İşte bu ay çıkan kitaplar

Kitap
İşte yeni çıkan kitaplardan bazıları:    J. M. Blaut, Sömürgeciliğin Dünya Modeli, Coğrafi Yayılmacılık ve Avrupa- Merkezci Tarih, Dergâh Yayınları, 2012 1492’de Amerika kıtasını...
EMOJİLE

İşte yeni çıkan kitaplardan bazıları: 

 

J. M. Blaut, Sömürgeciliğin Dünya Modeli, Coğrafi Yayılmacılık ve Avrupa- Merkezci Tarih, Dergâh Yayınları, 2012

1492’de Amerika kıtasının keşfiyle bir Avrupa-merkezci bakış açısının temelleri de atılmaya başlandı denilebilir. Yeni bir ekonomik ilişkiler ağı ve yeni karşılaşılan toplumlar karşısında "Avrupa" merkezli bir dünyayı anlamlandırma çabası hız kazandı. İşleyen sürecin "egemen"i (sovereign) sürecin nasıl işlediği ve nasıl işleyeceği hakkında da bir söz söyleyecekti elbette. Bu kitapta yazar bütün bu süreci yöneten dili ve bakış açısını masaya yatırıp eleştirel bir okumaya tabi tutmaktadır.





Abdulvahap el-Mesiri,Önyargı,Mahya Yayıncılık, 2012

18. yüzyıldan itibaren Batı’nın sömürgeciliği ile birlikte kültürünün ve epistemolojik paradigmalarının da bütün dünyaya yayıldığına şahit olduk. Bize hazır bir şekilde Batı’dan gelen bu kavramlar ve metaforlar, nötr olmadığı gibi masum da değil. Bunlar özgür düşüncenin önünde büyük engel oluşturmakta ve düşünce seyyaliyetini sınırlamaktadır. Batı dışında kalan kültür ve düşüncelerin sürekli gerilemesine karşılık Batılı zihniyetin küreselleşmesi ve her şeyi güdümüne alması bunun açık göstergesi. Varlıkla ilgili temel ön kabullerde Batılı epistemolojiden ayrıldığımız hususunu sık sık vurguluyoruz. Ama, Batılı paradigmanın hakimiyeti ile ilgili dile getirilen hususların şikayet üslubunu aşamadığı görülüyor. Esas ihtiyacımız olan, bizi yüzeysel bir karşı çıkışın ötesine götürecek emek verilmiş çalışmalar. Önyargı, böyle bir emeğin ürünü. Şikayet üslubundan kurtulmaya, tespit, analiz ve çözüm düzeyinde değerlendirmeler yapmaya talip olanlar için…
 

Dilek Zaptçıoğlu, "Yeterince Otantik Değilsiniz Padişahım", Modernlik, Dindarlık ve Özgürlük, İletişim Yayınları, 2012

Padişah Abdülaziz 1867 Paris Dünya Fuarı’na modernliğin seyrine bakmaya gittiğinde, kendisi de "Şark"ın bir seyirliği olarak karşılanmıştı. Ama "Batılı göz" ona bakınca tasavvurundaki otantik imgeyi bulamadı; yeterince "oryantal" görünmüyordu padişah.

Modernlik ve Doğu-Batı karşılaşmaları, bitmez tükenmez bir mesele. Dilek Zaptçıoğlu bu kitaptaki yazılarda, Türkiye’nin modernleşme tarihinin deneyimlerini, dünyanın dört köşesinden deneyimlerle mukayese ederek, deneyimleri birbirleriyle konuşturarak düşünüyor: Batı’nın farklı yüzleriyle, Sovyet tarihiyle, Orta Asya’yla, İran’la… Belki en çarpıcısı, "özünü yitirmeden değişme" mitosunun ikonu olan Japonya’yla…

Modernliğin büyük vaadi olan özgürlüğe ve modernlikle cebelleşmesi süregiden dindarlığa odaklanıyor bu yazılar. Örtünme meselesi, utanç duygusu, okul modeli, aile, vatan, "gerçek" demokrasi gibi günümüzün hararetli tartışma konularını, güncelliğin dar çemberinden çıkarıp, kanaati en katılaşmış olanları bile ilgilendirecek bir tazelikle tartışıyor. Düşünme sevgisiyle, düşünme kaygısıyla yazılmış yazılar..
 

