Türk Edebiyatı’nın Ramazan özel sayısı, geçmişi çok eskilere dayanmayan ‘eski Ramazanlar’ bahsine edebiyatçıların elinden farklı bir açılım kazandırıyor.
Buyurun; açılış bizden, devamı Türk Edebiyatı dergisinden! Değişen Ramazan’lar mı, onun âdetleri mi, kültürel değişim mi, zaman mı, biz insanlar mı, yoksa hepsi mi? Türk Edebiyatı, geçmişi çok eskilere dayanmayan ‘eski Ramazanlar’ bahsine edebiyatçıların elinden farklı bir açılım kazandırıyor. Açılışı ‘hocaların hocası’ Orhan Okay yapıyor ve çoğu yaşıtının aksine "Şimdiki Ramazanlar daha güzel!" diyor. Hocaya göre bunun sebebi oldukça basit, hem de bizi ‘derya içindeki mahiler’ durumuna düşürecek kadar: "Çocukluk yıllarında yaşadığımız Ramazanların bugünkülerden daha güzel olduğunu söyleyemem. Ramazan o yıllarda bugünkü kadar toplum hayatına yansımıyordu. Yani biraz ferdî kalıyordu. Konaklarda ve yalılarda iftarlar verildiği devir çoktan geçmişti. Bunların dışında toplu iftar verecek dernek veya vakıfların, hele belediyelerin varlığını telaffuz etmek, hatta düşünmek bile kimsenin kârı değildi."
Orhan hocaya itiraz ise çok yakınından, öğrencisi Abdullah Uçman’dan geliyor! ‘Nerede o eski Ramazanlar?’ diyen Uçman; iftar topu, mâni okuyan davulcular, şerefelerinde kandiller yanan minareler, diş kiraları vs. gibi Ramazan’ı simgeleyen şeylerin hayatımızdan çekildiğini düşünüyor: "Eskiden hemen herkesin birbirini tanıdığı küçük şehirlerde Ramazan’da bir ay boyunca lokantalar ve meyhaneler kapatılır, kahvehaneler gündüz çalışmaz, oruç tutmayanlar ya da tutamayanlar oruçluya saygı duyar ve gündüzün aleni şekilde asla oruç yenmezdi." Çocukların orucunun satın alınmasına da değinen Uçman, günümüzün televizyon ve bazı gazetelerindeki Ramazan ‘anlayışını’ ise yapmacık buluyor. Ahmet Turan Alkan ise nostalji yapmak yerine şimdinin çocuklarına güzel Ramazanlar yaşatmanın derdine düşmüş: "Çocuk Ramazanların bütün füsûnu burada; sizin Ramazan’a dokunmanız gerekmez; o sizi kuşatır, ısıtır, gülücükleriyle iklimine alır, dini ve vecibelerini oyunlaştırır."
Yusuf Çağlar, mahya geleneğine dair hâlâ bilmediklerimiz olabileceğini hatırlatarak bizi şaşırtıyor. Ali Çolak, ‘Bir zamanlar taşrada ramazan’ yazısında her sinede buruk bir özleme kapı aralayacak Ramazan gecelerinden bahsediyor. Turan Karataş, İnci Enginün, Hüsrev Hatemi, Yılmaz Taşçıoğlu, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’nun da yazılarıyla katkıda bulunduğu Türk Edebiyatı’nın Ramazan özel sayısı, hem Ramazanlık hem bayramlık bir ilgiyi hak ediyor. [Zaman]