Eylül ayında yeni çıkan kitaplar

Kitap
ÖTÜKEN NEŞRİYAT Yeni Türk Şiirinde Destan / Dilek Çetindaş Yeni Türk Şiirinde Destan; masallar yerine, destanlarla büyüyen bir milletin fertlerini, kimi zaman atalarının nal seslerini duymaya, kimi za...
EMOJİLE

ÖTÜKEN NEŞRİYAT

Yeni Türk Şiirinde Destan / Dilek Çetindaş

Yeni Türk Şiirinde Destan; masallar yerine, destanlarla büyüyen bir milletin fertlerini, kimi zaman atalarının nal seslerini duymaya, kimi zaman gururlanmaya, övünmeye, kimi zaman da Türk toplumunun topyekün kültür iz ve kodlarını görmeye çağırıyor.

Yeni Türk Edebiyatı sahasında, 1839-2000 yılları arasında toplumsal dinamiği canlandırmak, alternatif tarih oluşumunu sağlamak, kolektif şuuraltını beslemek ve toplumun sosyal meselerine işaret etmek bakımından oldukça mühim rol oynayan destanların edebî serüveni, Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan maceranın da yegâne ve devamlı takipçisi belki de…

Bu açıdan, Dilek Çetindaş’ın büyük bir özveriyle hazırlanan çalışması, bu serüvenin sistematik takibini yapmak isteyenlerin muzdarip olduğu boşluğu dolduracaktır.

Toprak Ana, Cengiz Aytmatov, 31. Basım

Erkekleri askere alınan köylerde geride kalanların çektiği sıkıntılar etkileyici bir üslupla anlatılır.

Eldeki yetersiz yiyeceğin muhtaç olandan başlanarak dağıtılması, dört gözle beklenen hasat zamanları.

Umutların hasat zamanına ertelenmesi, savaş yüzünden ürünün hemen hepsinin merkezden istenmesi…

Boşa çıkan umutlar, yine açlık, sefalet, bir yandan cepheden gelen ölüm haberleri, umutsuz bekleyişler…

Savaşın uzun sürmesi üzerine aşağı çekilen cepheye çağrılma yaşı, yine gidenler, ayrılıklar, gözyaşları…

Yani tek kelimeyle ve bütün zulmetiyle; savaş…

Nuri Demirağ, Türkiye’nin Havacılık Efsanesi, 5. Basım

1941 yılındaki mülakatında “Gelecek için tasavvurlarınız nedir? sorusuna verdiği cevap, onun ruh halinin en güzel ifadesidir:”Evvela bu müesseseyi fevkalade genişletmek, büyük Yeşilköy Gök Lisesini kurmak…

Divriği’de binlerce genci sinesine alacak, telsizciliği, motorculuğu vs. 12 şubeyi ihtiva edecek şekilde Gök Üniversitesini kurmak…

Sonra şu çayırın bir kenarında, muradına ermiş insanların huzur ve saadetiyle oturup kahvemi içerken, bir işaretle yüzlerce tayyarenin birden havalandığını görmek. Sıkıntılı bir çocukluk ve gençlik devresinden sonra, “Türkiye’nin en zengin adamı mevkiine geldiğinde, yaşadığı mütevazı hayat düzeniyle olduğu kadar ülke için hayata geçirmeye çalıştığı projelerle de dikkati çekmektedir.

O, yürüttüğü taahhüt işlerindeki titizliği, dürüstlüğü yanında, eğitime katkılarıyla kendinden söz edilmesi gereken işadamları neslinin öncüsüdür.

Bugün bazı zengin işadamlarının yüz binlerce dolar ödeyerek satın aldıkları uçaklara kendi isimlerini verdiklerini görüyoruz.

Ne var ki onlardan hiçbiri kendi fabrikalarında, kendi teknisyenleriyle, kendi sermayeleri ile sıfırdan imal ettirdikleri bir uçağa kendi isimlerini veremediler. Bir kişi hariç: NURİ DEMİRAĞ

İslamiyet Öncesi Türk Destanları, Saim Sakaoğlu / Ali Duymaz, 9. Basım

Kültür ve edebiyatımızın, üzerinde pek az durulan konularından biri de destanlarımızdır.

