaan Özer de “Boş İşlerle İşimiz Yok!” başlığı altında kaleme aldığı yazısıyla mâlâyani işlerimizi 4 kategoride ele alıyor, nihayetinde Kur’an ve sahih sünnetten en pratik ve en net çözümlerle bizleri baş başa bırakıyor.

Hilal Furkan Hanımefendi, özellikle hanımların takıntı haline getirdiği bazı hobilere karşı nasıl hobifobik bir tavır takınmamız gerektiğine değiniyor. Eskiden yaygın bulaşıcı hastalıklar gibi şimdi her şeyi değerlendirme ve her anı lüzumsuz bir işle doldurma sorununu oldukça ilgi çekici bir üslupta ele alıyor.
Mehmet Nezir Gül, Avrupa Notlarını bizlere aktarmaya başladı. Bu ayki yazısında Bremen’e doğru olan yolculuğundaki izlenimlerini ve düşüncelerini bizlerle paylaştı. Açıkçası çocukluk yıllarımızdan bu yana aklımıza ilk olarak mızıkacıları ile ilgili zorunlu bir çağrışımı olan bu yazıdan anladık ki Bremen’de görülmesi gereken çok şey varmış…

Geçmiş Zaman Odur ki ve Zaman Makinesi sayfalarımızın mimarı Mehmet Erturan, yoğun tarih okumaları arasında hazırladığı sayfalarını yine renklendirdi ve unutmamamız gerekenleri hatırlatma görevini bu ay yine sürdürdü. Çanakkale’nin neden milli ve ulusal bir dava olmadığını hatırlatıyor bu defa…

Gençlerin sorunları ile ilgili olarak değerli görüş ve önerilerinden çokça istifade ettiğimiz iki psikolog Hocamız var: Mehmet Dinç ve Abdülaziz Yılmaz… Abdülaziz Hocamız, hobi konusunda bir gencin yaşanmayasıca tecrübelerini ibretlerimize sundu. Zihnimizde diyalektik oluşturabilmemiz için sadece olması gerekenlerin değil, olmaması gerekenlerin de çetelesini tutmak adına önemli bir yazı. Mehmet Dinç ise eğitim konusunda yaşadığımız sorunlara bu ay itibariyle değinmeye başlıyor. Eğitim konusunu önemsiyoruz, çünkü hepimiz pek çok sorunun kaynağı olarak aynı adresi gösteriyoruz…
Geçtiğimiz ay yol arkadaşımız Elif Elif dergisinden dolayı bizlere ulaşan tüm olumlu iletilerinizden dolayı hem memnuniyetimizi iletmek hem de üç ayda bir bu vakur ve mütevazı kardeşimizin bize eşlik edeceğinin müjdesini vermek, boynumuzun vazifesidir.
Dergimize özellikle sosyal medya üzerinden ilettiğiniz tüm mesajlarınız, beğenileriniz ve olumlu/olumsuz eleştirilerinizden dolayı ayrıca müteşekkiriz.
Okuması sizden, biz yine sizin için bir şeyler hazırlamaya devam ediyor olacağız.
Çok mu Meşgulüz Yoksa Kendimizi mi Meşgul Ediyoruz?

İletişim: www.gencdoku.com

Aşıkane 10. sayısını yayınladı

Aşıkane dergisi 10. sayısını yayınladı. “İnanç, düşünce ve fikir dünyamıza aşıkane bir bakış…” sloganıyla yola çıkan derginin Editörü Faruk Bilal, okuyucularına şöyle sesleniyor;
Onuncu sayımızda Sıddık Naci Eren Efendi’nin “İlim Öğrenmenin Gerekliliği” yazısı derginin orta sayfasında yer alıyor. Muhammed Hikmet Efendi “Dünya ve Ahiret hakkında” konulu yazısı ile yer alıyor. Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç ‘Halife’yi anlattı.
Dr. Talha Uğurluel, “İnebahtı’nın iki yüzü” mükülesini yazdı. Doç. Dr. İhsan Soysaldı “Salahi Hazretlerinde aşk ve Muhabbet” ile ilgili görüşlerini derledi.
İnegöl’den Güzizar Kartal karıncayı anlatırken, Muhammed Gündoğdu makalesinde  ‘Allah (c.c) için yaşamak’ konusunu işledi.
Ferhan Önem “Dünyaya Kapılmak” isimli yazısı ile dünyaya meyletme konusunu işlerken, Gülbeyaz Güner “Müslüman Kadın” yazısı ile bu sayıda yer alıyor.
İkaz köşesinde Uşşaki Platformu ‘Yalan’ isimli makale ile toplumsal bir yaraya parmak basarak insanları ikaz ediyor.

