PINAR YAYINLARI
Müfessirin Nitelikleri Üzerine, Hikmet Koçyiğit, 300 Sayfa, 17 TL
Kur’an, Cenab-ı Hakkın, Hz. Muhammed aracılığıyla insanlığa son kez seslenişidir. Bu itibarla onun iyi okunması ve anlaşılması önemlidir. Kur’an, önceki ilahi hitapların sahih bir mecmuası olmasının yanı sıra Arap diliyle nazil olmuş dini
bir metindir ve dini metinlerin kendine özgü bir dili olduğundan iyi çözümleyebilmek için belli başlı niteliklere sahip
olmak kaçınılmazdır. Bu bakımdan, Kur’an’ın tefsir edilmesi konusunda çeşitli şartların ileri sürülmüş olmasını doğal kar-şılamak gerekir.Kur’an’ı tefsir etmek için öne sürülen şartlar bir ihtiyacın ve tefsir ameliyesinde ortaya çıkan bir takım tecrübelerin mahsulüdür. Bu yüzden tarihsel süreç içerisinde müfessirin bilmesi gereken ilimler konusunda farklılıklar baş göstermiştir. Toplumsal değişmelere ve bu değişmelerin getirdiği sonuçlara paralel biçimde yeni söylemlerin, tenkitlerin, teklif ve arayışların olması kaçınılmaz olduğundan müfessir için ön görülen bazı ilimler zaman zaman tartışmaya açılmış ve insanlık tarihinin en büyük toplumsal dönüşümünün yaşandığı çağdaş dönemde bu tartışmalar daha bariz hale gelmiştir.Fikir ve düşüncede özgürlük adına her şeyi Kur’ân’a söyletmenin ve bunları tefsir vasıtasıyla din gibi takdim etmenin basit bir şey gibi görüldüğü günümüzde, müfessirin nitelikleri daha bir önem arz etmektedir. Bu anlamda çalışma, Kur’ân’ı tefsir etme sorumluluğunu üstlenen müfessir adaylarına ve konuya ilgi duyan herkese bir ışık tutmaya çalışmaktadır.
Yol Ayrımı, Celaleddin Vatandaş, 332 Sayfa, 17 TL
Eskiden rahmet yağardı, şimdi yağmur yağıyor. Eskiden kazancın öncelikle bereketli olması istenirdi, şimdi kazancın sadece bol olması isteniyor. Eskiden israftan kaçınılırdı, şimdi sınırsızca ve sorumsuzca harcamak yüceltilen ve özlenen bir hayat tarzı oldu. Eskiden mahrem olan şeyler örtülür ve orta malı olması önlenirdi, şimdilerde ise teşhir ediliyor, herkesin ilgi ve arzusuna sunuluyor. Eskiden çocukların iyi insan olması istenir ve çocuklar buna göre yetiştirilirdi. O zamanlar iyi insan olmak, hayırlı bir evlat, insanlara yararlı kişi, çevresine faydalı bir insan, Allah’a karşı sorumlu bir kul olmak… anlamlarına gelirdi. Şimdi maaşı yüksek bir iş sahibi olmak, güzel veya yakışıklı olmak anlamına geliyor. Kariyer sahipleri ise el üstünde tutuluyor. Eskiden çocuklara Rabbin kim? Kimin ümmetisin? Ne zamandan beri Müslümansın?… diye sorulur ve böylelikle hayatlarını anlamlı ve değerli kılacak en önemli bilgilere sahip olmaları sağlanırdı. Şimdilerde futbolcuların şarkıcıların,mankenlerin isimleri, vücut ölçüleri, sevgilileri… soruluyor.Eskiden alın teri önemliydi, değerliydi. Şimdi en kısa zamanda köşe dönmek için çabalanıyor.Eskiden hak, adalet, iyilik her yerde ve her işte idi, şimdi ise menfaat, bencillik, sorumsuzluk en itibarlı ölçüler oldu.Eskiden iyiliği emredip kötülükten sakındırmak Müslüman olmanın
gerektirdiği bir sorumluluktu, şimdi ise haddi aşmak, üstüne vazife olmayan işe karışmak anlamına geliyor.Eskiden Allah her yerde ve her işteydi; hiçbir şey Allah’tan gizlenemezdi. Şimdi ise…
Kur’an’la Yolculuk, Mustafa Gül, 160 Sayfa 10 TL
Niçin Kur’an’la Yolculuk ?