Zengin bir destan edebiyatına sahip olmamıza karşılık üzerinde etraflıca durabildiğimiz destanlarımızın sayısı üçü beşi geçmez.

Destanlarımızla ilgili çalışmalar Cumhuriyet döneminde başlar ve görüşleriyle üslupları farklılaşan üç kuşak ortaya çıkar.

Ziya Gökalp, Fuat Köprülü, Abdülkadir İnan, Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan gibi isimlerden oluşan ilk kuşak, Mehmet Kaplan, Şükrü Elçin gibi hocalardan oluşan orta kuşak ve Ahmet B. Ercilasun, Dursun Yıldırım, Emine Gürsoy-Naskali, Ali Berat Alptekin, Metin Ergun, Ali Duymaz ve Mehmet Aça gibi isimleri kapsayan yeni kuşak…

Kitabın ilk bölümünde değişik kuşaklara mensup olan destan araştırmacılarının yazıları derlenir, ikinci bölümünde destan metinlerinden örnekler verilir.

Öğrenciler, araştırmacılar ve destan severler için…

Anadolu Türk Aşiretleri, İsmail Bozkurt 2. Basım

Bu kitap, Anadolu’nun Efendilerinin yani, Avşar ve diğer Türkmen aşiretlerinin yerleşik hayata geçtikten sonraki yaşayışlarını ve oluşturdukları kültürlerini anlatmaktadır: Evlikteki beşik, üzerindeki aşık. Aşık atmanın çeşitleri, duvar yıkıp helik ayıklama.

Türkmen çadırında el göğüste hizmet eden delikanlılar. Düğünlerde oynanan oyunlar, geceleri yüksük saklamalar. Cirit oyunları ve sonunda vurulan hota değnekleri. Topuğu ile tümsek söken pehlivanlar. Nalçalı kundurasını yere vurarak “la leylim” çeken Afşar, Türkmen gelinleri.

Döşeği ağırlaştıran düğürcü başıları. Değirmende yarışan Türkmen ağaları. Keleteye nöbet bekletmeyen güngörmüş değirmen ustaları. Kırkı çıkan gelinler. Al yeşil giyinip suya gidenler. Anasından öğütlü genç kızlar. Sevdanın sessizce yaşandığı bulgur geceleri.

Geceleri anlatan türküler, deyişler ve maniler. Ölümde, düğünde ve felakette bir olanlar. Sönen ocaklar, yetim saklayan kucaklar… Bu kitapta dünden bugüne, aşiretlerin Anadolu’da yaptıklarını, yaşadıklarını, biraz da unuttuklarını bulacaksınız. Belleğimizde olmamasına rağmen, duyduğumuz andan itibaren bize ait olduğunu anlayacağınız birçok deyim, atasözü ve kelimeleri bulacaksınız.

Unutulan, unutulduğu için yaşanmamış sayılan dünün ifadelerini hatırlatarak yeniden yaşanmışlar arasına katmaya çalıştık. Bu kitapta, ağıtları, öğütleri, yüz yılları delerek gelen özlü sözleri, eskimeyen yenileri bulacaksınız. Düşersen toprak, binersen at, sırdaşın avrat, yetiştirebildiysen edepli evlat… Bunları bulamadıysan bu kitabı kaldır at.

OTONOM YAYINCILIK

Sermayenin Komünizmi, Christian Marazzi

Sermayenin Komünizmi’nde Marazzi, maddi olmayan emeğin, genel zekânın ve toplumsal elbirliğinin kapitalizmin ihtiyaçlarına göre dönüştürülmesinin fiili tekniklerinin bireysel borçlanma ve finansal piyasaların yönetimi olduğunu ileri sürer. Fordist dönemde, kâr, ücret ve rant kategorileri arasındaki orantısızlıklar temelinde açıklanan geleneksel finanslaşma süreçlerinden farklı olarak, post-Fordist dönemdeki finansallaşmanın toplumsal ve bilişsel üretim süreçlerine uyarlanmış yeni bir kapitalist birikim tarzı olduğunu belirtir.