Din Muhammed, Aktüel Manası ve Hakikati Arasında İslam Düşüncesi, Endülüs Yayınları, 2011.

Yazar İslam dünyasının farklı coğrafyalarında öğrencilerin içerisinde geçirdiği hayatında İslam Düşüncesi’nin mahiyeti ve ona yeri gelince islamîlik vasfını verebileceğimiz şartlar konusunda bir belirsizlik gördüğünü ifade etmekte ve bu konuda yazılan yazılara hevâ ve heveslerin karışmasından dolayı kavramların zayi olduğu ve ilk zayi olan kavramın da İslam Düşüncesi kavramının kendisi olduğunu belirtmektedir. Bu sebeple de bu kısa ve öz araştırmada herkesin günümüz İslam düşüncesini ve problemlerini anlamaya muvaffak olabilmesi için bu kavram ve onun tezahürlerinin belirlenmesini hedeflemiştir. Yazar, İslam Düşüncesi kavramının açık ve anlaşılır bir şekilde sınırlarının belirlenmesinin Müslümanların, özellikle de gençlerin İslamî olan görüşlerle olmayanları birbirinden ayırabilmesi için gerekli olduğuna inanmaktadır.

 

Matthew G. Specter, Habermas Entelektüel Bir Biyografi, İletişim Yayınları, 2012

Avrupanın en önemli felsefecilerinden biri olan Jürgen Habermasın hayatı, bir yandan Eleştirel Teorinin gelişme seyri bağlamında, diğer yandan Almanyadaki liberal demokrasinin işleyişine dair yarım asırdır süren siyasal ve anayasal mücadele ekseninde izlenebilir. Habermas’ın kamusal alan, iletişimsel eylem ve moderniteye ilişkin- tartışma yaratan düşünce ve teorileri, Almanya’daki başat siyasal olaylarla, örneğin yargı sisteminin Nazi düşüncesinden arındırılmasındaki başarısızlık, anayasa mahkemesinin yükselişi, 1968 ve sonrasındaki öğrenci ayaklanmaları, NATO’nun Almanya’ya nükleer silah konuşlandırma kararı ve Doğu Almanya’nın beklenmeyen çöküşü tarafından belirlenmiştir. Diğer yandan şu da iddia edilebilir: Habermasın devlet, hukuk ve anayasa hakkındaki çalışmalarının, Alman siyasal kültürünün liberal-demokratik bir modele doğru evrilmesinde kritik bir rolü olmuştur.

Hakkı Öznur, Muhsin Yazıcıoğlu Külliyatı (3 Cilt), Akçağ Basım Yayım Pazarlama, 2012

Muhsin Yazıcıoğlu’nun makale, konuşma ve röportaj türündeki metinleri ile şiirlerini bir araya getiren eser Yazıcıoğlu’nun siyasal ve düşünsel kimliğinin anlaşılması bakımından önemli. Kitabın arka kapağına Yazıcıoğlu’nun şu sözleri taşınmış: "Millet iradesinin tecelli merkezi olan TBMM, millet iradesinden rahatsız, çokseslilikten hoşlanmayan odakların, sinsice yürüttüğü bütün dışlamalara, yıpratmalara ve bütün bu çabalara rağmen, millî hâkimiyetin en büyük teminatı olmak mecburiyetindedir. Bunun için de, artık, TBMM kendisine ve milletimize yakışan bir anayasa çıkarabilmelidir. Tam bir inanç hürriyeti getirecek, milleti devletle barıştıracak, devleti, milletin değer yargılarına saygılı ve sadık hale getirecek, tarihle bugünü barıştıracak yeni bir anayasa, TBMM’nin itibarını yükseltmesi açısından bir zarurettir. Halen, ihtilal anayasalarıyla idare edilen TBMM, demokratik meclis olamaz."