Çünkü O:
Öğüt dolu, (50/45)
İbret dolu, (13/3)
Hikmet dolu, (3/58)
Hak kitaptır, (2/252)
Çünkü O:
Uyaran, (18/2)
Müjdeleyen, (18/2)
Yol Gösteren, (2/2)
Sözlerin En Güzel Olanıdır, (39/55)
Çünkü O:
Sorunları Çözüp (16/64)
Kalpleri Yatıştıran (11/120)
Hakla Batılı Ayırıp (8/29)
Şan ve Şeref Kazandıran (43/44)
Karanlıktan Aydınlığa Çıkarıp (5/16)
Dosdoğru Yola Ulaştırandır (14/1)
Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, Baki Adam, 264 Sayfa, 15 TL
Yahudilikte Tevrat’a olan bakış, tarih boyunca farklılık göstermiştir. Rabbanî Yahudiliğin ve onun günümüzdeki uzantısı Ortodoksluğun temelini oluşturan Rabbanî kaynaklarda, bir taraf-tan, “Bugünkü Tevrat’ın Musa’ya verilen Tevrat olduğu ve hiç değişikliğe uğramadığı” vurgulanırken, diğer taraftan, onun değiştirildiği, tahrif edildiği, içinde bilgi yanlışlıklarının ve çelişkilerin bulunduğu belirtilmiştir .Ayrıca, Tevrat’ın Musa’ya, yazılı olarak verildiği iddia edilmiş; rabbilerin yorumunu ihtiva eden “Sözlü Tevrat” onların yanında daha değerli sayılmıştır. Bütün bu hususlar, Tevrat hakkında Yahudilerde şüpheler uyandırmıştır. Klasik dönemde de hissedilen bu şüpheler, Modern dönemde daha da artmıştır. Yahudi kaynaklarından faydalanılarak yapılmış olan bu çalışmada, Tevrat çeşitli yönleriyle incelenmekte, Tevrat’ın birçok defa tahrif edildiği ve bunu Yahudi Rabbilerin doğruladığı ortaya konmakta; Müslümanlar arasında da zaman zaman tartışma konusu olan Tevrat’ın ve diğer kutsal kitapların tahrifi konusu incelenmektedir.
Yahudilik ve Hıristiyanlık Açısından Diğer Dinler,Baki Adam, 264 Sayfa, 13 TL
Dinlerarası diyalog; farklı dinlere ve kültürlere mensup insanların bir araya gelip, birbirlerine kendi görüşlerini empoze etmeden, birbirlerini kandırmadan çeşitli konularda bilgi alış verişinde bulunmaları, yaşanan sorunlara birlikte çözüm aramaya çalışmalarıdır. Böyle bir diyalog, insanî ve ahlakîdir; insana yaraşır bir davranış biçimidir. Sistemli bir faaliyet olarak dinler arası diyalogun kaynağı Hıristiyan Katoliklerdir. Katolikler, 1962-1965 yılları arasında üç yıl devam eden II. Vatikan Konsili’nde Hıristiyanlık dışındaki dinlerin mensuplarıyla diyaloga girilmesini kararlaştırmışlardır. Bu konsilde, başta Yahudiler ve Müslümanlar olmak üzere Hindulardan, Budistlerden ve diğer dinlerin mensuplarından saygıyla bahsetmişler ve onların inançlarını Hıristiyanlık açısından övmüşlerdir. Günümüzde Katolik Hıristiyanlar bu birimler ve uzmanlar vasıtasıyla dünyanın her yerinde diyalog girişiminde bulunmaktadırlar. Fakat, Hıristiyanların geçmişteki davranışlarını unutmayan diğer dinlerin mensupları Katoliklerin bu girişimlerini şüpheyle karşılamaktadırlar. Şüpheden ve endişeden uzak sağlıklı bir dinler arası diyalogun gerçekleşmesi, tarafların birbirlerini iyi tanımalarına bağlıdır. Tarafların kendilerini nasıl tanımladıklarının ve muhataplarını hangi kategoride değerlendirdiklerinin bilinmesi diyalog girişimlerinde çok önemlidir. Bu noktadan hareketle, Türkiye’deki diyalog faaliyetlerine de bir ışık tutmak amacıyla, bu çalışmada Yahudilerin ve Hıristiyanların konuyla ilgili yaklaşımlarıortaya konulmuştur.