İletişim: www.asikanedergisi.org

Acemi dergisi’nin 7. sayısında neler okuyacaksınız?

Aktüel edebiyat dergisi Acemi dergisi 7. sayısını yayınladı. Bundan böyle Kültür Bakanlığına bağlı kütüphanelerin abone olduğu bir dergi konumunda yayınını sürdürecek olan Acemi dergisinde bu ay Fatih Portakal ile yapılmış bir röportajı da okuyabileceksiniz. Acemi dergisi okuyucularına şöyle sesleniyor…

Edebiyat sanatının sabır ve sevda gerektiren zorlu uğraşıları gerektirdiği elbette bilinen bir gerçektir. Diğer sanat dallarına nazaran tek bir kişinin her işi üstlenip de sorumluluğunu yine tek başına yüklenmesi gereken şartlarda eserini verir bir edebiyat insanı. Böyle bir sorumluluk bilincini kuşanmaya hazır, kalemine gönülden bağlı, fikir ve ideal sahibi gençlere bir yol açabilmek gayretlerini sürdürmekte olan okul dergimiz Acemi, bu kez Şubat – Mart / 2013 sayısını sizlere sunuyor.

Usta edebiyatçılardan oluşan kadroların da var olduğu, bazılarının ise başarılı bir yayın döneminden sonra edebiyat sahnesinden çekilme kararı aldığı bu zorlu zeminde; Acemi bir yeni sayısını daha sizlerle buluştururken, müjdeli bir haberin mutluluğunu da yine okurlarıyla paylaşıyor. Acemi, bundan böyle Kültür Bakanlığına bağlı kütüphanelerin abone olduğu bir dergi konumunda yayınını sürdürecek. Böyle bir başarıya ulaşmamızdaki değerli katkı ve desteklerinden dolayı, siz okurlarımıza ayrı bir teşekkür borcumuz olduğunu belirtmeden geçmeyelim dedik. Yol arkadaşlığımızın daha nice yıllar sürmesi dileğiyle, bu sayımızda sizlere sunacağımız şiirlerde;

Sertaç Gereç Başka Bir Yalnızlık, H. Senday Tuncer Yaşamla ölüm Birlikte, Semih Polat Ve Başlardı Saatler Kesik Kesik Ağlamaya, Nazlı Yıldırım İçim Ölü Martı, Erkan Üstün Rumi den Öte Bir Sen, İbrahim Türkhan Yontuk Düşlerimin Şiiri, Hakan Özçelik Su Çemberinde Ateş, Hakan Garip Suya Düşen Uğultular 1, Kemalettin Örs Kışın İhtiyarlığı, Melike Özer Yön, Mustafa Yılmaz Mum, Nurten Çakır Göç Kesiği adlı eserleriyle yer alıyorlar.

Sevda Kıdeyş’in Fatih Portakal ile yaptığı söyleşinin ilgi çekeceğini umuyoruz.

Nesir yazılarda Ebru Öztürk Tınaz O Şehir, Gülçin Pehlivan Kıyamet, Rabia Berna Tümkor Nafile, Emine Aridici Kışın Ardından Gelen Bahar Misali Üşümüş Benlikleri Isıtan Bir Kitap, Gülay Bulut Örtü Üzerine Bir Deneme, Okan Yalvaç Bugün Kimsesiz Kaldı Düşlerim, Tuba hayriye Akgeyik Üç Vakte Kadar Öyküler, Esra Yüzer Aydın Gelin Çiçekleri, Sevgi Korkusuz Yürüyen El freni, Mehmet Ballı Çakma İstanbul’a Ramak Kala, Nevzat Canan Keşke Ben Doğmasaydım Ya, Serkan Demir Çinkolu Kahve Sokağı başlıklı metinleriyle bu sayıdaki yerlerini alıyorlar.

İletişim: www.acemidergisi.com

Cafcaf: “Olay sadece Facebook, Twitter değil Camiler de var!” diyor

Cap canlı ve rep renkli içeriğiyle dikkatleri üzerine çeken Cafcaf Mizah Dergisi, dop dolu 40 sayfalık son sayısıyla yine raflarda yerini aldı.