Emin Özdemir, Kurmaca İlişkiler Kenti, Bilgi Yayınevi, 2012

Okur, Kurmaca Kişiler Kenti’nin sokaklarında dolaşırken anlatı dünyasından gelip kentte yerleşmiş nice kişilerle yüz yüze gelecektir. Bir şatonun önünden geçerken Don Kişot ya da Hamlet’le karşılaşacak, biraz yürüyünce karşısına Emma Bovary, Anna Karenina, Kaptan Ahab, Aslan Asker Şvayk çıkacaktır. Bir köşede oturmuş sohbet edenlerin yanına gidecek olsa orada Kuyucaklı Yusuf’u, Zebercet’i, Raskolnikov’u, İnce Memed’i, Mümtaz’ı, Selim Işık’ı, Will Loman’ı bulacaktır. Daha sonra bu kişilere konuk olacak, onların yazınsal serüvenini kendi ağızlarından dinleyecektir. Emin Özdemir bu yapıtında böyle bir okur kimliğine bürünüyor, dünya romanının evrensel kişileriyle bir bir söyleşiyor. Bizi, onların sevinçlerinin, tutkularının, acılarının, mutluluklarının, düş kırıklıklarının dehlizlerinde dolaştırıyor.

Vartan İhmalyan, Bir Yaşam Öyküsü, Cem Yayınevi, 2012

Çocuk edebiyatında İhmal Amca adıyla bilinen Vartan  İhmalyan 1913’de Konya’da doğdu. 1944’de Robert Kolej’in mühendislik bölümünü bitirdi. 1948’de Fransa’ya gitti. Daha sonra da Macaristan, Polonya ve Çin’e… 1961’de Moskova’ya gelen İhmalyan, 1987’de ölümüne kadar orada yaşadı.  Cem Yayınevi "Benim iki anadilimden ilki Türkçe’dir" diyen İhmalyan’ın anılarını (Vedat Türkali ve Mete Tuncay’ın yapıt üzerine düşüncelerini yansıtan yazılarıyla birlikte) Türkçe kültür dünyasına sunarken, aynı zamanda onun, kitabının Türkiye’de yayınlanma dileğini de yerine getirmiş oluyor.



Ercan Yıldırım, Edebiyatta Türk’ün Düşüncesi, Elips Kitap, 2012

Kitaptaki yazılar Türk düşüncesine sistematik bakmıyor. Bakması gerekir mi? Daha da önemlisi Türk düşüncesi belli bir sisteme sahip mi? Edebiyat için de bunu sorabiliriz. Ne Türk düşüncesi ne de edebiyatı, genel geçer değerlere bağlanma konusunda çekingen davranıyor. Türkiye’de düşüncenin konjonktürel ve yönlendirilmeye açık olduğunu söylemek gerek. Fikir adamları esaslı görüşler öne sürmede müteredditler.





Behiç Ak, Buzdolabındaki Köpek, Günışığı Kitaplığı, 2012.

Anılar sandıklara, köpek buzdolabına sığar mı? Usta sanatçı Behiç Aktan yeni bir Gülümseten Öykü! Çocukların baş tacı ettiği Gülümseten Öyküler dizisinin dokuzuncu kitabı, doğal yaşama ve insanların kişisel yaşamlarına saygı gibi önemli temaları işliyor. Çocuğun iç dünyasını, onu çevreleyen sosyal yaşam, mekân-insan ilişkisi ve kültürel öğeler bağlamında masalsı bir dille ele alan Behiç Ak, yazıp resimlediği yeni kitabında okurlarını dış dünyadan yalıtılmış bir Akdeniz kıyı köyüne konuk ediyor. Köydeki sade hayatlara, dinginliğe, gündelik diyaloglara, sıcak ayrıntılara dokunurken; yakın geçmişte derin izler bırakan mübadele gibi toplumsal gerçeklere, dünden bugüne taşınan söylenti ve söylencelerin toplum üzerindeki gücüne tarihsel bir bilinçle yaklaşıyor. Etkileyici karakterleri, büyülü gerçekçi öğeleri, ortak hayal ve acılarımızı dillendiren öyküsüyle, çocuklar kadar yetişkinlerin de yüreğine dokunacak bir kitap. Cem ve ailesi Antalya yakınlarında, yalnızca denizden ulaşılabilen bir köyde yaşıyordu. Köyün gerisindeki Kayıplar Ormanına girenin bir daha geri gelmeyeceğine inanılırdı. Cemin dedesine köylü Sırdede derdi, ama hangi sırrı sakladığını kimse bilmezdi. Gezgin ruhlu hala Sevgi Hanım, bir yolculuk dönüşünde, Ceme bir köpek yavrusu getirdi. Haski cinsi Sibirya kurdu olan sevimli yavru büyüdükçe, Akdeniz’in sıcağından etkilendi. Önce serin kuytulara saklanır oldu, günün birinde de ortadan kayboldu…

William C. Chittick ,S. Hüseyin Nasr’ın Temel Düşünceleri, İnsan Yayınları, 2012.