NESİL YAYINLARI
Peygamber ve Sahabe Rüyaları, Ali Seyyar, 216 Sayfa, 12 TL
Rüyanın hakikat ve hikmet boyutuna dair gerçek bilgiler başta Kur’ân olmak üzere temel İslâmî metinlerde zikredilmektedir. Peygamberimiz Hz. Muhammed de (a.s.m.) rüyalara büyük önem vermiş, bilhassa sadık rüyalar dediği rüya çeşidini peygamberliğin bir cüzü olarak değerlendirmiştir. İslâm, rüya ve rüyayı yorumlama konusunda her türlü istismarı önlemek için hassas ve güvenilir ilkeler ortaya koymuştur. Bu çalışma, rüyaları Kur’ân ve sünnet ekseninde incelemekte, başta peygamberler olmak üzere Peygamberimizin (a.s.m.) en yakın dostları olan sahabilerin rüyaları üzerinden genel bir değerlendirme yapmaktadır.Bu çalışmayla rüyalarınızı peygamber ve sahabe rüyaları ışığında yorumlama imkânına kavuşacaksınız.
Diriliş Merhaba Söğüt, Yavuz Bahadıroğlu, 400 Sayfa
Adı: Kayı Han Boyu…
Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’ya akan yüzlerce boydan sadece biri…
Öylesine küçük ki, göç kollarının içinde yitip gitmiş gibi…
Küçük, ama inançlı; dünya ötesi ebedî emelleri ve idealleri var. Dünya ötesi ebedî emelleri ve idealleri olduğu içindir ki, Anadolu topraklarında yeniden dirilişi sadece o gerçekleştirebiliyor. Vuslatın ilk durağı Söğüt… Vuruşa-barışa Söğüt’e gelip yerleşen Kayı Hanlılar, göçlerle örülen emellerini besleyip devletleştirecek, oradan Bizans’a uzanarak Peygamber müjdesine ulaşacaktır. Bu muhteşem bir oluşun hikâyesidir. Hedefini iyi tespit etmiş ve kendisini hedefe kilitlemiş toplumların neler yapabileceğine Kayı Han Boyu’nun yaptıkları şahittir.
Kutlu Bir Öğretmen, Halit Ertuğrul, 128 Sayfa, 9 TL
Nasıl unutabilirdim o günü?
Babasız büyümüş olmanın yalnızlığı yine yakama yapışmış, bana yardımcı olacak bir dost bulamamanın çaresizliği içindeydim.
Yanaklarıma sızan iki damla yaş daha kurumamıştı ki, âdeta gaipten geldiğini sandığım esrarlı bir sesle irkildim.