Avrupa’da Sosyal Medyaları en çok kullanan ülke konumundaki Türkiye’de 40 milyona yakın kişi internette bu mecralarda dolaşıyor. Ancak Avrupa’nın en büyük Müslüman ülkesi olan Türkiye’de camilerin büyük çoğunluğu bomboş. Çoğu mahallede camiler hafta içi kapalı ve cemaati başka bir camiye yönlendiriyorlar.
Cuma’dan Cuma’ya aklına namazı getiren, büyük çoğunluğu ise ancak Bayram’dan Bayram’a camiye giden part-time cemaate (istisnaları tenzih ederiz) bir serzeniş var derginin kapağında.

Dergi,   kapağında spot cümlesi olarak “Orada bir cami var, yanıbaşında; uğramasan da o cami senin camin” diyerek camilere sempatinin tekrar kazanılmasını dilemiş.

Cafcaf en asil duyguların şöförüdür

Gündem sayfasında hayatımızda olup bitene dikkat çeken Cafcaf mizah dergisi gerek çizgileriyle gerekse inanılmaz köşe yazılarıyla okurları karşılıyorken bu sefer bir de kep takmış başına; zira slogan cümlesi şöyle: “Cafcaf en asil duyguların şöförüdür”

Nabi Avcı’yı ilk defa öyle göreceksiniz!

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’mız meğer mizah yazarıymış. Kökleri Yunus Emre’ye dayanan Molla Kasım tiplemesiyle 80′li yıllarda gönüllerde taht kurmuş Nabi Avcı’yı Molla Kasım olarak sadece ve ilk defa Cafcaf’ta görebileceksiniz.
Türk basınında 24 yıl aradan sonra Molla Kasım olan Nabi Avcı’nın karikatürleri ile Cafcaf Türkiye’nin sevilen çizerlerinden merhum Necdet Konak’ı da Fatihalarla ve Rahmetle yad etmiş son sayısında.

Okullarda mescid neden neden neden yasak?

İnsani bir hak olan ibadet etme hakkı aynı zamanda Anayasa ile de korunmakta. Fakat okullarımızda mescid yok. Olmadığı gibi çoğu okul yöneticisi namaz kılan veya kılmak isteyen öğrencilere suçlu, terörist gözüyle bakmakta. Cafcaf’ın süper kahramanı Mestmen bu konuya peleriniyle birlikte dahil olmuş.

Vakar sahibi Sıkörtıl’dan Vandetta’nın cevşenine kadar

Cafcaf dergisinin bu sayısı toplumun kanayan yaralarından yara bantı sarılmış yaralarına, hatta alçıya alınmış kırıklarından rehabilitasyon görmemiş hallerine kadar geniş bir yelpazede.

Google’nin Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan Deniz Baykal’ın kayıp silüetine, Rusya’da tutuklanan Nur Cemaati üyelerinden Kürt-Türk Anketlerine, Vandetta’nın Cevşen’ine değinen dergi, vakar sahibi Pokemon Skörtıl’ın edebine, “İslami Otelcilik” anlayışıyla değil beş yıldız, on hilal peşinde koşan turizm yatırımlarına, Gökhan Özcan’ın birşeylerini kaybetmeye doymayanların Büyük Yalanlar Kulübü’ne, ak sakallı Hikmet Dede’nin Sosyal Medyanın doymak bilmeyen kullanıcısına kadar uzanmış.

İletişim: www.cafcafdergisi.net

Müze dergisinin 8. sayısında neler var?

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla üç ayda bir yayınlanan “Müze” dergisi, 2013 yılının ilk 3 ayında yayınladığı 8. sayısıyla sanatsever okuyucularına güncel sanat olayları ve müzeler hakkında derinlemesine bilgi vermeye devam ediyor.

Müze dergisinin bu sayısında da Aksaray Arkeoloji Müzesi, Kastamonu Müzesi ile Santral İstanbul ve Tarihin başkenti Efes hakkında bilgilere yer veriliyor. Ayrıca bunların yanı sıra Çin’in ölümsüz ordusunun yer aldı Qin Shi Huang müzesine dair bir incemele de okuyucularla buluşuyor. Yine Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde yer alan Hacı Bektaş Veli Müzesi, Sakıp Sabancı Müzesi’nde sergilenen Monet’in Bahçesi’nde yer alan resimler ve Anadolu kilimlerinin hikayesi yer alıyor.
 

İletişim:www.muze.gov.tr

On5yirmi5