Yine Fordist dönemde doğrudan ücret ilişkisiyle tahakküm altına alınan emeğin, post-Fordist dönemde finansal araçlarla sermayeye tabi kılındığını, üretim süreçleri ile ilişkisinin borçlanma sayesinde kurulduğunu söyler. Marazzi’ye göre fabrikadan toplumsal fabrikaya geçişle birlikte finansallaşma, üretim ve yeniden üretim arasındaki ayrımı ortadan kaldırmış ve bu ayrıma dayalı değer üretme ilişkisini ve egemenlik biçimini dönüştürmüştür.

Bu anlamıyla yeniden üretim alanlarının metalaştırılması, üretim süreçlerinin esnekleştirilmesi, emeğin güvencesizleştirilmesi ve geleneksel emek örgütlerinin altının oyulması, finansallaşmanın sadece sonuçlarıdır. Kısacası finansallaşma temelli kapitalizm, emeğin çıplak yaşamına gözünü diken ve Marazzi’nin deyimiyle “beden-makineyi” kapitalist değer üretmenin merkezine yerleştiren bir karşı saldırıdır.

Christian Marazzi

1951 yılında İsviçre’nin Lugano kentinde doğdu. Lisans eğitimini Padova Üniversitesi Politik Bilimler bölümünde, yüksek lisansını London School of Economics’de, doktorasını Londra Kent Üniversitesi’nde tamamladı. Padova Üniversitesi’nde, New York Devlet Üniversitesi’nde ve Lausanne Üniversitesi’ne dersler verdi. Halen Scuola Universitaria della Svizzera Italiana’da Sosyo-Ekonomik Araştırma Bölüm başkanıdır. İsviçre’de yaşayan Marazzi, İtalyan post-Fordist hareketin önde gelen kuramcılarındandır ve post-Fordist kapitalizmde finansallaşma süreçleri üzerine çalışmaktadır. Eserleri arasında Capital and Affects, Semiotext(e), 2011; The Violance of Financial Capitalism, Semiotext(e), 2011 [Finansal Kapitalizmin Şiddeti, Otonom Yayıncılık, 2014]; Capital and Language, Semiotext(e), 2008 [Sermaye ve Dil, Ayrıntı Yayınları, 2010] yer alır. 

Doğu Kütüphanesi Yayınevi

İki İmparatorluk Arasında Rusyalı Müslüman Türkler, Alfina Sıbgatullina

Rusya ve Osmanlı İmparatorlukları tarihi-coğrafi kaderin komşu yaptığı çok milletli, çok dinli ve çok dilli iki devlettir.

İçlerinde barındırdıkları Rus-Hristiyan-Müslüman-Türk ile diğer taraftan Türk-Müslüman-Hristiyan unsuru, bu iki devletin vasfı olduğu kadar aynı zamanda bir iç çelişkisi olarak birbirlerine benzer. 

19.yy sonlarında İmparatorlukların tarihten çekilme aşamasında çekilmeyi veya yıkılmayı belirleyen en önemli husus bu imparatorlukların iç çelişkilerinde ortaya çıkar.

Bu çelişkilerin ortaya çıkardığı savaşlar, göçler, fikir hareketleri ve inançlar bir yandan ayrışmayı derinleştirirken, diğer yandan da kendi anti tezini yaratarak yeni olgu ve oluşumlara yol açar.

Günümüz tatar aydınlarından ve akademisyenlerinden Alfina Sibgatullina bu çalışmasıyla kutsal topraklara yolculuktan (Hac), göçmen aydınların entellektüel ve siyasi faaliyetlerine, karşılıklı ziyaretlerden savaşlara, yayın hayatından iktisadi ve kültürel değişimlere kadar bir dönemi gündelik hayatın aynasından konuyla ilgili araştırmacılara ve okuyuculara aksettirir.