“Hoş gelmişsin kardeşim! Ben Ragıb Öncel…”
Kapkaranlık bir gecenin sonunda, haşmetli dağların arkasında palazlanan güneş gibi bir aydınlık süzülüvermişti mahzun gönlüme… Âdeta yıllardır aradığımı bulmuş olmanın tarifsiz sevinciyle, yüzümün tutuştuğunu, kanımın durduğunu hissetmiştim. Kabarmış bir denizdeki patlayan ani bir fırtına gibi duygularım şahlanmış, gözlerimden yaşlar boşalmaya başlamıştı. Yüce Mevlâ’mın hazırladığı bu akıl almaz hikmetlerin sarsıcı ve savurucu heyecanıyla, karşımdaki babacan tavırlı bu değerli şahsın elini öpmek için eğildim. Bir umut kahramanı olan M. Ragıp Öncel’in, iman aşkıyla binlerce genç ruha ve kalbe nasıl dokunduğuna tanık olmaya ne dersiniz? (M.Ragıp Öncel’in ibretli hayatını Halit Ertuğrul Kutlu Bir Öğretmen adlı eserinde kaleme almıştır.)
Çılgın Futbol,Yusuf Asal, 256 Sayfa, 9 TL
Futbolun Efsanesi Pele ve Mavadona dan
Sahaların yıldızı Messi ve Ronaldo’ya,
milli takımımızın ulısal başarılarından
kupaların milli çalgısı vuvuzelaya
birbirinden çılgın tam 20 dünya kupası!
Garip, acay,p, hatta eğlenceli mi eğlenceli
maç hikayeleri…
İlgini çekiyorsa bu kitap tam sana göre!
Küçük Prens, Antoine de Saint-Exupery, 136 Sayfa, 10 TL
Eğer biri, milyonlarca gezegen üzerinde tek bir eşi bile olmayan bir çiçeği severse, mutlu olması için o çiçeğe bakması yeter. Benim çiçeğim de işte oralarda bir yerlerde…
Ama eğer bir koyun o çiçeği yerse, bu o kişi için tüm yıldızların bir anda sönmesi demektir.
Tatil Şenliği, Esra Korkmaz, 64 Sayfa, 8,50 TL
Tatil Şenliği, 48+ ay çocukların gelişimsel dönemleri göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. Etkinlikler; kolaydan zora, basitten karmaşığa ilkesi ve bireysel farklılıklar dikkate alınarak hazırlanmıştır. Kitapta; kavramlar, sayıları tanıma ve sayma, toplama ve çıkarma işlemleri, problem çözme basamakları, çizgi çalışmaları, geometrik şekilleri tanıma, sudoku, örüntü, dikkat çalışmaları, bulmaca, grafik çalışmaları, saklambaç, mandala, öykü tamamlama gibi zekâ geliştirici etkinliklere yer verilmiştir.Tatil Şenliği, aile katılımı ve değerler eğitimini destekleyici çalışmalarla zenginleştirilmiştir.
İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI
Kadim bir nefes: Ezidi Ağıtları, Amed Gökçen
Amed Gökçen’in Ezidi sözlü kültürüne dair analizlerini içeren “Kadim Bir Nefes: Ezidi Ağıtları, 2004 yılından bu yana Türkiye, Suriye, Irak, Gürcistan, Ermenistan ve Almanya’da yürütülen saha çalışmaları sırasında kayıt altına alınan türkü, qewl, beyt, masal, vaaz ve dualardan oluşan 7 CD’lik önemli bir arşivi de içeriyor. Ezidiler’e dair yayınlanmış en geniş ses kayıt arşivi olma özelliği taşıyan eser, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan ve tüm kitapçılardan edinilebilir.
