Atv’nin yeni dizisi Huzur Sokağı yeni bir tartışma başlattı. Bir zamanlar çok okunan ‘hidayet romanları’ günümüzün toplumsal gerçeklerine aykırı mı? O yoksul ve inançlı genç, şimdi zengin olunca ne değişti? Meseleyi edebiyat, kültür ve üniversite çevrelerinde soruşturduk…
“… ‘Huzur Sokağı’ diye bir şey yok. Roller değişti. Duygular da. Sınıflar da. O yoksul dindar sokak yok artık. O sokağın sakinleri zengin olan oldu, zengin olamayanlar da en azından orta sınıf oldu. Apartmanları dejenere Batıcı tipler dikmiyor, muhafazakâr müteahhitler dikiyor. Bilal’in altında cip var. Liberal tezlere bel bağlayan Bilal, muzaffer bir tebessümle gidiyor memleketin en mühim üniversitesine. Romanda ‘ezici, baskıcı, Batıcı’ diye kötülenen adam, ‘gittikçe yoksullaşmış tekaüt bir CHP ’li’den başkası değil. Eski gücünden eser bile yok yani. Yani demem o ki: Köprünün altından çok sular aktı…”
( Ahmet Hakan ’ın 5 Ağustos 2012 tarihli Hürriyet gazetesindeki yazısından)
“…Bugün neredeyiz?! Anti-kapitalist siyasal İslam ’ın bir kenara bırakılıp ‘pro-kapitalist’ liberal İslam ’ın memleket sathına yayıldığı yerdeyiz. Roman ve dizide zevküsefa içinde resmedilen Batıcı-laik kapitalistlerin yanına yine zevküsefa içinde Müslüman kapitalistlerin eklendiği yerdeyiz. Müslümanların ikametgâhının sadece ‘Huzur Sokağı’ olmaktan çıkıp mesela Başakşehir’de ‘gizli ikinci eş’lere (‘metres’ demekten imtina ettim!) açılan ‘ikinci ev’ler (‘garsoniyer’ demekten de imtina ettim!) de olmaya başladığı yerdeyiz…”
( Tayfun Atay ’ın 9 Eylül 2012 tarihli Radikal Kritik’teki yazısından)
‘ İslam ’ın kapitalizmle çatışması düşünülemez’
Ömer Türkeş: (Yazar) “Diziyi izlemedim. Eğer edebiyat üzerinden yola çıkılacaksa İslami edebiyat hiçbir zaman antikapitalist olmadı. Ticaretin temel olduğu, kapitalizm ile beslenen, peygamberi tüccar olan bir dinin kapitalizmle çatışması düşünülemez. İslami edebiyatta sadece zenginlerin yaşam biçimlerinin İslam ’dan sapmışlık olduğu düşüncesiyle ilgili bir eleştirisi vardır. Yoksulların değerlerinin İslami olduğu için daha erdemli olduğu gibi bir tema izlenir. Mesele kapitalizmin dinamikleri değil, zenginlerin İslam ’a uymamasıdır. ”
‘Sizin için köylü bir İslam daha mı makbul?’
Bedir Acar : (Star Gazetesi Kültür Sanat Editörü) “Huzur Sokağı içinde sanat dallarının gereksinim duyduğu yeterli dramı barındıran bir roman. Sinema ve diziye aktarılması da abartılması gereken bir olay değil. Dizi, romanın ruhunu yakalayabilmiş mi tartışması yerine, buradan hareketle ‘Kapitalistleşen İslam artık dizilerini de çekiyor’ yorumu yapmak saçma olur. Kapitalist liberal İslam gibi tanımlamalara katılmıyorum ama bu tanımı getirenlere sormak lazım: Sizin için köylü, taşralı bir İslam mı daha makbuldür? Huzur Sokağı’nın dizi olarak çekilmesi, televizyonların seyirci tavlama yarışına bir örnek teşkil eder sadece. Söz konusu roman, geçmişte ve günümüzde belli sancılardan, imtihanlardan geçmiş büyük bir kitlenin gönlünde yeri olan bir eserse… Daha ne olsun?”
‘Bu yapımlar halkın duygusunu derinleştirir’
Sibel Oral: (Taraf Gazetesi Kültür Sanat Şefi) “Alt tarafı dizi, ne var ki” diyenler olabilir ama bu ülke dizide ölen oyuncunun gerçek hayatta cenaze namazını kılan bir ülke. Birçok dizide siyasal ve toplumsal mesajlar veriliyor. Bu gibi hidayet romanlarını diziye uyarlama en başından ‘sipariş’ işidir. Özellikle bu dönemde, ykonserlerde ‘alkol’ kullanmanın kınandığı, kitapların “müstehcen” diye yaftalandığı, tiyatrolara parmak sallandığı bu dönemde zaten bu tarz sipariş diziler sürpriz değil. Geçmişte Bihter çizmesi vardı, şimdi de Bilal duruşu, Feyza türbanı olacaktır. Dolgun dudaklarında ruj olan, porselen gibi teniyle bir kadın var. Bu yapımlar televizyon karşısında uyuyan halkın uykusunu derinleştirir. Söz konusu dini duygulardır. Sıra ona geldi diyelim… Bir de pes diyelim…”
Doç. Dr. Yüksel Taşkın: Muhafazakâr cenah da bu tarz eserleri inandırıcı bulmuyor. Çünkü İslami medya, kendilerine eleştirel nüanslı bakmak konusunda çok zayıf. Kendi içinden çıkan karakteri verimlilikle ele alamıyor. Ortaya çıkan karakterlere bir bakış açısı zayıflığı var. Edebiyat topluma ışık tutar bakışı vardır ya, bu İslami cenah üzerinde çok klişe kalıyor. Mesela ben bir ideolojiye inanıyorsam, ona dair sorgulamalarım olabilir. Kendimi zaman zaman mahalleme yabancı hissedebilirim. Ama İslami cenahta böyle bir durum söz konusu değil, iç hesaplaşma boyutu yok. Ekrem Dumanlı dile getirmişti, “Bizim yeni zenginlerimiz sanata ve edebiyata para ayırmıyor” gibi bir eleştiri söz konusuydu. Demek ki bu kesimde böyle bir kaygı da oluşuyor. Ve zaman için de bu tartışma daha da canlanacak.
Ahmet Kekeç: (Gazeteci) ”Kapitalist İslam ” diyenler önce ne dediklerini bir açıklasınlar. Hakikaten bu nitelemenin kavramsal bir değeri var mı görelim. İkincisi Türkiye ’de bir takım şeyler değişiyor, doğru. Ama değişenin ne olduğu konusunda bilgi sahibi miyiz? Bana sorarsanız Türkiye ’de orta sınıfın niteliği değişiyor. Çünkü Türkiye ’deki ticaret burjuvazisi büyük ölçüde muhafazakar özellikler gösteriyor. Çevrenin siyasete katılmasıyla bu görünürlük kazandı. Bu da sosyolojik bir sonuçtur. Dolayısıyla hidayet romanları bu parametrelerle tartışamayız. Tartışırsak saçmalamış oluruz. Eğer bunu tartışacaksak, bunu edebiyatın kıstasları içinde yapalım. Ayrıca, bir şeye bu hidayet romanıdır şeklinde kategorik olarak bakılmaz. Bu bir roman mıdır, değil midir diye bakılır. Edebi değerine bakılır.
Radikal