John Locke ve David Hume / Habib Şener

ydınlanma felsefesinin iki önemli düşünürü olan John Locke ve David Hume, dönemlerinde cereyan eden hemen bütün tartışmaların merkezinde yer almışlardır. Siyaset, yönetim, din ve hoşgörü olmak üzere Locke felsefesi Aydınlanma’da birinci derecede rol oynamıştır. Hume ise, din ve metafiziği eleştirmiş, dinî ve ahlakî değerleri bu dönemin ruhuna uygun bir şekilde yorumlamış ve böylece birçok Aydınlanmacı düşünür için yol gösterici olmuştur.

Locke ve Hume’un felsefesinde benzer noktaların yanı sıra farklılıklar da bulunmaktadır. Tanrı’nın varlığı, bilginin kaynağı ve antropomorfizm hakkında benzer düşünceleri olan Locke ve Hume’un; Tanrı’nın varlığının kanıtlanması, vahiy, peygamberlik, mucize, ahlakın kaynağı, hoşgörü, ruhun ölümsüzlüğü ve ahiret hayatı hakkındaki görüşleri farklıdır. Locke, genel anlamda Hıristiyanlık öğretisine bağlı kalmış hatta felsefesinin temeline, Hıristiyanlık öğretisini yerleştirmiştir. Felsefesini oluştururken Locke’tan etkilenmiş olan Hume ise, Hıristiyan öğretilerine ve kurumsallaşmış dinlere karşı çıkmıştır. 

Yapı Kredi Yayınları

Garip, Orhan Veli Kanık

Garip ya da Birinci Yeni, Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’ın öncülüğünü yaptığı şiir akımının adıdır.

Bu akım, Türk şiirinde o güne kadar yer etmiş kalıp ve anlayışlardan kurtulmak gerektiğini savunur.

Biçimciliğe, duygusallığa karşı çıkıp, söyleyiş güzelliğini esas alır.

Orhan Veli, 1941 yılında M. Cevdet Anday ve Oktay Rifat ile birlikte şiirde var olan tüm bu esaslara başkaldıran şiirlerini Garip adında bir kitapta bir araya getirmişti. 

Yapı Kredi Yayınları, bu üç büyük şairin yüzüncü yaşlarını selamladığımız bugünlerde Orhan Veli’nin artık hiç birimize garip gelmeyen Garip’ini, bu özel ve tek baskıda yeniden okuruyla buluşturuyor.

 “Garip” yazısını Orhan Veli “Şiire Dair” başlığıyla Varlık dergisinde parça parça yayımlamış, sonra yeniden düzenleyerek bu kitabına önsöz yapmıştı.

“Garip” yazısının arkasına ise kendi şiirlerinden ve Taş Mektep yıllarından arkadaşları Melih Cevdet ve Oktay Rifat’tan örnekler koymuştu. İşte Garip hareketini başlatan kitabın kapağında “Şiir hakkında düşünceler ve  Melih Cevdet, Oktay Rifat, Orhan Veli’den seçilmiş şiirler” denmesinin nedeni budur.

“Davet,

Bekliyorum.

Öyle bir havada gel ki

Vaz geçmek mümkün olmasın.” 

(Orhan Veli)

Ali Teoman, Eşikte

Öykü ve roman yazarı Ali Teoman’ın kitapları Yapı Kredi Yayınları’ndan yayımlanmaya devam ediyor. 1990’ların başında yazıp 2008’de yayımladığı ilk romanı Eşikte altı yıl sonra Yapı Kredi Yayınları baskısıyla okurlarına ulaşıyor. 

Bu roman, Ali Teoman’ın 2011’deki ölümünün ardından Fransa’da da yayımlanmıştı; Daniel Rottenberg tarafından Fransızcaya çevrilip Sur le seuil adıyla 2013’te çıkmıştı.

Avrupa’da Kafkaesk mekânlarda akan zaman, gerçekler, anılar, düşler, tedirginlikler, sevişmeler, adsız kadınlar ve erkekler… Eşikte, Latince hukuk deyimi “ab initio nullum, semper nullum” (Geçersiz işlem geçerli kılınamaz) ile mühürlenmiş, sağlam yapısı ve ustalık dolu anlatımıyla dikkat çeken etkileyici bir roman.