ENSAR YAYIN GRUBU
Hanım Müfessirler, Prof. Dr. Hidayet Aydar, 392 Sayfa, 18 TL
Bu kitapta, Kur’ân’ı daha doğru anlamak için Tefsire bir şekilde katkı sağlamış olan hanım müfessirleri inceledik. Bilhassa Hz. Peygamber’in eşlerini ve onlarla ilgili ayetleri zikrettik. Kur’ân’ın tamamını tefsir etmiş olanları incelediğimiz gibi, bir kısmını, hatta bir sûresini, icabında bir ayetini dahi, tefsir ilmi esasları çerçevesinde yazmış olanları da ele aldık. Tefsiri tamamlanmış olan hanımlar olduğu gibi, tefsiri eksik kalmış hanımlar da vardır. Henüz tefsirini yazma işini sürdüren hanımlar da bulunmaktadır. Bütün bunları da bu kitapta işledik. Hayatları/sîretleri hakkında bilgi elde edebildiğimiz müfessir hanımlarımızın hayatını zikrettikten sonra eserlerini bizzat inceleyerek tanıtmaya çalıştık. Ancak ulaşamadığımız bazı eserleri, ikinci el kaynaklardan tanıtmak zorunda kaldık. Bizzat inceleme imkânı bulduğumuz tefsirlerde; Havva’nın yaratılması, bazı İsrail oğullarının maymuna dönüştürülmesi, çok evlilik, kadının dövülmesi, miras ve şahitlik konusundaki değerlendirmeleri ve benzeri tartışmaya açık ayetlerin tefsiriyle ilgili görüşlerini özellikle vermeye gayret ettik. Şayet, bu konularda gelenekten farklı bir bakış açısı geliştirmişlerse, onu öne çıkarmaya çalıştık. Ayrıca merak eden okuyucumuz, bizzat görüp okusun, üslubunu görme imkânı elde etsin diye, incelediğimiz bazı tefsirlerden birkaç sayfa örnek metin sunduk. Hazırlanması nasip olan bu kitabın, alanında yazılmış ilk ve tek eser olduğunu söyleyebiliriz.
DERGAH YAYINLARI
Ahmet Mithat Efendi ve Edebiyat, H.Harika Durgun, 389 Sayfa, 22 TL
Ahmet Mithat Efendi ve Edebiyat, bu toprağın insanlarının hikâyelerini anlatırken insan olmanın temel öğelerinin hiçbirini ihmal etmeyen Ahmet Mithat üzerine yeniden düşünme imkânı sunuyor.Harika Durgun, Ahmet Mithat Efendi’nin gazete ve dergilerdeki edebî yazılarından, hikâye, roman ve tiyatrolarından istifade ederek edebiyat teorisine, edebiyat tarihine ve eleştirisine yönelik görüşlerini derli toplu bir şekilde ortaya koymakta…Çalışma bir tahlil niteliğinden çok, Mithat Efendi’nin yazılarından hareketle onun edebiyata dair düşüncelerini göstermek amacını taşıyor.
Siyaset ve Tasavvuf Osmanlı Siyasi Düşüncesinde Tasavvufun Tezahürleri, Özkan Öztürk, 608 Sayfa, 35 TL
Osmanlı düşünce tarihinde siyasi eserler veren mutasavvıfların, devlet sisteminin metafizik temellerine dair tasavvuf zaviyesinden yaptıkları yorumlar ve bu bağlamda yazılan eserler hakkında çalışmalar yok denecek kadar azdır.
Bu araştırmanın amacı, Osmanlı devlet geleneği ve siyaset anlayışında kurucu gücün ve meşru-iyet sağlayıcı argümanların bir yönüyle tasavvuf geleneği üzerinden devşirildiğini ortaya koy-maktır. Eserde Osmanlı siyasi düşüncesi ile vahdet-i vücûd arasındaki ilişki incelenmekte ve İbnü’l-Arabî’den Bursevî’ye gelen vahdet-i vücûd çizgisi siyaset ölçeğinde sorgulanmaktadır.
Özellikle 17. ve 18. yüzyıllardaki Osmanlı devlet nizamının sûfîler açısından nasıl yorumlandığı eserin ana sorusudur. Bununla birlikte tasavvufi siyaset yaklaşımlarının ve temel konseptlerinin izi sürülmüş; siyaset, insan-ı kâmil, imamet, hilâfet, kutbiyyet, saltanat, mülk, adalet, salâh ve fesad gibi kavramların tasavvufi anlam dünyasındaki konumları aranmıştır.
