Kuğunun Son Şarkısı – Beşir Ayvazoğlu

Kitap
Enes Yalçın / KitapHaber Galata Mevlevihanesi Şeyhi Mehmed Esad Galib Dede Hazretleri "kelama can verenler" taifesinin en müstesna temsilcilerindendir. Tanpınar’ın Dede Efendi içi...
EMOJİLE

Enes Yalçın / KitapHaber

Galata Mevlevihanesi Şeyhi Mehmed Esad Galib Dede Hazretleri "kelama can verenler" taifesinin en müstesna temsilcilerindendir. Tanpınar’ın Dede Efendi için söylediği "bir inkırazı, çöküşü, yüksek bir zafer yapan deha" ifadesinin şiir göğündeki yıldızı da odur. Onun şiirde açtığı "nev râh"ı bihakkın idrak edecek seviyede olmadığımız açık olsa da, önümüze serdiği ışıklı, ateşli imajların; her biri birer buluş olan terkiblerinin önünde gözlerimiz kamaşırken, ne büyük bir şiir kudretinin karşısında olduğumuzu hissetmemek zaten mümkün olamazdı.

"Gele bir devr ki bu Galib’i yâd eyleyeler
Fursat-ı sohbeti ahbâb ganimet bilsün"

Beşir Ayvazoğlu Galib Dede’nin "fursat-ı sohbet"i ganimet bilen "vefadar"larından biri olarak, 1995 yılında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi hamiliğinde, sergi, konser, sempozyum ve mukabele’den oluşan Şeyh Galib Günleri programını düzenlemişti. Onlarca hattat, nakkaş, müzehhib, ebruzen, müzisyen, düşünür ve şairin iştirakiyle düzenlenen program uzun yıllardır farkına varmadan hasretini duyduğumuz çiçek bahçesine bizi birkaç günlüğüne de olsa salmış, biterken de özlemini bırakmıştı arkasında. Bu programın akabinde yayınlanan sempozyum kitabının başına koyulacak biyografiyi yazmak da yine Beşir Bey’e düşmüştü. Kuğunun Son Şarkısı bu biyografinin genişletilmiş versiyonuna eklenmiş birkaç yeni bahis, ilave olarak Dede Efendi, Hattat Rakım Efendi, Halet Efendi biyografileri, yine sempozyum kitabının sonunda yer alan Şeyh Galib’den Yansımalar bölümünden oluşmakta. Kitabın başında da Kuğunun Son Şarkısı ismini neden seçtiğini izah etmek için Mantıku’t-Tayr’dan alıntılanan Kaknus bahsi ve genel olarak kitabın yayını ile ilgili izahatler için de Der Beyan-ı Sebeb-i Telif başlıklı bölüm var.

Kuğunun Son Şarkısı, Beşir Ayvazoğlu’nun daha önce Dede Efendi’yi nitelemek için kullandığı bir terkib. Bizim Tanpınar’ın ifadesini kullandığımız gibi, bunun da Şeyh Galib için kullanılmasında hiçbir sakınca olmadığı, bu iki muhterem şahsiyetin de aynı taifeye mensub olduğu açıktır. Terkib, ölmeden önce son şarkısını söyleyen, acıklı inleyişiyle bütün ormanı da derd içre ağlatan kuğu kuşlarına ve islami mitolojideki benzeri kaknüs kuşlarına telmihen kurulmuş. Galib Dede de şiirini söylerken ölmeye yatmış bir medeniyetin son şarkısını terennüm ettiğinin farkındaydı şüphesiz.

Hicri 1171 tarihli doğumuna "cezbetullah", "eser-i aşk" gibi terkiblerle tarihler düşürülen, daha sonraları şiirlerinde kullandığı Sebk-ı Hindî tarzının kurucusu Şevket-i Buharî’ye telmihen Şevket-i Rûm diye anılan, önce Hoca Neş’et’in verdiği "Esad" mahlasını alan, daha sonra 24 yaşında tertip ettiği divanıyla sonuna kadar hakettiği Galib mahlasını kullanacak olan Galib Dede’ye dair biyografik bilgileri bu yazıya motomod almadan, bu cümledekiler ile iktifa etmeyi uygun buluyoruz. Kitapta, sandığımız kadarıyla, her ne kadar daha fazlasını bilmek arzusunda olsak da, Şeyh Galib’in hayatına dair öğrenme imkanımız olan neredeyse her malumat mevcut.