“Bu kitabı er ya da geç mutlaka yazacağını biliyordun. Denebilir ki, bilmenin de ötesinde, bir uğursuzluğu önsemek, tedirgin edici bir kaçınılmazlığın bilincinde olmak gibi birşeydi bu. Onu hem özlüyor, hem de ondan bucak bucak kaçıyordun. Ancak bütün ürkütücü şeyler gibi, o da ağır ağır kendisine çekiyordu seni. Bu şeytansı çekiciliğin ayartıcılığına uzun süre karşı koyamayacağının sen de ayırdındaydın.”

Moskova’da Yanlış Anlamaz, Simon de Beauvoir, Çev: Aysel Bora

Fransız edebiyatının en cesur kalemlerinden Simon de Beauvoir’dan kısa ama vurucu bir başyapıt: Moskova’da Yanlış Anlama, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı.

Moskova’da Yanlış Anlama, yaşını almış bir çiftin, Nicole ile Andre’nin, Sovyetler Birliği’ne yaptığı yolculuk sırasında yaşadığı krizi anlatıyor.

Yaşlılık, geçip giden zaman, dönemin politik hayal kırıklıkları ve varoluş üstüne aforizmalarla örülü bir uzun öykü olan Moskova’da Yanlış Anlama’yı Beauvoir, 1965 yılında kaleme almıştı ve eser ilk kez 1992 yılında Roman 20-50 dergisinde yayımlanmıştı.

Şimdiyse Türkçe’de…

Klasik Yayınları

İtikadda Orta Yol, Gazali

İslâm düşünce tarihinin en etkili isimlerinden biri olan ve Hüccetü’l-İslâm unvanıyla tanınan Gazzâlî, ehl-i sünnet kelâmının önemli kaynaklarından olmakla birlikte geçmişte yeterince rağbet görmeyen İtikadda Orta Yol’da itikadî meseleleri aktarıp lehte ve aleyhte ortaya atılan fikirleri naklettikten sonra en doğru görüşün orta yola (iktisâd) bağlı olan ehl-i sünnet tarafından temsil edildiğinin altını çizer ve konuları hem aklî hem de naklî esaslar çerçevesinde izah eder.

Bu bakımdan eser, mantık kurallarının itikadî konulara uygulandığı ilk eserlerden biridir.

Gazzâlî’nin -kendi ifadesiyle- bu eserde ortaya koyduğu deliller, itikâdî/manevî hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar hükmündedir ve bunu uygulayan doktorun (kelâmcı) yetenekli, sağlam görüşlü ve keskin zekâlı olması gerekir. Bu sebeple, eserin girişinde geniş bir metodoloji kısmına yer verir.

Kısacası, İtikadda Orta Yol bir yandan yeterli miktarda kelâm bilgisine sahip olmak isteyenler için sahih itikadın çerçevesini belirlemekte, diğer taraftan, bid‘at ve dalâletlere karşı çıkarak şüpheleri gidermek ve avamın itikadını savunmak isteyenlere kılavuzluk etmektedir.

Küre Yayınları

Karşılaştırmalı Siyaset Sanatı, Ruth Lane 

“Karşılaştırmalı siyaset nedir? O iki şeydir; birincisi, bir dünya, ikincisi, bir disiplin. Bir ‘dünya’ olarak karşılaştırmalı siyaset, yeryüzünün her parçasındaki, Afrika, Asya, Avrupa, Latin Amerika ve Kuzey Amerika’daki, siyasal davranış ve kurumları kapsar. Karşılaştırmalı siyasetin ‘dünyası’, Sovyetler Birliği’nin çöküşünü ve Avrupa Birliği’nin yükselişini; Doğu Asya’daki ekonomik büyümeyi ve Afrika’nın birçok bölgesindeki ekonomik durgunluğu; eski Yugoslavya’daki savaşı ve Orta Doğu’daki barışın başlamasını; Latin Amerika’daki demokratikleşmeyi ve Güneydoğu Asya’daki militaristleşmeyi; çağdaş siyasal dünya diye bildiğimiz her yerde birbirine karışmış şekilde bulunan umut ve çaresizliği, başarısızlığı ve başarıyı kapsar.