Tasavvufî Şiir Şerhleri, Hüseyin Vassaf, 280 Sayfa, 17 TL
İbnülemin Mahmud Kemal’in bir kıt‘ası ile na‘ti üzerine Hüseyin Vassaf’ın kaleme aldığı şerhler olan Feyzü’l-Kemâl ve Mir‘âtü’l-Kemâl, birbirlerine yaslanan muhtevaları dolayısı ile aynı kitap içinde yer aldı. Tevhîd ilmine dair dakik bahisleri içeren Feyzü’l-Kemâl ile hakīkat-i muhamme-diyyeden muhabbet-i muhammediyyeye kadar geniş bir yelpazede pek çok meseleye bünyesinde yer veren Mir’âtü’l-kemâl bu yayın ile günümüz imlâsına aktarıldı.
Tasavvuf tarihçiliği, müellifliği, şairliği, sûfîliği başta olmak üzere muhtelif yönleri ile yakın dö-nemin tebarüz etmiş simaları arasına giren Hüseyin Vassaf’ın tasavvufa dair pek çok bilgi ve bel-geyi derleyip toparlayan yönü, nefis üslûbu, şârih kimliği İbnülemin’in manzumeleri etrafında bir kere daha kendini aşikâr etme imkânı buldu. Kısacık iki manzumenin ne kadar büyük bir dünya-nın sırlarına aralanacak köprü olabileceğini pratik olarak bizlere talim eden Vassaf, Türkçe tasav-vufî şerh edebiyatının yakın tarihteki oldukça seçkin numuneleri ile sahip olduğumuz zenginlik-leri bizlere bir kere daha hatırlatıyor. “Mâzi ile alakamızı yeniden tesis edeceğimiz” bir vadide gezinerek bize yol-yordam öğretiyor.
Şerhlerin kültürel ve irfânî mirasımıza nasıl taşıyıcılık ettiğini bizzat görmek ve içerdikleri hakikatlerle yüzyüze gelmek isteyenler için Vassaf’ın şerhleri hayli zengin çağrışımlar içeriyor.
YAPI KREDİ YAYINLARI
Çok Güzelsin Gitme Dur,Haldun Taner, 180 Sayfa 13 TL
Çok Güzelsin Gitme Dur, Haldun Taner’in 1976-1982 yıllarındaki gazete yazılarından oluşuyor. İstanbul, tarih, eğitim, sanat, edebiyat, dil, kültür, tiyatro, kentsel sorunlar, yitirilen erdemler, doğa ve çevre, konu ne olursa olsun, Taner’in kalemiyle renkleniyor.
“Bir ada arıyorum. Sen ben kavgasından uzak. İnce hesaplardan. Bir ada ki ona gelen unutsa adını, mesleğini, bencil ihtiraslarını. Soyunsa kinlerinden, hasetlerinden bir bir. Yeterince yer olduğundan kelli güneşin altında, denizde ve kıyıda, kimsenin gözü olmasa başkasının yerinde. Uzanıp düşünmemek, sadece yaşamak tadı ile yetinip bıraksa kendini kendine. Ayak oyunlarına sapmadan. Dedikodu yapmadan. Bıraksa kendini hafif rüzgâra, deniz minaresi gibi, kozmik bir ezeli şarkıyı ta içinde duyarak. (…)
“Bir ada arıyorum. Politikadan uzak. İktidar hırsı yok. Kendinden başka düşünene tahammülsüzlük yok. Herkes eşit adasever. Kimi kıyısını, kimi yamacını, tepelerini, çamlıklarını… ‘Mademki benden değilsin, öyleyse bana karşısın’ ham görüşü uğramamış adaya. Seçim sorunu, oy dalgası, partiler, koalisyon, Çince gibi sözcükler kullanılmıyor ada sakinlerince. Siyaset yok ki siyasi suç kalsın.”
Yalıda Sabah,Haldun Taner, 100 Sayfa, 7 TL
Yalıda Sabah, Küçük Harfli Mutluluklar, Karşılıklı, Şeytan Tüyü, Sonsuza Kalmak, Neden Sonra, Yaprak Ne Canlı Yeşil adlı öykülerden oluşan Haldun Taner’in son öykü kitabı Yalıda Sabah 1983’te Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’ne değer görüldü. Taner’in öyküleri MEB 100 Temel Eser kapsamında genç okurlarla buluşuyor.