Seyyid Hüseyin Nasr, günümüzde Gelenekselci (Traditionalist) Ekolün yaşayan en önemli temsilcisi olup yalnızca Kuzey Amerikada değil, dünya genelinde de İslâm dünyasının önde gelen şahsiyetlerinden biri olarak tanınmaktadır. Nasrın ilk yazılarının büyük bölümü, özellikle de Müslüman felsefeci ve sûfîlerin öğretileriyle alakalıdır. İngilizce kaleme alınan ilk dört kitabından üçü (İslâm Kozmoloji Öğretilerine Giriş, Üç Müslüman Bilge ve İslâmda Bilim ve Medeniyet), Harvard Üniversitesi tarafından yayınlanmış ve çok geçmeden İslâm Bilimleri alanında devasa ve orijinal bir ses getirmiştir. Nasr, gelenekselci perspektifin tabiatını ilkin memleketi İrandaki üniversite topluluğuna ve ikinci olarak Batıya açıklamakla meşgul olmuştur. Bilgi ve Kutsal isimli eseri, geleneğin neleri muhtevî olduğunun açık bir beyanıdır. Amerikaya gelişinden bu yana Nasr, gayretinin büyük bölümünü İslâm felsefesinin zenginliklerini gün yüzüne çıkarmaya harcayarak, hem İslâmî hem de geleneksel çalışmalarda verimli çalışmalarına devam etmiştir.

Rıdvan Özdinç, Osmanlı Modernleşmesi ve Hersekli Arif Hikmet, Kitabevi Yayınları, 2012

Osmanlı modernleşmesinin din ve devlet birlikteliği etrafında cereyan eden macerasının en önemli tarafını hukukî modernleşme oluşturur. Halife / sultan merkezli bir yapıdan farklı bir devlet ve toplum organizasyonuna geçiş yaparken, Tanzimatla başlayan sürecin değişerek ve dönüşerek ulaştığı neticelerden biri olan ve batıya ve batılı olana üst düzeyde bir cevap teşkil eden Mecelle, aynı zamanda İslamcılık fikrinin en önemli metinlerinden birisidir. Hali, tavrı, mizacı ve şahsiyetiyle bütün bir devri doldurmaya namzet biri olarak son devir Osmanlı fikriyatının, irfanının temsilcisi, taşıyıcısı ve bunun yanında belki de daha mühim bir şekilde üreticisi olan Hersekli Arif Hikmet Bey nev-i şahsına münhasır bir zattır. Jöntürklerin Osmanlı fikir hayatına dâhil ettiği birçok yeni düşünceyi İslamî ve yerli bir hale kavuşturan Ârif Hikmetin Mecellenin bazı maddelerini şerh ve yer yer tenkit eden bu eseri, bütün bir devrin etrafında döndüğü meselelere dair izahlar ve ikazlar taşımaktadır.

Eşref Edib, Kara Kitap, Beyan Yayınları,2012

Bir döneme damgasını vuran Kara Kitab’ın yazarı Eşref Edib, Sebilürreşad dergisinde yazdığı yazılarda tek parti döneminin icraatlarını yoğun bir şekilde eleştirmiş ve bu eleştirilerin çıkış noktasını CHP’nin dinî alandaki yaptırım ve uygulamaları olmuştu. Eşref Edib, CHP’nin, din ve dindarlara yönelik uygulamalarını, kimi zaman din eğitimi, kimi zaman dinî müessese, kimi zaman "din üzerindeki zecri tedbirleri" bütünüyle dile getirerek Cumhuriyet döneminin özellikle ilk çeyrek asırdaki "devlet partisi hüviyetindeki" CHP’ye karşı muhâlif bir tutum sergilemişti. Aynı muhalif tutum ve tavrı, Demokrat Parti ve Millet Partisi’ne karşı da sürdürmüştü. Kara Kitap, hem yakın tarihten bir kesit sunması hem de günümüz siyasetinde karşılık bulan ifadeler taşıması açısından önemini kaybetmeyen bir eser olarak değerlendirilebilir.

