Kadim bir aşk hikâyesi

Kitap
İran edebiyatının en önemli şairlerinden, edebiyatımızda da derin izler bırakmış Genceli Nizâmi’nin Hüsrev ü Şirin adlı mesnevisi yeni çevirisiyle raflarda. Bir başka büyük Acem şairi Moll...
EMOJİLE

İran edebiyatının en önemli şairlerinden, edebiyatımızda da derin izler bırakmış Genceli Nizâmi’nin Hüsrev ü Şirin adlı mesnevisi yeni çevirisiyle raflarda. Bir başka büyük Acem şairi Molla Câmi, bu eseri “beşer kuvvetinin yetişemeyeceği bir harika” olarak nitelemişti.

Genceli Nizâmi, İran edebiyatının en önemli şairlerinden biri olduğu kadar Türk edebiyatında da derin izler bırakmıştır. Onun Hüsrev ü Şirin adlı mesnevisinin, Fevziye Abdullah Tansel’in ifadesiyle, Türk edebiyatında otuz kadar örneği vardır. Kuşkusuz en meşhuru Şeyhî’ye aittir. Şeyhî’nin yanı sıra hemen her asırda birkaç tane Hüsrev ü Şirin mesnevisi yazılmıştır. Tanzimat ve sonrasında ise Ziya Paşa ve Yahya Kemal’in şiirlerinde Nizâmi’den güç aldıkları bilinmektedir.

Daha önce 1955 yılında MEB tarafından yayımlanan Hüsrev ile Şirin, Kabalcı Yayınları tarafından yeniden okura sunuldu. Sade dilinin yanında açıklayıcı notların beslediği, minyatürlerin zenginleştirdiği kitabı dilimize Sabri Sevsevil kazandırmış. Sasani hükümdarının oğlu Hüsrev ile Ermeni sultanının soyundan gelen Şirin’in hikâyesinin anlatıldığı mesnevinin konusunu ele almaktansa eserin edebiyat tarihindeki yerine değinmek daha doğru olacaktır.

‘Beşer kuvvetinin yetişemeyeceği bir harika’

Acem edebiyatının bir diğer büyük şairi Molla Câmi, Nizâmi için “Fazlükemali beyandan müstağnidir. Hamsesi [beşlemesi], o kadar bedialarla, o kadar güzel ve ince sanihalarla doludur ki, bu şeref hiç kimseye nasip olmamıştır.” ifadelerini kullanır. Molla Câmi bu eseri “beşer kuvvetinin yetişemeyeceği derecede yüksek bir harika” olarak görür. Büyük tezkire müellifleri Nizâmi’yi gelmiş geçmiş bütün İran şairlerine tercih eder, kıyas için karşısına sadece Sâdi ve Firdevsî’yi çıkarırlar. Böylesine saygı kazanmış, övgülere mazhar olmuş bir şairin doğum tarihi kesin olarak bilinmiyor. Doğum yeri Gence’dir. Kimi zaman Irak-ı Acem’in Kum şehrinde doğduğuna dair rivayetler ileri sürülse de bunun mümkün olamayacağı daha kuvvetli bir ihtimal olarak ifade edilir. “Koyu” bir Sünni olan Nizâmi’nin Şiilerin yoğunlukla yaşadığı Kum’da doğmuş olması iddiaları tutarlı görünmez. Anne tarafından asil bir Kürt ailesine mensup olduğu kaynaklarda belirtilir. Vefat tarihi de kesin olmamakla birlikte hicri 6. asrın başında irtihal ettiği rivayet edilmektedir. Mezarı Gence’dedir. Gence, Rusların işgaline uğramadan önce Nizâmi’nin türbesi bir ziyaretgâhmış. Daha sonraları Azerbaycan’ın ileri gelenleri tarafından mezar, şehrin daha merkezî bir yerine taşınmış.

Nizâmi, genç yaşta tıp, felekiyât, hikmet ve irfan gibi pek çok ilme vâkıf olmayı başarmış, felsefe ve Arapça sahasında derin bir tahlil gücüne ulaşmıştır. Sünni itikada mensup olmasına rağmen İran gelenek ve göreneklerine içten bağlılık gösterir. Eserlerinde İran’ın folklorundan, İran büyüklerinin hasletlerinden, Zerdüşt inancından ve ateşgedelerden sitayişle bahseder. Onun bu açık ufuklu davranışları kimileri tarafından töhmet sebebi olarak görülmüş, hakkında iftira ve tekfirlere varan söylentilerin çıkmasına yol açmıştır.

Teşbih ve istiareleri zengin, mazmun ve nükteleri orijinal olarak değerlendirilir. Dilin arkaik kelimelerine bağlılık gösteren Nizâmi, halkın dilinden düşmüş, unutulmuş kelimeleri, tabirleri ve atasözlerini yeni bir üslupla eserine almıştır. Ancak ondaki bu arkaik dil ve orijinal söyleyişe nüfuz etmek isteyenlerin Şark kültürüne ve Farsçanın inceliklerine hâkim olması gerekir. Şair, tarihe telmihte bulunduğu zamanlarda metnin anlamı daha da derin bir muammaya dönüşür. Molla Câmi dahi ondaki bu kapalılığı aşikâr etmiştir; Hamse’ye yazdığı şerhin sonunda “Nizâmi’nin 350 beytini halledemedim, kıyamette onu bulacağım ve o beyitlerin halini rica edeceğim.” diye itirafta bulunduğunu kaynaklar not düşer.

Beşlemenin ikinci eseri

Çevirmen Sabri Sevsevil’in de ifade ettiği üzere Nizâmi’nin bu eseri, üslubunun akıcılığı, olaylar arasındaki bağlantıların kesintiye uğratılmadan oluşturulması, şahısların zaman ve mekân içerisinde karikatürize edilmeden kaleme alınması dolayısıyla roman türüne yakın gösterilmiştir. Kahramanların psikolojisini vermeyi amaçlayan bir eser olan Hüsrev ile Şirin, Tanpınar’ın “insanı anlatmak” meselesinin erken bir örneği olarak karşımıza çıkar.

Böylesine önemli bir eser ne yazık ki zaman içerisinde tahrip edilmiş, orijinal metne başka beyitler yerleştirilmiştir. Mesnevi, yıllarca bu şekilde okunmuş, edebiyat tarihçisi ve eleştirmen Vâhidi Destgirî’nin çabalarıyla bu “ilhakiyat”tan kurtarılmıştır. Yaklaşık 6500 beyit olan Hüsrev ile Şirin, Nizâmi’nin Hamse’sinin ikinci eseridir.

HÜSREV İLE ŞİRİN, NİZAMİ, ÇEV.: SABRİ SEVSEVİL, KABALCI YAYINLARI, 422 SAYFA, 25 TL

YAKUP ÖZTÜRK
Kitap Zamanı