“1945’ten bu yana bütün yaşadıklarımızı, yanlışıyla, doğrusuyla, bütün davranışlarımızın ince alaylı bir dille hikâyesini okumak isteyenlere verilecek tek ad Haldun Taner’dir.” (Doğan Hızlan)
“Derinlik, incelik ve kurgu işçiliği kadar, gözlem ve ayrıntı çeşitliliği yönünden de zengindir Taner öyküsü. Dili ve biçimi klasik sayılabilir, dünyaya bakışı ve yorumları hep çağcıldır.” (Füsun Akatlı)
Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Haldun Taner, 115 Sayfa, 8 TL
“Haldun Taner’in en usta yapıtlarından biri olan Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Molière’in birçok piyesini Türkçeye adapte etmiş devlet adamı Ahmet Vefik Paşa üzerinedir. Paşa, Bursa’da vali iken kendi başına bir tiyatro kurmuş, Türk ve Ermenilerden oluşan aktörlerini bizzat yönetmişti. Üç perde boyunca Molière’in Georges Dandin’inden sahneleri üç ayrı üslup varyasyonu içinde izleriz. Bunun sonucu, bugünkü Türkiye’deki çeşitli oyun üsluplarının bir parodisidir. Taner’in tercih ve sevgisinin geleneksel Türk tuluat tiyatrosundan yana olduğu ustaca işleyişinin içinde sezilir.” (Metin And)
Zaten aktör dediğin nedir ki? Oynarken varızdır. Yok olunca da sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır. Bir zaman sonra da unutulur gider. Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız. Görorum hepiniz gardroba koşmaya hazırlanorsunuz. Birazdan teatro bomboş kalacak. Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar. Çünkü Satenik’in bir şarkısı şu perdelerden birine takılı kalmıştır. Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir. Hıranuş’la Virjinya’nın bir diyalogu eski kostümlerin birinin yırtığına sığınmıştır. İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler. Artık kendimiz yoğuz. Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz, fısıldaşır dururlar sabaha kadar. Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır. Perde.
Karasevdalılar, Javier Marias, 282 Sayfa, 21 TL
María Dolz her sabah işe gitmeden önce kahvaltı ettiği kafede adeta onun için bir mutluluk timsaline dönüşen evli bir çifti gözlemlemeye başlar. Bu, onun için, sabahlara neredeyse daha kolay başlamanın bir yolu olmuştur. Ta ki uzun bir süre bu gözlemlerine ara vermek zorunda kalıp adamın bir meczub tarafından öldürüldüğünü öğrendiği güne kadar… Derken kendiliğinden gelişen bir ilişki María’nın cinayetin ayrıntılarından haberdar olmasını sağlar… Sarhoş edici bir sevda, birbiri ardına patlak veren kah sevindirici kah üzücü olaylar, cömertlik ve bencillik halleri, cezasız kalma, ölenlerin hayatımızda yer işgal etmeyi sürdürmesi, hafıza, mutlak hakikatin bilinemezliği: Marías’ın en oyunbaz romanlarından biri olan Karasevdalılar’ın muammalarından bazıları.