Kitabın en önemli artısı, müellifin hem "aşk estetiği"nin ontolojik boyutlarına hem de dönemin toplumsal atmosferine fazlasıyla vakıf olması. Art arda sıralanan biyografik malumatlar zincirinden oluşması mukadder olabilecek böyle bir kitap, sadece şiir değil bütün klasik sanatlardaki yetkinliği ve az önce söylediğimiz vukufiyetleri nedeniyle, Beşir Ayvazoğlu’nun elinde hem eksiksiz bir biyografi, hem Şeyh Galib şiirini anlamaya açılan önemli bir kapı, hem de o dönemin sosyal-kültürel ahvalini idrak etmeye matuf bir pencere halini almış. Mesela sadece, Hüsn ü Aşk’ın yazılışı dönemindeki İstanbul yangınlarının Şeyh Galib’in zihninde bıraktığı etkinin, dolayısıyla eserdeki her manada ateşîn mahiyete yaptığı etkinin soruşturmasını yaparken, müstakil bir yangın incelemesi makalesi olacak kadar müktesebata doyuruyor bizi müellif.

Dede Efendi, Hattat Rakım Efendi ve Halet Efendi biyografileri de 3. Selim ve 2. Mahmud zamanları gibi siyasi-sanatsal dilemmaların başgösterdiği zamanların havasını koklayabilmemiz açısından çok etkili olmuş.

Şeyh Galib’in etki ettiği sanatçılar bahsini burada açarsak kapatamayacağımızı bildiğimizden, onun etkileri halen devam eden tek divan şairi olduğunu aktararak ve etki ettiği sanatkarların Keçecizade İzzet Molla’dan Orhan Pamuk’a, Namık Kemal’den Sezai Karakoç’a ve daha nicelerine kadar çok geniş bir yelpazede yer aldığını da söylerek geniş tafsilat için sizi kitaba havale ediyoruz. Hem bu etkilerle ilgili geniş tafsilat hem de Şeyh Galib’in geçtiği şiir, roman ve yazılardan parçalar kitapta mevcut.

Şeyh Galib’in el yazısıyla Hüsn ü Aşk’tan bir bölüm ve yine kendi el yazısıyla 3. Selim’e yazdığı dilekçe kitabın sayfaları arasında karşınıza çıkınca, 200 küsür yıldır mucizevi bir şekilde bozulmadan kalmış ve aniden elimize geçmiş eşsiz bir belge ile karşılaşma hissi hasıl oluyor. Hakeza, kitabın sayfaları arasında serpiştirilmiş Gülbün Mesara’nın Galib minyatürü, Melling’in İstanbul çizimleri, Galata Mevlevihanesi’nin eski fotoğrafları gönlümüzün zaten ettiği bayramı gözlerimize de tattırıyor.

Galib Dede’nin "sikkesiz, destarsız, postsuz, abasız" bir şair olarak tasavvur edilip onun Mevlevi Şeyhliğinin görmezden gelinmesi maalesef çok karşılaştığımız bir bühtan ve gaflet. Buna burhan aramaya gerek yok, zaten hazret ŞEYH adı üstünde, fakat biz yine de Konya’da çileye soyunduğu sırada hasretine dayanamayan anne babasının ısrarlarına binaen, ufak bir alıntı yapalım. Babasının gönderdiği mektuplardan birine verdiği cevapta: "Hazret-i Pîr’in dergâh-ı meâli-penahlarına ilticâ"sının "harekât-ı ihtiyâriyyeden değil cezebât-ı ıztırâriyeden add" olunması gerektiğini ifade ederek şunları yazmıştır: " (…) şimdiye kadar geçirdiğim hallerin kâffesine fâik bir tecellî-i garîb oldu; beni oradan aldılar. Daha doğrusu beni benden aldılar(…) İnâyet-i Rabb-i Kadir ve ruhâniyyet-i hazreti Pîr müsâid olursa, ikmâl-i maksaddan sonra avdet ve takbîl-i vâlideyn ile kesb-i saâdet eylerim."

Yine "hazret-i Pîr"i için "Efendimsin cihanda itibarım varsa sendendir" mısrasını da hatırlatarak bu kadarla iktifa edelim.

Beşir Ayavazoğlu’na bu değerli çalışmasından dolayı ne kadar teşekkür etsek az. Galib Dede gibi "kendi göğündeki tek yıldız" bir yüce şahsiyeti anlamaa doğru önemli bir adım atmamıza vesile oluyor bu kitabıyla. Yazımızın başında bahsettiğimiz sempozyum kitabındaki bildirilerin de birbirinden nefis olduğunu da araya sıkıştırmadan edemedim, bilahere o kitaptan da bahsederiz inşallah.

Programımızı kapatırken güftesi Şeyh Galib’e bestesi Hammamizade İsmail Dede Efendi’ye ait olan mahur yürüksemai eser ile huzurlarınızdan ayrılıoruz efenim: Âh yine zevrâk-ı derunum kırılıp kenâre düştü…

Kuğunun Son Şarkısı
Beşir Ayvazoğlu
Ötüken Neşriyat

Kuğunun Son Şarkısı – Beşir Ayvazoğlu KİTAP HABER