Erol Kılınç, Damla Damla Yaşadıklarım, Ötüken Neşriyat,2012

Yazarın  yaşadıklarından bölük pörçük aktardığı şeyler bu kitapta toplandı. Bunları isteyen bir gençlik macerası, isteyen ibretlik işler ve yaşanmışlıklar, isteyen sıradan bir ülkücünün ilk gençliğinden kocamışlığına kadar hayatının şahsî veya davası bakımından kendisince sivri yanları ile sosyal araştırmalar için malzeme olabilecek yönlerinin kaydedildiği bir hatıra defteri telakki ederek okuyabilir.

 

 



Graham Robb, Rimbaud, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2012

Yaratıcılığının müthiş parıltısını 16 yaşında bir delikanlıyken dünyaya saçmaya başlayan Fransız şair Arthur Rimbaud (1854-1891), hayli sarsıcı olaylar yaşadıktan sonra tutkulu bir ilişki sürdürdüğü Paul Verlaine’e ve şiir yazmaya ilgisini yitirerek ortadan kaybolur. Çeşitli efsanelere kaynaklık eden hayatının bundan sonraki döneminde on üç ülkeye yolculuklar yapar; fabrika işçiliği, öğretmenlik, dilencilik, liman işçiliği, paralı askerlik, denizcilik gibi çok çeşitli mesleklere girip çıkar. Yaralı bir genç olarak o zamanın uygar dünyasının dışında kendini arar. Bulur da… Habeşistan’a yerleşir, iş kurar, ev kurar, silah ticareti dahil bir sürü iş yapar. Delikanlılık çağında Fransa’nın müesses nizamını reddeden Rimbaud, orta yaşlarında Harer’in o kadar müesses olmayan nizamında saygın bir yer edinir kendine… Kendisi şiir yazmaktan erken vazgeçmiştir ama dünya, tadını bir kez aldıktan sonra Sarhoş Gemi’yi, Illuminations’ı, Cehennem’de Bir Mevsim’i okumaktan vazgeçmemiştir. "Rimbaud, bu yüzyılın ‘lanetli, ücra sahilleri’nde, tanımadığı okuyucularını hem ‘cinnet’in insanı götürmesi kaçınılmaz olan cehenneme karşı uyaran, hem de oraya nasıl gideceklerini gösteren şüpheli bir varlıktır hâlâ." Graham Robb’un, elinizdeki biyografisi, Fransa’dan Afrika Boynuzu’na, şiirden çöle Rimbaud’nun hayatının izini sürmekte ve kimi sınırları zorlayarak kayda geçirmektedir. Onun delifişek ruhuna ulaşmak için de ancak bu kadarı yapılabilir zaten.

Zygmunt Bauman,  Yaşam Sanatı, Versus  Kitap, 2012

Dünya üzerindeki milyarlarca insanın farklı beklentileri ve amaçları olsa da tek bir ortak hayali var: Mutlu olmak. Hepimiz mutlu olmak için çabalıyor, bunun için yaşamlarımızda bazı seçimler yapıyor, bazı şeylerden vazgeçiyor, kısacası yaşamlarımıza yön vermeye çalışıyoruz. Peki nedir bu mutluluk denen muamma? Gerçekten aranıp bulunabilecek bir şey mi, yoksa beyhude yere peşinden koşulan, aslında tamamen rastlantılara bağlı olan bir şey midir? Mutluluğu ararken, kader dediğimiz şeyin ağlarında debelenen bir piyondan mı ibaretiz, yoksa seçimlerimiz sayesinde kendi yaşamlarımızı yaratan sanatçılar mıyız? Zygmunt Bauman, mutluluğu hazır reçetelerle ulaşılabilecek bir şeye, yaşamı da adeta metaya indirgeyen yaşadı-ğımız akışkan modern çağın açmazlarını ve ikilemlerini bir bir önümüze seriyor ve yaşamlarımıza vurulan prangaların, dayatılan yaşam tasarılarının, sözde bizim adımıza yapılan seçimlerin iç yüzünü ortaya koyuyor. Yüzyılımızın en büyük düşünürlerinden Baumanın Yaşam Sanatı yaşam, mutluluk, başarı gibi konular üzerine felsefeyle yoğrulmuş bir düşünce şöleni.

Dünya Bülteni/Kültür Servisi