Karşılaştırmalı siyaset ‘disiplini’, karşılaştırmalı siyasetin çekici ve çoğu zaman karmaşık dünyasını canhıraşane takip etmeye, kuşatmaya, anlamaya, açıklamaya ve muhtemelen etkilemeye uğraşan bir çalışma alanıdır. Bir çalışma alanı olarak karşılaştırmalı siyaset, antik Yunan’a kadar gider ve tarih boyunca düzensiz olarak devam etmiştir, fakat ekonominin, teknolojinin, ulaşımın ve iletişimin 

dünyanın tüm alanlarını derin bir karşılıklı bağımlılık haline getirdiği yirminci 

yüzyılın sonunda özel bir önem kazanmıştır.”

Karşılaştırmalı Siyaset Sanatı, siyaset biliminin bir alt-disiplini olarak karşılaştırmalı siyaset biliminin tarihi gelişim süreci, bu süreç içerisinde şekillenen davranışçılık, siyasal gelişme, rasyonel tercih, kurumsalcılık, yeni-kurumsalcılık ve kültürel yaklaşımlar gibi alternatif açıklama modelleri ve günümüzdeki durumu hakkında kısa ve özlü bir açıklama sunar. Bu eser, bir taraftan siyaset biliminin bilimsel bir disiplin olma serüveninin tarihini ortaya koyarken diğer taraftan bu serüvenin dönüm noktaları denilebilecek çok sayıda önemli eserin kısa ve açık özetlerini sunarak okuyucunun alanın klasik eserlerine aşina olmasını sağlar.              

İslam ve Terör / Fıkhi Bir Yaklaşım, Ahmet Özel

İslam’ ve ‘Terör’, Batı medyasında son yıllarda sıkça birlikte kullanılan iki kavram haline geldi.

Batılı kamuoyu yapımcıları; Müslümanları, düşmanlarını ortadan kaldırmak için –suçlu suçsuz ayrımı yapmadan insanların ölümüne sebep olan terör eylemleri dâhil- her türlü yöntemi kullanan birer ‘terörist’ ve oryantalist arşivin sunduğu hazır malzemeden de bolca yararlanmak suretiyle, İslam’ı da bir ‘terör dini’ olarak gösteren bir imaj kurgulamaya çalışıyorlar. Bu yaygın kullanım, özellikle de 11 Eylül olayları sonrasında tüm Batılı görsel ve yazılı medyada karşımıza çıkıyor.

Ahmet Özel, bu kitapta, İslam’a göre terör kavramını klasik metinlerden ve kavramlardan hareketle inceleyerek, İslam’ın niçin terörist bir din olamayacağını gösteriyor. Ayrıca da, İslam’ı terörist bir din olarak göstermeye çalışan Batılı kamuoyu oluşturucularının bu imajla neyi amaçladıklarını gözler önüne seriyor.

İslam ve Terör, klasik metinlerden hareketle gerçekleştirilen titiz bir incelemenin ürünü…

Dedalus Kitap

Tanrılar ve Köpekler / Jack London

Jerry adında bir İrlanda teriyerinin başından geçenleri bir bir okuyoruz bu romanda. Beyaz adamın köle ticaretiyle uğraştığı dönemlerde, Jerry’nin sürekli sahip değiştirmesi bir çok şeyi alt üst ediyor. Jerry her değişimde yeni bir karaktere bürünüyor ve sahiplerini de peşinden sürüklüyor. Beyaz adamın “Tanrı” siyah adamın ise “Köpek” olduğu zamanlarda Jerry, çektiği büyük acılarla “Köpek”lerin arasında yer buluyor kendine. Jack Lonodn anlatısının eşsizliğiyle sunulan dönem eleştirisi, Tanrılar ve Köpekler’in merkezinin oluşmasında en büyük etkenlerden biriççç