İnsan ilişkilerinin görünenin altında yatan karmaşık yapısına işlenmiş muammalar…“Ustalıkla yazılmış bir roman.” Alberto Manguel
“Karasevdalılar, cinayet romanı gibi görünen metafizik bir keşif gezisi.” The Spectator
Aşk Meçhule Yürür, Filiz Özdem, 126 Sayfa, 10 TL
“Bedenimi hissediyorum. Uzun zamandır yüzdüğüm hiçlik, yokluk âleminden sonra ilk kez. Bedenimin olduğunu, kendimin ‘var’ olduğunu. O ara dönemde, sadece zihnim vardı. Düşünceler vardı. Düşünceler akıyordu. Bedenim yoktu. Peki, ben yok muydum o zaman? Zihnim işlediğine göre, herhalde vardım. Ancak var olduğumu bilmiyordum, hissetmiyordum. Demek ki beden, içinde olduğumuz bir kaptı. O kap olmayınca, başıbozuk düşünceler oradan oraya uçuşup duruyordu. Her şey dağılıyordu. Bu, ölümle dağılmaya benzemiyordu. Sadece var olmayla bağlantı kesilince, beden bir arada tutan yüce kule olma özelliğinden düşüyordu. Her şey kesif bir sisin içine gömülüyordu. Bedenimi, bu yeniden hissedişim bana hiç iyi gelmiyordu. Hatta çok kötü hissediyordum kendimi. Gözlerimi açmak istiyordum. Açamıyordum. Dudaklarımı kıpırdatmak, bağırmak istiyordum. ‘İmdaaat! Kurtarın beni!’ Bedenimi, kendisinden koptuğumdan, ondan düştüğümden beri ilk hissedişim; bir kurtuluş, bir yardım çığlığıyla kesişiyordu. Korku. Elimi kaldırıp bedenimde benden habersiz ve izinsiz gezinen o eli tutma isteği. Tutup durdurma isteği. Oysa ölü gibi yatıyordum ancak henüz ölmemiştim. Yine de hiçbir şey yapamıyordum. Birden gözümün önünde ışıklar belirdi. Kapalı gözlerimin dışından mı, içinden mi kaynaklandığını bilmediğim ışıklar. Mekanik bir ses işitiyordum. Standart bir sinyal. Sinyalin olağan, ritmik sesi değişti. Sinyaller değişince el çekildi, nefes de kesildi. Oh! Kurtuldum. Işıklar yok oldu. Sanki düştüm. Bir ürperme. Soğuma. Sonra düşünceler de yok oldu. Çın çın öten bir boşluk ya da tam emin olamıyordum, bir vızıltı, inceden, derinden gelen. Belki de yine öldüm. Ya da keşke ölseydim. Çünkü kızım ölmüştü. Çünkü çoğu şey, aklımdan uzun uzun geçtiği gibi olmadı. Bazen, uydurmak özgürleştirir, belki hafifletir insanı. Bazen, hayatını taşıyamayacak hale gelirsin. Hayatının içinde kaçacak delikler, gizli koridorlar, şefkatli çatlaklar ararsın. Her şeyi yeniden yazmak istersin, kendine başka bir güzergâh, başka bir kader çizmek… Ama ne yaparsan yap, yine de kaçamazsın kendinden, aklından firar edenlere gıpta edersin. Yollar değişse de ışık hep aynı ışık, karanlık hep aynı karanlık, sen hep aynı sensindir.”
Sınırdışı Saatler, Mehmet Yaşın, 233 Sayfa, 18 TL
Mehmet Yaşın’ın Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Sınırdışı Saatler kitabı, dilini ve yurdunu arayan Kıbrıslı bir adamın trajedisini gerçeküstü bir anlatımla ifade ederken, anlatım tekniği mevcut durumun akıldışılığı ile tamamiyle örtüşüyor. Sınırdışı Saatler, Ada özelinde yola çıkarak yapılmış en radikal savaş ve militarizm eleştirilerini barındırıyor. Kitapta Kıbrıs’ta doğup büyümüş insanların vatansızlıklarını, iç ve dış dünyalarını, savaşın, şiddetin ve düşmanca duyguların birey ve toplum üzerinde yarattığı travmaları sergileyen hikayeler bulunuyor.“Ben, yazılmasaydım, yalnızca hayal edilseydim suçlu olamazdım. Olamazdım ki! Hayal edilince mi gerçek oldum? Ama yazılmayan şey hayal edilebilir mi? Sınır, yazıldığımız yere kadar. Öyleyse sınırdışı edilebilir miyim ben?”